Sosyal Medya

Kürsü

M. Bayram Ayaz: Müstağnilik: Muhtaç İnsanın Enaniyet İmtihanı



İnsanlık tarihi boyunca duygu ve dürtüleri ile imtihan geçirmiÅŸtir. Hırslarına ket vurmadığı için başı derde girmiÅŸtir. Bu sebeple kadim bilgi ve tecrübelerin vurguladığı bir hakikat vardır: "Kendini bil!" İnsanın kendini yani nefsini bilmesi, deÄŸiÅŸimin anahtarıdır. Ne var ki içindeki ayartıcı güçler onu tuzaÄŸa düÅŸürmeyi baÅŸarmaktadır. Bu telkinlerden biri de kiÅŸinin kendini yeterli görmesidir. İhtiyaçsız olma iddiasının kökeninde nefsani dürtüler yatmaktadır. Birlikte yaÅŸadığı insanlara yük olmasından, cana kıymasına kadar birçok netameli davranışların aktörü nefstir. İleri gitmekte sınır tanımaz, kalp kırar, can incitir ve itibar suikastı yapabilir. Bu dürtü kaynağını tanımak için kiÅŸiye düÅŸen, iç kazı çalışması yapmasıdır. Böylece kendini bilme yolunda önüne çıkan engelleri tanıyabilir.    

İnsanın kendini yeterli görmesi hakkında çift kutuplu bir eÄŸilim vardır. MüstaÄŸni olmak erdem ile anılabileceÄŸi gibi kınanacak bir tutumdur. Sahip oldukları ile yetinen kiÅŸi müsbet manada müstaÄŸnidir. İnsanların yardımına karşı gurur hissi ile müstaÄŸnilik yapan kiÅŸi ise manevi bir hastalık içindedir. Kimi insan sahip olduÄŸu bazı deÄŸerler üzerinden bir benlik algısı geliÅŸtirerek kendini insanlardan üstün görür. Elindeki kıymet enaniyete sebep olur. Kendini insanlardan üstün görür, kibirlenir hatta iÅŸ narsist tutumlara kadar varır. MüstaÄŸni kiÅŸi fildiÅŸi kulesinde elinin altındaki deÄŸer veya sahip olduÄŸu statüye güvenerek insanlardan kendini soyutlar. Bu eÄŸilime büyüklenmeci müstaÄŸnilik diyebiliriz; yani kendini ihtiyaçtan azade saymak.  

Müsbet olan “kanaatkâr müstaÄŸnilik” yani izzetli duruÅŸ, ihtiyacı olsa da kibirden deÄŸil kendi haline rıza göstererek istememe durumudur. Bir erdem örneÄŸi olarak kanaatkarlık, açık bir manaya sahip olduÄŸu için menfi manada müstaÄŸniliÄŸin bilinmesi daha elzemdir. Egoya baÄŸlı geliÅŸen müstaÄŸnilik tek başına bir kiÅŸilik özelliÄŸi deÄŸildir. Åžahsiyette kök salmış bir marazın sonucudur. BaÅŸta, kul olma acziyetini ve muhtaç olmayı kavrayamamaktır. Bir kul Allah’a karşı zillet içindedir. İnsanlar arasında ise hem izzetli hem de muhtaç bir konumdadır. Elbette ihtiyacını Allah’tan ister fakat vesile olacak birinin elinden alması takdir edilmiÅŸtir. Bu hakikate raÄŸmen müstaÄŸnilik eden kiÅŸi büyüklenerek insanların yardımına tenezzül etmez. KiÅŸinin kendini bilmeyi gözardı ettiÄŸi bir süreçtir. Bir bakıma kendisi hakkında komplekse sahip olduÄŸu için öteki insanlar ile güç yarışına girer.  

Kul olarak yaratılan insan için sınırlar belirlenmiÅŸtir. Kul olan insan hem büyük nakısa içindedir hem de ahseni takvim özelliÄŸine sahiptir. Yaratılan en üstün varlıktır. Bilgi ve donanımı ile kiÅŸisel üstünlüÄŸe sahip olabilir. Fakat sahip oldukları ile büyüklenmesi kabul edilemez. Kul olarak yaratılmıştır. Boyun bükmeli ve yüzünü Mevla’sı için yere koymalıdır. Hiçbir dünya konumu ve ilim, insan üzerindeki tazarruyu iptal etmez.  Zira o fani ve ölümlüdür. “Hakir bir su"dan, nutfeden yaratılmıştır. Kendini ihtiyaçtan beri görebileceÄŸi bir istiÄŸna söz konusu deÄŸildir. Ne var ki insan psikolojisi kırılgandır. Refaha kavuÅŸtuÄŸunda kendine vehmetmeye baÅŸlar. Hibe olarak verileni kendisine menkul sayar.

Günümüze baktığımızda sanal aÄŸlar, zihin konforu ve kredili tüketim salgını müstaÄŸniliÄŸin kışkırtıcı zeminidir. Yeni seküler zihin ÅŸeytanın cirit attığı, kendini yeterli gören ve Rabbi’ne karşı nankörleÅŸen insanın hikayesidir. Stüdyo dairelerde yalnız yaÅŸayan insanın ruhu can çekiÅŸmektedir. Bu kesif hayat modernlik sayıldığı halde, ihtiyaçlarını müÅŸterek olarak karşılayan Afrika insanı “ilkel” olarak anılır!  İnsan insana muhtaçtır fakat modern zihin bunu inkar etmektedir. Aile baÅŸta olmak üzere insan insana hem veli hem de yük olarak yaratılmıştır. Bir anne gece bebeÄŸinin ihtiyacı için defalarca kalkar. BebeÄŸi onun için hem yük hem de onu olgunlaÅŸtıran bir öÄŸretmendir. Ebeveynlikten kaçınan kiÅŸi ise gelecekte daha büyük yükle karşılaÅŸacaktır.

Eskiden bir makama, soyluluÄŸa veya bir servete sahip olanlar kendini müstaÄŸni hissedebilirdi. Bugün ise ilkokul çağındaki bir çocuk, elindeki teknolojik aygıtı kullanabilme becerisi ile kendini büyüklerden daha üstün görebilmektedir. Son nesle kadar insan bir bedel ödeyerek kendini var ederken, bugün sanal alanda müstaÄŸni kılacak duygulara ulaÅŸabilir. Sadece zekâ yordamıyla oluÅŸturduÄŸu profille benliÄŸinin bütün eksiklerini kapattığını sanan bir nesle tanıklık ediyoruz. Yeni nesilde metafizik kaygı yok olmaktadır. GeçmiÅŸte yokluÄŸa sabır ve hayatın zorluÄŸu ile mücadele etmek insanı geliÅŸtirmekteydi. Bugün hakikati arama deneyiminden yoksun, her arzusuna anında ulaÅŸabilen ama derin bir mana kaybı yaÅŸanmaktadır. Bu tablo tarihte görülmemiÅŸ bir müstaÄŸniliÄŸi çocuklara hediye etmiÅŸtir.

İnsanda dualite vardır; hem zatına hoÅŸ bakmalı hem de nefsini kınamalıdır. Zatı itibariyle ÅŸereflidir, zübde-i âlem/ âlemin özüdür. Benlik saygısı geliÅŸtirmeli yani izzetli bir duruÅŸa sahip olmalıdır. Zat yönü ile ahseni takvim özellikleri taşıdığı için kerim vasıflarını öne çıkarabilir. Merhamet, dürüstlük, mürüvvet, cömertlik ve diÄŸerkamlık gibi yönleri ile insanlarla yarışabilir. Fakat öteki kutupta nefsin karanlık boyutu vardır. MüstaÄŸniliÄŸe, kibre, enaniyete ve narsisizme sürükleyen nefsini kınamalıdır.  

Dünyanın karmaşık sınavları karşısında insanın nasıl "kendini bileceÄŸi" önemli bir ödev olarak önümüzde duruyor.  Bu bilme, hem aciz bir kul olduÄŸumuzu idrak etmeyi, hem de içimizdeki düÅŸmanla; nefsle mücadele etmeyi gerektirir. Birlikte yaÅŸayarak kalbimizi hastalıklardan arındırarak, kendimizi büyüklenmeden koruyabiliriz. Nihayetinde, mülk de izzet de Allah’ındır. DilediÄŸine verir, dilediÄŸinden alır. Bu bilince varan kiÅŸi ne varlıkla şımarır ne de yoklukla yıkılır; daima Rabbine muhtaç olduÄŸunun bilinciyle, ÅŸükür ve sabır üzere yoluna devam eder.

İnsan gurura kapılarak kendini muhtaç hissetmeyen müstaÄŸniliÄŸe karşı koruyan bir davaya sahip olmalıdır. Bugüne baktığımızda Gazze ve Kudüs davası, Müslümanlar için bir ayna ve anlam kaynağıdır. Dava sahibi olmak, Mevlana’nın pergel metaforundaki gibi, bir ayağını merkeze sabitlemektir. Kendini bilen insan pergelin sabit ayağı merkeze yerleÅŸtirmiÅŸtir. Hırsla sahip olmaya ve kendini beÄŸendirme telaşından uzak duran kiÅŸi kanaatle örnek bir istiÄŸna sergileyebilir.

M. Bayram Ayaz

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.