Sosyal Medya

Makale

Hal ve gidiÅŸat

On yedi yaşından beri aktif olarak mütedeyyin camianın içindeyim. Otuz sene dolmak üzere. Dönüp geriye bakıyorum. Neler gördük, yaÅŸadık?

Refah Partisi, Milli Gençlik Vakfı, Muhammed RaÅŸid Erol Hazretleri, Safer Efendi, Bünyamin Efendi, Esad CoÅŸan Hocaefendi, Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Necati CoÅŸan Amca, Mahmut Bekkine AÄŸabey…Özetle: Kim var imiÅŸ biz burada yoÄŸ iken? (KaracaoÄŸlan)
Ak Parti'yi kuracak olanlar, yani yenilikçiler Milli GörüÅŸ'ten ayrılırken, “ana gövde biziz” diye yazılar yazıyordum. Bu 'gövde' bahsine müsait bir zamanda deÄŸinmek isterim. Biraz sabit fikirliyim de.

On beÅŸ sene önce dinlerarası diyalog meselesinin sakıncalarını yazarken, eleÅŸtirileri tek başıma göÄŸüslerken; günümüzün bazı 'giriÅŸken' isimleri, oranın imkânlarından faydalanmak için neler yapıyordu? Aynı kiÅŸiler, ÅŸu sıralar, benim bile samimiyetimi sorgulayacak noktaya ulaÅŸtılar. 'Hal ve gidiÅŸat' demiÅŸken, hatırlatmak istedim.

Her nimet, külfetiyle, zahmetiyle birlikte gelir. YaÄŸmur berekettir, fakat çamur yapar, sel olur. GüneÅŸ hayat verir, fazlası ise yakıcıdır; kavurur.

Refah Partisi'nin yükseliÅŸiyle beraber, camiamızda imkânlar da oluÅŸmaya baÅŸladı. Her imkân, aynı zamanda bir imtihandır. İmtihanı veremeyenleri kınamaya hakkımız yoktur. Ancak dua edebiliriz: Allah yardımcıları olsun.
İmkân sahibi olmanın, iktidara gelmenin elbette bir bedeli, yıpranma ve yıpratma payı vardır. Ama konu bu deÄŸil. Konu, mevki-makam, mal-mülk sahibi olmaktan ziyade, bir gönül sahibi olmak. İhmal ettiÄŸimiz ÅŸey iÅŸte budur.
***
Seksenli ve doksanlı yıllarda, bir numaralı tehdit, bizlerdik: İrticayla mücadele! Telefon defterimizi yanımızda taşımaktan çekinirdik. Kıymetli evraklar parti binalarında bulundurulmaz, evlerde saklanırdı.
Åžimdi ise yeni tehditleri bizler üretiyoruz. Üstelik kendi içimizden.

BaÅŸkalarına karşı oldukça merhametliyiz. İyilik doluyuz. Yardımseveriz. Üslubumuza dikkat ediyoruz. Fakat kendi içimize, mensubu olduÄŸumuz camiaya döner dönmez, sesimizin tonu, yüzümüzün rengi deÄŸiÅŸiyor.
Birbirimizi yanlış anlamaya programlanmış makineler gibiyiz.

İtimat duygusu, maalesef, insanların arasından çekiliyor. Oturup konuÅŸamıyoruz, dertleÅŸemiyoruz. Birbirimize inanmakta güçlük çekiyoruz. Peki, aradaki boÅŸluÄŸu neler dolduruyor? Elcevap: Åžefkatten, merhametten, anlayıştan uzak kara düÅŸünceler.
Suriye'de, Irak'ta Müslümanlar birbirlerini silahla öldürüyor. Bizler de burada birbirimizi klavyeyle yaralıyoruz. Birinde insan, diÄŸerinde hüsn-i zan ölüyor.

Kendimiz gibi düÅŸünmeyeni hemen dışlamanın peÅŸindeyiz. Her farklı fikrin altında kötü niyet arıyoruz. Bir dış baÄŸlantı. Bir operasyon.

Küçük bir hatanın, kusurun, hatta latifenin nerelere kadar götürülebileceÄŸini biliyor, bunun böyle olabileceÄŸini sıklıkla görüyoruz.
Yirmi sekiz sene boyunca birinci ÅŸahitliÄŸim ÅŸudur ki, evvela üslubumuzu kaybettik. Tavrımızın uzağına düÅŸtük. Anlayışımızı yitirdik. Mesela halden anlamak.
İkinci ÅŸahitliÄŸim daha beter: Kötülük konusunda iyi olanların sayısı endiÅŸe verici oranda arttı. Garip ama gerçek.
***
İslâmi camiada büyük ile küçük arasındaki fark hızla kapanıyor. Sevgisiz ve saygısız.

Ölçümüz neydi? Allah'ın hakkı ve hatrı. Ölçümüz neydi? EmeÄŸe ve ekmeÄŸe hürmet etmek. Ölçümüz neydi? Büyüklerin izzetini korumak. Ölçümüz neydi? İyiliÄŸi emretmek, kötülükten sakınmak. Ölçümüz neydi? Aleyhimize olsa dahi adaletten ayrılmamak. Bunları yapmadığımız vakit, insanın hakikatini ortadan kaldırmış oluyoruz.
Evet, camiamızın durumunu görüp de üzülmeyen var mı? Åžu halimize bir bakalım? Kendimizden memnun muyuz? Birbirimize karşı takındığımız hasmane tutum, içimize siniyor mu?

Evet, hepimiz bir yerlerde bir yanlış yapıyoruz. Yapmamamız gereken bir ÅŸeyi tekrar edip duruyoruz. ÖrneÄŸin insanların bir hayatı olduÄŸunu unutuyoruz. Sosyal medyanın yıkıcılığına kendimizi fazla kaptırıyoruz. Hiç tanımadığımız insanlara fenalıkta bulunabiliyoruz. Bir selamın altında bile baÅŸka anlamlar arayabiliyoruz. Acaba niye selam verdi? Yahu Müslüman Müslüman'a Allah'ın selamını vermesin mi? Ona vermesin de kime versin?
On sekiz sene önce, bu kötü gidiÅŸatı görmüÅŸ gibi, ÅŸöyle demiÅŸtim: “KardeÅŸimi de koru bir diÄŸer kardeÅŸimden.” Ne acı.
***
Buraya kadar yazdıklarımızın bir kısmı yahut tamamı 'abartı' olarak karşılanabilir. Herkes önce kendine, sonra çevresine, teÅŸkilatına, katıldığı iftara, bulunduÄŸu ortama, çalıştığı devlet dairesine baksın yeter. Durum nedir?
İnsandan geriye kalacak olan, aziz hatıralardır, salih amellerdir, halis niyetlerdir, yaptığı iyilik ve güzelliklerdir. Bir de helal lokmayla büyütülmüÅŸ hayırlı evlat. Bana kalırsa, iÅŸte buralara yeniden çalışmamız gerekiyor. Kalplerdeki aziz hatıraları çoÄŸaltmak, iyilik ve güzellikte bulunmak, eser vermek.

Mümin yorulur, üzülür, fakat ümitsizliÄŸe kapılmaz. Biz de eÅŸlik edelim: 'Kesme ümidini kadir mevladan.'

Yazımızın baÅŸlığı, Allah'ını Seven Defansa Gelsin de olabilirdi. ÇoÄŸunluk gol atmanın peÅŸinde, derdinde. Topu (imkân) ayağına alan kafasını kaldırmıyor. Yanı sıra ÅŸu: Dört-beÅŸ müminin bir araya gelmesini ancak 'menfaat' kavramıyla izah edebiliyoruz. Önceden, iÅŸin aslına bilmeden yorum yapmaz, konuÅŸmazdık. Artık konuÅŸuluyor.
Bütün bu üzücü konular, ÅŸu partinin veya bu siyasinin meselesi deÄŸildir. Bizim meselemizdir. 'Allah' diyen herkesin.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.