Sosyal Medya

Makale

Yusuf'un Yolunu Gözleyen Kuyu

Kendinizi kör bir kuyu gibi hissettiÄŸiniz oldu mu hiç? Yıllardır yanından yöresinden geçen olmamış, adı sanı unutulmuÅŸ, gökyüzünden süzülüp bir selam bile vermeden geçen, yeÅŸil baÅŸlı gövel ördeklerin gölgesine dahi hasret kalmış, kör bir kuyu. Issız ve yalnız, öyle bir sessizlik ki, bir topal karıncanın ayak sesine razı. Öyle bir hasretlik ki içine atılan küçük bir çakıl taşının yankısını bile kendine saklayıp, geri vermek istemeyecek kadar ilgiye aç. Duvarlarında yeÅŸermeye çalışan bir tutam yosundan bile yoksun, bir kurbaÄŸa sesine olsun muhtaç. İçinde var olan bir damla suyu da umutla, hasretle o kutlu gün için saklayan… Yıllardır Yusuf’un yolunu gözleyen, Yusuf’tan mahrum bir kuyu.

Oysa hatırlar mısın bu körleÅŸmeye, bu yalnızlığa duyar olmadan evvel, gümrah yer altı nehirleri beslerdi seni. Suyun aÄŸzına kadar dolar taÅŸar da minik dereler peydah olurdu eteklerinde. Suyundan, kenarında mola veren yol yorgunu kervanlar, av sonrası yorgun dönen aslanlar, gökyüzünde haÅŸmetle süzülen kartallar içerdi. Kurt ve kuzuya aynı cömertlikle sunardın soÄŸuk suyundan. Yaradan’ın rahmet sıfatı tecelli ederdi damlalarında, her suladığın canda. Salkım söğütler gölge olurdu başında buluÅŸan aşıklara. Arılar nasiplenirdi, suyunla beslenen bin bir çeÅŸit yaban çiçeklerinden. Nice kurumuÅŸ dudaklara serinlik, nice yanan gönüllere ÅŸifa oldun. Åžiirler yazıldı, senin suyundan nasiple akan, yamacına sığınmış çoban çeÅŸmesine.

Heyhat, zamanla Yusuf’u deÄŸil de kardeÅŸlerini dost beledin kendine, kirlettin o güzelim tertemiz, berrak suyunu. Sonra, kaynağını unuttun da gelenin, kendini koydun yerine. Kerameti kendinden menkul saydın, unuttun seni var edeni, suyunu ihsan edeni. AteÅŸten yaratılanı, suyunu var edene tercih ettin eyvah! Kibrin sahibine ram oldun. Önce yoldan geçen kervanlardan yüz çevirdin, kopardın bir damla su umuduyla sana uzatılan bakraçların ipini. Sonra, çoban çeÅŸmesinden de esirger oldun suyunu, ona yazılan ÅŸiirler, körükledi belli ki kıskançlığını. Esirgedin dolup taÅŸan suyunu kenarında akan minik derelerden. Suyunda yıkanan serçeleri küstürdün, dere kenarında serpilen çiçekleri kuruttun. Hasedin güneÅŸini yükseltin de tepende, buhar oldu yeraltı nehirleriyle gümrah suların. Onlarda yüz çevirdi senden, cimriliÄŸinle daraltın çünkü damarlarını. İşte böyle, böyle kör etin gözlerini, seni besleyen nehirlerin. Nihayet adın kör kuyu diye tesmiye olunur oldu. Sonra aylar yıllar geçti de bekler oldun kapımı çalar mı Kenan illerinden bir Yusuf, diye.

Åžimdi bekliyorsun, bir Yusuf teÅŸrif eder de haneme onun yüzü suyu hürmetine bağışlanır mı günahlarım diye. Nehirler duyar da bu kutlu misafirin sesini, akar mı coÅŸkuyla, dolar mı ÅŸifalı sularla yine kurumuÅŸ damarların, ÅŸenlenir mi evin, ocağın. Ve fakat nasıl kabul olur ki duaların? Tövbeler Nasuh olmayınca ve bir o kadar da tevhidin hakikatinden habersizse sızlanmaların, Yusuf’un adına aÅŸina, aslına yabancıysa yakarışların... Dudakları susuzluktan çatlamış, yalvaran bakışlarla dibinizi gözleyen garip bir yolcunun bakışına duyarsız, Åžirin’in aÅŸkıyla daÄŸları delen, başında mola verip bir damla suya muhtaç Ferhat’ın aÅŸkından habersiz? Seher yelinin türküsüne hasret, öyle yapayalnız, öyle tek başına, terk edilmiÅŸ. Oysa, o kapını çalan yolcu Yusuf’tu, bilemedin. DaÄŸları delen Ferhat da Yusuf’un selamını getirmiÅŸti, göremedin.

Lakin umut kesilmez elbet, kim bilir belki bir sonbahar yaÄŸmuru ıslatır da kurumuÅŸ duvarlarını, bir kabul olmuÅŸ duaya rastlar yakarışların. Bir Yunus’un teri damlar baÄŸrına da onun hatırına akar kuruttuÄŸun çoban çeÅŸmesi. Belki o çeÅŸmeden damlalar dolar baÄŸrına da bilirsin o vakit. Nasuh nedir? Bu Yunus da nereden çıktı, nereden gelir, nereye gider.

Hakikatte Yusuf kimdir, ya ben kimim? Kenan neresi?

Mehmet Bulayır

Not: Bu makale, “Muhal ile Mümkün arasında” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.

 

 

 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.