Sosyal Medya

Güncel

Kısa değinilerle, bir ‘Pazar Hasbihali'..

Bizim gençliğimizde Sülün Osman hikâyeleri vardı.. 1980-90'lı yıllarda, Kastelli, Banker Yalçın örnekleri, sonra, hele de yurtdışındakileri önce iştahlandırıp sonra da soyup soğana çeviren holding furyalarının hikâyesi acı ve utandırıcı.. Şimdi de, 'bitcoin' denilen ve kanunî açıdan ne olduğu resmen açıklanamamış bir tuhaf para kazanma labirenti veya saadet halkası oyunu var.



Selahaddin E. Çakırgil / Star Gazetesi

*DoÄŸru sözlerin eÄŸri murad için kullanılabildiÄŸi unutulmamalı..

Karanlıkların içinden bir ses size yalan da söylüyor olabilir, doÄŸru da.. Ve her iki durumda da hedefi, meramı nedir, önce ona bakmak istemez ve, 'Ey karanlıktan, perde arkasından seslenen.. Açıkça çık ortaya da, sözlerine ona göre bir itibar edelim..' demez misiniz?

Böyleyken..

Ä°ddialar doÄŸruysa, yazık ki, milyonlarca insan, bu karanlıktan verilen mesajlara bakarak siyasî ve ideolojik kanaat sahibi oluyorlarmış..

*Kısa ve zahmetsiz yoldan kazanmak hırsı.. Ve, MASAK..

Bizim gençliÄŸimizde Sülün Osman hikâyeleri vardı.. 1980-90'lı yıllarda, Kastelli, Banker Yalçın örnekleri, sonra, hele de yurtdışındakileri önce iÅŸtahlandırıp sonra da soyup soÄŸana çeviren holding furyalarının hikâyesi acı ve utandırıcı.. Åžimdi de, 'bitcoin' denilen ve kanunî açıdan ne olduÄŸu resmen açıklanamamış bir tuhaf para kazanma labirenti veya saadet halkası oyunu var.

Bir tuhaf para mekanizması olduÄŸu halde, hâlâ, sosyal medyada ve her alanda, çeÅŸitli isimler altında 'coin'li oyunların sürdüÄŸü anlaşılıyor. Reklamları devamlı karşımızda.. MASAK (Mâlî Suçları AraÅŸtırma Kurumu) veya iktidar ya da akçeli iÅŸlemlerden sorumlu her bir kuruluÅŸ, bu yapılanların kanunsuzluk ve büyük bir kumar olduÄŸuna deÄŸinemiyorlar. Ama, reklamlar için o kadar para harcandığına göre, bayağı yaÄŸlı bir alan demek ki.. Bu faaliyetlere yüzbinlerin katıldığı anlaşılıyor.

'MASAK' bu alanda yapılan iÅŸlemlerin kanunî açıdan izahını yapmalı bir kanunsuzluk varsa, o zaman da bu reklamlara izin verilmemelidir.

*İran konusunda kafa karışıklığı mı?

Bir üni.'de öÄŸretim üyesi olan bir okuyucum, ÅŸimdi hayatta olmayan ve tarihçi olarak nitelenen bir ünlü isim gibi, 'Ä°ran'ın tarihi boyunca hiçbir zaman Ä°slâm'ın hizmetinde olmadığı' iddiasına baÄŸlanmış nicelerini andırırcasına, Ä°ran konusunda 42 yıldır olup bitenlerin herbirisini ve hele Åžahlık rejiminin devriliÅŸini de 'Amerikan oyunu' olarak niteliyor..

Dünyanın herhangi bir coÄŸrafyasında bir zaaf veya buhranlı durum olsa, emperial emelleri olan güç odaklarının onlarla ilgilenmesi kadar tabiî bir ÅŸey olamaz. Ama, bu gibi durumların herbirisini sadece o emperial-ÅŸeytanî güçlere baÄŸlamak ve 'Qaadir-i Mutlak' olan Allah'u Teâlâ'nın mükevvenât üzerindeki küllî tasarruflarının -hâÅŸâ- etkisiz saymak gibi bir sonuç da ortaya çıkarmıyor mu?

Bütün tarih dönemlerini de içine alacak ÅŸekilde, 'Ä°ran, bütün tarih dönemleri boyunca, zâten hiçbir zaman Ä°slâm'ın hizmetinde olmadı..' demek, ağır bir haksızlık olmaz mı?

Kaldı ki, 1514'lerde, yani 500 seneden öncesinde, Åžah Ä°smail'in Ä°ran'ı farklı bir mezhebî çizgiye oturtması öncesinde, Hz. Ömer zamanında fethedildiÄŸi Qadisiyye Savaşı'nda beri, Ä°ran coÄŸrafyası Ä°slâm kültür ve medeniyetinin en görkemli havzalarından biriydi.

O halde.. Kur'an-ı Kerîm'de -MaideSûresi, 8'de meâlen- buyrulduÄŸu üzere, 'Bir topluluÄŸa olan kininiz, sizi onlar hakkında adaletsizliÄŸe sevketmesin..'

Hele de bir rejimin, bir yönetim mekanizmasının yanlışlarına, hatalarına karşı çıkarken, bütün bir coÄŸrafya ve bütün bir halkı düÅŸman saymanın mâkûl bir temeli var mıdır?

Bazıları da, Ä°ran'daki Ä°nkılabın başında o kadar destek vermiÅŸtik, gelinen noktada bizi aldattıklarını düÅŸünüyoruz..' diyorlar.

'Aldatmak - aldanmak' gibi yaklaşımlar, her zaman ve her toplumda olabilir. Önemli olan, birileri, aldatmak niyetiyle hareket etmiÅŸlerse, bu, aldatanların onların ayıbıdır. Önemli olan, 'doÄŸru olduÄŸuna inandığımız gibi davrandık, aynı ÅŸartlarla yeniden karşılaÅŸsak, yine öyle davranırız' diyebilmek ve hayatımızın rüÅŸd yaşına erdikten sonraki her ânında, 'haklılığımızdan ÅŸüpheye düÅŸmeden ve doÄŸru olduÄŸuna inandığımız ÅŸekilde davranmayı sürdürebilmek'tir.

*Âdâb-ı MuaÅŸeret' diye bir ÅŸey vardı..

*Geçenlerde bir yerde oturuyorduk.. Bazı öÄŸretim üyeleri de var aramızda.. Bir kiÅŸi konuÅŸması sırasında, hattâ bir kızgınlık durumu da söz konusu deÄŸilken bile, çirkin kelimelerle konuÅŸmayı tercih ediyor ve dinleyenler gülüÅŸüyordu.

Bu gibi durumlarda, duymamış gibi davranmak da tepki vermenin bir ÅŸekli belki, ama, çare mi?

Bu tarz çirkin konuÅŸmaların bir de anacaddelerde telaffuz edildiÄŸi düÅŸünülsün..

Sokaklarda, ana caddelerde gençler, orta ve ileri yaÅŸlılar.. Otobüslerde, metrolarda, veya telefon konuÅŸmalarında arkadaÅŸlarıyla birlikte giderken, yüksek sesle konuÅŸan, en galiz, müstehcen kelimelerle konuÅŸmaktan utanmayanları bir hatırlayalım. Bu gibi kimseler kendi annelerinin, eÅŸlerin, kızlarının, gelinlerinin yanında bu gibi çirkin laflarla yüksek sesle konuÅŸulmasını duysalar, kendi tepkileri nasıl olurdu; sırf bunu düÅŸünmek bile terbiye edici olur.. Sokaklarda, parklarda oynayan çocukların birbirlerine hitablarındaki küfürlü sözler daha az bir facia deÄŸil..

Bu gibi tablolarla karşılaşıldığında, 'Bu kadar da olmaz..' laflarının mırıldanıldığı duyuluyor bazan.. Ama, daha da mübtezel bir laflarla bir kavgaya bulaÅŸmamak adına herkes, susuyor..

Bu gibi durumlarda sahi, fizikî müdahale ve kavgalara yol açmadan, nasıl bir çare bulunmalı?

ÇocukluÄŸumuzda ortaokullarda 'âdâb-ı muaÅŸeret' kuralları okutulurdu. Åžimdi onlar bile mazide kaldı.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.