Sosyal Medya

Makale

Said Halim PaÅŸa

3 Aralık çarÅŸamba günü, bilgimiz ve yerimiz yettiÄŸi kadarıyla, İslâmcılık bahsini yazmaya çalışmıştık. 6 Aralık, İslâmcı fikir ve devlet adamlarımızdan Said Halim PaÅŸa’nın ÅŸehadet günü. 1921 yılında Roma’da, bir Ermeni komitacı tarafından ÅŸehit edilmiÅŸti. Bu beyit onun içindir: “Rûhunu ÅŸâd eylesin Rabbi Mecîd / Dâr-ı gurbette ÅŸehîd oldu Sa’îd.”

Yazıya baÅŸlamadan evvel, PaÅŸa’nın kabrine gidildi, dualar edildi. Sultan İkinci Mahmut türbesinin haziresinde, babasının hemen yanında yatıyor. Kabri bakımsız kalmış, mermerler kararmış ve yosun tutmuÅŸ. Biri, çivi gibi bir ÅŸeyle, hoÅŸ olmayan bir kelimeyi mezar taşına kazımış. Elden geçirilmeli.

Said Halim PaÅŸa, Mütareke yıllarında, Ziya Gökalp’le beraber idamı istenenler arasındadır. Åžimdi onunla, aynı hazire içinde, karşılıklı bakışıyorlar. El Fatiha.

Said Halim PaÅŸa’nın hayatıyla ilgili uzun ansiklopedik bilgiler verecek deÄŸiliz. Onu Enver, Cemal, Talat üçlüsünden ayıran münevver oluÅŸudur. Eserler vermesidir. Sadıklardandır.

İsmail Kara, Türkiye’de İslâmcılık DüÅŸüncesi isimli eserinin birinci cildinde, ona, seksen sekiz sayfa ayırır. (Dergâh Yayınları, Mart 2011) Yılmaz Öztuna ise onun için, “Mısırlı milyarder prens” ifadesini kullanır. Niyetin ortaya çıkardığı büyük fark. Bu da Said Halim PaÅŸa’dan: “Müslümanlığı kabul eden milletler arasında, İslâm’ın esaslarını en iyi anlayan ve en güzel ÅŸekilde tatbik eden Türkler oldu. Bu da onlara, büyük bir devlet kurarak, İslâm’a, bütün öteki müslümanlar milletlerden daha fazla hizmet etme imkânını verdi.” (Buhranlarımız, sayfa 199)

M. ErtuÄŸrul DüzdaÄŸ’ın Buhranlarımız kitabına yazdığı girizgâh, kanaatime göre, Said Halim PaÅŸa’yla ilgili en saÄŸlam metinlerden biridir. Elbet baÅŸka kaynaklar da vardır.

Said Halim PaÅŸa, Haziran 1913 ile Åžubat 1917 yılları arasında sadrazamlık yapmış, Edirne’nin geri alınmasında kararlı bir tutum sergilemiÅŸtir. Birinci Dünya Savaşı’nın nihayetinde, yurt dışına gitmesi / kaçması tavsiye edilmiÅŸ, fakat o bunu reddetmiÅŸtir. Hatta kendisini ‘muhakeme’ etmeleri için bir komisyon kurulmasını önermiÅŸtir. Orada sorulan sorulara verdiÄŸi cevaplar, Buhranlarımız kitabının son bölümündedir ve oldukça önemlidir. (İz Yayıncılık)

İnsanlar gibi, devletlerin de bir kaderi, ömrü vardır. Mukadderatı deÄŸiÅŸtirmeye kimin gücü yetebilir?

Buradan, bugünlerden deÄŸerlendirme yapmak, akıl vermek kolaydır. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlıya karşı öyle bir orantısız güç kullanılmıştır ki, ‘küçük’ bir örnekle bunu verelim. Edward Erickson’un Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu isimli eserinin Nablus bölümünden: “İngilizlerin muharebe gücünün 56.000 tüfek, 11.000 süvari ve 552 top olduÄŸu tahmin edilmekteydi. Bu toplama karşılık, Türk tarafının elinde 19.819 tüfek vardı...” (Kitap Yayınevi, Mart 2011, sayfa 265) Yazar, Türklerin elindeki bu silahları, diÄŸer seferlere göre, ‘olaÄŸanüstü yüksek’ görmektedir. Kitaptan bir cümle daha: “Seferber edilen her üç kiÅŸiden birinin öldüÄŸü veya sakat kaldığı ortaya çıkmaktadır.” (s. 281)

İşte bu büyük saldırı ve yıkım altında görev yapmak. Bunun ne anlama geldiÄŸini ve kalben nelerin yaÅŸandığını nasıl bilebiliriz?

***

Said Halim PaÅŸa’nın sekiz kitabı var. Bunlardan biri, 1911 tarihli TaklitçiliÄŸimiz. Son ikisi de İslâmlaÅŸmak ve İslâm Devletinin Siyasî Yapısı. İstanbul 1918 ve Roma 1921.

Bu yazılar, kitaplar, aradan yüz yıl geçmesine raÄŸmen, hâlâ kıymetini korumaktadır. Konuyla ilgili, mühim baÅŸvuru kaynaklarıdır. Yine, “Birinci Dünya Savaşı’na neden ve nasıl girdik, girmemek mümkün müydü” sorusuna verdiÄŸi cevap mühimdir. Özellikle okunmalıdır. Sadece iki cümle: “Sulh zamanlarında bile Osmanlı bütünlüÄŸüne ve istiklâline en öldürücü darbeleri vurmuÅŸ olanların, hele bir de savaÅŸtan zaferle çıktıktan sonra, verdikleri sözlere riâyetlerinin daha öncekilerden baÅŸka türlü olacağına nasıl inanabilirdik? GeçmiÅŸte olanlar, gelecek için tatlı hayaller beslememize imkân bırakmıyordu.” (s. 273)

Said Halim PaÅŸa, daha o yıllarda, günümüzde yaÅŸanan birçok sorunun, sıkıntının haberini vermiÅŸ, ikazlarda bulunmuÅŸtur: “Batı milletleri, cehennemî harp âlet ve cihazlarıyla, kendilerine karşı durmaktan âciz kalan İslâm memleketlerini istilâ ettiler. Bununla beraber, insaf ve uzak görüÅŸlülükten iyice mahrum olduklarını ispat eden bu istilâcılar, müslümanlara reva gördükleri zulüm ve gaddarca muamelelerle, günün birinde meydana çıkacak olan tepkiyi de çabuklaÅŸtırmaktan geri kalmıyorlardı. Bu tepki elbette vukubulacaktır.” (Buhranlarımız, s. 165) Bu satırları okuyunca, aklımıza ilk olarak ne geliyor? İslâm topraklarında kurulan ve üzücü / yıkıcı sonuçlara sebep olan bazı örgütler.

Said Halim PaÅŸa, bizi kurtaracak tek ÅŸeyin İslâm olduÄŸunu söylemiÅŸ ve Batı taklitçiliÄŸini kıyasıya eleÅŸtirmiÅŸtir: “Selâmeti, daha önce buldukları tarafta, yani İslâm’ın ahlâk, yaÅŸayış ve siyâsetinde arayacakları yerde, Batı’nınkilerde bulacakları fikrine kapıldılar.” (s. 200)

Yankısı ve kesinliÄŸi hâlâ devam eden uyarılarda bulunur: “Her millet, ancak kendi millî esasları sayesinde mutluluÄŸa ulaşır. Kendi düstur ve an’anelerini bir yana atarak, komÅŸularının esaslarını ve an’anelerini kabul etmek hiç birinin hayalinden geçmez.” (s. 166)

Sözünü, herkesi içine alacak ÅŸekilde söyler: “İnsan, kendi hürriyetini, baÅŸkalarının hürriyetine hürmet ederek koruyabilir.” (s. 191)

Son olarak, aydınlar için yazdıklarından bir bölüm alalım: “Görülüyor ki, İslâm âleminin her tarafında halk ile aydın tabaka arasında doldurulması imkânsız büyük bir uçurum vardır. Halktan beklediÄŸi takdir ve itaati göremeyen aydın tabaka, vatandaÅŸlarına karşı, onları hor gören bir çehre takınarak, kendini teselliye çalışmaktadır. En âcil ihtiyaç, halk ile aydın tabaka arasında bulunması zarûrî olan ‘gâye birliÄŸi’nin kurulmasıdır.” (s. 168, 169) Bu ibretlik durum, maalesef, bugün de geçerliliÄŸini korumaktadır.

***

Sonuna gelelim. İngilizler, Said Halim PaÅŸa’nın da aralarında olduÄŸu birçok ileri geleni, önce Mondros’a, sonra da Malta’ya götürürler. Mayıs 1919’da baÅŸlayan esaret, Nisan 1921’de sona erer. PaÅŸa, İstanbul’a dönmek ister, fakat kendisine müsaade edilmez. Roma’ya yerleÅŸmek zorunda kalır. Bu ÅŸehirde ÅŸehit edildiÄŸinde, elli yedi yaşındadır.

Birçok tarihçiye göre, bu suikastte / cinayette İngilizlerin parmağı vardır. Gerisini M. ErtuÄŸrul DüzdaÄŸ’dan okuyalım: “Yeni kurulmakta olan Türk devletinin tamamen batıcı fikirlerle tesis olunması için, İngilizler tarafından büyük gayretler gösterildiÄŸi, kadroların hazırlandığı ve oyunların kurulduÄŸu bir sırada, Said Halim PaÅŸa gibi devlet tecrübesi olan ve saygı duyulan bir İslâmcı mütefekkirin, İstanbul ve hele de Ankara’ya gitmesi, son derece mahzurlu görülmüÅŸ olmalıdır. (...) Kendisinin, yeni kurulmakta olan Türk devletinin, tam bir İslâm devleti olması için elinden geleni yapacağı, gerek fikrî ve maddî kudreti ve kadrolar üzerindeki nüfuzu sayesinde, bunda büyük bir baÅŸarı da gösterebileceÄŸi tahmin olunabilirdi...” (s. 28)

Said Halim PaÅŸa’yla ilgili bu yazımızda, notlarımızın dörtte birini ancak kullanabildik. Allah izin verirse, ilerleyen günlerde, bir yazı daha kaleme alacağız.

YENİŞAFAK

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.