Güncel
'Mursi yapsaydı?'

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Batı'nın Suriye ile Mısır olaylarına yaklaşımını eleştirdi, "Mısır'da İslam argümanı kullanan bir rejim bu kadar idam kararı veriyor olsaydı, şu ana kadar kaç ambargoya muhatap olurdu?" diye sordu. Davutoğlu, Suriye'de de soykırıma benzer olaylar yaşandığını söyledi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu 24 televizyonunda soruları yanıtladı, Batı'nın Suriye ile Mısır olaylarına yaklaşımını eleştirdi, "En kolay katlanılan acılar, başkalarının acıları" diye konuştu.
Bugün Suriye'de tehcir yaşandığını anlatan Başbakan Davutoğlu, konuşmasını söyle sürdürdü:
"Yani insanlar bile isteye hava bombardımanlarıyla yerlerinden sürüldüler ve 1,7 milyon, yaklaşık 2 milyon insan sadece Türkiye'ye geldi. Bugün etnik kıyım yaşanıyor Suriye'de. Belli yerlerde açık ifade etmek gerekirse mezhep çatışmaları sebebiyle Sünni Suriyeliler ya topyekün öldürüldüler ya da sürüldüler. Soykırıma benzer olaylar şu anlamda yaşanıyor; kitle imha silahlarıyla, kimyasal silahlarla... Daha 2013'ün Eylül'ünde nasıl manzaralar, yüzlerce insan bir anda katledildi Suriye rejimi tarafından görüyoruz. Öbür tarafta DAEŞ, Suriye rejiminin katliamlarına benzer bir sürgün politikası takip ediyor. Yezidileri yerinden etmeye çalışıyor. Onlar da böyle bir etnik kıyımdan geçiyorlar. Böyle bir dünyada bu olayları durdurma yönünde bir irade görmüyorsunuz. İradeyi bırakın bugün bunun bedelini ödeyen ülkelere benzer bir yardım da sağlanmıyor. Çünkü ölenler doğulu, Müslüman, Hristiyan falan ama nihayet başka bir kültürün unsuru olarak görülüyor."
"Sisi için İsrail'in güvenliği Mısır'daki insanın onurundan daha önemli"
Müslümanların acılarına karşı son derece duyarsız bir uluslararası psikolojinin var olduğunu belirten Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Neden IŞİD diye bir vaka İslam'la özdeşleştiriliyor da öldürülen 300 bin Suriyeli İslam'la özdeşleştirilmiyor. 'Bu Müslümanlar niye öldürülüyor' diye neden sorulmuyor. Veya Mısır'da ya da başka bir yerde olsa acaba İslam argümanı kullanan bir rejim bu kadar idam kararı veriyor olsaydı acaba şu ana kadar kaç ambargoya muhatap olurdu? (Mısır'da askeri darbeyle görevinden uzaklaştırılan seçilmiş Cumhurbaşkanı) Mursi yapsaydı bunu acaba İslam'la ilgili nasıl bir algı oluştururlardı ve ne kadar ambargo uygularlardı. Peki Sisi yaptığında ne fark var? Sisi, Gazze'deki tünelleri kapatıyor çünkü Sisi, Gazze ablukasına yardım ediyor, çünkü Sisi için İsrail'in güvenliği, Mısır'daki insanın onurundan daha önemli. Gazze'ye giden o hayatyolunu kapatmak ne demek, Gazze ablukasına katkıda bulunmak ne demek? Türkiye için böyle bir şey düşünülebilir mi? En karşı olan bile bunu yapmaz, bu farklı bir kültür ama bunu yaptığı için ödüllendiriliyor Sisi ve sessiz kalınıyor."
Davutoğlu, Suriye rejiminin şu ana kadar Müslümanları katlettiği için gözardı edildiğini anlatarak, "Başka bir yönetim olsaydı ve bu kadar katliam yapsaydı herhalde bir şekilde şu anda yerinde oturamazdı. Bunlar acı şeyler ama bilmemiz gereken şeyler. Bizim acımız bizimdir ve emin olun bizim acımıza ağlayacak çok fazla insan bulamayabiliyoruz. O zaman siyasi rekabet yapalım, karşılıklı gerekiyorsa ağır eleştirileri yapalım ama bilelim ki bu ülkelerde yaşayan insanların kaderi ortak. Yarın başımıza bir iş geldiğinde sadece ve sadece birbirimize bakacağız" değerlendirmesinde bulundu.
Demokrasi darbe yediğinde Mısır'da olduğu gibi sadece bir taraf değil birçok tarafın kaybedeceğini belirten Davutoğlu, "Türkiye'de bunlar olacak diye söylemiyorum ama etrafımız ateş çemberiyse herkesin bir ders çıkartması lazım" diye konuştu.
"Mısır'da darbe yanlıları Tahrir'e çıktı, Türkiye'de gezi hareketi başlatıldı"
Arapları hareketlendiren şeyin, Türkiye'deki başarı hikayesi olduğunu belirten Davutoğlu, "Arap dünyasında demokrasinin başarısızlığının üzerinden yürütülen politikaların sebeplerinden biri de Türkiye'yi kıskaca almak, zayıflatmak, Türkiye'deki başarının bir örnek teşkil etmesini unutmak. Tam da 2012'de Ortadoğu'da demokrasi yaygınlaşırken ve Türkiye örneği zikredilirken, Mısır'da Tahrir Meydanına bu sefer darbe yanlıları çıktı, Türkiye'de de Gezi hareketleri başlatıldı" diye konuştu.
Arap gençlerine, "Türkiye de başarısız, Müslüman dünyanın demokrasiye geçmesi, onurlu hayat yaşaması mümkün değil, siz diktatörlerin, zalimlerin altında yaşayın, sesiniz çıkmasın, mezhep çatışmaları içinde birbirinizi katledin" mesajının verildiğini ifade eden Davutoğlu, Tunus'ta, Şubat 2011'de Mısır bayraklarıyla Tahrir'de, Suriye'de Humus Meydanı’nda gençlerin özgür ve onurlu bir gelecek istediğini kaydetti.
"Bir el Esad’ın yaşamasını istiyor"
İdlib'in muhaliflerin eline geçmesine rağmen haber olmadığını belirten Davutoğlu, Suriye rejimini meşru göstermek için, muhalifler yerine "Nusra Cephesi'nin İdlib'i ele geçirdiğinin" yazıldığını aktardı.
Halep'te muhaliflerin ciddi ilerleme sağlamasına, rejim güçlerinin önemli ölçüde geriye çekilmesine rağmen bunun gündemde olmadığına dikkati çeken Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Neden? Psikolojinin değişmesini istemiyorlar. Muhalifler bir taraftan Halep'in doğusundan DAEŞ'le (IŞİD) çarpışıyorlar, bir taraftan Halep'in batısında ve güneyinde rejimle çarpışıyorlar. Çok önemli istihbari bilgiler her gün bizim önümüze akıyor ama bir el, Esad'ın yaşamasını istiyor, aynı Sisi gibi. Esad'ın da ailesinin de İsrail'e hiçbir zararı olmadı. Esad yönetiminde de her iki yönetimde de İsrail'e dönük hiçbir... Burada esas güvenlik İsrail'in güvenliği olarak algılanıyor. İran'ın kullandığı argümanları bir kenara koyun bu anlamda, nihai kertede, bir azınlık rejiminin Suriye'de devamı isteniyor ki Suriye'de demokrasi olmasın, Mısır'da demokrasi olmasın. Çünkü herkes biliyor ki demokrasi geldiğinde Türkiye'de olduğu gibi onurlu bir dış politika takip edilir ve kim yanlış yaparsa ona karşı da dik durulur."
"Konuşursanız tuzak, taziye yayınlarsanız yetmez"
Başbakan Davutoğlu,1915 olaylarıyla ilgili yayınladığı taziye mesajının sorulması üzerine şöyle konuştu:
"Tarihi olayları değerlendirirken birkaç perspektiften bakılabilir. Birincisi tarihi olayın kendisi, ikincisi bunun siyasal bakımdan değerlendirilmesi, üçüncüsü de bugünkü dünyaya ve geleceğe ne anlam ifade ettiği. Maalesef bu hatlar öylesine karışıyor ki tarihi olaylar üzerinden siyasi hesaplaşmaya yöneldiğinde ve nefret diliyle bu hesaplaşma kutuplaştırıcı bir yöne evrildiğinde tehlikeli bir netice ortaya çıkabiliyor. Tarih, sadece 1915 olayları için değil, gri bir alandır. Yani bembeyaz meleklerden oluşan bir insanlık tarihi yok ama tümüyle kapkara bir tarih de yok. Bu gri alanın en fazla tartışılan dönemleri savaşlar ve savaşlar esnasında yaşanan büyük acılar."
Türkiye'nin gerek 2009 yılında Ermenistan ile protokollerin imzalandığında gerekse sonrasında tarihi ile ciddi bir yüzleşmeye ve bu anlamda bir söylem değişikliğine gittiğini kaydeden Davutoğlu, bunun ilk işaretinin ise 2005 yılında bütün partilerin katılımıyla yapılan 'Ortak Tarih Komisyonu' çağrısı olduğuna dikkati çekti. Davutoğlu, bunun önemli bir adım olduğunu belirterek, "Daha önce resmi yaklaşım Türkiye'de böyle bir olay yaşanmadı şeklindeydi. Halbuki yaşanmış olan şey yaşanmıştır ve onu yok saymak onu ortadan kaldırmaz" diye konuştu.
Davutoğlu, her zaman vurguladığı hususun adil hafıza olduğunu belirterek, Türkiye'nin yaklaşımını şöyle açıkladı:
"Acıları tek taraflı ve bir perspektiften yorumlayan bir yaklaşım değil, bütün acıları paylaşabilmek. Bu konuda da karşılıklı olarak acımızı paylaşmak üzerinden birbirimizi anlamaya ve geleceği inşa etmeye dayalı bir yaklaşım sergiliyoruz. Yani tarihi doğru anlayalım bugünkü siyasete barışçıl bir şekilde yansıtalım ve geleceği birlikte inşa edelim. Türkiye'nin resmi yaklaşımı bu."
Ermenistan tarafından protokoller rafa kaldırıldığında dahi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 24 Nisan bağlamında ilk defa bir beyanda bulunduğunu hatırlatan Davutoğlu, kendisinin de Hrant Dink'in vefatının yıldönümü ve dün yaptığı açıklamayla iki beyanda bulunduğunun altını çizdi.
"Bir öfke dili oluşturuluyor"
Türkler ve Ermenilerin tarihinin sadece 1915'ten ibaret olmadığını belirten Davutoğlu, "Geçen sene İngilizce bir makale yayınladım, şu anda da bir kitap çalışmam var, Osmanlı tarihinin nasıl yorumlanacağı üzerine. Orada da bu konulara değindiğim bölümler var. Bizim hedefimiz bu. Buna karşılık karşı tarafta onlarca yıldır sürdürülen, nesilden nesile aktarılarak bir şekilde tarihin tek boyutlu bir anlatımıyla bir öfke dili oluşturuluyor. Bu öfke dilinin bir sektörü oluşmuş durumda. Diasporanın belli bir kesimi buradan neredeyse hayatını idame ettiriyor" diye konuştu.
"Ortada son derece adaletsiz bir tablo var"
Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sini işgal etmesinin görmezden gelinmesini son derece adaletsiz bir tablo olarak nitelendiren Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Dünya savaşında öldürülen Türklerin acıları unutuluyor, Balkanlardaki büyük muhaceretin acıları unutuluyor, Kafkasların 1850'lerden itibaren yaşadıkları etnik temizlikler unutuluyor, tek bir konu hatırlanıyor. Öbür tarafta da Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sini işgal ettiği unutuluyor, Hocalı katliamı unutuluyor. Neredeyse Azerbaycan'ın Ermenistan'dan özür dilemesi ya da bu meselenin unutularak, Türkiye Ermeni ilişkilerinin düzeltilmesi bekleniyor."
Davutoğlu, konuya ilişkin perspektiflerini şöyle özetledi:
"Gelin tarihi ortak olarak konuşalım anlayalım, gelin ortak bir komisyon kuralım, gelin Güney Kafkasya'da yeni bir barış düzeni kuralım, aramızdaki sınırları değil bırakmayı kaldıralım, öyle bir düzen kuralım ki bütün sınırlar serbest geçiş alanı olsun bizim perspektifimiz bu."
Davutoğlu, dün yayınladığı taziye açıklamasının da bu perspektifte yapılan bir açıklama olduğuna dikkati çekti.
"Diasporayı tatmin etmek mümkün değil"
"Diasporayı tatmin etmek mümkün değil" diyen Davutoğlu, Diaspora ile Amerika'ya her gittiğinde görüştüğünü belirtti.
Dışişleri Bakanı olduğu dönemde Diaspora ile görüşmeler gerçekleştirdiğini anlatan Davutoğlu, son New York ziyaretinde de görüşmede bulunduklarını belirtti. İlk görüşmesinin Los Angeles'ta uzun bir görüşme gerçekleştirdiğini kaydeden Davutoğlu, görüşmelere ilişkin şöyle konuştu:
"Biz çok rahat konuşabiliyoruz, karşı tarafta bu rahatlık yok. Benimle konuşanlar genellikle 'aman basın duymasın' diyor. Duydukları zaman da aşırı kanattan bir Ermeni aydın şöyle bir yazı yazdı: 'Eğer Türk Dışişleri Bakanı Amerika'da saatlerini Ermeni Diasporası'na ayırıyorsa burada bir tuzak var demektir. Kimse böyle bir tuzağa gelmemeli.'"
"Konuşursanız tuzak, taziye yayınlarsanız yetmez ne yapmamız isteniyor"
Bu tür yorumlara tepki gösteren Davutoğlu, "Konuşursanız tuzak, taziye yayınlarsanız yetmez, mesafe koyarsanız zaten Türkler açık görüşlü değil, peki ne yapmamız isteniyor. Acıları paylaşalım diyorsunuz, hayır sizin acılarınız unutulsun bizim acıları anlayın, bizim acılar için özür dileyin. Gelin konuşalım, önce siz soykırımı kabul edin sonra konuşuruz. Böyle bir anlayışla yol almak mümkün değil" diye konuştu.
"Arşivlerimiz açık, aksine Ermeni tarafının açık değil"
Bazı belgelerin Türkiye tarafından gizlendiğine yönelik iddialara ilişkin soru üzerine Davutoğlu, arşivlerin tümüyle açık olduğunu söyledi. Böyle bir talep varsa ortak komisyonu memnuniyetle kurmayı teklif eden Davutoğlu, şöyle devam etti:
"Aksine Ermeni tarafının arşivleri açık değil. Bu bağlamda Sayın Merkel ile bir görüşme gerçekleştirdim, orada da zikrettim. Almanya da İngiltere de savaşın içindeydi. Herkes arşivlerini açabilir. Herkes bu meseleyi konuşabilir. Ben hayat boyu, benimle göz mesafesinden konuşan herkesle her şeyi konuşurum ama birisi bir milim yukarı çıkıp kibir yapmaya başladı mı kimsenin kibir yapmasına izin vermeyiz. Batı dünyasında hep diğer dünyadaki insanların doğuştan ya da bazı kültürel özelliklerle her an yanlış içinde olduğu kendisinin yanlışlarının ise arızi olduğu kanaati hakim."
Martin Schulz ile yaptığı görüşmede de bu konuya dikkati çektiğini söyleyen Davutoğlu, "Acıları karşılaştırıyor değilim. Ben bu konuda açık yürekli sözleri sarf ettim. Tehcir insanlık suçudur dedim. Nerede olursa olsun. Bunları ifade etmekten hiç imtina etmedik ama eğer tarihi açacaksak, Afrika'da hangi kabilelerin sömürge idareleri altında nasıl yok edildiklerini konuşalım. Bunlar konuşulacaksa dünyada yüz yüze bakacak kimse kalmaz. Bunları ben Ermenileri onlarla karşılaştırdığım için söylemiyorum" dedi.
19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren başlayan çatışmalarda Rusya'nın savaş esnasında Ermenileri kullanma çabası olduğunu kaydeden Davutoğlu, "Acıları unutturmak için söylediğim bir şey değil. Bu acılar saygı duymamız gereken bir şey" diye konuştu.
Ermeni vatandaşların Türkiye'de pek çok görevde bulunduğunda dikkati çeken Davutoğlu, Etyen Mahçupyan ve Markar Esayan'ı örnek göstererek şöyle konuştu:
"Ermeni olması hasebiyle değil, saygı duyduğum bir entellektüel olduğu için Etyen Mahçupyan danışmanım. Yaşı dolduğu için emekliye ayrıldı her zaman görüşür ve konuşuruz. Şimdi de Başbakanlık'ta görev alması hem birikimi hem de Ermenilerin de devlet yapılanması için yer alabileceği anlamında bir güzel örnek. Şimdi Markar Esayan milletvekili adayımız. Cumhuriyet tarihinde belki ilk defa. Biz aday göstereceğimiz ortaya çıkınca CHP de gösterdi. Normalleşme budur. Ermeniler bu toprakların asli çocuklarıdır."
İki sene önce Dışişleri Bakanı döneminde büyükelçilere yaptığı konuşmada, "Diaspora bizim için olumsuz bir kavram olarak nitelendirmeyelim" dediğini belirten Davutoğlu, "Bunu dinleyen büyükelçilerimiz arasında eşi ASALA teröründe şehit olmuş büyükelçilerimiz de vardı. Böyle bir şeyi kabul edemeyiz demediler, aksine 'Yarayı yarayla saramazsınız, bunu çözelim' diye bizim hariciye kadroları öncelik etti. Biz bu anlamda çağrıda bulunuyoruz, bu çağrıya kulaklarını kapatırlarsa biz yine çağrıda bulunmaya devam ederiz. Şu veya bu gerekçeyle Türk milletini bir bütün olarak kollektif bir suçla izam etmeye kalkarsa buna tepki de gösteririz, yok da sayarız ve kendi kararları ile baş başa kalırlar" diye konuştu.
"MHP'nin mirası belli"
"AK Parti seçim yarışında bundan sonra yoluna hangi adımlarla devam edecek? Seçim çalışmalarınızı değerlendirir misiniz? Birkaç temel kritik soru var; HDP barajı geçecek mi, AK Parti'den MHP'ye oy kayacak mı, CHP'nin adayları ve seçim bildirgesi nasıl yankı buldu, oylarını artıracak mı? Bu sorular ışığında değerlendirmeniz nedir?" sorusuna, Davutoğlu, şu yanıtı verdi:
"AK Parti'nin en önemli farkı Türk siyasetindeki özne olmasıdır. Ne düşündüğünü, ne yapmak istediğini, ne tür bir Türkiye özlediğin söyledi. 2002'de, 2007'de, 2011'de söyledi, şimdi 2015'te söylüyor. Bizim hiçbir beyannamemizde, hiçbir açıklamamızda reaksiyonel bir tavır görmezsiniz. Biz, ne olduğumuzu anlatırız, başkasının ne söylediklerini takip ederiz tabi, acaba onların zihninde ne var, anlayalım diye. Ama söylemimizi başkalarının performansına... 'Barajı geçecek mi, geçemeyecek mi?' emin olun ilgilendirmiyor bizi. Bizi ilgilendiren tek şey zihnimizdeki Türkiye'yi inşa edebilmek. Geçerse, Meclis'te yan yana otururuz, geçmezse ama bir tek şeyle ilgilendirir, geçmediği zaman gürültü çıkarmamaları lazım. Sonucuna razı olacaklar, yarışa bu kurallarla giriyorlar. Şimdiden bunu söylüyoruz ki 8 Haziran sabahı kimse meşruiyet tartışması yapmasın. Şu anda bize gelen şeylerde, bunun epey gerisinde oldukları kanaati bizde var ama hiç önemli değil. Biz gideceğiz Doğu'da, Güneydoğu'da kendi düşüncemizi, çözüm sürecini, kardeşliğimizi anlatacağız. Çevredeki çatışmaların ortamında Türkiye'de demokrasinin onlar için ne anlam ifade ettiğini anlatacağız."
"MHP'nin zaten 2001'de nasıl bir Türkiye bırakıp gittiği belli, MHP'ye niye reaksiyon gösterelim biz? MHP'nin mirası belli" diyen Davutoğlu, AK Parti'nin söylemlerinde milliliği vurguladığını, bunun beyannamenin de asli unsuru olduğunu söyledi.
"Uzlaşının her türüne açık bir metin"
CHP'nin reaksiyonel hareket ettiğini kaydeden Davutoğlu, onların tutumlarının da belirleyici olmadığını ifade etti.
"Siyaseti, söylemi biz belirleriz" diyen Davutoğlu, kendi performansları, söylemleriyle halkın önüne çıktıklarını dile getirdi. Yeni Türkiye Sözleşmesi'ni iki gün çalışarak, ortak akılla kelimelere döktüklerini belirten Davutoğlu, şunları söyledi:
"Yeni Türkiye Sözleşmesi, bütün Türkiye'ye, hangi görüşten olursa olsun herkese yaptığımız bir çağrı. İçinde AK Parti yok, bilinçli olarak kullanmadık, bir tek benim imzam var. Şunu söylüyoruz AK Partili olmayan seçmenlerimize, vatandaşlarımıza; ortak metinde buluşalım. Ortak bir siyasette buluşamıyoruz, doğaldır demokrasilerde buluşmamız gerekmiyor. Ortak bir ekonomik vizyonda da buluşmayabiliriz doğaldır, herkes alternatif düşüncesini koyar ama ortak ilkelerde buluşabiliriz. Hatta bu ilkelerden hareketle bir anayasayı şimdiden konuşabiliriz. Bu anlamda uzlaşının her türüne açık bir metin."
"Kılıçdaroğlu hesap bilmiyor"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun da hesap bilmediğini savunan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bir rehber tutacağım Kılıçdaroğlu'na, benim özel bir arkadaş, alacak Kılıçdaroğlu'nu elinden şöyle önce bir Marmaray'a indirecek, tünelden karşıdan karşıya kıtalararası bir seyahat yapacak. Sonra soracak 'Kemal bey 12 yıl önce var mıydı böyle bir şey?' Tabi 12 yıl önce İstanbul'u biliyor muydu onu bilmiyorum. Sonra alacak onu Avrasya Tüneli'ne indirecek, sonra gidecek yine elinden tutup 17 bin kilometre bir arabaya bindirip, ceza niyetine değil ödül niyetine, 17 bin kilometre duble yoldan onu geçirecek. Sonra bir Konyalı olarak davet ediyorum, İstanbul'dan binecek hızlı trenle Ankara'ya gelecek, Ankara'da binecek Konya'ya hızlı trenle keyif içerisinde gidecek. Sonra soracağız 'Kemal bey, Türkiye'yi bırak hızlı trenle seyahat etmeyi, hızlı tren lafını edebilir miydi AK Parti geldiğinde?' Bu paralar nereye gitti diyorsun ya işte burada. Sonra yeşil, ağaç falan, bunlara dönük ilgilerinden bahsederler hep, 3,5 milyar fidanı Kılıçdaroğlu'na tek tek saydırmak lazım. Elinden tutacaksın bak bu sarı çam ağacı, bu şu ağaç, Türkiye'de 3,5 milyar fidan ve iddiamız; dünyada ne kadar insan varsa o kadar fidan olacak. 7 milyara kadar çıkaracağız bunu. Sonra alacaksınız Kılıçdaroğlu'nu uçağa bindireceksiniz Türkiye'nin, Iğdır'da, her ilimizde, Batman'da vesaire her yerde uçakla götüreceksiniz, uçağın içerisindeki insanlara soracaksınız, '12 yıl önce siz uçak nedir bilir misiniz ey vatandaşlarım?' Kılıçdaroğlu duysun diye. Dolayısıyla ben hazırım, Kılıçdaroğlu'na bir rehber vereceğim, Türkiye'de ne yapılmış 12 yıl içerisinde bir görsün."
"Vaat edip yapmamak, yalanın bir türüdür"
Ahmet Davutoğlu, CHP'nin bin 500, HDP'nin de bin 800 lira asgari ücret vaat ettiği hatırlatılarak, "Neden konforlu bir siyaset seçerek siz de 3 bin lira açıklamadınız" sorusunu yanıtlarken, 8 Haziran'da iktidarda kendileri olacağı için bu tür söylemlerde bulunmadıklarını belirtti. Davutoğlu, ayrıca yalan söylememek gerektiğini vurguladı. Bilerek asla yalan söylemediğini ifade eden Davutoğlu, bu tür vaatlerle ekonominin nereye geleceğinin bilindiğini kaydetti. Davutoğlu, vaat edip yapmamanın yalan söylemenin bir türü olduğunu vurguladı.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun vaatlerinin maddi karşılığının 150 milyar lira civarında olduğunun altını çizen Davutoğlu, bu rakamın yüzde 10 bütçe açığı anlamına geldiğine işaret etti.
"İkiyüzlülükle siyaset yapılmaz"
"Ağrı'da yaşanan olaylarda PKK'nın elindeki silahı ateşliyor olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusunu da yanıtlayan Davutoğlu, çift üsluplu siyasetle ilgili bir sıkıntı olduğunu ve bu durumun HDP'de çok bariz görüldüğünü vurguladı.
Davutoğlu, "Türkiye'nin belli yerlerini dolaşıp barış güvercini gibi konuşacaksınız ama dönüp PKK'ya 'niye silahları bırakmıyorsun, ben burada siyaset yapıyorum' demeyeceksin. Olmayacak olan şey bu. Bu iki yüzlülükle Türkiye'de siyaset yapılamaz" diye konuştu. Kendilerinin seçim güvenliğini teminat altına alma görevi bulunduğunu hatırlatan Davutoğlu, şunları söyledi:
"Ağrı'daki olay tekerrür ederse bir an bile tereddüt etmeden aynı tedbiri yine alırız. Ben ilgili bütün güvenlik birimlerinden bilgi aldım. Bir şey konuşuyorsak bunun bir karşılığı var. Birisi ağaç dikme şenliği yapıyoruz dediği sırada dağdan herhalde oyuncak silahlarla değil, silahlarla birileri iniyor, o şenliğe geliyor ve bu barışçıl oluyor ama orada halka baskı yapılmasını engellemek isteyen askerimizin oraya gitmesi bir provokasyon oluyor. Öyle mi?
Bu ülkede siyaset yapacaklarsa bilsinler ki bu ülkenin her santimetrekaresinde bizim askerimiz, emniyetimiz güvenliği sağlar. Bunun için kimseden izin almaz. Yapmazlarsa biz hesap sorarız. Bakan arkadaşlarım anlatıyor, saat 11.00'de bir sandıkta bütün oylar kullanılıyor, kapatılıyor. Açılıyor, tek bir partiye çıkıyor oylar. Bu mümkün mü? Esed rejiminde mümkün. Onun için ben bunlara Kürt Baas'ı diyorum. Çünkü aynı mantık. Gidiliyor o köy tehdit ediliyor. Çıksın Demirtaş önce böyle bir şeye karşı çıksın. Benim seçim bölgem Konya'da benim partimden birisi böyle bir şey yapsın, partiden atarım, onun Konya'da siyaset yapmasına izin vermem. Niye Demirtaş bunu söylemiyor? Niye Kadıköy'de konuşurken son derece liberal, Avrupa standartlarında bir demokrat ama Ağrı'da olaylar olduğunda konuşurken son derece otokratik bir örgütün sözcüsü. Ne olacaklarına karar versinler."
Kendilerinin bu tür provokasyonları zaten beklediklerini ve buna karşı da tedbirli olduklarının altını çizen Davutoğlu, "Bundan sonra da herhangi bir silahlı unsur seçim sonuçlarını etkileyecek şekilde halka baskı yaparsa her türlü tedbiri alırız" ifadelerini kullandı.
Başbakan Davutoğlu, HDP'nin barajı geçip geçmemesiyle ilgilenmediklerine işaret ederek, kendi yollarına bakacaklarını söyledi. Davutoğlu, "Ama ben başbakan oldukça Türkiye'nin her santimetrekaresinde bedeli ne olursa olsun, karşıma kim çıkarsa çıksın, siyaset de yaparız, bayrağı da dalgalandırırız. Baskıyla, terörle, bir şekilde Türkiye'nin gidişatını değiştirmeyi düşünen varsa yanılır. Biz bu ülkeyi başıboş bulmadık. Hiç kimseye de pabuç bırakmayız" dedi.
Yeni Türkiye sözleşmesinde "Çözüm Süreci"nden özellikle bahsetmediğini dile getiren Ahmet Davutoğlu, Çözüm Süreci'nin konjonktürel bir durum olduğunu ifade etti. "O metin 100 sene sonra okunduğunda da anlamı olan bir metin olsun diye kaleme alındığı için öyle, ihmal edildiği diye değil" diyen Davutoğlu, Çözüm Süreci'nin içinde demokratikleşme ve normalleşmenin olduğunu ve bunların da bu metinlerde yer aldığını anlattı.
Çözüm Süreci'nin kendileri için olmazsa olmaz bir hedef olduğunu belirten Davutoğlu, devletler etnik ve mezhep çatışmalarıyla kan kaybederken, çözüm sürecinin Türkiye'de kalıcı barışı inşa etme süreci olduğunu kaydetti.
"HDP'nin bu yıkıcı siyasetiyle paralel yapı arasında irtibatlar var"
HDP'nin bu yıkıcı siyasetiyle paralel yapı arasında irtibatlar bulunduğunu belirten Davutoğlu, "Açık ve net ifade ediyorum. Bu bir kanaat ve izlenim değil. HDP için de bu bir sınav. Neden Demirtaş'ın bazı seyahatler sonrası bir renk değişimi içine girdiğini de herkesin sorgulaması lazım. HDP'nin de KCK operasyonları yapıldığı dönemde yürüttüğü yaklaşım ile şimdi paralel yapıyla girdikleri ilişkiyi doğru anlamaları lazım" değerlendirmesinde bulundu.
Davutoğlu, paralel yapının bürokraside, siyasi iradeden bağımsız, ayrı bir paralel yapı kurmak istediğini anlatarak, "İmam, hoca, cemaat tüm tabirleri de kirletildi. Bu yapının saf inanmış kesimlerini, doğru hak bir çaba var diye desteklemiş kesimlerini tenzih ederim" diye konuştu.
"Siyasal meşruiyetin temelini kimse sarsamaz"
Hangi unvan ve rütbeyle olursa olsun, kimse yetki almadan, halktan yetki almadan bir gücü kullanamayacağına vurgu yapan Davutoğlu, "Atlantik ötesinden gelecek, kapalı kapılar arkasından gelecek, bir öbekten gelecek. Bu anlamda paralel ile mücadele zinhar dini yapıyla mücadele değil, onlar o dini yapılar içinde kalsalardı, eğitim faaliyeti içinde kalsalardı kimse onlara bir şey söylemez verilen destek verilmeye devam edilirdi" ifadesini kullandı.
KPSS soruşturmasına da değinen Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Birisi tutup da sınava giren binlerce öğrenci arasından bazılarına bu sınav sorularını veriyorsa, diğerlerinin hakkını gasbediyorsa, bunu da dini kisve ile yapıyorsa dine en büyük ihanettir. İnsanlığa ihanettir. Burada insanın isyan duygusu geliyor, tepki dozunu artırma ihtiyacı hissediyorsunuz. Bunu nasıl yaparsınız? Kim yaparsa yapsın, burada bürokrasiyi tek tek almak lazım. Her bir hakim tek başına vicdanıyla karar verir, eğer hakimler oturup da kendi aralarında kurdukları network ile karar verirse yargı bir konuda, adaletle hükmetmek mümkün olmaz."
Başkanlık sistemi
Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemiyle ilgili eleştiriler konusundaki değerlendirmesi sorulan Davutoğlu, "Bir kere 'anayasa değişikliği' dememek lazım. Çünkü bu anayasa değişe değişe tanınmaz bir hale geldi. Yeni Anayasa. Baştan sona Yeni Anayasa" dedi.
Davutoğlu, şunları söyledi:
"Baştan sona felsefesi değişmeden anayasanın içeriğinde tek tek değişiklikler yapmak durumu, anayasanın kompozisyonunu veya muhtevasını değiştirmiyor. Onun için baştan anayasa yazmak ve o anayasanın merkezine Türkiye Cumhuriyeti, birliği, beraberliği, tarihi yanında insanlık onurunu yerleştirmek lazım. Vatandaşların insanlık onuruna saygı duymak... Çok çarpıcı, biraz böyle eski Türkiye'nin kanadından birisi şöyle demişti; 'Bu ülkeyi askerler kurdu, dolayısıyla darbeler normaldir. Aynen tüccarların ABD'yi kurması gibi'. İşte tam da yanlış zihniyet bu. Ülkeyi kuran asli unsur insandır, vatandaştır. Bunun askeri de vardır, sivili de vardır. Ama asli unsur insandır ve o insan onurunu korumak en önemli mesele."
Başkanlıkla ilgili konuların da bunun içine yerleştirilmesi gerektiğini belirten Davutoğlu, "Yani başkanlıktan hareketle anayasa yazılmaz. Anayasa oluşur ve başkanlık sistemi onun içinde doğru yere oturur" yorumunu yaptı.
"Başkanlık ya da parlamenter sistemi kutsamayalım"
Türkiye'de bu yetki çatışmaları ve keşmekeş haline gelmiş idari yapının düzelmesi için mutlaka sistem değişikliğine gidilmesi gerektiğinin altını çizen Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Ne olabilir bu? Ya parlamenter sisteme mutlak anlamda geri dönersiniz ya da başkanlık sistemine. Katedilen yol ve halkın seçtiği cumhurbaşkanı vakası gerçeği başkanlığa doğru evrilmeyi daha mümkün, daha gerekli kılıyor. Bu açıdan meseleye böyle baktığımızda muhalefetle, herkesle oturur konuşuruz. Kişiselleştirmeyelim, başkanlık ya da parlamenter sistemi kutsamayalım. Yani 'Birisi olursa demokrasi olur. Diğerinde olmaz' gibi yaklaşımla bakmayalım. Oturup bunu konuşalım."
Seçim beyannamesinin o bölümünü de bizzat yazdığını anımsatan Davutoğlu, "Bu konuda benim herhangi bir şekilde şahsi bir düşünceyle doğru bildiğim ve ülke için olması gereken bir şeyi ben farklı bir kanaat beyan etmem mümkün değil, söz konusu değil. Şimdi seçim vaktidir. Şimdi bunu halka anlatma vaktidir" diye konuştu.
Davutoğlu, halk, Yeni Anayasa'yı yapacak gücü ve çoğunluğu verdiği takdirde hiçbir tereddüde yer bırakmaksızın Yeni Anayasa'yı toplum kesimleriyle konuşarak beraber yazacaklarını ifade ederek, şöyle konuştu:
"Başkanlık sistemini de bütün bu keşmekeşi ortadan kaldırmak üzere halkın, önce Meclis'in, gücümüz referandumla olacaksa ancak halkın huzuruna sorarız. Halk da nihai kararını verir. Kimsenin de bundan gocunmaması lazım. Nihayet başkanlık sistemiyle de herhangi bir başkan o yetkiyi bir-iki dönem sürdürecektir. Başka biri... Önemli olan sistemi doğru yerine oturtmak. 'Siz Başbakansınız, nasıl kendinizin olmayacağı bir sistemi savunuyorsunuz' sorusu birtakım mahfillerin beni tahrik etmek için kullandıkları bir soru. Tahrik etmek ve sanki bir ihtilaf çıkarmak için sordukları bir soru."
Kuvvetler ayrılığı prensibi etrafında denetlenemeyen hiçbir gücün olmayacağını anlatan Davutoğlu, "İster başkanlık sistemindeki başkan, ister parlamenter sistemdeki başbakan, yargı tarafından da yasama tarafından da denetlenecek" dedi.
Yargının da yaptıklarıyla ilgili denetlenmesi gerektiğinin altını çizen Davutoğlu, yargının denetlenmediği yerlerde doğabilecek yargıçlar yönetiminin, denetlenmeyen yürütme gibi otoriter bir yapıya yöneleceğini herkesin bildiğini kaydetti.
Başbakan Davutoğlu, yargıya güvenin son yollarda ciddi şekilde zayıfladığını, yargıya güvenin yüzde 100 olması gerektiğini belirterek, "Her bir yargıç tek başına ve vicdanıyla karar verdiğinde adalet gelir. Eğer yargıç, vicdanıyla karar verebilecek kapasitede, ahlaki olgunlukta değilse hakim olmamalı" yorumunu yaptı.
Kaynak: AA
Henüz yorum yapılmamış.