Kürsü
Sadık Sefa: Zeytin Fidanı

Adaleti saÄŸlayacak bir güce olan inanç, umudu diri tutabilir yalnızca.
Hafif esen rüzgar, saksıdaki zeytin aÄŸacı fidanını usulca okÅŸarken, balkonun loÅŸ lambası onun gölgesini duvara çiziyordu… Günün yorgunluÄŸu ince bir battaniye gibi vücudunu sarmıştı. Yalnızca iki kiÅŸinin -diz dize sandalyede- oturabileceÄŸi küçük balkonunda çayını yudumluyordu. Baharın kışla, umudun karamsarlıkla, yaÅŸama sevincinin tükenmiÅŸlikle girdiÄŸi o amansız savaÅŸ... Zihninde gün boyu kopan fırtına nihayet dinmiÅŸti. DüÅŸünceleri, sakin akan bir nehir gibiydi gecenin bu saatinde.
Bir süredir hayatın koÅŸturması içinde zaman ayıramadığı dostu ile hasret gidermiÅŸlerdi bugün. Tophaneden sessiz bir isyanla baktıkları beton yığınlarını arkalarında bırakarak yola koyulmuÅŸlardı. Ne yapacaklarını konuÅŸmak gibi bir adetleri yoktu Bursa’da. Tophaneden inip Ulu Camii’yi ziyaret ettikten sonraki durakları YeÅŸil Camii ve YeÅŸil Türbe olurdu. YeÅŸil Camii’nin manevi atmosferinde soluklandıktan sonra Emir Sultan’a yürümeye baÅŸlarlardı. Emir Sultan Camii’nin avlusuna girdiÄŸinde farklı bir sakinlik çökerdi üzerlerine. Türbenin hemen altından baÅŸlayıp İncirli Caddesi’ne uzanan mezarlığın yanı başında, ÅŸehri yukarıdan gören bankta otururlar, konuÅŸmaz, sadece kendilerini dinlerlerdi. Bu da baÅŸka bir adetleriydi. Rotanın son durağı Yıldırım Külliyesi’ne varıp çınar aÄŸaçlarının gölgesine oturduklarında sükunetin de sonuna gelmiÅŸ oluyorlardı. Burada bazen uzun uzun dertleÅŸir, kelimelerle birbirlerinin yaralarına merhem olmaya çalışırlardı. Bazen konu konuyu açar, dünyayı yeniden inÅŸa eder, devlet yıkar, devlet kurar ve adalet dağıtırlardı. Kimi zaman güncel meseleler üzerine konuÅŸur, gündemin dar sokaklarında dolanır, birlikte yollarını bulmaya çalışırlardı. Kâh birbirlerinin fikirlerine sırt verir, onları derinleÅŸtirip ufuk açarlar; kâh kıyasıya tartışır fikir yarıştırırlardı.
Yüzyıllar öncesinden bir ÅŸeyler anlattıklarını düÅŸündükleri bu tarihi yapılar arasında, anlatılanları can kulağıyla dinliyormuÅŸ gibi sessizce gerçekleÅŸtirdikleri yürüyüÅŸler... İşte o yürüyüÅŸlerin sonundaki sohbetlerden birinde, dostu sormuÅŸtu:
- “Bunca karmaÅŸanın içinde nasıl hâlâ bir ışık arıyorsun? Her ÅŸeye raÄŸmen, yaÅŸadığımız ve hatta yaÅŸattığımız onca haksızlığa, zulmün seyircisi olduÄŸumuz ÅŸu garip dünyada umudunu diri tutan ne?”
Allak bullak eden bir soru olmuÅŸtu onun için.
Sahi insanoÄŸlunun, -bunca zulmün ortasında- yaÅŸama dair inancını, direncini diri tutan ne olabilirdi? Her sabah uyandığında güne baÅŸlayabilme gücünü nereden alıyordu? Yahut gün batıp karanlık çöktüÄŸünde, sıcak yatağında huzurla uyuyabilecek kadar yaÅŸama sevincini nasıl bulabiliyordu kendinde? Sorular birbirini takip edip durmuÅŸtu kafasında. Zihnini yokladı, vicdanını dinledi, yüreÄŸini derinliklerine inmeye çalıştı... Gözleri, tarihi yapının taÅŸ duvarlarında bir iÅŸaret, belki bir cevap arıyormuÅŸ gibi gezindi. Sonra bir anda, aradığını bulmuÅŸ gibi medresenin bulunduÄŸu alanda durdu. DüÅŸüncelerini toparlayıp kelimelere dökmekte zorlanıyordu. Fısıltıya yakın bir sesle bir kelime döküldü dudaklarından:
- İnancım.
Bu kısa cevap karşısında bir gülümse yayıldı dostunun dudaklarına ve sessizce süzdü cevabın sahibini. Medresenin taÅŸ duvarlarında sabitlediÄŸi bakışlarını göÄŸe doÄŸru çevirirken kelimelerini seçmeye çalışıyor gibiydi.
- GördüÄŸümüz, göremediÄŸimiz, bilgisine ulaÅŸtığımız ve ulaÅŸamadığımız her ÅŸeyi O’nun yarattığına olan inancım. İnanıyorum ki, her ÅŸeye raÄŸmen içimde hâlâ bir huzur ve onunla birlikte zulme karşı dimdik durabilme isteÄŸini diri tutan Allah’tır. Ve O’nun adaletinin tecelli edeceÄŸine olan inancım. Her ÅŸeye raÄŸmen hâlâ merhametle bakabiliyorsam dünyaya, bu inancım sayesindedir.
Dostunun dudaklarındaki gülümseme tüm yüzüne yayılırken elini omzuna koydu:
- Kalkalım mı artık?
Geldikleri yolları gerisin geri adımlarken ikisi de yeni sorulara cevaplar arıyorlardı zihin dünyalarında.
Nereden aklına gelmiÅŸti ÅŸimdi? Çayını yudumlarken Yıldırım Bayezid Külliyesinde çınar aÄŸaçlarının gölgesinde dostu ile oturuyormuÅŸ gibi bir hisse kapıldı. Başını saÄŸa çevirdiÄŸinde boÅŸ sandalyenin üstündeki kalemle not defteri ve hemen yanındaki, saksıda rüzgarın tatlı tatlı salladığı zeytin fidanı takıldı gözlerine. Derin bir iç çekti. Gökyüzüne baktı. Kızıla yakın rengi ile dolunay gülümsüyor gibiydi kendisine. Kalemi defteri aldı eline;
Dolunayın mührüyle kapanıyor bu gece;
Birer dua gibi süzülüyor beyaz güvercinler,
Kanatlarında umut yüklü satırlar,
Birer zeytin fidanı taşıyorlar yarınlara...
Enes
Mayıs 19, 2025 Pazartesi 15:59
Zeytin fidanı metaforu adalet ve umut kavramlarını son derece etkileyici bir biçimde yansıtmış. Bu yazı yalnızca bir olayı anlatmakla kalmıyor; aynı zamanda güçlü bir hissiyat inşa ediyor. İnsanı duraklatıp kendi iç sesini dinlemeye davet ediyor. Adaletin zamanla olgunlaşan bir süreç olduğunu, sessizliğin ve sabrın içinde bile umudun filizlenebileceğini düşündürüyor. Bu yönüyle yalnızca bilgi değil, derin bir duygu da aktarıyor bu da iyi bir edebiyatın temel ölçütlerinden biridir. Kalemine sağlık