Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

İslamcılık felsefesinin Türkiye merkezli yönü

İslamcılık yani İmparatorluk ufku Tanzimat sonrasındaki müsavat, savunma ve düşkünlüğün ürettiği içeriksiz tecdid-ihya-ıslah girdabının değil 1700'lerdeki Müslüman asaleti ve üstünlüğünü öne çeken inşa fikrinin etrafında okunmalı, yeniden organize olmalı!



Ä°slamcılık, Batı’nın güçlenip Müslümanları geride bırakması karşısında “neler yapabiliriz, tekrar nasıl yeniden yükselebiliriz, Batı’yı nasıl ve hangi reçetelerle geride bırakabiliriz”, düÅŸüncesi etrafındaki ilmi, siyasi, kültürel, fikri harekettir.

Bu tanımlama Ä°slam aleminin yenilgisinden sonrasını baz alarak yapılmıştır. “Yeniden” kavramı etrafındaki düÅŸünceler, yükseliÅŸe geçme çabası Ä°slamcılığın 19. asrını anlatır.

18. yüzyılda baÅŸladı

Halbuki Ä°slamcılık, daha Müslümanlar üstün ve güçlüyken Avrupa’nın atılımını fark edip onu engellemeye, çağın teknik-teknolojik, epistemolojik hatta iktisadi yapısını anlayıp “alınması gerekenleri uyarlayıp” ona Ä°slami olanla cevap vermeye matuf 18. asır çabasını içeren bir imparatorluk düÅŸüncesi, programıdır.

Osmanlı Halifesi, devlet adamı, bürokrasisi, uleması daha 1700’lerin ilk çeyreÄŸinde, bir takım “odak”ların Ä°slamcılığın baÅŸlangıcı saydıkları Ahmed Han, Veliyullah Dıhlevi, Kevakibi, Nedvi, Afgani-Abduh gibi isimlerden çok önce modernitenin farkına varmış, teknik ve teknolojinin Batı’ya getirdiÄŸi üstünlüÄŸü bizzat tecrübe etmiÅŸ, hem çağın gerekleri olan bu bilgi ve bilimi imparatorluÄŸa getirmek hem klasik Ä°slami düzeni etkinleÅŸtirip yer yer terkiplerde bulunmak üzere harekete geçmiÅŸ, reformlar, layihalar hazırlamış, programlar uygulamış, muallimler, öÄŸreticiler, mühendisler getirmiÅŸ, çaÄŸcıl eÄŸitim kurumları açmıştır.

Bu yüzden Ä°slamcılık çöküÅŸten sonra tekrar nasıl yükseliriz aÅŸamasının deÄŸil, hamle içindeki Avrupa ile nasıl yarışır, çağın ruhunu, düzenini, teknik imkanlarını ne ÅŸekilde Ä°slam alemine, Ä°slam düÅŸüncesine getiririz, uyarlarız fikri, çabası, giriÅŸimi, siyasetidir.

Ä°stanbul merkezli

1800’lerin ikinci yarısında nüvelenip MeÅŸrutiyet döneminden sonra ÅŸekillenen Ä°slamcılık bünyesindeki tezlerin en olgun, tecrübe edilmiÅŸ, etraflı hali Ahmet Cevdet PaÅŸa tarihinden de takip edilebileceÄŸi gibi 1700’lerde inÅŸa edilmiÅŸti.

Avrupa’daki Rönesans, Reform ve Aydınlanma’nın, ilim, bilim anlayışının yani “çağın gerekleri”nin eÅŸ’anlı olarak Ä°mparatorluÄŸa, Ä°slam düÅŸüncesine nasıl taşınacağı Ä°stanbul’da tartışılır, modeller hayata geçirilirken ortalıkta Ä°slam düÅŸüncesiyle ilgisiz Ä°ran ve kısmen Fas haricinde bağımsız bir Müslüman devlet bulunmuyordu! Bu yüzden Ä°slamcılığın, Ä°slam düÅŸüncesinin modernite ile baÅŸlayan aÅŸaması Türkiye-Ä°stanbul merkezlidir.

Ä°slamcılık, Müslümanların modern çabası hep “ihya-tecdid-ıslah” kavramlarıyla ifade edilir; oysa “uyarlama-uyum-inÅŸa” mefhumları etrafında düÅŸünülmelidir.

Ä°stanbul uleması, devlet adamı, bürokrasisi modernitenin ve kapitalizmin temel deÄŸerlerini, felsefesini, araçlarını, tekniÄŸini, yer yer modern bilimi anlamaya, Ä°slam alemine getirmeye çalışırken öteki Ä°slam coÄŸrafyalarında hala Batıni, mesiyanik, selefi tutumların kavgası yaÅŸanmaktaydı. Ä°mam Rabbani, Åžah Veliyullah Dıhlevi geleneÄŸin pasifizmine, Batıni ve sonraki yıllarda bazı odakların Ä°slamcı sayacağı Ahmed Han gibilerin ÅŸeriat dışı eÄŸilimlerine karşı mücadele verirken Ä°stanbul ilim ve yönetim çevresi yeni teknik ve zihniyetin adaptasyonu ile meÅŸguldü. Öyle ki yalnızca Ä°stanbul ve Kahire’de yani Ä°mparatorluk bünyesinde “eski usul” ulema yoktu. Ä°mparatorluk bünyesinde Ä°slam düÅŸüncesinin modern olana cevabı “sonradan” deÄŸil zamanında verilmeye çalışıldığı için Batı modernitesini de bilen ulema yetiÅŸmiÅŸti.

Ä°slamcılığı Fransız medeniyetçilik, Anglo-Sakson siyasi güç mücadelesi ve örgütler, gelenekçilik ya da selefilik, Türkiye dışı arayışlar, Ä°stanbul karşıtı yönelimler, etnik kimlikler üzerinden okuyup hep marjinal, dönemsel, sloganlara sıkıştırma, yalnız siyasi ya da tarz-ı hayat sahalarına sıkıştırmaya çalışanlar 19. yüzyılın son çeyreÄŸini esas alır, önceki ciddi ve asıl birikimi, tecrübeyi yok sayar.

Yalnız tecdid, ihya değildir!

Haliyle bidat, mucize, hurafe, kaynaklara dönüÅŸ, içtihat, tevekkül, kader anlayışı, Batı’dan alınacakların tartışılması, Ä°slam birliÄŸi, eÄŸitim, reform ve saltanat karşıtlığı gibi lokal, tek tek öne çekilen, detay, bütünü anlamayı engelleyen temalar Ä°slamcılığı, Ä°slam düÅŸüncesinin geliÅŸimini, Ä°slam ülkelerinin siyasi yapısını, dünyanın gidiÅŸatını anlamayı engeller.

Gelenekçi-saÄŸcı bir yorumcu Ä°slamcılığı neoselefilik diye yorumlarken, etnik kimliÄŸiyle selefi tutum içindeki bir baÅŸkası Ä°ngiltere’nin safında hilafetin karşısında, laikliÄŸi ve bütünüyle Batılı eÄŸitimi savunan Ahmed Han’ı Ä°slamcılık bünyesine alabiliyor. Ulusçu, Kemalist, oryantalist, epistemik cemaatin sözcüleri ise Ä°slamcılığı sıradan, dönemsel bir eÄŸilim ve ideoloji yaftası yapıştırarak Türkiye merkezli bakışa darbe vurabiliyor haliyle.

Ä°slamcılık üzerine yazanlarya “suçlu arama” literatürü olan hurafe-bidat-uyuÅŸukluk edebiyatını ya ihya-tecdid gibi içeriÄŸi doldurulmayan sloganik ve parlak kavramları anlatır ya da tarz-ı hayat magazinciliÄŸi yapar.

Kökler 1700’lerde…

Moderniteyle paradigma deÄŸiÅŸtiren Batı’nın güçlendiÄŸinin, teknik-teknolojik atılım gerçekleÅŸtirdiÄŸinin, yeni bilim-din-felsefe anlayışının yeni bir zihniyet husule getirdiÄŸinin farkına 18. yüzyılın ilk çeyreÄŸinde varır Osmanlı idareci ve uleması. Burjuvanın, Merkantilist ekonominin kapitalizme evrilmesinin, fendeki yeniliklerin, bilimin askeri sahaya intikalinin, modern devlet organizasyonunun önemini anlayan Ä°mparatorluk bu medeniyetle hem kendi klasik düzeninin hem Ä°slam’ın nasıl uyuÅŸabileceÄŸi, hangi noktalarda entegrasyonun saÄŸlanabileceÄŸi, pratikte hangi araçların kullanılabileceÄŸini hesap ederek birkaç farklı giriÅŸimde bulunur. Bu dönemde onlarca layiha, reçete, sorunun ve çözümün ne olabileceÄŸine iliÅŸkin metin, program, model gündeme gelir. Lale Devri’nden Nizam-ı Cedit’e kadar adaptasyon için gerekli donanım saÄŸlanmaya çalışılır. Ordunun nizamından yeni teÅŸkilatlanmalara, fen okullarından yeni imalat tesislerinin kurulmasına kadar Batı ile eÅŸ zamanlı geliÅŸmeler takip edilmeye çalışılır. Fakat Ä°slam’ın, Ä°mparatorluÄŸun, devlet mekanizmasının moderniteyle-kapitalizmle entegre olamaması, Batı’da doÄŸan medeniyeti büyüten ve geliÅŸtiren dinamiklerin Ä°slam’a ve klasik düzene karşıt hatta düÅŸmanca olduÄŸunun farkına varılması nedeniyle bu giriÅŸim akamete uÄŸrar. Sonraki yıllarda üstünlük içeren yaklaşımların yerini tükenmiÅŸliÄŸin, çöküÅŸün dili olan ihya, tecdid, suçlu arama, gerekçelere sarılma dönemi baÅŸlar… Kapitalizmin giriÅŸimci burjuva ve tekelci modelinden laik hukuka geniÅŸ yelpazedeki yeni zihniyeti bir kenara bırakılarak klasik düzen muhafaza edilir, yalnızca araçsallaÅŸtırılan adaptasyonlara gidilir. Bu da zamanla fayda vermediÄŸi için deforme bir sentez kalır ortada.

Düzenin niye bozulduÄŸu, Batı’nın nasıl ilerlediÄŸi sorgulamasının bir netice vermemesi üzerine 20. asırda özcülük kendini belirginleÅŸtirir. Dönülecek yerin bulunmaması, klasik düzenin bir daha tesis edilemeyeceÄŸi doÄŸal hukuk gereÄŸi olduÄŸundan “Asr-ı Saadet’e dönüÅŸ” temi bir kaçış teklifi olarak belirginleÅŸir. 17. ve 18. yüzyıllardaki “eski düzene dön” teklifinin de 20. asırdaki kaynaklara dönüÅŸ çıkarımının da içeriÄŸi ve metodu hiçbir zaman belirlenemez elbette.

Ä°slamcılık çalışmalarında eksik bırakılan yerlerin başında toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak düzenin nasıl tesis edileceÄŸi, insanların ümitlerinin, arzularının hangi iktisadi, siyasi, hukuki platformla karşılanacağı gelir. Ä°slamcılığın 1700’lerdeki köklerinde bu düzeni kurma iradesi ve argümanları uygulama sahasına inmiÅŸken yaklaşık bir yüzyıl, tespit-metod-devlet mekanizmasının uyum çalışmalarıyla geçti. Bu aÅŸamada Batı’nın Sanayi Ä°nkılabı yaÅŸaması, güçlü bir iktisat ağı kurması, toprak kayıplarıyla artık “Batı’yı eÅŸ zamanlı yakalama” imkanı yavaÅŸ yavaÅŸ ortadan kalktı.

En azından bir takım hukuki, bürokratik reformlarla Batı’nın fikri zeminine yaklaÅŸma, Avrupa medeniyetini doÄŸuran ilkeleri hayata geçirerek Batı’yı yakalama endiÅŸesi güçlendi; II. Mahmut’un ÅŸeklî reformları yanında YeniçeriliÄŸin kaldırılması Tanzimat Fermanının müsavat ilkesi de geliÅŸme için faydalı olmadı. Genç Osmanlılar Avrupa’yı bilme ve tanımalarına, modernitenin fikirlerine yaklaÅŸmalarına karşın “Åžeriat”ın uygulama alanının sınırlandırılmasına muhalefet etti.

Yüz yılı aÅŸkın biriken tecrübe gösterdi ki yeninin, yenilenme fikrinin, Osmanlı elitlerindeki moderniteyi imparatorluÄŸa adapte etme çabasının önündeki engel din, din adamları deÄŸildir. Tam tersine Ä°slamcılık çağın gereklerine göre yeniden organize olmayı içeren kapsamlı bir inÅŸa programını 18. asırda Ä°mparatorluk mekanizmasında hayata geçirmeye çalışmıştır. Genç Osmanlılar da bu bakımdan Lale Devri’nden MeÅŸrutiyet Ä°slamcılarına kadar uzanan zincirin mühim bir halkasını teÅŸkil eder.

İslamcılık ve teknik bilgi

Kabul etmek gerekir ki imparatorluÄŸu ve doÄŸal olarak Ä°slam düÅŸüncesini ve tüm Müslümanları yenilik fikrine götüren Karlofça ve Pasarofça AnlaÅŸmaları sürecindeki yenilgiler, toprak kayıpları, anlaÅŸmalardır. BaÅŸta Macaristan olmak üzere pek çok kıymetli mıntıkanın elden çıkması, Rusya’nın Osmanlı nedeniyle bir küresel güç olarak doÄŸuÅŸu, Avrupa’nın Osmanlı’ya vergi vermekten kurtulması, dünya sisteminin farklı bir nizamda Ä°ngiltere-Fransa-Rusya ve Avusturya Ä°mparatorluÄŸu merkezinde yeniden kurulup Osmanlı’nın sıradanlaÅŸması yenilik fikrini doÄŸurdu, ateÅŸledi. Klasik dönem tamamıyla kapandı Ä°slam aleminde. Avrupa Kilise’nin zorladığı Haçlı Seferi fikrinden azade oldu, çünkü zaten kapitalist iliÅŸki biçimleri, askeri zaferlerle bunu rahatlıkla saÄŸlıyordu. Gaza fikri geriledi, zenginliÄŸin doÄŸurduÄŸu konformizme gazanın tükeniÅŸi eklenince hem Batılı atelye, imalat gibi öncü modern teknik girerken bir yandan da deist, ateist, hedonist, mistik, hayattan kâm almaya matuf musiki-edebiyat atmosferi hakim olmaya baÅŸladı. 18. yüzyılın önemli simalarından Ahmet Resmî Efendi Kızılelma fikrinin, gaza düÅŸüncesinin, eski savaÅŸ ve askerlik düzeninin ortadan kalktığını Hristiyan Avrupa ile hukuki temasa geçilmesi gerektiÄŸini belirtir.

Batı yakalanabildi mi?

Hendesehaneler açılmış, yabancı hocalar, mühendisler, bilim adamları Ä°mparatorluÄŸa getirilmiÅŸ, talimler, askeri mühimmat Avrupa düzeyine çekilmiÅŸ, Kızıldeniz ile Akdeniz ve Sakarya ile Marmara arasında kanal açma, Ä°mparatorluktaki madenleri iÅŸleme, modern maliye sistemine geçiÅŸ, ekonomik refah ve güvenliÄŸi öne çekme, baÅŸta matbaa yeni teknik alet, modern bürokrasi ikame etme gibi kapitalist sisteme yönelen etkinliklere yönelinmiÅŸ ama bir türlü Batı yakalanamamıştır.

Öyle ki MeÅŸrutiyet Ä°slamcılığının prototipi Mehmet Akif’in ÅŸiirindeki hülyası, bugün dahi Ä°slamcılığın ufkunda yer ederken aslen 1700’lü yıllarda nüvelenmiÅŸtir: “Sayısız mektep açılmış; kadın, erkek okuyor; / Ä°ÅŸliyor fabrikalar, yerli kumaÅŸlar dokuyor. / Gece gündüz basıyor millete nâfi’ âsâr; / Âdetâ matbaalar bir uyumaz hizmetkâr. / Mülkü baÅŸtan baÅŸa i’mâr edecek ÅŸirketler; Halkın irÅŸâdına hâdim yeni cem’iyyetler, / Durmayıp iÅŸ buluyor, gösteriyor, uÄŸraşıyor; / Gemiler sâhile boydan boya servet taşıyor…”

Ercan Yıldırım / Star-Açık GörüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.