Özel / Analiz Haber
Mehmet Beyhan: Bu nasıl bir danışıklı-dövüştür?

ABD-İsrail ile İran arasında ‘’İran İslam Devrimi’’nden sonra hasmane iliÅŸkilere sahip olduÄŸunu herkes bilir. Bunu anlamak için ne dış politikadan anlamaya ne de ne de bölgeyi bilmeye gerek vardır. Yusuf Kaplan’ın Yeni Åžafak köÅŸesinde iddia ettiÄŸi gibi ‘’İsrail ile İran arasında yeni bir danışıklı-dövüÅŸ yaÅŸanıyor’’ gibi bir durum kesinlikle yoktur.
Zira Amerika, 1979 ‘’İran İslam Devrimi’’nden önce İran’la mükemmel bir iliÅŸkiye sahipti. Ancak Devrimden sonra, İran ile ABD-İsrail arasında tamamen düÅŸmanca bir ÅŸekil aldı. İsrail’in İran’a yönelik eleÅŸtirilerin iki nedeni var. Bunlardan ilki, nükleer silah geliÅŸtirme iddiası, diÄŸeri de Hizbullah ve benzeri örgütlere verdiÄŸi destektir.
Amerika ve İsrail ikilisi sürekli İran’ın nükleer silah elde etmesini tehdit olarak görüyorlar. Ancak İsrail’in elindeki nükleer silahtan hiç söz etmiyorlar. Kaldı ki İsrail’in hiçbir insani ve ahlaki deÄŸer tanımadığını Filistin’de iÅŸlediÄŸi soykırım ile gördük.
İsrail’in elinde nükleer silah varsa, İran ve bölgenin diÄŸer tüm ülkeleri kendilerini güvende hissedebilir mi? İran-İsrail savaşı hakkında fikrimi soran bir grup Amerikalı akademisyene ÅŸunu sordum: Siz İran’ın yerinde olsanız, İsrail nükleer silaha sahipken kendinizi güvende hissedebilir misiniz? Bu sorumuza hiçbiri mantıklı bir cevap veremedi.
Dolayısıyla İsrail, nükleer silahlara sahip olduÄŸu için İran, nükleer güce sahip olmak istiyor. Åžimdiye kadar iki taraf arasında soÄŸuk savaÅŸ yaÅŸanıyordu, ÅŸimdi sıcak savaÅŸ yaÅŸanıyor. Ancak bu savaşın olabileceÄŸi öngörülüyordu. Türkiye’de bu gerçeÄŸi ilk dile getiren Süleyman Seyfi ÖÄŸün’dü. Süleyman Seyfi Hoca, bu durumu tvnet’te, Nedret Ersanel Bey’in yönettiÄŸi ‘’Akıl Odası’’ programında defalarca ÅŸöyle dile getirmiÅŸti: ‘’İsrail, İran’a saldıracak, orada bir ÅŸeyler mutlaka olacaktır’’
Gerçekten de Süleyman Hoca’nın dediÄŸi gibi İsrail, İran’a saldırdı. Üstelik Amerika ile İran arasında müzakere süreci devam ederken İsrail saldırdı ve birçok üst düzey adamını öldürdü. İran, geçmiÅŸin aksine bu defa gücü oranında saldırılara cevap verdi. Bu savaşın ne kadar devam edeceÄŸini, bölgesel veya küresel bir savaÅŸa evrilir mi “böyle bir risk olsa da” net olarak henüz bilmiyoruz.
Ama ÅŸunu kesin biliyoruz, bugün İran’ın üzerine bir kâbus gibi çöken, sadece İsrail deÄŸil, tüm batılı emperyalist devletlerdir. Bu çok net. Bu gerçeÄŸe raÄŸmen, Yusuf Kaplan’ı anlamıyorum.
Yusuf Kaplan, İran’ın Siyonist İsrail’in saldırılarına cevap vermesini itibarsızlaÅŸtırmak için ‘’Tam bir ÅŸah-mat hikâyesine tanık oluyoruz’’ dedi. İran’ın elbette eleÅŸtirdiÄŸimiz birçok yanlışları, hatta hıyanetleri vardır. Ancak İsrail’e karşı verdiÄŸi mücadelede de son derece haklıdır. Bu mücadeleyi itibarsızlaÅŸtırmamak gerekir.
İsrail, Filistin’de soykırım iÅŸlemiÅŸ, topraklarını iÅŸgal etmiÅŸ ve hiçbir insani deÄŸer taşımamıştır. Ayrıca İsrail, uluslararası adalet divanında da suçlu bulunmuÅŸ saldırgan bir devlettir. Aynı saldırgan ruh ile İran’a saldırmış ve üst düzey insanlarını katletmiÅŸtir. Bu nasıl bir danışıklı-dövüÅŸtür?
Vesselam
Haziran 21, 2025 Cumartesi 05:54
Bazen mezheb bazen etnik kimlik duygularımızın önüne geçiyor. İnançlarımızın önüne geçiyor. Hatta vicdanımızın ahlakımızın önüne geçiyor. Ve değerlerimiz yavaş yavaş küçülüyor. Oysa ki aidiyetimizi en küçükten en büyüğe yada en büyükten en küçüğüne kadar tanımlayacağımız yerleri iyi bilirsek değerimiz de kimliğimiz de daha iyi anlaşılır. İnsanlık oranının yaşandığı Gazzede etnik ve kimlik tanımı anlamını yitiriyor. Koca vicdan tanımı içinde küçük bir yer kaplıyor israilin irana saldırısını hala mezheb ve etnik kimlikle görmeye çalışmak koca hak batıl mücadelesi emperyalist siyonist mücadelesindeki vicdan dairesinde yer bulamayız. Demem o ki ; kendimizi her daim büyük dairede konumlandırma bizi büyütür. Küçük dairede konumlandırmak ise bizi küçültür muhabbetle