Sosyal Medya

Hz. Âdem, ilk insan ve ilk peygamber

Yasin Aktay / Yeni Åžafak



Her peygamberin kendine özgü bir kiÅŸiliÄŸi, hikâyesi, mücadelesi ve mizacı vardır. Hepsinin davası insanlara yeryüzündeki varlıklarının, yaratılışlarının hikmetini anlatıp Allah’tan baÅŸkasına kul olmama konusunda bilinçlen-dirmeleri. Bu konuda aralarında hiçbir fark yok.

Ä°nsanoÄŸlu, yani ÂdemoÄŸlu ise tabiatı itibariyle Allah’tan baÅŸkasını kul etmeye ve Allah’tan baÅŸkasına kulluk etmeye zannedildiÄŸinden çok daha fazla meyyaldir. Bu, gelip giden onca peygamberin çaÄŸrısına ve mücadelesine raÄŸmen ÂdemoÄŸlunda deÄŸiÅŸmeyen bir meyil. Zaten o kadar peygamberin geliÅŸ sebebi de bu.

Allah tarafından en ÅŸerefli mertebede yaratılmış olan insanın kendisine hiçbir faydası veya zararı dokunamayacak kullara, nesnelere, isimlere veya fenomenlere taparak kendine yazık etmesi, kendine zulmetmesi tek kelimeyle bir cehaletten kaynaklanıyor. Bu cehalete ise insan ne kadar bilgilenirse bilgilensin, ayartabilen duygular, zanlar, faktörler olabiliyor ve böylece kula kulluk insanlığın evrensel bir sorunu haline geliyor.

Peygamberler Allah’ın insanlığa bir lütfudur, ihsanıdır, keremidir. Çünkü yolunu kaybetmeye çok kolay meyleden insana olabilecek en iyi bir dille, kendi diliyle, kendi içinden biri olarak, baÅŸka bir yanlış anlamaya fırsat bırakmayan açık bir anlatımla insanın unutmaya çok kolay meylettiÄŸi hakikati tekrar tekrar hatırlatır. O hakikat yolunda bir insan olarak, takip edilebilecek yol iÅŸaretlerini döÅŸeye döÅŸeye yürüyerek en somut ÅŸekilde öÄŸretir, örnek olur.

Peygamberler, Kur’ân’ın tabiriyle “içimizden birileri” olarak seçilirler, ta ki hidayet yolu bu dünyada bulunsun ve yürünsün diye. Tek başına kitabı bırakıp gitmezler, onu hayatla, somut olarak buluÅŸturur, uygulamasını da bizzat hayatın akışı içinde yaparak bir yol, tarz, üslup veya daha geniÅŸ bir kavramla hikmeti de öÄŸretirler. Hiçbiri doÄŸuÅŸtan peygamber deÄŸildir. Bir toplum içinde, etten kemikten insanlar olarak yetiÅŸirken eÄŸitilirler, öncesinde hatalar yapan peygamberler de vardır. Hz. Musa yanlışlıkla da olsa bir insan ölürmüÅŸtür mesela.

Hz. Âdem ise ilk peygamber olmanın yanı sıra ilk insandır aynı zamanda. Yaratılışında insanlığın bütün potansiyelleri de yüklüdür. Topraktan yaratılmış olduÄŸu halde kendisine Allah’ın ruhu üflenmiÅŸtir. En önemlisi kendisine isimler öÄŸretilmiÅŸtir. Bu vasfının mahiyeti her türlü felsefi mülahazaya açıktır. EÅŸyaya isim koymak mı öÄŸretilmiÅŸ, yoksa eÅŸyanın zaten var olan, kendi tabiatına yüklenmiÅŸ isimleri mi kendisine öÄŸretilmiÅŸ sorusu bile tek başına heyecan uyandırır. Çünkü sonradan çeÅŸitlenen dillerin Âdem’in öÄŸrendiÄŸi isimlerle nasıl bir münasebeti olduÄŸu yeterince zihin uyarıcı bir sorudur.

Hz. Âdem aynı zamanda ilk günahı iÅŸleyen insandır da. Åžeytanın vesvesesine kapılıp iÅŸlediÄŸi bu günahı sebebiyle yerleÅŸtirildiÄŸi cennetten hem Havva ile hem de ÅŸeytan ile yeryüzüne indirilmiÅŸtir.

Ä°nsanlığın cennetten yeryüzüne taşınmasının sebebi olarak görülen bu olay, bütün boyutlarıyla, Hıristiyan ve Yahudi teolojisi ve antropolojisi açısından olduÄŸu kadar Müslümanlar için de önemli bir bilinç-inÅŸa konusu olagelmiÅŸtir. Mesela Hıristiyan ve Yahudi teolojisinde ÅŸeytanın Hz. Âdem’i Havva üzerinden kandırmış olduÄŸu anlatılır ve bunun üzerinden ciddi bir kadın aleyhtarı söylem beslenir. Oysa Kur’ân’ın hiçbir anlatımında ilk kandırılan kiÅŸinin Havva olduÄŸu söylenmez. Åžeytanın vesvesesine kapılarak kanan doÄŸrudan Âdem’dir.

Yıllar önce Türkçeye çevirdiÄŸim ve Ä°slâmî AraÅŸtırmalar Dergisinde (1992, Cilt 6, sayı: 1) yayınlanan Harvard Üniversitesi hocalarından Jane I. Smith ve Yvonne Y. Haddad’ın “Havva: Ä°slâmî Kadın Ä°majı” baÅŸlıklı bir makalesinde bu konu bütün detaylarıyla karşılaÅŸtırmalı olarak anlatılırken aynı zamanda Havva’nın Âdem’in kaburga kemiÄŸinden yaratılmış olduÄŸu rivayeti de ezberleri bozacak ÅŸekilde sorgulanıyordu. Smith ve Haddad bu rivayetin zaten Kur’ân’da hiçbir ÅŸekilde yer almadığını, bilakis bu rivayetin Ä°srailiyat etkisi altındaki hadislerde geçtiÄŸini ciddi bir etimolojik çözümlemeyle ortaya koyuyor.

Hz. Âdem’in yaratılışıyla ilgili hikâyeler bir Ä°slâm antropolojisi için en temel kaynaktır. Muhammed Ä°kbal ve Ali Åžeriati’nin Hz. Âdem’den yola çıkarak yapmaya çalıştıkları insanbilimi modern dönemde hümanist söylemlerin cari etkisine karşı Ä°slâm’ın konumunu belirlemeye çalışan çok deÄŸerli giriÅŸimler olmuÅŸtur.

Aslında toplamda Kur’an’da bir hümanisti uçtuÄŸu bulutlardan aÅŸağıya, yeryüzüne indirecek bir gerçekçiliÄŸin çarpıcı gücü hissedilir. Ä°nsan, nankördür, çok az ÅŸey bilir, Allah’ın öÄŸrettiÄŸinden baÅŸka hiçbir ÅŸey bilmez, acelecidir, unutkandır, gafildir, cahildir ilh. Ancak yine de insan yeryüzünde bir ağır emaneti yüklenmiÅŸtir ve Allah’ın balçığa üflediÄŸi ruhun kendisini taşıyabileceÄŸi makamlara kadar önü açıktır.

GeçtiÄŸimiz günlerde Sezen Aksu’nun Hz. Âdem ve Havva’ya hakaret olarak algılanan “Harika Bir Åžey YaÅŸamak” isimli ÅŸarkısıyla ilgili tepkiler ve tartışmalar, doÄŸrusu ilginç bir hal aldı. GözlemleyebildiÄŸim ilginçlik aslında sosyal medyadaki tepkilerle özellikle takip edebildiÄŸim çok sayıda WhatsApp grubundaki deÄŸerlendirmeler arasındaki bariz fark. Tamamı muhafazakâr, Ä°slâmî kesimden insanlardan oluÅŸan bu gruplarda Sezen Aksu’nun bu sözleri hakaret maksadıyla söylememiÅŸ olduÄŸuna ve, elbette lafız yanlış olsa da, bu kadar tepkiyi hak etmediÄŸine dair çok güçlü bir kanaat var. Hz. Âdem’in peygamberlik öncesi haliyle iÅŸlediÄŸi günah tarih boyunca her zaman birçok edebiyatın, ÅŸiirin imgesel kaynağı veya tasavvufi, felsefi deÄŸerlendirmelerin konusu olmuÅŸtur. Bu konuda edebi veya sanatsal muhayyilenin kendi gramatik yapısı olduÄŸu muhakkak. Elbette hiçbir ÅŸey açıkça bir peygamberi veya Ä°slâm’ın veya herhangi bir dinin kutsalına hakareti haklılaÅŸtıramayacağı kaydıyla...

Bu kanaati paylaÅŸanların büyük çoÄŸunluÄŸunun Sezen Aksu’nun geçmiÅŸte aynı zamanda “Işık DoÄŸudan Yükselir” albümündeki Yunus Emre, Mevlânâ ve Âşık Daimi’nin sözlerine yaptığı muhteÅŸem bestelerini hayırla anıyor olmasını da zikretmek gerekiyor. DoÄŸrusu doksanlı yılların karanlık ortamında Türkiye’nin zedelenen manevi iklimine bu albümün tatlı bir esinti gibi geldiÄŸini unutmak mümkün deÄŸil.

“AÅŸkın odu geldi yüreÄŸim harlar

AÅŸkı olan ar’ı, namusu neyler

Be hey Yunus sana söyleme derler

Ya ben öleyim mi söylemeyince

Hak lâ ilâhe illallah, illallah

Hak lâ ilâhe illallah, illallah”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.