Sosyal Medya

Rasim Özdenören: Doğaya uyarak yaşamak

Âdem evladının bir yanı beşer olarak doğa koşullarına uyum sağlamak üzere tertiplenmişken, bir yanı da insan olarak doğa koşullarını aşmaya uygun bir tertip üzere halk edilmiştir.



KiÅŸi, bu iki yanını dengede tutmanın üstesinden gelebilirse doÄŸaya uygun bir yaÅŸantı sürdüÄŸü gibi onu aÅŸmayı da baÅŸarır.
 
Burada dengeyi muhafaza etmek ön koÅŸul…
 
Denge iki taraftan birinin aleyhinde tecelli ettiÄŸinde zarar daima insanın mülahazat hanesine kaydedilir.
 
Sel baskınlarında en çok dere yatağına inÅŸa edilmiÅŸ binaların zarar gördüÄŸünü müÅŸahede ediyoruz. Sel, kendi yatağına kurulmuÅŸ olan binayı sürükleyip götürüyor. Tabii içindeki insanları ve hayvanları da önüne katarak…
 
Neden?
 
Nedeni basit…
 
Dere yatağına bina yapılacaksa sel bastığında ona dayanıklı bir inÅŸaat tekniÄŸi kullanmak zorunlu… Düz araziye uygun bina malzemesiyle ve ona uygun mukavemet hesabıyla yapılan bina selin basıncına karşı koyamaz, yıkılır.
 
EÄŸer dere yatağında kurulmak üzere tasarlanan bina o tekniÄŸe uygun yapılmamışsa doÄŸanın ÅŸartları zamanı gelince kendi hesabının kapatır.
 
Bunun tersi de doÄŸru: düz arazide inÅŸa edilmek istenen bina, dere yatağına uygun malzeme ve teknik kullanılarak yapılmışsa, bu kez de inÅŸaat malzemesi ve teknik israf edilmiÅŸ olur.
 
Ä°nsanın varlık tarzı bu dengeyi gözetmek üzere tertiplenmiÅŸ bir mantığa uygunluk gösteriyor.
 
O, bir yandan bedeni ile doÄŸa koÅŸullarına uygun bir donanımı talep ederken, bir yandan da zihin gücüyle doÄŸanın ÅŸartlarını aÅŸma cehdiyle yaÅŸam savaşımını sürdürüyor.
 
SoÄŸuklarda sıkı giyinerek, sıcaklarda giysisini hafifleterek gövdesini korumayı baÅŸarıyor. Ona bu baÅŸarıyı armaÄŸan eden güç, onun zihinsel (ruhi) yapısında içkin bulunuyor.
 
Hayvanda hava koÅŸullarına göre gövdesini örtmeyi öngörecek bir zihin melekesi mevcut deÄŸil. O ancak maÄŸaraya veya toprağın altına sığınma gibi bir içgüdüyle hareket etmeye istidatlıdır. Vücudunu bir örtüye büründürerek kış soÄŸuklarına karşı koymak onun yaradılış tarzını aÅŸar…
 
Ä°nsan tam da bu özelliÄŸi sayesinde bilimin ve sanatın yolunu açıyor.
 
Bilim ve sanat, doÄŸanın verili koÅŸullarını aÅŸmaya matuf ve sadece insana özgü bir yetenektir…
 
Bilim de, sanat da doÄŸanın verili koÅŸullarını aÅŸar… Ama bir yandan da o, kendinde içkin bir farklı doÄŸa yasasına uymak zorundadır. Ä°ÅŸte bu dengeyi kurabilen bilimsel buluÅŸlar ve sanat yaratıları zamana karşı dayanıklılık saÄŸlamayı baÅŸarır.
 
Ancak burada kullandığım bilime ve sanata uygun doÄŸa yasasının, insanın çevresindeki doÄŸa ile karıştırılmamasını salık veririm. Buradaki yasallık da insan zihninin öngördüÄŸü bir doÄŸallıktan neÅŸet eder. Farkı kavramak isteyenlere örnek: Picasso’nun insan gövdesini allak bullak eden çizgileri sanatın doÄŸa yasasına uygundur ama sıradan bir ressamın insanın doÄŸal ölçülerine uygunluk gözeterek yaptığı çizim sanatın doÄŸa yasasına aykırı düÅŸebilir…
 
Bu farkı da ancak o farkı kavrayan göz fark eder…
 
Kent mimarisi de doÄŸayı bir yandan aÅŸarken bir yandan da ona uyumu ihmal etmeyen bir dengeyi gözeterek tertiplendiÄŸinde yüzyıllara karşı dayanıklılık saÄŸlar. Dere yatağına onun doÄŸasına uygun malzeme ve teknikle yapılmamış binalar nasıl sel baskınıyla çöküp gidiyorsa, metropollerde de dereyi kanal içine almayıp caddeyi derenin üstüne kuran aklın binası, aynı akıbete hükümlüdür. Kentlerde sel baskınlarında görülen zararların tümünün illeti bu izansızlıktan çıkıyor…
 
BaÅŸarı, doÄŸaya uygunluÄŸu gözeterek onu aÅŸma çabasında dengeyi tutturmakta gizli…
 
 
YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.