Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Yunanlılar Anadolu'yu işgale niçin geldi?

Batı neden bir Yunan devletinin kurulmasını bu kadar çok istiyordu? Bunun temel sebebi bin yıllardır süregelen Batı-Doğu çarpışmasında yatmaktaydı. Bu süreçte başta İngiltere olmak üzere Batı hem Rusya'ya bir ders vermek hem de kendi nüfuzları adına Batı'nın Doğu kapısına yeni bir bekçi dikmek istiyordu.



Okulların tekrar açılması konusunda fırsat eÅŸitliÄŸi gözetilirken baÅŸka eÅŸitsizlikler yaratmaktan kaçınılmalıdır. Normal ÅŸartlarda da özel okula giden çocuk ile devlet okuluna giden çocuk arasında fırsat eÅŸitsizliÄŸi yok mudur? Peki ya annesi de çalıştığı için bütün gün evde yalnız kalan çocuklar ve diÄŸerleri arasında herhangi bir duygusal eÅŸitlikten söz edilebilir mi

15 Mayıs 1919 tarihinde Ä°zmir’i iÅŸgal eden Yunan kuvvetleri ÅŸehrin garnizonundaki Türk subay ve askerlerine süngü zoruyla “Zito Venizelos” yani “YaÅŸasın Venizelos” diye slogan attırmak istemiÅŸlerdi. Bu subaylar arasındaki Miralay Süleyman Fethi bey ÅŸerefli bir Osmanlı zabiti olarak Yunan baÅŸbakanı için tezahürat yapmadığı için oracıkta Yunanlı iÅŸgalciler tarafından ÅŸehit edilmiÅŸti. Peki Yunanlıların Anadolu’da ne iÅŸi vardı ve neden bu kadar kin doluydular?

Yunanistan’ı kim kurdu?

Çar Petro’dan itibaren Baltık Denizi ve Karadeniz mıntıkasına yayılan Rusya’nın Çariçesi II. Katherina bu yayılmacılık planı doÄŸrultusunda bölgede kendi kontrolünde bir Yunan devleti inÅŸa etmeye koyulmuÅŸtu. Bu süreci tek başına nihayete erdiremeyeceÄŸini anlayınca verilen tavizlerle Avusturya-Macaristan Ä°mparatorluÄŸu’nu da yanına çekmiÅŸti. Rusya ve Avusturya ile beraber “Grek Projesi” olarak isimlendirilen bu plan, 1789’da Fransız Ä°htilali’nin Avrupa’da estirdiÄŸi rüzgarı da arkasına alınca günden güne daha da somutlaÅŸtı. Fakat burada bir sorun vardı. Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yaÅŸayan Rumların ekseriyeti böyle bir plandan haberdar deÄŸildi. Zira “Millet Sistemi” adı verilen idarî bir düzende yaÅŸayan Rumlar, sosyal bir otonomiye sahiptiler. Rum Ortodoks Patrikhanesi’ne baÄŸlı olan Rum Milleti, siyasal olarak tam anlamıyla Osmanlı Devleti’ne baÄŸlı iken dinî ve sosyal iÅŸlerinde devletin yetkili kıldığı Patrikhane ile muhataptılar. Bu da onlara o günün ÅŸartlarında azınlık olarak bir hayli rahat bir hayat saÄŸlamaktaydı. Hatta Eflak Voyvodalığı, Divan-ı Hümayûn tercümanlığı gibi siyasal görev sahaları da Rumların etkin olduÄŸu alanlardı.

Fakat Batılıların istediÄŸi anlamda yeni bir Yunan devleti kurulması için Osmanlı’da yaÅŸayan Rum Milletinin ikna edilmesi gerekmekteydi.

Ä°ÅŸte tam bu noktada Rumlar arasında Batı’yı görmüÅŸ, Batı eÄŸitiminden geçmiÅŸ Rum gençler kullanıldı. Bu kesim, Batı’nın politik ajanları ile kışkırtılmak istenen geleneksel Rum halkı arasında bir aracı rolünü oynadılar. Batı da bir yandan Rum ahaliyi kışkırtırken, diÄŸer yandan kendi kamuoyunu bu projeye hazırlıyordu.

Batı kamuoyundaki geleneksel Türk-Ä°slam düÅŸmanlığına bir de aydınlarca ÅŸiÅŸirilmiÅŸ bir Helenofili (Yunan hayranlığı) söylemi eklenerek durum çarpıtıldı. Ama burada bir sorun belirdi. Çünkü Grek projesini ortaya atan Rusya ve Avusturya ortaklığından endiÅŸe duyan Ä°ngiltere projeyi sahiplenmek istedi. Dönemin Ä°ngiliz baÅŸbakanı William Pitt: “ Artık Rusya’nın doymak bilmeyen ihtiraslarına bir set çekmenin zamanı gelmiÅŸtir.” diye bir açıklama yaptı. Ä°ngiltere bu sözle aslında Grek projesine karşı olduÄŸunu söylemiyordu aksine projenin müteahhitliÄŸini Rusya’nın yapmasını istemiyordu.

Proje devlet kuruluyor

Peki Batı neden bir Yunan devletinin kurulmasını bu kadar çok istiyordu? Bunun temel sebebi bin yıllardır süregelen Batı-DoÄŸu çarpışmasında yatmaktaydı. Bu süreçte baÅŸta Ä°ngiltere olmak üzere Batı hem Rusya’ya bir ders vermek hem de kendi nüfuzları adına Batı’nın DoÄŸu kapısına yeni bir bekçi dikmek istiyordu.

Bu noktada Bizans hayali ile gözleri kamaÅŸan Patrikhane’nin, Rum tüccarların ve Rum eÅŸkıyalarının kol kola girmesiyle 1821’de Mora’da büyük bir isyan baÅŸladı. Fakat Rusya’nın ve Yunan asilerin bu iÅŸin altından kalkamayacağı görülünce önce Batı kamuoyuna Türkofobi ve Helenofili pompalandı.

Ardından Batı doÄŸrudan devreye girdi. 1827’de Osmanlı’ya karşı Navarin’de uluslararası askerî bir operasyon yapıldı. Osmanlı donanması modern-haçlı donanması tarafından imha edildi. Ardından Rusya Osmanlı Devleti’ne savaÅŸ ilan etti. Denizde donanmasız kalan, içeride de Yeniçeri Ocağını kaldıran ama henüz yeni orduyu teÅŸkilatlandıramadığından askerî anlamda zor durumda kalan Osmanlı Devleti bu büyük saldırıya daha fazla direnmedi. Böylece Batı, Osmanlı Devleti’ne 1829 Edirne AntlaÅŸması’nı imzalatarak Yunanistan’ı kurdu. Yunanistan’ın bir proje kapsamında, Batı’nın destek ve himayesiyle kurulduÄŸu iddiasını elle tutulur hale getirmek için, bağımsız olduÄŸunda tahta oturan ilk krallarına bile bakmak ikna edici olacaktır. Zira Yunan tahtına oturan ilk kral Yunan bile deÄŸildi. Dönemin büyük güçleri kabul edilen Ä°ngiltere, Rusya ve Fransa, Yunanistan tahtını on yedi yaşındaki Bavyeralı Otto’ya teklif ettiler. Bu teklifin kabul görmesi ile Prens Otto, Yunanistan’ın başına Helen olmayan bir kral getirilmiÅŸ oldu.

Yayılmacı bir devlet

Batı desteÄŸiyle kurulan ve himayesinde yaÅŸayan Yunanistan, kurulduÄŸu 1829 yılından günümüze daima saldırgan ve yayılmacı bir politika izledi. Ä°lk sınırları aÅŸağı yukarı Mora Yarımadası ile sınırlı olan bu devlet, 1912 Balkan SavaÅŸları’na kadar sınırlarını sürekli geniÅŸletti. Bu geniÅŸleme tahmin edileceÄŸi üzerine Osmanlı Devleti aleyhine oldu.

Gerçi 1897 Türk-Yuna Savaşı’nda Yunan saldırganlığına cephede gereken cevap verilmiÅŸtir. Bu savaÅŸ, Batılı devletlerin bile iradesine aykırı olarak Yunanistan’ın yayılmacı politikalarının bir sonucu olarak meydana gelmiÅŸtir. Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu önce Batılı devletlerden himaye ettiÄŸi Yunanistan’ı uyarmasını beklemiÅŸ fakat bu devletler Yunanistan’a uygulanacak zorlayıcı tedbirler üzerinde uzlaÅŸamadıklarından kendisi harekete geçmiÅŸtir. Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu barışın devamından yana olmasına raÄŸmen, Yunan çetelerinin sınırlara saldırması üzerine Yunanistan’a savaÅŸ ilân etmiÅŸtir.

Sultan II. Abdülhamid, Edhem PaÅŸa’ya yıldırım harbi emrini verdi. Bu durum üzerine Osmanlı Ordusu, hızla ilerlemiÅŸ, Yunan Ordusu güneydeki Dömeke’ye doÄŸru çekilirken, Edhem PaÅŸa komutasındaki Osmanlı birlikleri doÄŸuya doÄŸru ilerleyerek Dömeke’ye kadar gelmiÅŸtir. Yunanlar yığınak yaparak bir savunma hattı kurmuÅŸlardı. Savunma savaşı yapacak olan Yunanlar, Türkleri püskürteceklerinden eminlerdi. 17 Mayıs 1897 tarihinde çok ÅŸiddetli geçen muharebe, Osmanlı Ordusu’nun zaferiyle sonuçlandı. Tarihlere Dömeke Muharebesi olarak geçen savaÅŸta Yunan ordusu kesin olarak bozguna uÄŸratılmıştır.

Fakat daima Batılı devletler tarafından kollanan Yunanistan’a yine onu kuranlar tarafından sahip çıkılmıştır.

Batı’nın şımarık çocuÄŸu

Batının Osmanlı Devleti’ne doÄŸrudan müdahalesiyle kurulan Yunanistan her daim Batı’nın şımarık çocuÄŸu rolünü oynamayı da ihmal etmemiÅŸti.

Yunanlılar tarih boyunca yayılmacı misyonlarını Batı kamuoyu tarafından daha anlaşılabilir bir kılığa büründürdü. Kadim zamanların Helenleri nasıl Persleri durdurduysa modern Yunanlılar da sözde barbar saydıkları Türkleri öyle durduracaktı. Yani eski Yunanlıların yerini Mora Rumları alıyor, Osmanlı’ya da Perslerin rolü veriliyordu. Böylece Batı kamuoyunun her daim Yunan yayılmacılığını ÅŸirin karşılaması saÄŸlanıyordu.

Oysaki yakın tarihe bakıldığında Yunanistan’ın Megali Ä°dea adını verdiÄŸi büyük Yunanistan hayalinin aslında Hitler’in Lebensraum ve Mussoli’nin Mare Nostrum adı verilen saldırgan ve yayılmacı politikasından hiç farkı yoktur. Neden mi?

1912’de Yunanlıların da arasında bulunduÄŸu Balkan devletleri Osmanlı’ya karşı modern Haçlı seferi baÅŸlattılar. Bu düÅŸünceyi Yunan Kralı Yorgi, tüm dünyaya ÅŸöyle duyurmuÅŸtu: “Kara ve deniz ordularımız millete ve Hristiyanlığa karşı yükümlülüÄŸünü bilmektedir. Yunanistan, kardeÅŸ ve müttefik devletlerle birlikte uygarlık adına kutsal amaca doÄŸru yürüyecektir.”

Bu düÅŸünceyle savaÅŸa giren Yunanistan sadece karşısındaki Osmanlı ordusuyla savaÅŸmadı. Balkanlarda yaÅŸayan Müslüman ve Türk topluluklara karşı bir soykırım yürüttü. Buna en çarpıcı örnek Edirne’ye baÄŸlı Edeköy nahiyesinde Rumların yaptığı insanlık dışı katliamdır. Ä°leride Sovyet Devrimi’nin önemli isimlerinden birisi olacak olan Troçki’nin tanıklığı Yunan askerleri ve Rum çetelerinin Trakya’da Müslüman halka ve esir askerlere yaptığı katliamların birer belgesi konumundadır. Ä°ÅŸin daha acı yanı, 1912 yılının Kasım ayında gerçekleÅŸen Edeköy Katliamı’nı yapan Rum çetecilerin çoÄŸunun Edeköylü Türkleri yakından tanıyan, yıllarca onlarla çalışmış ve onların ekmeÄŸini yemiÅŸ kiÅŸiler olmasıdır. SavaÅŸ öncesinde Yunanistan devleti tarafından silahlandırılan ve yönlendirilen bu gözü kanlı çeteler 20. asrın en büyük insanlık suçlarından birisini iÅŸlemiÅŸlerdir. Fakat bu tutum Yunanistan’a yabancı deÄŸildir. Zira Megali Ä°dea uÄŸruna 1821 yılında isyan eden fanatik Rumların isyanın baÅŸladığı yer olan Kalavrita’da öldürülen 200’den fazla Türk’ün öldürülmesi katliamın iÅŸaret fiÅŸeÄŸi oldu. Ardından bölgedeki Türkler Tripoliçe kalesine sığınmışlar, burayı kuÅŸatan Rumlar kenti ele geçirdiklerinde üç gün süren katliamla 40 bine yakın Türk öldürmüÅŸlerdi.

Etnik temizlik

1919-1922 yıllarında Batı Anadolu ve Trakya’yı iÅŸgal eden Yunanlılar gene bu tutumlarını sürdürmüÅŸler, gerek iÅŸgal yıllarında gerekse 1922’de bozguna uÄŸrayıp kaçarken gözlerini kırpmadan sivil Müslüman-Türk ahaliyi katletmiÅŸlerdir.

Daha yakın bir tarihte bile Yunanistan’ın desteÄŸiyle Kıbrıslı Rumlar, EOKA terör örgütünü kurdular. Hedefi Ada’daki Türklere karşı ÅŸiddet kullanarak etnik temizlik yapmak ve daha sonra Kıbrıs’ı Yunanistan’a katmaktı. Bu düÅŸünce Megali Ä°dea’nın bir paçasıydı.

EOKA, Türk köylerinde katliamlara baÅŸladı. Bu durum üzerine Türkiye, Ada’nın Türk ve Rum toplumları arasında bölüÅŸülmesini önerdi. Ä°ngiltere ve Yunanistan öneriye sıcak bakmadı. Diplomatik çözümsüzlük sürdükçe Rumlar, Türk toplumu üzerindeki baskı ve ÅŸiddeti artırdılar. EOKA militanları Rumlar Akritas Planı gereÄŸince pek çok Türk’ü vahÅŸice katlettiler. Kanlı Noel denilen katliamlar sürerken Batılılar yine baÅŸka tarafa bakıyorlardı. Ta ki Türkiye bu suça dur diyene kadar.

Aslında 1821’den 1974’e kadar Yunanistan tek bir ÅŸey yapıyordu: Batı’ya diyetini ödemek için kendisine verdiÄŸi görevi büyük bir arzuyla ifa ediyordu.

 

Koray Åžerbetçi-Star Açık GörüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.