Sosyal Medya

Savaş Barkçin: Küsurat

İç içe giren, düğümlenen, arapsaçı gibi olan vehimler yumağında sabaha kadar debelendi. Arada bir dalıyor, rüyasında kadının havalara paraları saçtığını, kendisinin de o paraları havada yakalamaya çalıştığını görüyordu.



Cep telefonu çaldı. Tam aÄŸzına götürdüÄŸü döner sandviçini tabaÄŸa bıraktı. Telefonun ekranına baktı. "Hâle Hanım" yazıyordu. "Hay Allah, tam sırası ha!" dedi.
 
Elini peçeteye sildi, kaydırma simgesine basıp açtı: "Buyrun Hâle Hanım." Karşıda üst perdeden bir kadın sesi: "Neredesiniz Ä°smail bey?" "Åžey, BeÅŸiktaÅŸ'tayım." "Hanımefendi Ä°stinye Park'ta. Bir saat sonra alacaksınız. Haber verdi az önce." Ä°smail'in canı sıkıldı. Kafasında hızlı bir hesap yaptı. Dönerini bitirecek, arabayı otoparktan alacak, yola çıkacak... Bu saatteki trafik... Hayıflandı. Ağız tadıyla bir lokma yedirmemiÅŸlerdi. Duygusunu içine gömmeye çalışarak standart bir tonla cevap verdi: "Tamam Hâle Hanım, hemen gidiyorum."
 
Ä°smail dört yıldan beri bu iÅŸte çalışıyordu. Önce ÅŸirketin araç havuzunda ÅŸoförlük yapmıştı. Sekreterlerin, patronların getir-götürleri, falan... Ä°ki sene sonra bir gün patron onu odasına çağırmış, eÅŸinin yani hanımefendinin ÅŸoförü olmasını istemiÅŸti. "Emredersiniz" demiÅŸti gururla.
 
Çünkü bu bir nevi makam ÅŸoförlüÄŸü demekti. Maaşı da yükselecekti tabii. Nitekim sonraki aybaşında patron maaşına bin lira zam yapmıştı. Bu kadar ÅŸoför arasından bu iÅŸe seçilmek kolay deÄŸildi. Demek ki eÅŸini ona teslim edecek kadar güveniyordu patron. Yoksa saÄŸa-sola sormadan, namusuna, iÅŸine bakmadan böyle bir ÅŸeyi ister miydi hiç? Patronun hanımı çalışmıyordu.
 
Ev hanımı da sayılmazdı. Evde de çalışmıyordu. Hiç çalışmıyordu. Pek bir sosyeteydi hani. Ä°smail, hanım çağırdıkça gider Tarabya'daki villanın önünde arabada beklerdi. Kadın onun evin içine girmesini, hizmetçilerle yüz-göz olur diye istememiÅŸti. Bunu daha ilk gün Ä°smail'in yüzüne söyleyince Ä°smail çok bozulmuÅŸtu: "Efendim, estaÄŸfirullah. Çoluk-çocuÄŸumuz var. Kimseye kötü gözle bakmam." Hanımefendi "Prensip icabı Ä°smail Bey. Bizim de bildiÄŸimiz, gördüÄŸümüz ÅŸeyler var. Dikkat edin." deyip kısa kesmiÅŸti. Ä°smail'in içinde bu cümle bir ukde olarak kalmıştı.
 
O yüzden hanımefendinin sekreteri Hâle Hanım çağırmadan ne evine, ne de baÅŸka bir yere gitmezdi. Bugüne dek böyle gitmiÅŸti iÅŸler. Bir yandan da iyiydi aslında bu. Ä°smail boÅŸ vaktinde amcaoÄŸlunun AyazaÄŸa'daki cep telefonu dükkânına takılıyor, hatta arada bir kendisi de internetten cep telefonu alıp satıyordu. Åžikâyeti yoktu pek. Dönerini hızlı hızlı yiyerek bitirdi. Ayranı kafasına dikti. Hesabı kasaya gidip ödedi. Kırk beÅŸ dakika sonra Ä°stinye Park'ın ana caddeye bakan kapısının önüne vardı. Arabayı her zamanki gibi özel yerine park etti. AVM'nin önündeki kaldırımda gelip geçenlere bakarak bir sigara yaktı. Daha iki fırt çekmemiÅŸti ki hanımefendi aradı: "Ä°smail, en üst katta Darjeeling Cafe'deyim. Buraya gel de paketleri al" dedi. "Emredersiniz efendim" diyerek fırladı. Kafeye girdi. Işıl ışıl avizeler, bakır renkli sütunlar, mermer masalar, pofuduk yastıklı berjerler, kanepeler...
 
Hanımefendi birkaç arkadaşıyla köÅŸedeki bir masada oturuyordu. Hiçbiri birbirini dinlemeden aynı anda hararetle bir ÅŸeyleri konuÅŸuyorlardı yine. Kadın Ä°smail'i görünce "Hah, geldin mi Ä°smail? Al bakalım ÅŸunları" diye boÅŸ koltuÄŸa yığdığı poÅŸetleri gösterdi.
Ä°smail tam poÅŸetleri eline almıştı ki kadın o sırada konuÅŸan arkadaşına "Pardon, bi' saniye canım" deyip Ä°smail'in kulağına eÄŸildi: "Kredi kartımı evde unutmuÅŸum, geri kalan nakit de alışveriÅŸe gitti. Sana zahmet kasaya git de hesabı öde, ben yarın sana veririm" dedi. Ä°smail masaya baktı. Dört kiÅŸinin her birinin önünde büyük kahve fincanları, yarısı boÅŸalmış kek tabakları, tatlı kâseleri ve kuplar... Bir de yarılanmış büyük bir su ÅŸiÅŸesi vardı. Yüklü bir hesap olacağı kesindi. Allah'tan o sabah maaşını çekmiÅŸti. Cebindeydi. Ä°smail "Emredersiniz efendim" dedi, kasaya yöneldi. Kasadaki kızıl saçlı kızdan masayı göstererek hesabı istedi.
 
Kız "Hesap 450 lira" dedi. Ä°smail bir teprendi. Çıkardı cebinden beÅŸ yüz lira saydı. Verdi. Kız para üstü olan 50 lirayı verdi. Ä°smail hanımefendinin yanına döndü. Yanına yaklaÅŸtı, saygıyla eÄŸilip "Tamam efendim, hâllettim" dedim. Hanımefendi "TeÅŸekkürler, peki bahÅŸiÅŸ de verdin mi bakıyım?" diye sordu. Ä°smail "Aman efendim, unuttum. Hemen veriyim" dedi. Yeniden kasaya gitti. Kızıl saçlı kadın ona "adamı böyle geri gönderirler" der gibi baktı. Ä°smail 50 lirayı suratında bir aÅŸağılama ifadesiyle, kıza göstere göstere, yavaÅŸ yavaÅŸ üzerinde "Tip Box" yazan kutuya soktu. Döndü, poÅŸetleri alıp arabaya götürdü. Hanımefendi on dakika sonra arabaya geldi. DoÄŸruca villaya gittiler. Kadın Ä°smail'in açtığı kapıdan indi. Ona hiç bakmadan "PoÅŸetleri içeri bırak. Sonra gidebilirsin. Yarın sana yine haber ederim" dedi. Ä°smail bagajdan poÅŸetleri alıp hanımefendinin peÅŸinden eve girdi. Kapıyı açan önlüklü hizmetçi kadına poÅŸetleri verdi. Çıktı, arabaya binip villadan ayrıldı.
 
 
Seyrantepe'de dar bir sokaktaki dairesine döndü. Kiradaydı elbette. Eve girince hanımı, iki erkek çocuÄŸu ardı ardına ona koÅŸturdular. Daha bir ÅŸey demeden cebindeki para destesini çıkardı, hanımına aylık mutfak parasını verdi. Çocuklara da her ay yaptığı gibi elliÅŸer lira toka etti. Çocuklar odalarına hanımı da mutfaÄŸa gitti. Ä°smail üstünü deÄŸiÅŸtirdi. Cebinde kalan parayı çıkardı. Saydı. Bayağı eksik gelmiÅŸti. Hâlbuki ertesi sabah daha önce aldığı cep telefonunun parasını ödeyecekti. "Neyse, satıcıyı ararım yarın akÅŸama veririm artık" dedi. Ertesi gün yine öÄŸle vakti Hâle Hanım aradı. Hanımefendi bu kez karşıya BaÄŸdat Caddesi'ne güzellik merkezine gidecekti. Ä°smail, hanımefendiyi aldı. Yola çıktılar. Ä°smail kadının parayı ne zaman vereceÄŸini düÅŸünüyordu: "Ben istesem? Olmaz. Ayıptır. Hem hanımefendi unutmaz ki. Fakat güzellik merkezine varıp, kadını bırakıp arabasının başına dönünce bir düÅŸüncedir aldı.
 
Ya kadın unutursa? Hadi canım sen de, onda bir ÅŸeyleri unutacak göz var mı? Hem paranın üstüne mi yatacak? Denizde kum, bunlarda para... Ama ya unutursa?
 
Yok canım. O zaman kibarca hatırlatırım. Ä°yi de nasıl? Kızmaz mı, sanki kadın iç etmiÅŸ gibi düÅŸünmez mi?" Kadın iki saat sonra arabaya geldi. KoltuÄŸuna kuruldu. Ä°smail bir yandan arabayı sürüyor, bir yandan da kaçamak bakışlarla hanımefendiyi süzüyordu. Kadına nasıl bir bakışla vaziyeti bildireceÄŸini düÅŸünüp duruyordu. Göz ucuyla mı, gözlerini kocaman açarak mı, gözlerini kısarak mı, saÄŸa-sola hızla devirerek mi? Ama kadının aynaya maynaya baktığı yoktu. Ä°smail'in bakış senaryolarından haberi yoktu tabii ki. Her zamanki gibi cep telefonuna eÄŸilmiÅŸ, bi' ÅŸeyler yazıp çiziyordu. Ä°smail önüne baktı. AkÅŸama mutlaka telefon parasını vermesi lâzımdı. Yoksa papaz olurdu kıl satıcıyla. Kadın yoksa unutmuÅŸ gibi mi yapıyordu? Hani onu zorda bırakıp parasını istetmeye mi çalışıyordu? DilenciymiÅŸ gibi?
 
Ürperdi: "Ulan bunların hâlden anlayacak tipleri mi var?" DönüÅŸ yolunda Ä°smail'in kafasında bin bir ihtimal, senaryo ve tereddüt geçiyordu. Kadın hâlâ aynaya bakmıyordu. Ä°smail bir ara aynaya o kadar odaklanmıştı ki önünde duran sarı dolmuÅŸa vuracaktı. Ani bir fren yaptı. Arkadan kadın bağırdı: "Ä°smail n'oluyo yahu? Biraz dikkatli olsana. Allah Allah!" Ä°smail "Özür dilerim efendim, dolmuÅŸ aniden ÅŸey yaptı da, ondan" dedi. Kadın canı sıkkın, cık cık ederek tekrar telefonuna eÄŸildi. Ä°smail'in bakışlarıyla mesaj iletme çabası sonlanmıştı. "Kadın sinirlendi, artık ona bir ÅŸey söylenmez ha!" dedi. Köprü trafiÄŸine takıldılar. Ä°smail'in hatırlatma dürtüsü yerini öfkeye bırakıyordu: "Ulan bi' ÅŸey istediÄŸimiz yok, paramı versin yeter. Ama bunların ne derdine? Herifler memleket batsa da, çıksa da hep kazanıyorlar. Darbe olur bunlar kazanır, kriz olur bunlar kazanır, iÅŸler düzelir gene bunlar kazanır." Aynadan çaktırmadan ara-sıra kadına bakıyordu. Bu kez kaçamak deÄŸildi bakışları.
 
BuruÅŸturduÄŸu suratının kaslarında, kısık gözlerinin yaydığı ışınlarda ekÅŸimik bir tat vardı. "Kocası da, bu da, alayı böyle bunların... Ä°ki kuruÅŸ verirler, sonra adamı köle sanırlar. Ne yeriz, ne içeriz, hiç takarlar mı alçaklar?" Villaya yaklaÅŸtıkça içini hazımsızca dolduran hiddetten giderek piÅŸman olmaya baÅŸladı. "Ben de çok kötü düÅŸünüyorum yav. Adamlar nihayetinde ekmeÄŸimi veriyorlar. Daha ne yapsınlar? Ä°ÅŸlerine evlerine ortak mı etsinler? Belki inerken parayı verir. OÄŸlum bi' dur, bi' bekle be!" diye kendine kızdı. Villaya vardılar. Ä°smail kadınla göz göze gelmemeye çalışarak kapıyı açtı. Hanımefendi bir ÅŸey söylemeden indi villaya girdi. Ä°smail, "Kadın belki de para almaya gitti. Ben biraz ÅŸurada oyalanayım. Gelip de beni bulmaması olmaz" dedi. Antredeki koltuÄŸa oturdu. Elindeki cep telefonunu karıştırıyordu.
 
Kadın yarım saat sonra üst kattan indi. Ä°smail'i orada otururken görünce kızdı: "Ä°smail, sen daha gitmedin mi? Ne bekliyorsun?" Ä°smail kadının ellerine baktı. Zarf marf yoktu. Bu kez kadının giysisine dikkatlice baktı. Kıyafetin cebi mebi yoktu. Ä°smail ayaÄŸa fırladı. "Efendim, gidecektim de... Åžey, dün... Hani dün... Yani ÅŸeyde, kafede..." diyebildi. Kadın elâ gözlerini açmış, ona odaklanmıştı. Bir kaç saniye duraksadıktan sonra: "Haaa, sen ÅŸeyi diyorsun. Tamam tamam anladım. Yahu söylesene sana borcum vardı, di mi?" diyerek bir kahkaha attı. Gülerek üst kata geri çıktı. Biraz sonra elinde bir demet parayla geldi. Ä°smail'e verdi. "Kusura bakma. Yahu insan bi' hatırlatır. Sabahtan beri bak aklımdan çıkmış. SaÄŸ ol, hadi artık git evine" dedi. Ä°smail parayı aldı. Mahcup bir edayla teÅŸekkür etti. Arabaya döndü. KoltuÄŸa oturur oturmaz hemen parayı saydı. 400 lira vardı. "Allah Allah. Eksik vermez ki bu kadın." Bir daha saydı. Aynı. Bir daha, bir daha... Yok yok, 400 lira vermiÅŸti kadın. "Yahu hani yüz lira? Kadın niye eksik verdi yahu? BahÅŸiÅŸi saymadan verse gene de 450 eder. Eee hani nerde gerisi?
 
Ä°smail iÅŸkillendi. "Belki de kadın tam verdi de ben arabaya gelirken düÅŸürdüm" dedi. Arabadan indi. Villanın bahçesini yaran beton patikada saÄŸa-sola göz atmaya baÅŸladı. Yoktu. Aklına geldi. Kadın belki de yüz lirayı antrede düÅŸürmüÅŸtü. Acaba gidip bakmalı mıydı? Ya kadın onu görürse? Ä°ÅŸte o zaman yandı gülüm keten helva! BeÅŸ saniye villanın kapısının önünde durdu. Vazgeçti. Geri dönüp arabaya doÄŸru yürümeye baÅŸladı. Üç adım sonra tekrar durdu. "Yok canım, kadın eksik vermez. DüÅŸürdü besbelli" dedi.
 
Kapıyı açtı villaya girdi. Allah'tan kimse yoktu etrafta. Antreyi aradı taradı, oturduÄŸu koltuÄŸun altına, her yere baktı. Yok! "Belki de merdivenlerde düÅŸürmüÅŸtür" dedi. Etrafı hırsız gibi kolaçan ederek üst kata çıkan merdivenlere yöneldi. Tam o sırada arkasından bir kadın sesi çınladı: "Ä°smail nereye?" Ä°smail olduÄŸu yerde zımbalandı. Döndü, hizmetçi Naile ona garip garip bakıyordu. Ä°smail utangaç bir ifadeyle "Åžey, yerde hiç para gördün mü?" dedi. Kadın ona kuÅŸkuyla bakarak "Yoo, ne parası?" Ä°smail: "Yok, yok o zaman. Tamam, bi' yanlışlık oldu, hadi bana eyvallah" dedi.
 
KoÅŸar adım evden çıktı. Arabaya bindi, gazladı. Ev yolunda, eve girdiÄŸinde, sofraya oturduÄŸunda, çayını içtiÄŸinde, sigarasını çektiÄŸinde, televizyona baktığında, hanımı yanında komÅŸularından bahsederken, yataÄŸa girdiÄŸinde de yüz lira meselesi aklını kurcalamaya devam etti.
 
Ä°ç içe giren, düÄŸümlenen, arapsaçı gibi olan vehimler yumağında sabaha kadar debelendi. Arada bir dalıyor, rüyasında kadının havalara paraları saçtığını, kendisinin de o paraları havada yakalamaya çalıştığını görüyordu. Ama yakaladığı banknotlar elinde birden yok oluyordu. Kan-ter içinde uyanıyor, saatler yeni ihtimaller ve sorularla geçiyordu. Sabah ezanı okunurken yataktan zar-zor kalktı. Banyoya gitti. Sonra takım elbisesini giydi.
 
Evde herkes uyuyordu. "Dışarı çıkayım belki kafam dağılır." dedi. Ses çıkarmamaya gayret ederek evden çıktı. Arabanın başına geldiÄŸinde kafasında hanımın parasını bilerek, kasten kestiÄŸi fikri netleÅŸmiÅŸti.
 
 
Evet, apaçıktı. Kadın onu bu ÅŸekilde kibarca kovuyordu. "Ä°ÅŸine geliyorsa" diyordu. "Çek git!" diyordu. Ä°smail başını deri baÅŸlığa yaslamış arabanın taba rengi tavanına bakıyordu. Put gibi kaskatı kesilmiÅŸti. Kendi kendine konuÅŸuyordu: "Paranın eksik olduÄŸunu söylesem belki de kovacak beni kadın. Terbiyesiz diyecek. Vay be bana hırsız mı diyorsun sen diyecek. Tetikte bekliyor. Beni kovacaklar. Bunu da bahane yapacaklar. Yıllardır besliyoruz seni, ulan bir yüz liraya mı tamah ediyorsun. Haram olsun diyecekler. Kovacaklar bunlar beni." Evin, çocukların masraflarını düÅŸündü. Kovulmak ölüm demekti ÅŸu ortamda. Taksi ÅŸoförlüÄŸüne kadar düÅŸmek vardı sonunda. Belki de kadın bir ÅŸey söylemeden o özür dilemeliydi. Nankör olmadığını, yanlış anlaşıldığını, ekmek veren eli ısırmayacağını söylemeliydi. "Yüz liradan ne çıkar? EkmeÄŸimden olacağıma" diye içinden geçirdi. Ama o hain düÅŸünce yumağı yine sardı beyninin her kıvrımını.
 
"Yok, yok. Niye kaptıracağım ki paramı? Alın terim o benim. Sanki lütfediyorlar teresler" dedi.
 
Kan beyninden en ücra uzuvlarına kadar boca etti. Omurgasından aÅŸağıya bir titreme geldi. Arabadan indi. Sigarasını yaktı. Titreme geçene kadar arabanın etrafını adımladı. Az biraz kendine gelince arabaya bindi, sürdü. ÖÄŸleye doÄŸru telefonu çaldı. Hanımefendi onu bekliyordu. "Aha ÅŸimdi kovacak." dedi. Villaya gitti. Arabadan indi. Kadın o sırada villadan çıktı. Ä°smail koÅŸtu, kadının eline sarıldı: "Aman hanımefendi yapmayın, etmeyin, kurban olayım!" Kadın ÅŸaşırdı: "Aaaa, Ä°smail ne diyosun sen yahu?" "Efendim, yüzü, beÅŸ yüzü helâli hoÅŸ olsun. Valla gözümde yok. Allah sizlerden razı olsun. Ben rızık kazandığım kapıya nankörlük yapmam!" diye bağırdı. Kadın ellerini hışımla geri çekti, arkasına koydu. Ä°smail kadının arkasına dolanıp elini yakalamak için davrandı.
 
Kadın çıldırmıştı. "Sen ne yapıyorsun çıldırdın mı be adam? N'apıyorsun? Ne diyosun?" Ä°smail birden ayılıp kadının önüne geçti, boynunu büktü: "Efendim valla parasında deÄŸilim" Kadın: "Yahu, bi' dur, ne parasıymış o?" Ä°smail: "Åžey efendim hani dün yüz eksik verdiniz ya, helali hoÅŸ olsun. Yeter ki kovmayın beni!" Kadın ellerini Ä°smail'den saklamak içi arkasına götürdü. "Ä°smail, delirdin mi sen? Ne kovması?" Ä°smail: "Efendim valla lostracıyı da gider döverim. Ä°sterse bundan sonra adam gibi boyamasın. Paranızı geri alırım. Ama n'olur kovmayın beni." Kadın: "Evlâdım ne lostrası, ne parası? Ä°smail bi' kendine gel. Ne saçmalıyosun be!" Kadın Ä°smail'i itekleyince Ä°smail sendeleyerek geriye gitti. Ä°smail o an durdu. Kadına bakarak: "Efendim dün 400 lira verdiniz ya." "Eeee?" "Ben 500 vermiÅŸtim, eksik olunca ben de ÅŸey sandıydım."
 
Kadın bir kahkaha patlattı: "Yavrum sen bunu mu söylemeye çalışıyorsun? DosdoÄŸru söylesene, yüz lira eksik verdiniz desene. Allah Allah! Åžu saçmaladıklarına bak! Benim aklımdan çıkmış, yüz lira küsurat ya, ondan." Kadın çantasından yüz lira çıkarıp uzattı. "Yahu âlem adamsın ha! Åžu yaptığına bak sabah sabah! Valla kırdın geçirdin beni! YaÅŸam koçu musun be mübarek!" diyerek arabaya binerken de kahkahalarına devam etti. Ä°smail yüz lirayı aldı. Cebine koydu. Boynu bükülmüÅŸtü. Arabaya bindi. Sanki koltukla beraber yere yapışmıştı. Dikiz aynasını iyice aÅŸağıya doÄŸru eÄŸdi. Kontağı çevirdi.
 
Müellif: SavaÅŸ Barkçin / Kaynak: Cins Dergi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.