Sosyal Medya

Taha Kılınç: Ürdün ve İsrail arasındaki krizin merkezi

Bugünkü yazımda, Ürdün’ün Ortadoğu’da durduğu yere atıfla tarihî bazı noktalara ve son yıllarda ayyuka çıkan BAE odaklı yeni gerilimlere işaret etmek istiyorum:



Ä°srail, Ürdün Veliaht Prensi Hüseyin’in çarÅŸamba akÅŸamı Mescid-i Aksâ’ya yapacağı ziyareti sudan sebeplerle engelledi. Bunun üzerine Ürdün yönetimi, Ä°srail BaÅŸbakanı Benyamin Netanyahu’nun uçağına hava sahasını kullanma izni vermeyince, Netanyahu’nun perÅŸembe günü için planlanan BirleÅŸik Arap Emirlikleri (BAE) ziyareti de mecburen iptal oldu. Tel Aviv ve Abu Dabi arasında karşılıklı mesaj teatisiyle durum kurtarılmaya çalışılırken, bu geliÅŸmeyle birlikte Netanyahu’nun BAE’ye gitme giriÅŸimi dördüncü kez iptalle sonuçlandı.
 
Bugünkü yazımda, Ürdün’ün OrtadoÄŸu’da durduÄŸu yere atıfla tarihî bazı noktalara ve son yıllarda ayyuka çıkan BAE odaklı yeni gerilimlere iÅŸaret etmek istiyorum:
 
1921’de Ä°ngiltere tarafından “Mâverâ-i Ürdün EmirliÄŸi” adıyla tarih sahnesine çıkarılan Ürdün Krallığı, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’na isyanın bir karşılığı olarak, Åžerif Hüseyin’in oÄŸullarından Abdullah’a emanet edilmiÅŸti. Dönemin Arap dünyasında çok az sempatizanı bulunan Abdullah, bir yandan Ä°ngilizlerle yakın mesaisini sürdürürken, diÄŸer yandan da Siyonistlerle temasları sıklaÅŸtırmıştı. Bu riskli politikanın doÄŸurduÄŸu öfke, Kral’ın 20 Temmuz 1951’de Mescid-i Aksâ’da bir Filistinlinin tabancasından çıkan kurÅŸunla can vermesine yol açtı. Nüfusunun çoÄŸunluÄŸunu Filistinlilerin oluÅŸturduÄŸu Ürdün için, bu suikast büyük bir ÅŸoktu. Nitekim devletin güvenlik doktrini, tamamen Kral Abdullah’ın akıbetinden alınan dersler çerçevesinde ÅŸekillendi. Ürdün kralları artık ip üstünde yürüyecek ve çok ince bir dengeyi takip etmek durumunda kalacaktı. Talâl (1951-52), Hüseyin (1952-1999) ve Abdullah (1999’dan bugüne…) dönemlerine bu siyaset damgasını vuracaktı.
 
Uzun ve türbülans dolu bir serüvenin ardından, 1994’te Ürdün’le Ä°srail arasında barış anlaÅŸması imzalandığında, Mescid-i Aksâ baÅŸta olmak üzere DoÄŸu Kudüs’teki bütün Ä°slâmî mekânların denetimi ve kontrolü de Ürdün’e bırakıldı. Böylece Ürdün, “Ä°srail’le barış”ın mazeretini kendi halkına ve Arap dünyasına izah ederken, önemli bir koza kavuÅŸuyordu: Ä°srail iÅŸgali devam ediyor olsa da, Mescid-i Aksâ ve DoÄŸu Kudüs, artık bir Arap devletinin denetimindeydi. Bu ince nokta, 1979’da Ä°srail’le barışa imza atan Enver Sedat’a yönelik Filistinliler nezdinde oluÅŸan derin öfkenin bir benzerinin, Kral Hüseyin’e karşı niçin görülmediÄŸini de açıklar.
 
1994 anlaÅŸmasındaki Aksâ ayrıntısı, Ürdün açısından bir baÅŸka anlam daha taşır: 1925’te Hicaz’ı (dolayısıyla Mekke ve Medine’nin Ä°slâm dünyası nazarında kazandırdığı manevî ve siyasî ağırlığı da) Suudilere kaybeden Åžerif Hüseyin ailesi, Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî’ye karşılık olarak, Mescid-i Aksâ’yı tekeline alıp terazinin diÄŸer kefesine yerleÅŸiyordu. Ürdün gibi “irabda mahalli olmayan” bir ülke, böylece kapasitesinin çok üstünde bir ağırlığa kavuÅŸuyor, OrtadoÄŸu dengeleri içinde çok kritik bir mevkie yerleÅŸiyordu.
 
Zaman zaman krizler yaÅŸanmış olmasına raÄŸmen, Ürdün’ün Mescid-i Aksâ ve DoÄŸu Kudüs üzerindeki kontrolü son yıllara kadar devam etti. Ancak 2017’de Beyaz Saray’a Donald Trump’ın yerleÅŸmesiyle birlikte, OrtadoÄŸu’nun bu statükosunda bazı deÄŸiÅŸiklikler ortaya çıkmaya baÅŸladı. Bölgeyle Yahudi damadı Jared Kushner üzerinden iliÅŸki kuran Trump, Ä°srail’le de koordinasyon içinde hareket ederek, Ürdün’ün yerine BAE’yi ikame etme hedefine odaklandı. “Yüzyılın AnlaÅŸması” adıyla pazarlanan ve düpedüz Kudüs’ü Ä°srail’e peÅŸkeÅŸ çeken ünlü projenin en önemli ayağı da, Ürdün’ün DoÄŸu Kudüs ve Mescid-i Aksâ üzerindeki kontrolünün fiilî olarak engellenmesiydi. “Eski Kudüs” olarak da anılan sur içinde, BAE’ye baÄŸlı bazı kiÅŸi ve kuruluÅŸların mülk satın alıp, bunları Siyonist vakıflara aktardığı, zaten uzun süredir bilinen ve konuÅŸulan bir konuydu. Ä°srail’in 1967’deki iÅŸgalin baÅŸlangıcından beri devam ettirdiÄŸi “Kudüs’ün YahudileÅŸtirilmesi” süreci, böylece bir Arap müttefikle yoluna devam ediyordu. Ä°srail, her ne kadar yakın iliÅŸkilere sahip olsa da, Ürdün’ü böyle bir projeye ikna edebilmiÅŸ deÄŸildi.
 
Veliaht Prens Hüseyin’in Kudüs yolundan geri çevrilmesi, odağında BAE’nin bulunduÄŸu krizde yeni bir aÅŸamaya iÅŸaret ediyor. Gözler ÅŸimdi, OrtadoÄŸu’daki eski dengeleri yeniden kurma vaadini sürekli tekrarlayan yeni ABD yönetiminde. Ancak, Joe Biden ve ekibinin Ürdün’ü ne kadar “vazgeçilmez” gördüÄŸü, bu noktada en önemli soru. Washington’dan gelen iÅŸaretlere bakılırsa, muhtemel cevap ÅŸu yönde: “Ä°srail’in güvenliÄŸi saÄŸlandıktan sonra, ha Ürdün ha BAE, bizim için fark etmez.”
 
 
YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.