Makale
Geçmiş Geleceğin Ustası
Geçmişe bakmak, tarih anlayışını beraberinde zaman algısını birlikte düşünme çabasını içerir.
Medeniyetleri farklı kılan temel kriterler arasında önemli payı olan tarih algısı, dünya görüşünü de doğrudan etkileyen unsurlar arasında yer alır. Modern dönem kaotik yapısı gereği, medeniyetlere ait görüşlerin göreceli olarak benzeşme yönünde seyrettiğini söyleyebiliriz.
Müslüman için tüm zamanları denetleyen dönem, Hz. Muhammed’in vahiy aldığı anla, son nefesini verdiÄŸi kesit arasıdır.
Allah’ın (cc) denetiminde akan bir bakıma onaylı zaman dilimi, zengin tecrübe ile imandan amele, kiÅŸiden devlete uzanan birikimi ihtiva eder. Dinin tamamlandığını bildiren ayetle İslâm’ın sabiteleri de tamamlamış oldu. İman ve inkâr açık, anlaşılır halde vahyin denetiminde Hz. Peygamber tarafından icra edildi.
İman bahsi zamana ve koşullara bağlı olmaksızın pergelin sabit ayağı, her şeyi belirleyen değer olarak merkeze yerleşmiş oldu. Geçmişe ait gibi algılansa da iman, an içinde tazeliği ve diriliğini akıl ve kalbin çalışma niteliğini belirleme özelliğiyle sürekli tazedir.
İman sabit, hayat esnek...
Toplumsal deÄŸiÅŸim, sürekli yeni imkânlar ve sorunlar taşır. DeÄŸiÅŸim kitlenin algısında kendiliÄŸinde yanıltıcı cazibe yüklüdür. Dolayısıyla her gelenin mihenge vurulma, sınanma durumu hâsıl olur. Burada ilk müracaat edilecek referans iman-eylem bütünlüğü içinde Peygamberli zamandır.
İman ne diyor ve benzer kategori de "Peygamber nasıl bir uygulama gerçekleştirdi? Sorun halifeler döneminde veya daha sonra da ortaya çıkmış olabilir. Bu durumda alimlerin içtihadı, icma hangi yöntemle çalışmış ve sorun nasıl çözülmüş diye incelemek zarureti ortaya çıkar."
Sonuç açısından baktığımızda, mimin için geçmiÅŸ zaman önemlidir. Hira Dağı’nda baÅŸlayıp yaÅŸadığımız güne uzayan süreç, pek çok anlama çabasını, zihin emeÄŸini, birikmiÅŸ bir hazine olarak önümüze koyar.
GeçmiÅŸe birikimin üzerinden atfedilen deÄŸer, ulemanın bakış açısınca deÄŸiÅŸkenlik gösterse de yok sayılamaz. Dün dünde kalmış deÄŸildir çünkü. Dün elde edilen zaman üstü, mekân aÅŸan deÄŸerler “dün dündür, bugün bugündür” kalıbında onaylanmaz.
Kur’ân’a, kimi yaklaşımlarca, metinden ibaret konumlama, seküler adreslerle yol alma çabası tehlikeler içerir. GeçmiÅŸi olmayan, yolda bulunmuÅŸ bir metin olarak Kur’ân’ı anlama, salt akıl üzerinden yapıldığında çeÅŸitli problemler kendiliÄŸinden ortaya çıkmış olur.
İlk önce anlamaya duran aklın durumu tartışmaya açıktır. İkincisi naklin tamamen kopukluÄŸu anlama çabası içindeki akıl, yaratıcı yerine düşünme ameliyesine koymayacak mı? GeniÅŸ zaman içinden gelen çabanın reddi, insanın anlama çabasını geçersiz kılıyorsa, kendi gayreti hangi gerekçeye geçerli olacaktır? Hâsılı kelam bizim için geçmiÅŸ, iÅŸi bitmiÅŸ, üzeri mühürlenmiÅŸ dönem deÄŸildir. Yerine göre deÄŸerlendirilmeyi bekleyen fikri ve pratik hazinedir.
Tezat bir anlayış da zamanı dondurarak bu hazinenin üzerinde, uyumayı yeğliyor.
Geçmişi yok saymanın zıddı olarak tebarüz eden kavrayış, içtihat ve icmayı gerekli görmeyerek, her şeyin dünde çözülmüş olduğuna ortaya koymaya çalışırken her yeni açılımı ifsat olarak algılıyor.
Değişimi kutsayan mahiyetle değerlendirmeye giden birinci görüşün aksine, ikinci görüş de hayatın yürüyen yanını dondurma yönüne gidiyor.
İki görüşün öncüleri, birbirlerini hurafecilikle ve reformistlikle suçluyor. Bu durumda önemli bir soru daha beliriyor; Geleceğe nasıl bakacağız?
GeçmiÅŸe sıhhatli bakamayanın geleceÄŸi isabetle ele alması, kendiliÄŸinden muhal görünüyor. İslâm dünyasında yaÅŸanmakta olan bu zihni sorunun, güncel hayat üzerinde düşünsel tıkanıklık oluÅŸturduÄŸu bir gerçek.
Dünü mühürleyip yaÅŸayan ekol, yenilenen akışı tanımlamaktan uzak. Ancak karşı olduÄŸu dünyanın ürünlerini kullanmada beis görmüyor. Endüstriyel süreçle birlikte muhteva deÄŸiÅŸirken, kalıba sıkıca sarılıyor. Özellikle Körfez’deki belirgin tutum bu yönde konumlanmış.
Özellikle Avrupa’nın desteklediÄŸi, dünle irtibatı kesmeyi öne koyan ekol, henüz kitle olabilmiÅŸ deÄŸil. Aklın merkeze alınmasından ötürü oluÅŸan ekolün, geçmiÅŸle bağının göreceli olarak farklılık gösterse de tam kopmuÅŸ deÄŸil. Avrupa İslâm’ı olarak planlanan proje Batı’dan destek görüyor. Aydınlanma deÄŸerleriyle barışık, fıkhı otantik kültür olarak alan dışı tutmayı öneren Proje, İslâm’ın Protestan kalıba dökülmüş, bireysel motivasyon düzeyine yatırım yapıyor.
Batıda oluÅŸan baskılar ve devlet yöneticilerinin öne çıkarıldıkları entegrasyon vurguları düşünüldüğünde, artan sıkışmanın stratejik öncelikle baÅŸlayacak eÄŸilimlerin kalıcı hale gelebileceÄŸi gözden ırak sayılmamalı. Düne kilitlenmiÅŸ ekolün, dünya ölçeÄŸinde ortaya koyduÄŸu/koyacağı eylemler de Avrupa İslâm projesine tersten katkı sunmaya devam etmiÅŸ olacak.
Dün, bugün ve yarın, ne fizik, ne de algı olarak kopuktur. Kesintisiz akış içinde sabiteler ve değişenlerin itidal içinde algılanmasının zemini de yaşanan çatışmalarla gittikçe daralıyor.
Siyasi önderliÄŸini kaybeden İslâm dünyası, ulema profilini de yitirdi. Ulusal sınırlarla, mezhep kalıplarıyla kendini ifade eden ulema profilinin kendisi sorun haline geldi.
Alim gelecek sezgisinden, kaygıdan kopuk, iktidarlara endeksli tavır alma, göz ucuyla gücü takip etme alışkanlığından kurtulmuş değil.
İç çatışmalarımızda bile kimden çözüm beklediğimize baktığımızda, halimiz kendini ele veriyor.
Ahmet Mercan
Not: Bu makale, “İnsanı Geri Çağırmak” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.

Henüz yorum yapılmamış.