Sosyal Medya

Gökhan Özcan: Mahmud Derviş’in kaleminden israil’in özgeçmişi

Soru şu: Siz bütün bunlara rağmen bunun gibi durumlarda herkesi öldürür müydünüz, yoksa duruma göre karar verip bazen öldürmekten vazgeçer miydiniz? “Gazze İçin Sessizlik” kitabından...



“Sekiz yaşında bir çocuk, adı Talal Şakir İsa. Keçisi avlusundan sokağa çıkmıştı. Ne keçi ne de çocuk birkaç dakika önce sokağa çıkma yasağının başladığından haberdardı. Çocuk keçisinin peşinden koşayım derken kurşun yağmuruna tutuldu ve can verdi. Babası yanına koştu. Tüfek, görevini yerine getirmekten geri kalmadı. Annesi kocasının ve oğlunun yanına yetişmek istedi. Tüfek görevini yerine getirmekten geri kalmadı. Kızları Nora kardeşinin, annesinin ve babasının yanına koştu. Tüfek görevini yerine getirmekten geri kalmadı.

Tüfeğin görevi neydi?

1956’da gerçekleşen Suez Savaşı’nın arifesinde Tuğgeneral Şadmi, Binbaşı Malinki’yi yanına çağırır ve ona bağlı olduğu birliğe verilen görevleri bildirir. Hudut korumalara verilen görevlerden biri de, Kefr Kasım ve civarındaki köylerde akşam saat beşten sabah saat altıya kadar sokağa çıkma yasağı uygulamak ve insanların evlerinde kalmasını sağlamaktı. Mahkeme tutanaklarına göre iki komutanın arasında şu konuşma geçti:

Şadmi: -Sokağa çıkma yasağı çok kesin olmalı ve uygulanması çok itinalı ve gerekirse güç kullanılarak yapılmalıdır. Emri ihlal edip sokağa çıkanlar tutuklanmayacak, üzerlerine ateş edilecek. Tutuklayarak işlerimizi zorlaştırmaktansa, öldürmek daha iyi.”

...

“Maskaralık mahkemelerinde görev alan avukatlar, katliamı işleyen israilli askerlere şu soruları sordu:

-Geçmişte bu ülkedeki hayatınız boyunca Arapların düşmanlarınız olduğu duygusunu yaşadığınız doğru mu?

-Evet.

-Aynı duyguyu israil’de ve israil’in dışında yaşayan Araplara karşı da beslediğiniz doğru mu?

-Evet, hiç fark etmeksizin aynı duyguyu taşıyorum hepsine karşı.

-Kefr Kasım’da akşamdan sonra dışarıda bulunan her Arap’ı öldürme emrini yerine getirmediğiniz takdirde, silahlı kuvvetlerin ruhuna ve sınırları koruma görevine ihanet etmiş olduğunuzu hissetmiş olur muydunuz?

-Evet.

-Savaş gününde, mesela Yafa’nın herhangi bir sokağında bir Arap görmüş olsaydınız ona ateş açar mıydınız?

-Bilmiyorum.

-Farz edelim ki Kefr Kasım’dasınız ve şu olaylar cereyan ediyor: Saat beşte bir kadın size sesleniyor. Tehlikeli olmadığından eminsiniz, güvenliği tehdit edecek hiçbir durum söz konusu değil. Sadece size seslenmekte ve size bir şey sormak veya evine gitmek için izin isteyecek diyelim. Farz edelim ki bütün bunlar saat beşi yirmi geçe oluyor ve kadın evine on metrelik bir uzaklıkta. Senden evine geçmek için izin istiyor. Ne yaparsınız?

-İzin vermem.

-Ne yaparsınız?

-Sokaktaysa eğer ateş ederim.

-Ama bir tehlikenin almadığı ortada. Olan tek bir şey var o da bu: Bir insan yanlışlıkla veya sokağa çıkma yasağından habersiz olarak dışarıda bulunuyor ve sizden evine gitmek için izin istiyor. Soru şu: Siz bütün bunlara rağmen bunun gibi durumlarda herkesi öldürür müydünüz, yoksa duruma göre karar verip bazen öldürmekten vazgeçer miydiniz?

-Vazgeçmezdim.

-Yani her gelip geçeni öldürürdünüz?

-Evet.

-Bu kişi bir kadın veya çocuk olsaydı da mı?

-Evet.

Olan şeyler bundan ibaretti zaten, farz etmeye ne hacet!”

“Gazze İçin Sessizlik” kitabından...

Kaynak: Yenişafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.