Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

İran'ın Doğu Akdeniz'deki Stratejik hedefleri ve engelleri

“Orta Doğu’da şekillenen çıkarlar dengesi İran’ın aleyhine geliştiği için İran’ın bu şartlar altında Doğu Akdeniz stratejisinin başarılı olması zor görünüyor. İran’ın Doğu Akdeniz stratejisini sürdürmek için bir araç olan kara koridoru üzerindeki kontrolünü kaybetme riski ise her geçen gün daha da artıyor.”



Doğu Akdeniz Orta Doğu'nun en stratejik bölgelerinden birisidir. Bu bölgeye yerleşmek veya bu coğrafyada belli bir anlamda söz sahibi olmak İran'ın ulaşmak istediği jeopolitik hedeflerin arasındadır. Bu bağlamda Şah Dönemi'nde İran, Lübnan Şiileri ile birtakım ilişkiler kurmasına rağmen bu ilişkiler sınırlı kalmıştır. 1979 İslam Devrimi'nden sonra ideolojik bir dış politika izleyen İran bu hedefine, örgütlediği Lübnan Hizbullahı üzerinden ulaşmaya çalışmıştır. Fakat İran'ın kara koridoru üzerinden Lübnan'a ulaşması Irak ve Suriye tarafından engellenmiştir. Çünkü Saddam yönetimindeki Irak, İran'ın bölgesel düşmanıydı ve Esed yönetimindeki Suriye'nin de Lübnan'da gözettiği bazı çıkarları vardı. Bu nedenle İran, Hizbullah'a desteğini hava yolu üzerinden sağlamak zorunda kalmıştır.
 
2003'te ABD'nin Irak'ın işgali ile Saddam sonrası dönemde İran'a dost Şii yönetimlerin iktidara gelmesi İran'ın Irak'taki nüfuzunu artırdı. Ayrıca 2011'de Suriye'de başlayan istikrarsızlık ve Esed yönetiminin ülke üzerinde kontrolünü kaybetmesi ve ABD'nin İran'ın nükleer programı konusunda Tahran'la görüşmeler başlatması; İran'ın bölgedeki yayılmacı hedeflerine ulaşması için jeopolitik fırsatlar doğurdu. Irak ve Suriye'de DEAŞ'a karşı mücadelenin öncelikli uluslararası hedef hâline gelmesi İran'a Doğu Akdeniz'e karadan bağlanmak için büyük bir fırsat sundu. Bağdat ve Şam üzerinde büyük etkiye sahip olan Devrim Muhafızları Ordusu, İran-Irak sınırından Lübnan'a kadar uzanan lojistik hattını karadan kontrol altına aldı.
 
Her ne kadar Suriye iç savaşı ve diğer gelişmeler İran için bazı fırsatlar doğursa da İran'ın da dâhil olduğu Suriye'deki istikrarsızlık, Tahran'ın jeoekonomik projelerini engelledi. Daha önce Tahran, İran doğal gazını Irak ve Suriye üzerinden Lübnan kıyılarına, oradan da Yunanistan üzerinden Avrupa pazarlarına aktarmayı hedefliyordu. Bu bağlamda 2011 yılında Tahran-Bağdat-Şam arasında doğal gaz boru hattının inşası için bir memorandum imzalanmıştı. Fakat Suriye'de yaşanan istikrarsızlık İran'ı bu hedeflerini ikinci plana atmak durumunda bıraktı. Bir taraftan şiddetlenen Suriye iç savaşıyla İran'ın Suriye'de etkin bir güç hâline gelmesinin önü açılırken diğer taraftan da dış aktörlerin sürece dâhil olması İran'ın etkisinin sınırlandırılmasına neden oldu.
 
İran'ın Rusya İkilemi
 
Doğu Akdeniz'e kadar uzanan alanda geniş jeopolitik hedeflere sahip olan Tahran bu önceliğini ikinci plana atarak Suriye iç savaşında var olan konumunu muhafaza etme derdine düştü. İran'dan Lübnan'a kadar uzanan kara ulaşım hattı üzerinde mutlak kontrol sağlamayı hedefleyen İran, artık bu hattın tamamen kesilmemesinin mücadelesini verir duruma geldi. İç savaşta eriyen Suriye ordusu İran'ın sağladığı Şii milislerle bir süre daha varlık gösterebildi. Ancak bu çabanın yetersiz olması Rusya'nın sürece dâhil olmasına yol açtı. Suriye'deki kazanımlarını Suriye muhalefeti karşısında kaybetme riskiyle karşı karşıya kalan İran, Rusya'yı savaşa dâhil ederek bu süreci durdurdu. Rusya'nın hava operasyonları sadece Şam yönetiminin ayakta kalmasını sağlamamış aynı zamanda Irak-Suriye sınırından Şam'a kadar uzanan çöl bölgelerinde kara ulaşım hattının DEAŞ'tan temizlenmesini ve bu hattın güvenliğini de temin etmiştir.
 
 
Rusya'nın askerî müdahalesi, İran'ın Suriye'deki mağlubiyetini engellemiş ve İran'ın kontrolündeki kara koridoru üzerinden yapılan sevkiyatların güvenliği Rusya'nın hava desteğine bağımlı hâle gelmiştir. Ayrıca Rusya'nın Suriye'ye askerî olarak yerleşmesi İran'ın Akdeniz'e çıkışını da engellemiştir.
 
İran'ın Suriye kıyılarında kontrol alanı elde etmesi ve karadan lojistik hattını Akdeniz'e kadar uzatması, Rusya'nın hem etki alanını daralmasına hem de konuşlandığı askerî üs ve tesis yakınlarında çatışma risklerinin artmasına yol açacaktır. Doğu Akdeniz kıyılarındaki İran milislerine yönelik İsrail veya ABD saldırılarının artması Rus askerlerinin de hedef hâline gelmesi riskini taşımaktadır. Dolayısıyla bu riskleri uzaklaştırmak için Rusya, İran'ın Doğu Akdeniz'e çıkmasını elinden geldiği kadarıyla engellemeye çalışıyor.
 
Suriye'de düzenli ordu ve paralı askerlerden oluşan toplam 8 bin civarında askerî personele sahip olan Rusya'nın, askerî anlamda İran'ın kontrolündeki yaklaşık 100 bin silahlı milisi sınırlaması olanaksızdır. Bu nedenle Rusya, İran'ın buradaki gücünü sınırlandırmak için iki yöntem uygulamaktadır: İlk olarak Suriye'yi etki alanlarına bölerek paylaşılan alanlara müdahale edilmemesi konusunda Tahran'la uzlaşmak istemektedir. İkinci olarak da İsrail Hava Kuvvetlerinin İran'a karşı hava operasyonlarında tarafsızlık göstermesi örneğinde olduğu gibi üçüncü ülkelerin İran'ı zayıflatmasına olanak sağlama niyetindedir. Dolayısıyla İran'ın Rusya'yla olan ortaklığı Tahran'a birtakım faydalar sağlasa da bazı durumlarda Tahran'ın çıkarlarına aykırı olabilmektedir. Fakat Rusya'nın tamamen Suriye'den çekilmesindense bu topraklarda kalması İran'ın çıkarına daha uygundur.
 
ABD Stratejisi ve İsrail'in Saldırıları
 
İran'ın Doğu Akdeniz'e erişmesinin Rusya tarafından engellenmesi hem ABD hem de İsrail'in çıkarınadır. Rusya'nın Suriye'de kalıcı olması ise sadece İran'a değil aynı zamanda ABD ve İsrail'e de bazı faydalar sağlamaktadır. ABD bir taraftan Rusya aracılığıyla İran'ın Akdeniz'e uzanan kara koridorunu kesmeye çalışırken diğer taraftan da Irak-Suriye sınırındaki geçişleri bloke etme politikası izlemektedir. Fırat'ın doğusuna yerleşen ABD'nin amacı sadece bu alanlardaki yer altı kaynaklarının kontrolünü ve PYD/PKK'nın güvenliğini sağlamak değil aynı zamanda İran'ın Irak-Suriye sınırının tamamını kontrol etmesini engellemektir. Fırat'ın doğusunu ve et-Taft Üssü'nün yakınlarındaki bölgeleri kontrol altına alan ABD, İran'ın kara hattını dar bir alana sıkıştırmıştır. Böylelikle ABD Irak-Suriye sınırındaki İran koridorunu daha kolay gözetleme ve istediğinde de müdahale etme imkânına sahip olmuştur. Fırat'ın doğusuna doğru genişleme çabaları ise ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri tarafından engellenmektedir.
 
ABD'nin bu stratejisinin tamamlayıcı rolü İsrail'e verilmiştir. Suriye'deki 100 bine yakın silahlı milislerin İran'la olan karadan bağının sadece tek bir ulaşım hattına bağlı hâle getirilmesi bu hattın zayıflığını göstermektedir. Bu zafiyetten yararlanan İsrail, söz konusu lojistik hat üzerinden yapılan sevkiyatlara daha fazla zarar vermek için hava kuvvetleriyle operasyonlar düzenlemektedir. Söz konusu stratejik kara hattının kapsamlı hava operasyonu ve kara gücü tarafından kontrol altına alınarak ulaşımın kesilmesi durumunda ise İran'ın Suriye'deki gücünün zayıflaması kaçınılmaz olacaktır. Fakat böylesi bir kara operasyonu kararı, Suriye ve Irak'taki İran'a bağlı yüz binlerce silahlı milisle kapsamlı çatışmalara girilmesi anlamına geldiği için ne ABD ne de İsrail böyle bir riski göze almaktadır. Bundan kaçınmak için ABD ve İsrail, İran'ın Irak'taki siyasi etkisini zayıflatmak, Irak ve Suriye üzerinde kurulmuş olan kara koridoruna hava saldırıları düzenleyerek az maliyetle maksimum zarar vermeye çalışmaktadır. Netice itibarıyla Orta Doğu'da şekillenen çıkarlar dengesi İran'ın aleyhine geliştiği için İran'ın bu şartlar altında Doğu Akdeniz stratejisinin başarılı olması zor görünüyor. İran'ın Doğu Akdeniz stratejisini sürdürmek için bir araç olan kara koridoru üzerindeki kontrolünü kaybetme riski ise her geçen gün daha da artıyor. 
 
Analiz: Sabri Askeroğlu (Kıdemli Uzman/Dış Politika) / Kaynak: İran Araştırmalar Merkezi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.