Sosyal Medya

Makale

Bir Muhalefet Felsefesine DoÄŸru

Muhalefet biçimleri ve düÅŸünceleri üzerine bugün yeniden düÅŸünmek çok elzem hale gelmiÅŸtir. Tarihsel süreç itibari ile muhalefet etme biçimlerini hesaba kattığımızda bir iktidar mücadelesi olarak gerçekleÅŸtiÄŸini söyleyebiliriz. Sadece Peygamberlerin muhalefet etme biçimleri tam olarak bir iktidar biçimi olarak isimlendirilemez! Çünkü Onlar, hakikatin varlığı üzerine gerçekleri söylemek ve insanlara doÄŸru yolu gösterme adına var olan ÅŸeye muhalefet etmiÅŸlerdir. Bu gerçeÄŸi aklımızda tutarak muhalefet etme üzerine düÅŸünmeyi itiyat etmeliyiz.

Batı muhalefetini mutlak bir algı üzerine bina etmiÅŸ ve kendisinden önceki felsefi ve düÅŸünüÅŸ biçimleri ile inanç ilkelerini ilkel ve geri ilan etmiÅŸ ve böylece ötekileÅŸtirmeyi bir ontolojik ilke olarak ortaya koymuÅŸtur. Batı dışında muhalefet, Ä°slam geleneÄŸi ve düÅŸüncesi hariç ama siyasal bir olgu olarak Müslümanların muhalefeti de dahil olmak üzere bir iktidar mücadelesi çerçevesinde oluÅŸmuÅŸtur. O yüzden muhalefet etme biçim ve süreçlerinin çok can yaktığını ve aslında çoÄŸu zaman savaÅŸla neticelendiÄŸini ifade edebiliriz. Hatta son yüzyılda iki büyük dünya savaşı olmak üzere irili ufaklı onlarca savaşı da eklersek, ciddi bir soykırım ile karşı karşıya kaldığımızı söyleyebiliriz.

Åžimdi Türkiye’deki muhalefet unsurlarına baktığımız zaman iki temel noktanın altını çizebiliriz. Birincisi, batıdan mülhem ve siyasi ve düÅŸünsel zorunluluÄŸu içeren ontolojik muhalefet; buna hem cumhuriyetin kuruluÅŸunun ideolojisini kuran ve korumasını üzerine alan elit tabakanın Müslüman halka yönelik muhalefetinin ontolojik karakteri ile Müslümanların sistemle iliÅŸkilerini saÄŸlayan ve muhalefetlerini belirleyen karakteristik özelliÄŸi de dahildir. Ä°kincisi ise, batı içi muhalefet olan sol düÅŸüncenin mutlakçı muhalefeti ve olmazsa olmaz siyaseti ile modern algıdan beslenen Ä°slami bazı akımların kendi dışındaki Müslüman akım ve gruplara yönelttikleri muhalefettir. Bu tarz muhalefet sadece ötekileÅŸtirici bir unsur oluÅŸturarak toplumsal barış önünde bir tehdit olarak varlığını kesinlemektedir.

Muhalefet olmadan bir siyasi, toplumsal veya düÅŸünsel bir hayat inÅŸa edilebilir mi? Bu soruya elbette ki insanın bizzat sahip olduÄŸu özellikler ve hayatın çokça deÄŸiÅŸken bileÅŸenlerini hesaba kattığımızda hayır demek zorunluluÄŸu belirginleÅŸir. Yani muhalefet olmadan neyin doÄŸru yada neyin yanlış olduÄŸu neyin çirkin yada neyin güzel olduÄŸu konusu belirsizleÅŸir ve anlamını kaybeden hayatın içi boÅŸalır. Bun anlamsızlığa duçar kalmadan muhalefetin gerekliliÄŸi ortaya konulur ama fesat yerine barışı ikame edecek bir muhalefet algısını konuÅŸmaya baÅŸlamalıyız. Özellikle son seçim süreçlerinde ortaya konan muhalefet biçimleri ve söylemleri bize muhalefet konusunu bir kez daha yeniden düÅŸünmenin elzem olduÄŸunu gösterdi.

Bir muhalefet duygusunun ve algısının ortaya çıkmasını saÄŸlayan ÅŸey adalet ve hakkaniyet duygusunun zedelenmesidir. Çünkü adil davranılmadığı paylaşımın hakça bölüÅŸülmediÄŸi algısı zorunlu olarak bunun yanlışlığına yönelik bir duyguyu harekete geçirecektir. Ve bu ister bir iktidar arzusu tarafından tetiklensin isterse sadece gerçeÄŸin ifadesi olarak hayata geçirilsin muhalefetin varlığını kesinleyen bir ÅŸey olacaktır.

Adalet ve hakkaniyet aynı zamanda insanın olmazsa olmaz algısı ve duygusu üzerine varlığını inÅŸa eder. Bu iki duygu zedelendiÄŸinde itiraz ve isyan sesleri yükseltilir. Ve böylece bir çatışmanın fitili ateÅŸlenmiÅŸ olur. Çünkü muhalefet eÄŸer barışı eksene alan bir yaklaşımı içermezse fesadı cisimleÅŸtirecektir. Çünkü her muhalefet aynı zamanda bir yapı bozumunu öne alacak ve bazı ÅŸeylerin deÄŸiÅŸimini arzulayacaktır. Yukarıda ifade ettiÄŸimiz gibi eÄŸer barışı eksene almazsa ve doÄŸru bir zemine kurulmazsa muhalefet sadece bozmayı eksene almakla yükümlü hale gelir.

Bir barışı (selam) eksene alan muhalefetin olmazsa olmaz bazı ÅŸartlarını ortaya koymakta yarar var. Hem sadece tek bir düÅŸünce için deÄŸil insanın varlığının kaçınılmaz sonucu olarak her düÅŸünüÅŸ biçiminin üzerine yükselebileceÄŸi bir vasatı inÅŸa edebiliriz. Ortaya koyacağımız kavramsal çerçeve aynı zamanda farklı kültür, düÅŸünce ve felsefi akımların farklı anlam dünyalarına raÄŸmen bu kavramların taşıdığı imkân sayesinde insana sunacağı barışı sunabilir.

Bir muhalefet imkânı olarak Ä°slami muhalefetin üzerine bina edileceÄŸi kavramsal çerçevenin “Hakikat, Sahicilik, Tutarlılık ve Reel(gerçek)lik” kavramlarıdır. Bu kavramlar üzerinden bir sosyal eleÅŸtiri, bir toplumsal eleÅŸtiri, bir felsefi eleÅŸtiri, inanç ilkelerine yönelik bir eleÅŸtiri, bir siyasal eleÅŸtiri, bir hukuksal eleÅŸtiri, bir iktisadi eleÅŸtiri vesaire yapabilirsiniz. Elbette ki bu kavramlar her farklı muhalefet biçimlerinde ve eleÅŸtirilerinde farklı bir anlama bürünse bile asli hüviyetinden çok fazla uzaklaÅŸmayacaktır. O yüzden bu kavramları nirengi noktalar olarak öne çıkarıyorum.

Yani mevcut muhalefet biçimlerinin mide bulandırıcı özelliÄŸinden bıkan insanlara yeni bir ufuk vermesi açısından bu önemli bulduÄŸum bir bakma biçimidir. Kırmadan, dökmeden, ihanetle suçlamadan, kin, buÄŸz ve nefret üzerinden harekete geçmeden ÅŸöyle ağız tadı ile muhalefet yapabilmek için ÅŸart olan bu kavramların içeriklerini de belirlemek gerekli tabii ki…

Hakikat kavramı tarihsel süreç itibarı ile en çok tartışılan kavramlardan biridir. Ama yine de insan açısından vazgeçilmez bir özelliÄŸe sahiptir. Sorular eÅŸliÄŸinde hakikat kavramının neye tekabül ettiÄŸini anlamak daha kolay oluyor. Hakikat nedir? Sorusu bize hakikatin soyut ve mutlak özelliÄŸini aÅŸikar kılar. Bunun hakikati nedir? Sorusu ise bize hakikat ile somut durum arasındaki bağı ve bu baÄŸ üzerinden bu ÅŸeyin hakikatinin ne olduÄŸunu sorgulayan bir zihni yapıyı iÅŸaret eder. Burada hakikatin soyut ve somut düzlemle iliÅŸkisi baÄŸlamını soru sorma biçimi üzerinden anladığımızı göstermiÅŸ oluyoruz. O yüzden sorular bize kendi içinde aradığımız cevapların kodlarını verdiÄŸini söylemek önemli. Çünkü elimizde mevcut bir cevabın doÄŸru anlaşılabilmesi için hangi soruya cevap olarak üretildiÄŸini bilmemiz gerekmektedir.

Benim kavramsallaÅŸtırmamda her iki soru kipi de önemlidir. Yani hakikat nedir ve bu iÅŸin hakikati nedir soruları bize bir muhalefet etme biçiminde yol gösterici olacaktır. Çünkü hakikatin, insan olmanın zorunlu sonucu olarak bir arayışın varlığını kesinlediÄŸi tartışılmazdır. Bu noktada hakikat bize insan olarak bir ÅŸeye karşı çıkarken meÅŸru bir zemini verecektir. Yani ben bir ÅŸeye karşı çıkacağım zaman tabii olarak o ÅŸeyin hakikate uzaklığını düÅŸünmem yeter sebep olacaktır. Çünkü bir ÅŸeyin yanında durmam ya da karşısında durmam onun hakikat ile yakınlığı ya da uzaklığı üzerinden gerçekleÅŸecektir.

Bu noktada ÅŸu soru sorulabilir: peki hakikatin farklı yorumlanması ya da hakikatin farklı bir algı dünyasından hareketle tanımlanması nasıl sorun olmaktan çıkarılabilir? Bu soru önemli ve üzerinde düÅŸünülmesi gereken temel bir sorun olanıdır. Ancak bu noktada sahicilik kavramı devreye girecektir. Çünkü hakikat bütün insanlar açısından varlığın varlık sahasına çıktığı zemini hesaba kattığımızda üzerinde ittifakın oluÅŸacağı bir zemindir. O yüzden bu zemini iÅŸaret etme baÄŸlamında meselenin sahicilikle bağını konuÅŸmak ve üzerinde düÅŸünmek sorunu çözmeye yarayacaktır.

Ä°kinci kavramımız sahiciliktir. Ancak Sahicilik kavramı hakikat kavramından da önemlidir. En azından bu muhalefet etme biçimi açısından böyledir. Çünkü sahicilik bize hakikatin gerçek ruhunu ve anlamını verecek bir düzlemi inÅŸa ve iÅŸaret edebilir. Hakikatin kendi anlam dünyasından koparılmasını saÄŸlayan en büyük vasat nedir?

Yalan… Yani yalan ve yalandan neÅŸet eden bütün kavramsal yapılar hakikatin varlığını ve anlamını tehdit eder.

Ama biz biliyoruz ki yalanın varlığı yoktur. Ama yalan kendi dünyasını ve kendi ilkeleri ile yaÅŸam kodlarını da kendisi belirler. Bunu yaparken de hakikatin nispi gerçekliÄŸi üzerine kendini temellük eder ve böylece kendi dünyasının oluÅŸumunu baÅŸaracak bir zemin bulur. Sahicilik tam da bu yalan ve sahte olanın varlığını deÅŸifre eden ve hakikatin hakikat olarak yeniden varlık kazanmasını ve anlamının doÄŸru bir ÅŸekilde ortaya konmasının zeminini tayin eder.

Sahte, yalan, desise, aldatmaca, uydurma, kandırma vesaire insanı aldatan ve uzaklaÅŸtırarak kendisine yabancılaÅŸtıran bu unsurlar ancak sahiciliÄŸin devreye girmesi ile bertaraf edebilir. Ayrıca sahicilik bir muhalefet biçimi olarak kendi meÅŸruiyet zeminini inÅŸa ederken ötekinin varlığının da meÅŸru zemini iÅŸaret eder. Böylece halkın kandırılmasının önünü kesebilir ve sahtekârlığın aslında insana ihanet olarak betimlenmesi gerektiÄŸini izhar edebiliriz.

Herhangi bir muhalefet biçiminde sahicilik bir meÅŸruiyet zemini inÅŸa ederken aynı zamanda zulüm ve adaletsizliÄŸi de bertaraf edecek bir vasatın inÅŸasına imkân tanır. Üzerinde ittifak olunduÄŸunda sahicilik gerçek anlamda bir barışın da teminatı olur. Sahicilik ayrıca hakikat ile gerçeklik (reel durum) arasındaki sahih ve saÄŸlıklı iliÅŸkinin de teminatıdır. Çünkü gerçeklik ancak kendi meÅŸruiyetini hakikat ile iliÅŸkisinde ortaya koyabilir. Bir durum, olay ya da iliÅŸkinin deÄŸerini hakikat ile bağı üzerinden temellendirebiliriz. Böylece sahiciliÄŸin aynı zamanda gerçekliÄŸin ne olduÄŸunu ve kıymetini belirlerken asla vazgeçemeyeceÄŸimiz bir zemini de göstermekte olduÄŸunu bilmemizde yarar vardır. Tabii ki hakikat ile gerçeklik arasındaki korelâsyonu tutarlılık kavramı ile doÄŸru zeminine taşıyabiliriz. Bu anlamda tutarlılık temel bir kavramsallaÅŸtırmadır.

Tutarlılık bir kavram olarak hakikat ve gerçeÄŸin ne olduÄŸunu belirlerken neyin dışarıda kalması gerektiÄŸini ve neyin içeride olması gerektiÄŸi konularında düÅŸünceyi harekete geçiren bir ilkedir. Tutarlılık bizi doÄŸrudan sahiciliÄŸe taşıyan bir yolculuktur aynı zamanda. Bir düÅŸüncenin, olgunun ve durumun gerçeklikle bağını sorgularken düÅŸünen açısından tutarlılık vazgeçilemez olanı belirler. Tutarlı olmak aynı zamanda yalana, desiseye, çıkara, bencilliÄŸe kapıyı kapamak anlamını da taşıyor. Dolayısı ile sahicilik kavramının neye tekabül ettiÄŸini belirlerken gerçeklik zemininin hakikat ile bağını sorguladığımızda da bize nasıl davranmamız ve düÅŸünmemiz gerektiÄŸi konusunda ipuçları verecektir.

Aslında her kavram bir önceki kavramla hem bütünleÅŸen hem de gerçek zeminini kazanmasını saÄŸlayan bir özelliÄŸe sahip olduÄŸu gözlemlenebiliyor. Bir insanın, düÅŸüncenin, akımın, sosyal hareketin, siyasi hareketin veya dini akımın tutarlılığı kendi sahip olduÄŸu hakikat ile bağı çerçevesinde aÅŸikâr olur. O yüzden tutarlılık kendi içinde bir akliliÄŸi ve rasyonel zemini de taşımaktadır. Böylece uçuk kaçık meseleler asli mecrasına konulabilir.

Birbirini besleyen ve birbirini bütünleyen bu kavramsal çatı aslında diÄŸer bütün iliÅŸkide olacağımız kavramların da yeniden gözden geçirilmesini ve yeniden tanımlanmasının, anlamlandırılmasının zeminin oluÅŸturur. Burada en önemli noktanın tabii ki reel zemin olduÄŸu belirgindir. Çünkü hakikat ve sahicilik aynı zamanda reel durumla bağı açısından yorumlanabilir olurlar. Reel durum insanın imtihanını belirgin kılan bir ÅŸeydir de…

Ve deÄŸiÅŸim tamda bu noktada tebellür eder. O zaman deÄŸiÅŸimin mihveri ve yöneliÅŸi reel durumla hakikat arasındaki sahiciliÄŸin tutarlı bir ÅŸekilde yorumlandığı zaman doÄŸrulanmış olur.

Gerçeklik nedir? Bu nelerin olup bittiÄŸi anlamını taşıyorsa bizi reel olana götürür. Reel olan ise sürekli bir deÄŸiÅŸimin pençesinde hareket edip durmaktadır. Bu her hareketin aslında insan gerçekliÄŸini sürekli bir ÅŸekilde yeniden belirlediÄŸini de hesaba kattığımızda nasıl bir zeminle karşı karşıya olduÄŸumuzu göstermiÅŸ olur. Ä°ÅŸte bu kavramlar bir ÅŸeyi kabul veya reddederken üzerinde durmamız gereken zemini gösteriyor.

Ä°slami muhalefet etme biçimlerini tartışırken bir özel durumla iliÅŸki kurabiliriz. Murakabe, sadece Müslüman olma liyakati çerçevesinde tanımlayabileceÄŸimiz özel bir durum: Müslüman, Müslüman kardeÅŸinin gönüllü koruyuculuÄŸunu bu kavram sayesinde üstlenebilir. Müslüman kardeÅŸlerini hem günahtan korurken murakabe eder ve hem de iyiliklerine katılırken murakabe eder. Böylece Müslüman, Müslüman ile iliÅŸkisini bu çerçeve üzerinden ortaya koyar. Ama bu Müslüman kiÅŸinin diÄŸer insanlara da bu yaklaşım çerçevesi içinden davranmasına engel deÄŸildir. Özellikle davet meselesi tam da bu baÄŸlam üzerinden temellendirilebilir. Böylece Müslüman, kendi dışındaki insanların hem iyiliklerine destek olur, hem de bir yanlış yaptıkları zaman onları güzellikle engellemeye çalışır. Bunun yöntemleri Sünnet kavramında mündemiçtir.

Bugün ise bir muhalefet ihtiyacı izahtan varestedir. Muhalefetin her türlü yalan, hakaret ve aldatmayı; yani siyasi ve toplumsal mühendisliÄŸi devreye koyarak iktidarı alaÅŸağı etme giriÅŸimi bize saÄŸlıklı ve doÄŸru bir muhalefetin ne olduÄŸu sorusunu sordurtmalıdır. Bu sorunun peÅŸine düÅŸtüÄŸümde benim zihnime üÅŸüÅŸen düÅŸünceler yukarıda izah edildiÄŸi gibidir. Ä°slami muhalefetin de kendi hakikat baÄŸlamını ve sahiciliÄŸini bir tarafa bırakarak modernliÄŸin tuzağına düÅŸüp tutarlılığını yitirdiÄŸi için gerçek anlamda bir muhalefetin olmadığı uzun yıllar yaÅŸamaktayız. Bu çerçevede bir iktidar deneyimi de yaÅŸarken tam olarak iktidara eklemlenmenin sahicilikle bağını yeniden sorgulamalı ve doÄŸru bir yöneliÅŸle asli mecramıza geri dönmeliyiz. O zaman Ä°slami olanın hakikati nedir sorusu anlamlı olacaktır. Ve Ä°slami bir muhalefet hangi hakiki zeminde kurulacaktır, bunun sahici olabilmesi ve tutarlılığını hem kendisine hem de karşıtlarına gösterebilmesinin gerçek zemini nedir? Bu sorunun peÅŸine düÅŸmeliyiz. Benim cevabım bu yazıda ifade edilmiÅŸtir. Muhakkak baÅŸka cevaplarda olacaktır. Ve ben merakla baÅŸka cevapların ortaya çıkmasını bekleyeceÄŸim.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.