Makale
Deryamızı Çaldılar
Deryamızı çaldılar.
Gün doÄŸumlarımız, gün batımlarımız, imbat ve meltemlerimiz yok artık. Kara yel ve poyrazlarımız da. Müşir Ahmet PaÅŸa’nın ihtiÅŸamlı bıyığına asılı doÄŸu ve batı ÅŸimdi soluk bir hatıradan ibaret. Bir nehir gibi denizlere akan kahhar ordular tık nefes, yosunlu kör bir çeÅŸme. Ömür mumuna çoktan üflenmiÅŸ geçmiÅŸin azameti, geride kalanların eprimiÅŸ, örselenmiÅŸ, sararıp solmuÅŸ hatırat perdelerine, gerçek ile hayal, uyku ile uyanıklık, rüya ile kâbus arası sayıklamaların fragmanları halinde, konusu, teması, başı sonu belirsiz imgeler saÄŸanağı olarak yağıyor.
Olmayan bir derya içre sonsuzluÄŸa doÄŸru süzüldüğünü farz eden bir balığın tasasızlığını taklit eden son zabit, Müşir Ahmet PaÅŸa’ya son nizami selamını verdiÄŸinde iÅŸgal edilmiÅŸliÄŸi kabule yanaÅŸmayan zihnini son poyraz ile dondurdu. Olmayan kılıcının kabzasını kadife eldiveni ile kavrayarak maÄŸrur ve muzaffer, son gün batımının kızıllığında eridi. Zarif kuyruk hareketlerine meftun tasasız balık, kirden buÄŸulu akvaryumunu derya bellemiÅŸ. Kara kaplı kitapların bitip tükenmek bilmeyen bablarına durmadan dinlenmeden ÅŸerh ve haÅŸiye yazan kalem cızırtıları, bu akvaryumun çeperlerine sanki iri dalgalar vuruyormuÅŸ gibi ses efekti veriyor. Fırtına çıkacak. Masa lambası yandığında gündüz, masa lambası söndüğünde gece.
Deryamızı çaldılar.
Nasıl olduğunu anlayamadık. Müşir Ahmet Paşa, balık hafızası gibi ne olup bittiğine dair sürekli bilememelerin gerilimini, sorumluluğunu, hesap verme zorunluluğunu ortadan kaldıran geçmişin azameti afyonu ile esrik, şaşkın, bomboş ellerine bakıyor.
Deryamızı çaldılar.
Nasıl olduÄŸunu anlayamadık. Müşir Ahmet PaÅŸa aÄŸzında gümüş kaşık ile doÄŸduÄŸunda dedesi celep Nurettin Efendi, köylüye tasallutunu merkeze bildiren Kaymakam Asım Bey’in defterini henüz dürmüştür. PaÅŸa olacak torununu harbiye mektebine yazdırmak için eksilttiÄŸi koyunlarını yerine koymak için fukara köylüye nefes olacak nahiye kefalet sandığını, vilayetten gelen yıldırım bir telgraf ile tarumar ettiÄŸinde, torununa yakışır bir ÅŸecere uydurulması için saydığı paraları da hesaba katmıştır.
Sırmalar ile süslü paÅŸa üniforması tek bir savaÅŸ meydanı görmediÄŸi için pırıl pırıldır. Kirden buÄŸulu akvaryumu içinde kir buÄŸularını ufuk sayan balık kadar tasasız Müşir Ahmet PaÅŸa, doÄŸudan, batıdan, güneyden ve kuzeyden akıp gelen garibanların ÅŸehadet ve gazilik beratlarını imzalarken maÄŸrur ve muzaffer bir komutana yakışır süzülmektedir derya bellediÄŸi akvaryumunda. Plevne kahramanı Gazi Osman PaÅŸa’nın terekesinden düşürdüğü Gazi Kılınç ile ucunu yontmuÅŸ olduÄŸu sabit kalemi, geçmiÅŸin azametinden mülhem sahte destanlar yazıyor. İşgal kuvvetleri komutanına çakmış olduÄŸu nizami selamı, Zülfikar vuruÅŸu olarak kaydetmiÅŸtir sahte destanına.
Deryamızı çaldılar.
Nasıl olduÄŸunu anlayamadık. Meclislerde, meydanlarda, çarşıda ve pazarda erdem nutukları atan siyaset erbabı el ayak çekilince kahveye nohut, süte su, bala ÅŸeker, gerçeÄŸe yalan kattı. Gavurun acentesi olmak için bin takla atan Hacı Süleyman, izbelerde icad çıkaran masum garibanları din-ü devlet haini ilan etti. Dava vekili Memduh Bey devletlular ile ÅŸehir lokalinde kamu arazilerini İngiliz viskisine meze yaptılar. ‘Bu millet adam olmaz azizim’. PeriÅŸan muhacirlere bir mangır yuvarlarken kendilerini adam olmuÅŸ farz edenler, kirden buÄŸulu akvaryumlarında tasasız gün batımını temaÅŸa ettiler. Masa lambası yanmıştır.
Deryamızı çaldılar.
Nasıl olduÄŸunu anlayamadık. Hırpani evlerin cumbalarından sızan ‘Hafız Divanı’nın kederli mırıltısı, mehabetli zamanların aziz hatırasına üflenen bir Mevlevi neyinin iniltisine karışmaktadır. Kurumakta olan bir ebru, yazılmakta olan bir hat, geçmiÅŸin azamet afyonunu medeniyet ambalajı ile dolaşıma sokmakla meÅŸgul. Ancak mehabetli zamanlarda üretilebilen sanat ve ince zevk, korunaklı sitelerin bulutlara eriÅŸen katlarında kotarılan mahalle güzellemelerinin absürt kurnazlığı, Müşir Ahmet PaÅŸa’nın minik akvaryumunda geçerli sahte asalet ÅŸeceresine kaydolmaya hizmet ediyor. DoÄŸudan, batıdan, kuzeyden ve güneyden akıp gelen garibanlara bir hikâye gerek.
Deryamızı çaldılar.
Nasıl olduÄŸunu anlayamadık. Gavuru efsunî, hatta ilahi yenilmez kılan yenilmiÅŸlik hikâyelerimizdeki meÅŸum boÅŸluk. YenilmiÅŸlik hikâyelerimizin parsasını toplayan absürt kasaba kurnazları, aslında akvaryum pazarladıkları için deryamızın derdinde deÄŸiller. Müşir Ahmet PaÅŸa’nın gazavatı kadar sahteler.
Deryamızı çaldılar. Nasıl olduğunu anlamak gerekmez miydi? Galibin her sorusuna mağlup olarak hep cevap vermek zorunda mıydık? İşgal edenin daha çok biz olduğumuz itirafı ile başlamalı mıyız sorularımıza? Biz neredeyiz, sorularımız nerede?
Arif Arcan
Henüz yorum yapılmamış.