Sosyal Medya

Makale

Terörle mücadelede panoptikon mu daha etkili, yoksa ihsan mı?

Öve öve bitiremedikleri muasır medeniyet Avrupa’nın, her yere kamera koyması, ihsan eksiliÄŸini tamamlamak için uydurulmuÅŸ bir panoptikon felsefesinden kaynaklanıyor. Yeri gelmiÅŸken belirtmekte fayda var; adamların iyi kötü kendilerine ait bir felsefesi var ve her ÅŸeyi kendi temelleri üzerine inÅŸa ediyorlar. Biz ise kendi temellerimizi inkar edip onların vardığı neticenin ÅŸekillerini taklit ediyoruz. Bizim ki daha fena aslında.

Her neyse; batı medeniyeti denilen yer herkesin kameralarla izlendiÄŸi bir açık hava hapishanesi aslında. Avrupa ülkelerinde “kiÅŸi başına düÅŸen kamera sayısı” uzun zamandır süren ciddi tartışmalardan biri. Her yerin kamerayla izlenmesi durumuna karşı etkili bir ses çıkarsa akabinde hemen bir terör olayı olur ve herkes “gördünüz mü kameralar ne kadar lazımmış” der ve tartışmaya ara verilir. Her yere kamera yerleÅŸtirme durumunu panoptikon felsefesi ile temellendiriyorlar.

Felsefe ÅŸu;  Kendine toplum kuramcısı diyen Jeremy Bentham adında bir İngiliz filozof 1785 yılında bir hapishane tasarlıyor. Tasarladığı hapishanenin ortasına mahkumların halk tarafından gözlemlenmesini saÄŸlayan bir kule yerleÅŸtiriyor. Her ÅŸeyi/tamamını anlamında –Pan- kelimesiyle, gözlemek/görmek anlamında –opticon- kelimelerini birleÅŸtiriyor ve Panopticon diyor. Bu kuleye halk istediÄŸi zaman geliyor ve mahkumları izleyebiliyordu. Bu sayede mahkumlar izlendiklerini bildikleri için hareketlerini kontrol ediyordu. Yıllar sonra Bentham, Panoptikon'u "bir üst aklın, gücü elde etmesinin yeni bir modeli" olarak ifade edecekti. 1984 yılında ölen Fransız filozof  Foucault 18. yy’da ortaya atılmış bu gözetleme fikrini: “Görünürlük bir tuzaktır ve gözetleme iktidara ait deÄŸil bizzat iktidardır” diye eleÅŸtirmiÅŸti.

Gel gelelim bugün dışarıdan bakılınca huzurlu diye anlatılan Avrupa, aslında sürekli gözetim altında olan insanların devletin bakışını içselleÅŸtirmiÅŸ olmasından dolayı kayıtsız ÅŸartsız mahkum gibi davranmasıdır.

Kötü bir ÅŸey mi? “Masum vatandaÅŸ yaÅŸasın hayatını karışan yok, suçlular korksun” diyebilir miyiz. Deriz ama hata ederiz. Bu insanı insanlıktan çıkaran bir durum. Çünkü; Sürekli gözetlendiÄŸini bilen “mahkûm insan” zaman geçtikçe kuledeki gardiyanın gözüyle görmeye ve o gözün beklentileri doÄŸrultusunda hareket etmeye baÅŸlar. Öyleyse sokaklara kamera yerine kalplere ihsan koyarsak bu sefer insan Allah’ın emirleri doÄŸrultusunda hareket etmeye baÅŸlar.

Batı, “İhsanı” bilmediÄŸi için kule ile, kamera ile açığı kapatmaya çalışıyor. Fark edilme ve yargılanma ihtimali yoksa suç diye bir ÅŸey de yoktur. İnsanın, kesin ve her durumda gören ve gördüklerinden dolayı yargılayan bir sisteme mutlak ihtiyacı var. Batı bunun yerine kamerayı koymak zorunda çünkü ellerinde Kuran ve Hadis yok.

Biz?

Başında dediÄŸimiz gibi kendi temellerimize huzur inÅŸa edebiliriz yoksa batı temellerinden inÅŸa edilmiÅŸ yabancı, üstelik ÅŸüpheli neticeleri taklit etmeye mecbur bırakılıyoruz. Biz Buhari’de geçen hadisi ÅŸerifi koymalıyız.

Ebu Hureyre (r) ÅŸöyle demiÅŸtir:

Bir gün Rasulullah (sa) meydanda oturuyordu. Yanına bir adam geldi ve

...

-İhsan nedir? Diye sordu

Rasulullah (sa) :

Allah’ı sanki görüyormuÅŸsun gibi ibadet etmendir; eÄŸer sen Allah’ı görmüyorsan ÅŸüphesiz O seni görmektedir, buyurdu.

İslam ilk olarak insanın merkezde olduÄŸu bir sistemi telkin ediyor. “Sen kendin görüyormuÅŸsun gibi hareket et” diyor ve daha sonra görüldüÄŸümüzü hatırlatıyor. Bizi Allah’ın gördüÄŸünü bilirsek, yani kameraların yerine İhsan’ı koyarsak kazanırız.

-------

Kara propaganda yapan gazetecilerin fiyatı nedir?

En çok kullanılan yafta; Satılık gazeteci. İddia ÅŸöyle: gazeteciler kalemlerini satıyorlar ve parayla haber yazıyorlar. Peki! Kaç para alıyorlar? Çalıştıkları gazeteden aldıkları maaşın dışında o gazeteciyi satın alan taraf parayı nasıl ödüyor? Haber başına mı? Tercümanların yaptığı gibi kelime sayarak mı? Belirli bir sürede ne kadar yazarsa yazsın sabit ücretle mi yoksa proje başına mı? Hepsi olabilir ya da hiç biri olmayabilir. Bilmiyorum. Ama iÅŸler böyle yürümüyormuÅŸ. İlk aklımıza gelen bu seçenekler en az rastlanan satın alma yollarıymış.

En çok kullanılan gazeteci satın alma yahut kiralama yöntemi ise dolaylı bir iÅŸ baÄŸlantısı üzerinden yapılan gazetecilikle alakası olmayan farklı iÅŸ kollarında ödeme yöntemiymiÅŸ. O kadar dolaylı ki çoÄŸu zaman gazetecinin kendisi bile farkında olmuyor. Nereden biliyorum?

Dün gazeteye gitmeden önce bir gazeteci arkadaşımla yaptığım görüÅŸmede dank etti kafam. Ben de yeni öÄŸrendiÄŸim için anlatırken acemilik yapabilirim ve konuyu eksik anlatabilirim kusuruma bakmayın.

11 Ekim Pazar. GüneÅŸli de bir kafedeyiz. SelamlaÅŸma ve hal hatır faslından sonra konuya giriyoruz çünkü gazete de yetiÅŸtirmek zorunda olduÄŸum sayfalar beni beklediÄŸinden “acelem var” dedim.“Kral Selman’a suikast olmuÅŸ zehirlemiÅŸler darbe yapacaklarmış” haberi aslında “Kral Selman akli dengesini yitirmiÅŸ onu saklamak için yapılan bir numaraymış” diye uzun uzun anlatıyor.

O anda aklıma dank ediyor. Beni Kral Selman’ın delirdiÄŸine ikna etmek için çırpınırken gazeteci arkadaşımın sesi kısılıyor ve ben onu dinlermiÅŸ gibi yaparken; İran, İsrail ve Mısır üçgeninin planlarını düÅŸünüyorum. İsrail bu kadar düÅŸer bilirim ama İran’a daha çok yakıştırıyorum bu palavrayı. Kral Selman’ın Türkiye’ye yakın politikalar izlemesi ve başından beri İran’ın desteklediÄŸi kral adayına rakip olmasını hatırlıyorum. Fakat bu zırvayı anlatan kemik Kemalist bir adam. İran ne üzerinden baÄŸlantı kurdu acaba diye düÅŸünüyorum. Sonunda lafını bitiriyor ve lütfedermiÅŸ gibi “bu haberi sana vereyim” diyor.

Ne kazanacağım ben bundan diyorum. Anahtar lafı aÄŸzından kaçırıyor: “O iÅŸler öyle olmaz” Sana bir organizasyon ayarlarız diyor. Geri kalanını yazmama gerek yok. Kahvenin parasını ödedim ve kapı da vedalaşırken dedim ki;

Ben ÅŸimdi gazeteye gidiyorum. Bu konuÅŸulanları aynen yazacağım. Konun seninle alakası yok üzerine alınma. Ben bu haberi yaymaya çalışanlara yazacağım. Bir daha yanıma yöreme senin gibi birini yollarlarsa onların da adını yazarım haberleri olsun”

Gazeteye geldiÄŸimde erken davrandığım için piÅŸman oldum. KeÅŸke parayı sorsaydım.

--------

Bu kelime çok lazım

Agâh

Agâh Farsça kökenli bir kelimedir. Bilgili, görüÅŸ sahibi, ÅŸuurlu, farkında olan anlamına gelir. Osmanlıca bir meseleyi her yönüyle bilen kiÅŸi anlamında da kullanılır.

“Ey OÄŸul, bil ve Agâh ol ki; alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’ın, Hazreti Adem’den bizim Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselama kadar gelmiÅŸ olan cümle Peygamberler aracılığıyla gönderdiÄŸi dinlerin genel adı İslam’dır.”
Hasan Aycın / Sahipkıran

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.