Makale
Sürekli kayıp
PerÅŸembe günü biraz dolaÅŸtım. Fatih’te ÅŸoförlere kâğıt mendil satmaya çalışan Suriyeli çocukları gördüm. PeriÅŸan durumdaydılar. Eminönü’nde aynı ülkeden gelen yoksul ailelerle karşılaÅŸtım. Garip düÅŸmüÅŸlerdi ve yardıma ihtiyaçları vardı. Kapalıçarşı’yı ise yüzlerce Arap turist doldurmuÅŸtu. Varlıklı oldukları her hallerinden belliydi. NeÅŸeli, mutlu ve bakımlıydılar.
Fakirlik ve zenginlik. Acı ve sevinç. Biri hayatta kalmak, diÄŸeri de ‘hayatını yaÅŸamak’ için ülkemize gelmiÅŸti.
Bu çeliÅŸkiyi not ettim. Çünkü İslâm âleminin vaziyetini göstermesi açısından önemliydi. Durum, biraz kaba olmakla beraber, sanki ÅŸu: KardeÅŸlik azalıyor, kalleÅŸlik artıyor.
Müslümanlar, çeyrek yüzyıldır büyük bir çözülme yaşıyor. Sürecin baÅŸlangıcı, emperyalist güçlerin Afganistan ve Irak iÅŸgalleri.
İki türlü iÅŸleyen bir oyun söz konusu: Devletlerin çökertilmesi ve müminlerin kalben birbirinden uzaklaÅŸtırılması. UzaklaÅŸan, silahlanıp geri geliyor. Sonuç malum.
İslâm âlemi, büyük bir iç savaÅŸ tehlikesiyle karşı karşıya. Mezhep mücadelesi dememek için ‘kardeÅŸ kavgası’ diyorduk. Artık diyelim: Mezhep!
Müslümanların içinde bulunduÄŸu zor durum ve parçalanmışlık, sadece yabancıların iÅŸine yaramadı. Bu üzücü tablodan yalnız onlar faydalanmadı. İslâm coÄŸrafyasındaki bazı devletlerin çöküÅŸü ile İran’ın yükseliÅŸi, aynı tarihler içinde olmuÅŸtur. Nitekim, anlamı da aynıdır.
Bu yükseliÅŸ, dış güçlerin yardımıyla, yani Sünni duvarının yıkılmasıyla saÄŸlanmıştır. Sünni duvarı / engeli dediÄŸimiz ÅŸey, elbette yeni deÄŸildir, tarihseldir. Haçlı seferlerini defalarca durduran iÅŸte budur.
İbrahim Karagül dünkü yazısında, “İran bir an önce ahlakî pozisyona çekilmeli” demiÅŸti. Evet, Müslüman Azerileri deÄŸil de, Hıristiyan Ermenileri destekleyen bir ülkeden bahsediliyor. Her daim fırsatçılık yapandan...
Devam edelim. Irak’tan tarifi imkânsız haberler ve fotoÄŸraflar geliyor. Sünnilere yapılan inanılmaz eziyetler, mezalimler. Fakat hepimiz oradaki ‘terör örgütü’nün yaptıklarıyla, yayınladıklarıyla meÅŸgulüz. Bunun dışında bir ÅŸey gördüÄŸümüz yok. O halde soralım: Åžii milislerin desteklediÄŸi sözde Irak ordusu Tikrit’e girdiÄŸi zaman, binlerce sivil ÅŸehirden neden kaçtı? İnsan, kurtarıcısından kaçar mı? Sırada Musul var. Geri alınırsa eÄŸer, orada da benzer sahneler yaÅŸanacaktır.
Aynı zihniyet, Suriye’de neler yaptı, yapıyor? ‘Esed güçleri’ denilen ÅŸeyin aslında kimlerden / nelerden oluÅŸtuÄŸunu biliyoruz. Sünnileri çıldırtan, iÅŸte bunlardır, bu yapılanlardır. Beraberinde, artık tahammül sınırını aÅŸan haksızlıklar.
Oyunun büyüklüÄŸünü ve derinliÄŸini nasıl görebilir, anlayabiliriz? Bunun en basit yöntemi, Amerika’nın olaylar karşısındaki pozisyonuna bakmaktır. Irak’ta İran’ın mezhepçi politikalarını destekliyor, Yemen’de ise tersini yapıyor. Mısır’da darbeyi onaylıyor, Yemen’de ise darbecilere karşı çıkıyor. Suriye’de kimden yana olduÄŸu hâlâ belli deÄŸil. Bir öyle diyor, bir böyle. BaÅŸka örnekler de verebiliriz. Nihayetinde, İslâm iç savaşını hızlandırmış oldular.
Yeri gelmiÅŸken, Amerika’nın Yemen’deki faaliyetlerine de bakmak gerekiyor. İlk olarak, sistemli ve bilinçli bir ÅŸekilde, Yemen halkının direncini kırdılar. Amerika’nın yasa dışı operasyonları sırasında kaç kiÅŸi öldü, bunu bile bilemiyoruz. Yemen çöllerinde hava araçlarıyla yapılan insan avı. Åžüphelendin, öldür. ‘Önleyici saldırı’ de, yok et. Sonuç iÅŸte bu oldu.
Amerika’nın hem hukuk, hem insanlık dışı operasyonlar yürüttüÄŸü ülkelerden biri de Pakistan. Terörle mücadele bahanesiyle, köylerdeki evlerin bombalanıp masumların katledilmesi. Sayısız büyük acı.
Pakistan’ın Yemen konusunda Araplarla ortak hareket etmesinin birden fazla anlamı var. Aklımıza ilk gelenler: KomÅŸusu İran’ın topraklarındaki mezhepçi faaliyetlerinden rahatsız olması ve benzer bir durumla karşılaÅŸtığı zaman yalnız kalmak istememesi.
İran’ın bir diÄŸer komÅŸusu da biziz. Türkiye devleti, Yemen harekâtını destekliyor. İran’ın mezhepçi ve yayılmacı politikalarını kabul edilemez buluyor. Sayın ErdoÄŸan’ın mesele hakkındaki açıklamaları önemli ve gerçek.
Evet, fotoÄŸrafın tamamına bakmak zorundayız. Bazı ÅŸeyler ancak o zaman anlaşılıyor: Osmanlı’nın Yemen çabası, ordumuzun Gazze direniÅŸi, Misâk-ı Millî’nin Musul iddiası, mevcut yönetimin Halep ısrarı. Åžimdi oldu.
Osmanlı-İran tarihini okuyanlar, ne çok ÅŸey öÄŸrenir. Mesela Yahya Kemal, Çaldıran için ÅŸöyle der: “Türklerin ‘ben Acem olmam’ savaşıdır bu.” (Süheyl Ünver’in Yahya Kemal’le Sohbetler kitabından.)
Acem olmak ne demek, bunu da Yemen harekâtıyla ilgili Irak’tan gelen açıklamayla / itirazla anlıyoruz. Bağımsız bir devletken, baÅŸka bir ülkenin eyaleti / garnizonu haline gelmiÅŸsiniz. O ülke, aynısını Yemen’de de yapmak istiyor, fakat ortak dirençle karşılaşıyor. Bu da sizin açıklamanız: ‘Operasyona karşıyız.’ Devletlerin felç olması, galiba böyle bir ÅŸey.
Yazımızın baÅŸlığı için de bir ÅŸerh düÅŸelim: Sürekli kayıp, askerî bir terim. SavaÅŸ sırasında kullanılıyor. ÖlmemiÅŸ, yaralanmamış veya hasta olmamışsınız. Esir düÅŸtüÄŸünüze yahut firar ettiÄŸinize dair bir bilgi de yok. Fakat birliÄŸinizde deÄŸilsiniz ve kayıpsınız. Yani ne olduÄŸunuz ve nerede / kimlerle bulunduÄŸunuz belli deÄŸil. Akıbetiniz bilinmiyor. Bu durumda olanlar için ‘sürekli kayıp’ terimi kullanılıyor. Günümüze uyarlarsak, ‘aradığınız kiÅŸiye ulaşılamıyor.’
Halimiz maalesef budur.
YENİSAFAK.COM
Henüz yorum yapılmamış.