Sosyal Medya

Mustafa Kutlu: Bana ve savaÅŸa dair

Siz savaşla ilgili ve bana dair skeçler yazın, teoriler üretin. Senaryoları ihmal etmeyin. İyi bir rol verin bana. Nasıl öleceğimi ayrıntılarıyla açıklayın. Ben gideyim artık.



Size bakıyorum.
 
Size olanca dikkatimi toplayıp, yüzümdeki çocukluÄŸu çizerek bakıyorum. GüneÅŸ gözlerimi alıyor. Saçlarımın sarısı ışıkta yıkana yıkana beyaza dönüÅŸüyor. GördüÄŸünüz gibi bir çocuk sayılmam artık. Dudaklarım büzülmüÅŸ, yüzüm gergin. Bana savaÅŸtan söz edeceÄŸinizi anlamış gibiyim. Aslında bu kadar tasalanmanız gerekmezdi.
 
Biz nice savaÅŸlar gördük.
 
Åžaşırdınız. Sizi anlıyorum. Benim bu konuda pek cahil olduÄŸumu sanıyordunuz deÄŸil mi? Dudaklarınızın kıyıcığına bir tebessüm yerleÅŸti. Åžimdi herhalde sokak savaÅŸlarından, mahalle savaÅŸlarından, Saylonlulardan falan bahsedeceÄŸimi düÅŸünüyorsunuz. Belki de saçlarımı okÅŸayıp KadeÅŸ Savaşı’nı soracaksınız bana.
 
Hiç zahmet etmeyin. Alnınızı kırıştırıp benim anlayacağım kelime ve kavramları aramanız boÅŸuna. Sıkmayın kendinizi. Ä°sterseniz önce ben baÅŸlayayım. Size mesela Tralikopteni Savaşı’ndan bahsedeyim. Büyük bir meydan savaşıydı bu. Ah... Dudağınızın kenarındaki gülücük geniÅŸlemeye baÅŸladı. Bak sen ÅŸuna. Hem de meydan savaşı.
 
Ne sandınız ya. Lakin bu bildiÄŸiniz meydanlardan deÄŸil. Yeryüzünde, yeraltında, gökyüzünde deÄŸil.
 
Sizi ÅŸaşırtmaya devam ediyorum deÄŸil mi? Anlayışlı anlayışlı baÅŸ sallıyorsunuz. Vay canına diyorsunuz içinizden. içinizden “peki nerde imiÅŸ bu savaşın geçtiÄŸi meydan” diye soruyorsunuz. Kala kala bir uzay kaldı, uzay savaÅŸlarından bahsedecek diye umutlanıyorsunuz. Tralikopteni Savaşı’nı ve benzeri pek çok korkunç savaşı gördüm ben. YaÅŸadım. ArkadaÅŸlarımdan bazıları bu savaÅŸta öldü, birçoÄŸu da yaralanıp sakat kaldı.
 
İşte yine silahlarımı kuşandım.
 
Tahta tüfeÄŸimi boynuma astım.
 
Gidiyorum.
 
KardeÅŸlerim, oracıkta, kenarda duruyorlar. Yere çömelmiÅŸ oturuyorlar. Yüzlerinde gölgenin gizleyemediÄŸi hüznü görüyorsunuz deÄŸil mi? Onlar olup biteni bütün açıklığıyla biliyorlar ve vakur, mütevekkil beni uÄŸurluyorlar.
 
Size esas duruÅŸumu gösteriyorum.
 
Ellerim pantolon çizgilerinde, ayaklarım topukta bitiÅŸik. Ä°sterseniz bir de selam çakayım.
 
TüfeÄŸimin ipi sıkıyor. Daha ÅŸimdiden omuz baÅŸlarında, incecik kaburgalarımın üzerinde pembe çizgiler oluÅŸtu. Bu çizgiler bir süre sonra morarmaya baÅŸlayacak.
 
Ellerim, dudaklarım ve yanaklarım moraracak. Annemin ÇarÅŸamba pazarından aldığı o eski-püskü kazak barut lekeleri, ÅŸarapnel parçalarıyla delik deÅŸik olacak.
 
Bütün bunları göze aldım gidiyorum.
 
Ben gidiyorum ama sizin bilgiç gülümsemeniz devam ediyor.
 
Siz bana, gidiÅŸime ve savaÅŸa dair ne çok ÅŸey biliyorsunuz amca.
 
Siz her ÅŸeyi biliyorsunuz.
 
Bildiklerinizi kitaplara yazıyor, mekteplerde okutuyorsunuz.
 
Radyolar, televizyonlar, konferanslar, partiler, bankalar, ikili anlaÅŸmalar, uçaklar, füzeler, kimyasal silahlar, bilgi teorileri, felsefeler.
 
Ben gideyim artık.
 
Siz savaÅŸla ilgili ve bana dair skeçler yazın, teoriler üretin.
 
Senaryoları ihmal etmeyin. İyi bir rol verin bana.
 
Nasıl öleceÄŸimi ayrıntılarıyla açıklayın.
 
Mustafa Kutlu, Arka Kapak Yazıları, Dergâh Yayınları, 1995.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.