Sosyal Medya

Makale

Sözün özü

ÇarÅŸamba günü, konuÅŸmanın ve yazmanın ne kadar kolay görünmeye baÅŸladığını anlatmaya çalışmıştık. Dinleyici yahut okuyucu olmaya yanaÅŸmayan insanların sayısındaki artışa dikkat çekmiÅŸtik. Hakkına razı gelmemek gibi.

Bir diÄŸer sıkıntı da, yazmaya yeni baÅŸlayan bazı arkadaÅŸların, otuz kırk yıldır eser veren ve ciddi bir toplama / tecrübeye ulaÅŸan isimlerle eÅŸit ÅŸartlarda ‘masaya’ oturmak istemesi. İşin çilesine talip olmadan. O uzun ve meÅŸakkatli yolculuÄŸu göze almadan. Neredeyse hiç yaralanmadan.

Okumak ve yazmak, ÅŸefkatli bir baba, fedakâr bir aÄŸabey gibidir. Anne veya abla da olabilir. Elinizden tutar ve sizi gezmeye götürür. GitmediÄŸiniz yerlere gider, görmediÄŸiniz ÅŸeyleri görürsünüz. Yeni beldeler, insanlar, tatlar, hatta duygular tanırsınız. Yolculuk, sizi terbiye eder. Görgü sahibi yapar. DerinleÅŸtirir. KibarlaÅŸtırır. Sadece kafanızı deÄŸil, kalbinizi de çalıştırır. Hayretiniz artar.

Fakat bütün bunların baÅŸlangıcı, dinlemesini bilmekten, bilmiyorsak öÄŸrenmekten geçer. Büyüklere itimat etmekten. Yalnızca iyiliÄŸimizi istediklerine inanmaktan. Çünkü ÅŸüphe, kötü düÅŸünceleri de beraberinde getirir. Kendimizi veremeyiz.

Hakiki kalem ve kelam sahipleri, aynı zamanda, sabır ehlidirler. ÇaÄŸlarını beklemiÅŸ, acele etmemiÅŸlerdir. Ne iÅŸ yaparsa yapsın, kendi hayatı ve kaderi içinde, her insanın bir çağı / zamanı vardır. ‘Zorluktan sonra gelen kolaylık’ gibi. Åžunu da hatırlatmakta fayda var: Sırayı bozmadan da sıra dışı iÅŸler yapabiliriz. Mevsimleri düÅŸünelim.

Mustafa Kutlu hocamız, edebiyat için, “bu iÅŸler nasip meselesidir” demiÅŸti. Nasibimiz; yani yiyecek ekmeÄŸimiz, alacak nefesimiz, söyleyecek sözümüz varsa, bizi kimse engelleyemez. EmeÄŸimiz ziyan olmaz. GüzelliÄŸin üstünü örtmeye kimsenin gücü yetmez. Kara bulutlar güneÅŸin önüne gelebilir, aydınlığı kapatabilir. Nihayetinde, güneÅŸ mutlaka galip gelir, kendisini göstermeyi baÅŸarır. YeteneÄŸi de böyle bilmek lazım. Sadece ÅŸu: YeteneÄŸimizi doÄŸru kullanmazsak, sabırsız davranırsak, yapmamamız gerekenleri yaparsak ve büyük sözü dinlemezsek, emeÄŸimizin karşılığını almamız güçleÅŸir. Bir müddet sonra, yolculuÄŸumuz eziyete dönüÅŸür. Hem kendimize, hem baÅŸkalarına zarar vermeye baÅŸlarız.

***

Her ÅŸeyin hızlandığı yıllardayız. Hızlı okuma kurslarından tutun da trenlere kadar. Çocuklar daha çabuk büyüyor. İliÅŸkiler daha hızlı kuruluyor yahut bozuluyor. Haliyle, neyin peÅŸindeysek, onun bir an önce olmasını istiyoruz. Beklemeyi imtihan deÄŸil, zaman kaybı olarak görüyoruz. Tahammül duygumuz gün geçtikçe zayıflıyor. ‘Åžimdi deÄŸilse ne zaman’ diye soruyoruz. Bu gidiÅŸat, hayatımızın her alanına yansıyor, sirayet ediyor. Yazma ve söyleme iÅŸleri dâhil. Dikkat ettiyseniz, ‘iÅŸ’ diyorum / diyoruz. Her iÅŸin çıraklık, kalfalık, ustalık ve olgunluk dönemleri olur. Özellikle olgunluk dönemi eserlerini / iÅŸlerini eleÅŸtirmemiz doÄŸru olmaz. Çünkü beÄŸenilme duygusundan uzak bir dönemdir o. Veda ve vefa yıllarıdır. Gönül, sözü aklın elinden alır. Bir gencin (çırağın) böyle bir ismi / eseri eleÅŸtirmeye kalkışması, elbette üzücüdür. Her ÅŸeyden evvel, bizde emeÄŸe ve büyüÄŸe hürmet esastır. EmeÄŸin hakkını ve büyüÄŸün izzetini korumak.

Oturmak, güzel bir kelimedir ve birçok anlama birden gelir. Oturaklı insanları daha bir severiz. Vakur olurlar.

Dememiz o ki, bir karakterin, üslubun, davranışın, dostluÄŸun oturması yıllar alır. Hemen olmaz. Söz dahi böyledir. Özetle, bir bütün olarak, her ÅŸeyimizin oturup demlenmesi, dinlenmesi gerekir. Biliyoruz ki, dünyanın oturup son halini alması bile milyonlarca yıl sürmüÅŸtür. Allah böyle istemiÅŸ ve yapmıştır.

Åžunun için söylüyorum bunları: Acele etmeyelim ve insanları kırarak, üzerek ilerlemeyelim. Gençlik, gençlikte kalır. Buna karşılık, yaptıklarımız bizimle beraber gelmeye, yaÅŸamaya devam eder.

***

Evet, dinlemek. Her manada dinlemesini bilmek. Sözgelimi, konuÅŸmacıların ortak ÅŸikâyetlerinden biri, birincisi, dinleyicilerdeki dikkat eksikliÄŸi. Cep telefonuyla ilgilenmeler, kendi aralarında konuÅŸmalar, biçimsiz oturma ÅŸekilleri. Yazanlar için de benzer sıkıntılar geçerli. Metne gereken ciddiyetle yaklaşılmaması vs.

Dinlemek, anlamanın yarısıdır, kardeşidir. Anlamadan konuşamayız, yazamayız, yanlış yaparız.

Dinlemek, dinlenmektir. Zaten her konuya, olaya, duruma yetiÅŸme imkânımız yoktur.

Söz, söyleyen ile dinleyen arasındaki bir ağırlıktır. Sözü deÄŸerli ve anlaşılır hale getirmek için, iki ucundan tutup kaldırmak icap eder. Söz bahsi açılmışken, biraz daha konuÅŸalım: Söz, insanın kalesidir. Ne pahasına olursa olsun, sözün korunması, düÅŸmesine fırsat verilmemesi gerekir. Sözünde durmak diyelim.

GeçmiÅŸ yıllarda, aÄŸzına bakılan, baktığımız insanlar vardı. Onların bir söz söylemesini beklerdik. İtiraz edilmez, ‘bence’ denilmez, sonrasında amalı cümleler kurulmazdı. Åžimdi ağızlara diÅŸçiler ve kulak burun boÄŸaz uzmanları bakıyor. KüçüÄŸünden büyüÄŸüne kadar, neredeyse herkesin kendine ait bir fikri ve doÄŸru bildiÄŸi var. Yanı sıra, karşılıklı önyargılar. DoÄŸruların sayısını arttırmanın, aslında yanlışı çoÄŸaltmak olduÄŸunu nasıl anlayabilir, anlatabiliriz? Burası sözün bittiÄŸi deÄŸil, yeniden baÅŸladığı yer olmalı.

YENİŞAFAK

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.