Makale
İslamcı delikanlılar ne zaman nargileyi bırakır?
Büyükelçi Behiç Erkin, Türk Tarih Kurumu’nun bastığı hatıratında, anne ve babası ayrılınca kendisini yanına alan halasının eÅŸi Hidayet PaÅŸa ile birlikte çocukluÄŸunun geçtiÄŸi 19. yüzyılın sonlarındaki BaÄŸdat’ta bir Ramazan anısını anlatır:
“Bu Ramazan gecesi İngiliz konsolosu eniÅŸtemi ziyarete geldi. Teravih Namazı kılınıyordu. Konsolos namazın sonuna kadar ayakta durdu ve namazdan sonra İnna a’tayna suresini okudu ve tefsir etti. Bu konsolos gayet güzel Arapça bilirdi...”
İngilizlerin 30 yıl kadar sonra Sykes-Picot’yu yapıp nasıl sonra BaÄŸdat ve çevresinde hükümranlık kurduÄŸunu Erol TaÅŸ kahkahaları atan “emperyalistleeer!” hakkındaki analizlerden, boÅŸ gösteren “Oryantalizm iÅŸte” tespitlerinden daha iyi anlatıyor bu hatıra.
Neyse ki DoÄŸu’daki entelektüellerin baÅŸlarına gelen bütün felaketleri Batı’dan bilip, her ÅŸeyi oryantalizmle açıklamaları daha az müÅŸteri çekiyor ve pseudo entelektüelliÄŸe (yarım imamlık gibi) yoruluyor artık.
Yine de Edward Said’in Batı’nın doÄŸuyu “DoÄŸululaÅŸtırırken” onu incelenmesi ve keÅŸfedilmesi gereken bir nesneye çevirmiÅŸ olması tespiti hâlâ pek çok alanda açıklayıcı.
Özellikle de Türkiye’deki entelektüel ortamı anlamaya çalışırken.
Kemalizm de kendi toplumuyla self oryantalist bir iliÅŸki kurup onu nesneleÅŸtirmiÅŸ, eÄŸitimle medenileÅŸtirmeyi denemiÅŸti. Biraz oldu, biraz olmadı. Ama bu entelektüel iktidar Kemalist akademi, medya, sanat dünyasıyla artarak devam etti. Dindarlar, Kürtler çoÄŸunluk oldukları bir ülkede hem hikayeleri anlatılan, tarif edilen, iÅŸaret edilen olageldiler.
O yüzden yıllarca dindarlar, Kürtler, Aleviler üzerine araÅŸtırmalar okuduk. Saha çalışmaları yapıldığını gördük. Mahalle Baskısı var mı yok mu diye topluma bardak dahi dayandı. Laik Türklerin eÄŸilimleri hakkında ayrıca bir araÅŸtırma yapılmaya gerek duyulmadı. Genel olarak Türkiye üzerine araÅŸtırmalar zaten onlar üzerineydi çünkü.
Hâlâ baÅŸörtülüler, Kürtler, Aleviler diye genelleÅŸtirmelerle konuÅŸmak açıklayıcı olabiliyor. BaÅŸörtülü kadınların çoÄŸunlukta olduÄŸu ülkede “baÅŸörtülü/türbanlı kadın” her zaman ayırt edici bir sıfat olarak kullanılıyor. O yüzden pek çok yasağı aÅŸtığımız 2015 yılında Meclis’e giren baÅŸörtülü vekillerden bahsedip, başı açık vekillerden bahsetmiyoruz.
Tabii ki yasakları aÅŸmak, kanunlar yapmak esas derindeki iktidarları deÄŸiÅŸtirmeye yetmiyor. Gezi’den beri laiklerin liberal, demokrat, sol bütün birikimlerini bırakıp yeniden laik aile köklerine Atayurtlarına döndüklerini gördük. O yüzden DİSK’le TÜSİAD arasında bir fark kalmadı. Holding medyalarından silahlı örgüt övgüsü duyduk. Türk solu Esadçılığını saklamıyor artık, eski liberaller İslamofobisini özgürce yaşıyor.
Bütün bu giriÅŸin sebebi İsmail Kılıçarslan’ın dün çok konuÅŸulan ve üzerinde konuÅŸulmayı da hak eden yazısı “NeÅŸeli dindar kızlar, mutsuz İslamcı delikanlılar”.
Yazıdaki gözlemler, tespitler kıymetli, bunları en iyi yapacak isimlerden birinin İsmail olduÄŸuna da ÅŸüphe yok. Muhtemelen merkez medyanın bugünkü haber toplantılarında Genel Yayın Yönetmenleri bu tartışmanın devamını isteyecekler editör ve muhabirlerinden.
Yazının içeriÄŸi bir tarafa ama sanki tam da “dindar kızlar” ve “dindar erkekler” diye büyük genellemelerle birbirine benzemeyen, her biri nevi ÅŸahsına münhasır binlerce insan hakkında hükümler vermeye baÅŸlayınca aynı ÅŸeyi yapıyoruz yine.
Yine Müslümanlar deney fareleri gibi üzerinde sosyolojik analizler yapılan, anlaşılmaya çalışılan yerli kabileye dönüyor. Gözleyen deÄŸiÅŸse de yine gözetlenen aynı kalıyor.
Müslümanlar yine bu toplumda yaÅŸayan bir cult gibi analizlerle açıklanmaya çalışılıyor.
Müslümanlar yine bu toplumda yaÅŸayan bir cult gibi analizlerle açıklanmaya çalışılıyor.
Bir toplumda trendleri takip etmek, sosyal analizler yapmak tabii ki sosyologların, sosyolog gözleri olan gazetecilerin iÅŸi. Yazması ve okuması da faydalı ve çok zevkli bunun.
Ama tam da İsmail Kılıçarslan’ın geçen hafta yazdığı bence daha mühim yazısında cevabını aradığı “Maçı nerede kaybediyoruz” sorusunun cevabı burada.
Neden mesela “NeÅŸeli Kemalist kızlar, mutsuz solcu delikanlılar” üzerine yazmıyor kimse? “NeÅŸeli ateist kızlar, mutsuz agnostik erkekler'' üzerine ya da?
Türkiye’de dindarlar çoÄŸunlukta ama siyaset dışında ne medyada ne kültür alanında, ne de akademide bu çoÄŸunluk görünmüyor. Büyük bir tarihsel maÄŸduriyet ve geriden baÅŸlama hikayesi bu tabii. Ama eÄŸer bu hikayenin deÄŸiÅŸmesi, adil, eÅŸit bir iliÅŸkiyse talep edilen o zaman dindarların en baÅŸta kendilerini oryantalize etmekten, laboratuvar ÅŸartlarında inceletmekten vazgeçmeleri gerekir. Bu öz eleÅŸtiri, muhasebe yapmamak demek deÄŸil ama muhasebeyle laik zevklere hitap eden, epeyce de müÅŸterisi olan içerik üretmek arasında dikkat edilmesi gereken farklar var.
Türkiye’deki dindarlar, muhafazakârlar “Ne oldu bize” “Neden bu kadar dejenere olduk” diye üzerine analiz yapılacak kadar homojen, marjinal bir kitle deÄŸil. Birbirinden bağımsız, türlü dindarlıklar, hayat tarzları, gruplar, cemaatler, tarikatlar, ekonomik sınıflar var. Bunların hepsi bir araya geldiÄŸinde toplumun büyük bir yekunu ortaya çıkıyor zaten. Bu büyük kitle bir iktidar odağını ele geçirmekle, “binalar zinalar çok arttı” diye söylenen emekli Hacı amcanın söylenmeleriyle ıslah edilecek küçük bir cemaat deÄŸil artık. Bu çeÅŸitliliÄŸin kendisi bir zenginlik, bir güç ve bu çeÅŸitlilik içinde ikna, ikaz kendi doÄŸasında hep sürecek, deÄŸiÅŸim kendi ÅŸartlarında devam edecek.
Artık dindarlar TÜSİAD, DoÄŸan Grubu, Koç Holding’in birleÅŸip ayaklarını kaydıracağı kurbanlar deÄŸil. 13 yıldır Türkiye’yi yöneten, devletin pek çok kurumunda kendi kültürünü oluÅŸturmuÅŸ, en büyük kazığı da laiklerden deÄŸil baÅŸka bir dindar gruptan yemiÅŸ en ciddi güç odağı.
O yüzden ne CHP’yle koalisyon kurunca erir, ne MHP’yle, HDP’yle yan yana gelince teslim olup, tükenip biter. Ya da egemen güçler üst akıllar tarafından ipi çekilebilir. Bu aşırı desise ve evhamın zayıflattığı, güçsüz gösterdiÄŸi ise muhakkak.
O yüzden Türkiye’deki dindarların bu büyük sosyal, politik güçlerinin farkına varıp, enerjilerini bilginin nesnesi deÄŸil üreticisi olmaya, gettolarından çıkmaya, büyük topluma konuÅŸmaya harcaması, kurban psikolojisinden kurtulması ÅŸart.
Türkiye’deki muhafazakâr medya da bir elli yıl daha laik medyaya “merkez medya” deyip, kendi haline bakmadan onlara “Neden tarafsız deÄŸilsiniz” diye atar yapmak istemiyorsa, bu maçı alacak goller atılmasına iyi paslar üretmeli.
O zaman dindar kızlar daha neÅŸeli olur, İslamcı delikanlılar da nargileyi bırakır belki…
Henüz yorum yapılmamış.