Makale
İnanmak ayetleri okuyabilmektir
İman konusunda Kur'an-ı Kerim’in üslubu, ya da düÅŸündürme metodu fıtrata dikkat çekmedir ve bizim için önemli olan da budur. Allah’ın varlığını ve birliÄŸini gösteren delillere ‘âyet’ (ç: âyât) denir. Âyet, tıpkı trafik iÅŸaretleri gibi, size gerçeÄŸi gösteren sembollerdir ve kevnî ayetler bütün dillerin ve milletlerin ortak kelimeleridirler. Âyet kelimesi Kur'an-ı Kerim’de üç yüzden fazla yerde geçer. Ayrıca mucizelere de, Kuranı Kerim’in her bir cümlesine de ayet denir.
Allah Kur'an-ı Kerim’de çoÄŸu yerde ayetleri tasrif, tebyîn ve tafsil ettiÄŸini söyler. Tasrîf, bir ÅŸeyi bir halden baÅŸka bir hale çevirmek, ya da bir ÅŸeyi bir baÅŸkasıyla deÄŸiÅŸtirmektir. Tebyîn, beyan kelimesinden gelir, bir ÅŸeyi ayan beyan görülecek halde açık seçik kılmaktır. Tafsîl ise fasıla kelimesinden gelir ve bir ÅŸeyi diÄŸerinden ayırarak her birinin baÅŸlı başına görülür ve fark edilir kılınmasıdır.
Bu üç kavramla Allah’ın bize anlattığı ÅŸey ÅŸu olmalıdır: Biz inanmanızı saÄŸlayacak ayetleri her duruma, her bilgi ve anlayış seviyesine göre ve her yönüyle verdik, gösterdik ve açıkladık. Artık hiçbir kimsenin inanmama mazereti kalmamıştır. Buna raÄŸmen inanmamanın, aklını hiç kullanmamak, ya da inanmamaya kesin karar vermekten baÅŸka sebebi yoktur. Birincisi insanı hayvanlardan aÅŸağı bir derekeye indirir, ikincisi ise ÅŸeytanlaÅŸtırır, onun gibi inadına yenik düÅŸürür.
Kur'an-ı Kerim bu ayetlerden söz ederken insanların bilgi ve akıl derecelerine de iÅŸaret eder ve her bir kademeye farklı ayetler sunar. İnsanları kendi bedenlerine, yaratılışlarına, dillerinin ve renklerinin farklılığına, daÄŸlara, semalara, yıldızlara, güneÅŸe ve aya, yaÄŸmura, bitkilere, denizlere, rüzgâra, yeryüzüne, gecenin ve gündüzün oluÅŸumuna, deveye, hayvanlara ve onların yararlarına bakmaya ve bunları anlamaya çağırır. Böylece hiçbir seviye, hiçbir akıl düzeyi ve her bir insanın hiçbir farklı pozisyonu ayetsiz ve delilsiz kalmamış olur. Tıpkı çöldeki bedeviye, "Rabbini nereden biliyorsun?" diye sorduklarında verdiÄŸi cevap gibi: Kumlardaki izler birinin geçtiÄŸine, deve dışkısı devenin varlığına iÅŸaret eder de, burçlarla dolu gökyüzü, yollarla dolu yeryüzü, dalgalarla dolu denizler duyan ve gören bir yaratıcıya iÅŸaret etmez mi?
Kur'an-ı Kerim bu farklı farklı ayetleri sayarken her bir ayet grubundan sonra idrak seviyelerini zikreder. Mesela, ‘bunda nühye/akıl sahipleri için ayetler vardır’ der (20/54). Aslında akıl bir cevher deÄŸil, anlama eyleminin bir boyutudur. Onun için Kur'an-ı Kerim’de ‘akıl’ diye isim olarak geçmez.
BaÅŸka bir yerde, ‘bunda mütevessimler için ayetler vardır’ der (15/75). Mütevessim, visamları yani çok ince iÅŸaret ve belirtileri dahi okuyabilendir. ‘Sîma’ kelimesinden gelir. Mesela insanı o simasından dahi tanıyabilir. Firaset, basiret ve fetanet kelimeleriyle de anlatılır. Bunların her biri de Allah’a kullukla geliÅŸip hassaslaÅŸan duygu ve hissediÅŸlerdir.
Mesela soyut olaylara deÄŸinilir ve ‘bunlarda yakîn bilgisine sahip olanlar için ayetler vardır’ denir (2/118). Tabiattaki oluÅŸumlardan söz edilir ve ‘bunlarda akledenler için ayetler vardır’ (2/164) denir. BaÅŸka deÄŸiÅŸik ayetler zikredilir ve bunlarda ‘tefekkür edenler için’ (2/219), ‘bilgili olanlar için’ (6/97), ‘fıkhedenler, yani ince kavrayışa sahip olanlar için’ (6/98), ‘iman edenler için’ (6/99), ‘tezekkür edenler için’ (6/126), ‘ÅŸükredenler için’ (7/58), ‘takvalı olanlar için’ (10/6), ‘dinleyenler için’ (10/67), ‘çok sabırlı ve çok ÅŸükürlü olanlar için’ (14/5), ‘âlimler için’ (30/22) ayetler vardır denir. Kısaca ayetler kadar da onları anlama seviye ve imkânları bulunmaktadır. Åžairin dediÄŸi gibi:
Bir Kitâbullâh-ı âzâmdır serâser kâinat / Hangi harfi yoklasan mânâsı hep Allah’a çıkar.
Bunların yanında Allah ayetlerinin ÅŸu anda görüldüÄŸü kadar olmadığını, gittikçe de açılacağını, insanlar -belki bilimle- hem kendi bedenlerinde, hem de dış dünyada yeni yeni ayetler görmeye devam edeceklerini (41/53) haber verir. Yani bilim inanmamanın deÄŸil, inanmanın sebeplerini artıracaktır.
Bütün bunlar insana düÅŸünme ve anlama imkânı vermekle beraber, onu inanmaya da mecbur etmez. “Hakikat Rabbinden gelendir, artık dileyen iman etsin dileyen inkâr eksin” (18/29). İman insanın iradesini o yönde kullanması sebebiyle Allah’ın onu yaratmasıyla oluÅŸur. Bu iradeyi gösteren Âsiye, Firavun'un koynunda iman eder de, göstermeyen Ebucehil, Hz. Peygamber’in huzurunda iman etmez. “Onlara bütün ayetleri getirsen de onlar sana uymazlar” (2/145).
Henüz yorum yapılmamış.