Sosyal Medya

Makale

Bu yangın üfleyerek sönmez

Dinimiz, devletimiz, milletimiz ve memleketimiz, vicdan tutulmasına maruz kalmış karanlık kimselerin saldırısı altındadır. Millet hayatımız ve toprak bütünlüÄŸümüz tehlikededir. Allah yar ve yardımcımız olsun.

Bu saldırılar vesilesiyle bir kez daha görmüÅŸ ve anlamış bulunuyoruz:Batı dünyasının çıkarları, Türkiye'nin çıkmazlarıdır. Üstelik bunun yeni bir durum olduÄŸunu söyleyemeyiz. Tuhaf olan, siyasetçilerimizin böyle deÄŸilmiÅŸ gibi davranmasıdır.
Batı'yı iyi bilen Hüsrev Hatemi'den: Tanzimat'tan otuz-kırk yıl önce Batı'yı sevmeye baÅŸlamıştık. Batı bizi Tanzimat'tan önce de, sonra da, ÅŸimdi de sevmez. (Dekorlar Kaldı Geride, Dergâh Yayınları, sayfa 65.)

Åžu zor zamanlarda, milliyetçi olduklarını iddia eden bazı kimselerin milliyetsiz gibi davranmaları da dikkatimizden kaçmıyor. Millet ve maneviyat düÅŸmanlarının, menfaat düÅŸkünlerinin, kirli yapıların nasıl bir ittifak içinde olduklarını görmüyorlar mı?
Terörün arkasında kimler, hangi ülkeler var, bilmiyorlar mı?
Åžahsiyet göstermek gerekirken ÅŸahsiyat yapmak, ülkemize ne gibi bir fayda saÄŸlayacaktır?
***
Terör örgütüne yönelik operasyonlar nedeniyle, Arap BirliÄŸi, Türkiye'yi kınıyor. Neredeyse aynı saatlerde, Sünni Alimler BirliÄŸi İstanbul'da toplanıyor. Bu farkın anlamını, önemini biliyoruz.

Küçük bir sevinçte dahi birçok Arap sokağı, Balkan caddesi Türk bayraklarıyla süsleniyor. Ne diyorlar, duyuyoruz.
Garip düÅŸen, mazluma dönüÅŸen, gözünü, gönlünü ve dilini Türkiye'ye çeviriyor. Selamlarını alıyoruz.
İşte böyle bir ülkeye operasyon düzenleniyor. Türkiye'yi Irak ve Suriye'ye dönüÅŸtürme çabası içindeler.

Nasihat ve öncelik bellidir: 'KötülüÄŸü iyilikle savınız.' Terör belasından kurtuluÅŸu hep İslâm kardeÅŸliÄŸinde aradık. Yazılarımızı ona göre kaleme aldık. Kelimelerimizi özenle seçtik. Fakat karşınızdakinin öyle bir derdi yoksa, hatta dinle sorunlu biriyse, ne yapacaksınız? Uluslararası bir projenin parçası haline gelmiÅŸse? BaÅŸkaları adına savaşıyorsa?
Åžunu da söylememiz gerekmektedir: Askeri önlemler bir yere kadardır. Sonrası, bölge halkının gayretine, fedakârlığına, vefasına kalmıştır.

Bazen küçük bir çabayla kalp kazanabilirsiniz. Bazen de ne yaparsanız yapın, olmaz. Nihayetinde, nasip meselesi.
Tekrar Hüsrev Hatemi: Anadolu'da Hacca giden kafileler, Türk bayraklarıyla uÄŸurlanırdı. Bu, memnun olunması gereken bir durumdu. Halk, bayrağını diniyle birlikte hatırlıyor ve seviyordu. (Dekorlar Kaldı Geride, sayfa 72.)
***
Åžu sıralar, Balkan SavaÅŸları'nı anlatan okumalar yapıyorum. Öncesi ve sonrasıyla. Konumuzla ilgisi olduÄŸu için iki iktibas yapacağım. Küçük ama deÄŸerli alıntılar.

“Bulgarları İzzettin köyünden atmak için Türk ordusu ani saldırılar yapar. Bulgar genelkurmay yayınına göre; Türkler, en fanatik ve cesaretli Kürt askerleriyle köprüyü geçerek saldırır. Kürt asıllı Türk askerlerinin alınlarında yeÅŸil ve kırmızı ipliklerle yazılı kahramanlık yazıları vardır. Bulgarların bu birliÄŸi fark etmeleri üzerine amansızca bir savaÅŸ baÅŸlar. Türk birliÄŸindeki Kürt asıllı askerlerden kırk sekiz ÅŸehit ve yedi esir bırakılır.” (Dr. Nevzat TaÅŸdan, Çatalca Müdafaası ve Zaferi, sayfa 34. Bu bölüm, Bulgar Harbiye Nezareti Yayını'ndan tercüme edilmiÅŸ.)

İkinci iktibasımız Tataristanlı gazeteci Fatih Kerimî'nin İstanbul Mektupları'ndan. Daha doÄŸrusu, bu mektuplar hakkında bir yazı kaleme alan OÄŸuzhan Saygılı'dan. (Bir Asır Sonra Balkan SavaÅŸları, Cedit NeÅŸriyat.) Kerimî, Balkan bozgunu sırasında İstanbul'dadır. İnsanlarla konuÅŸur, gözlemler yapar, neredeyse her yere gider: “Harbiye Nezareti'ne gittiÄŸinde, bahçede, Anadolu'dan gelen takviye birlikler ile gönüllü askerlerin talim yaptığını görür. Kürtlerden birçok kadın ve erkeÄŸin gönüllü olarak geldiÄŸini, bütün binanın içini karınca gibi doldurduÄŸunu söyler.” (Sayfa 179)

Fatih Kerimî'nin ileriye yönelik deÄŸerlendirmeleri de önemli. Balkan SavaÅŸları'ndan gerekli dersin çıkarılmadığını, sorunların yok farz edildiÄŸini söyler. Arnavut ve Makedonya meselelerinin yerine Ermeni, Kürt, Arap, Yemen ve BoÄŸazlar meselesinin çıkacağını, bunun sonucunda Avrupa devletlerinin müdahale edeceÄŸini belirtir. (Sayfa 186) Yüzüncü yıllardan geçtiÄŸimiz ÅŸu günlerde, listeye bakınca ne görüyor, ne anlıyoruz?
***
Derdimizi, halimizi anlatabilmek için bir iktibas daha yapmak mecburiyetindeyiz. Fred Burnaby isimli bir İngiliz subayı, 1876 yılında, Üsküdar'dan Batum'a kadar Anadolu'yu baÅŸtan baÅŸa dolaşır. 93 Harbi'nin seferberlik günleridir. Gördüklerini ayrıntılı bir ÅŸekilde yazar. İşte, Erzincan'dan Erzurum'a giderken gördükleri: “Yolda üç yüz Kürt'e rastladık. Bunlar, Erzurum'a yürüyen redif askerleriydi. Yanlarında subay yoktu. Yolu kendi baÅŸlarına bulacaklardı mecburen. İğneli tüfekleri vardı ama üniformasızdılar. ÇoÄŸunlukla hırpani giyimliydiler. ÇoÄŸunun ayağında ne bir ayakkabı ne de bir çarık vardı. Karda yalınayak yürüyorlardı. Yakından bakınca zavallıların soÄŸuktan donmuÅŸ olduklarını gördüm. Kimileri yürüyüÅŸ esnasında parmaklarını yitirmiÅŸti. ÖÄŸrendiÄŸim kadarıyla, askerlerin hiçbirinde para yoktu. Otuz saatten fazla bir süre hiç yemek yemeden yürümüÅŸlerdi. Yine de ÅŸikâyetçi deÄŸildiler.” (At Sırtında Anadolu, İletiÅŸim Yayınları, sayfa 253.) Bu bölümün devamı da var. İnÅŸallah baÅŸka bir yazımıza konuk ederiz.

Bütün bu ÅŸahitliklerin, tarihi gerçeklerin bize anlattığı ÅŸey nedir?
Bazı istisnalar hariç, dedeler ile torunlar arasında çok büyük uçurumlar ve yıkıcı farklar olacağına inanmıyorum.
Yazdık, yazıyoruz: GeçmiÅŸte bazı hatalar olmuÅŸ, haksızlıklar yapılmıştır. En ÅŸaşırtıcı taraf ise yapan ile yapılanın ÅŸimdilerle aynı safta görünüyor olmasıdır.
Devam etmek ÅŸartıyla toparlayalım. Åžehitler elbette ölmez, fakat insanlar ölüyor. İstiyoruz ki, hem vatan, hem vatandaÅŸ saÄŸ olsun.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.