Sosyal Medya

Önemli Şahsiyetler

Tarihten geleceğe bilim köprüsü: Prof. Dr. Fuat Sezgin

Elbette ilmi araştırmalarla geçen 94 yıllık ömrü iki-üç sayfada anlatamam. Ama en azından bir anahtar verebilirim diye düşündüm. Onun azmi, çalışma temposu ve mücadelesi başta bilim insanları olmak üzere araştırmacı gençlerimiz tarafından bilinmelidir.



Batı medeniyetÄ°, Ä°slam medeniyetinin çocuÄŸudur
Fuat Sezgin
 
Fuat Sezgin Hoca’yı, Sefer Turan tarafından kendisiyle yapılan röportaja dayalı “Bilim Tarihi Sohbetleri” isimli kitabıyla tanıdım. Kitabı okuduktan sonra böyle bir insanı geç tanıdığıma bir hayli hayıflandım. Kısaca vermeye çalıştığım hayatını okuduÄŸunuzda göreceksiniz ki ülkemizin medar-ı iftiharı bu bilim insanını tanımaya deÄŸer bulacaksınız. Çalışma ve meziyetlerini öÄŸrendikçe çok etkileneceksiniz.
 
Dünya çapındaki hocamızı/deÄŸerimizi siz deÄŸerli okurlarımıza, özelliklede genç kardeÅŸlerime tanıtmayı kendime vazife saydım. Elbette ilmi araÅŸtırmalarla geçen 94 yıllık ömrü iki-üç sayfada anlatamam. Ama en azından bir anahtar verebilirim diye düÅŸündüm. Onun azmi, çalışma temposu ve mücadelesi baÅŸta bilim insanları olmak üzere araÅŸtırmacı gençlerimiz tarafından bilinmelidir.
 
Ä°hmal ettiÄŸimiz, haksızlık yaptığımız ve hatta ötekileÅŸtirdiÄŸimiz bu bilim insanına, yıllar sonrada olsa sahip çıkmamız en azından ahde vefa göstermemiz açısından önemlidir. Bu anlayıştan hareketle; kitaplarını basarak, bilim tarihi alanındaki çalışmalarını müze haline getirmesine imkân saÄŸlayan veölümsüzleÅŸtiren baÅŸta CumhurbaÅŸkanımız olmak üzere hükümetimize ve Ä°stanbul BüyükÅŸehir Belediyesine çok ama çok teÅŸekkür ederim.
 
Hoca hakkında, Ä°stanbul Büyük Åžehir Belediyesi Kültür A.Åž. Genel Müdürü Sayın Nevzat Bayhan:
 
“Tarih katmanına açtıkları artezyen ile cevheri yüzeye çıkaran ve bir ab-ı hayat gibi insanlığın istifadesine sunan nadir insanlar vardır. Gözünde fer dizinde derman azalmış, belki de yorgun düÅŸmüÅŸ bir millete, tarihten, inançtan, bilimden yaptıkları bir aşı ile kuvvet verirler. Prof. Dr. Fuat Sezgin de böylesi nadir ve nadide insanlardandır.” der.
 
O, “Batı medeniyeti Ä°slam Medeniyetinin çocuÄŸudur.” derkenbu sözü laf olsun diye deÄŸil, ispat ederek söylemiÅŸtir.
 
Fuat Hoca:
 
“Ä°lkokul hocamın; ‘dünya öküzün iki boynuzu üzerindedir.’ dediÄŸi için yıllarca buna böyle inandım. Ta ki, tanıdığım tanımakla da iftihar ettiÄŸim Alman hocam Helmut Ritter’in‘bütün bilimlerin menÅŸei Müslüman bilim adamlarına dayanır’ demesiyle bu kanaatim deÄŸiÅŸti. Ondan sonra çalışmalarıma bir baÅŸka aÅŸkla baÅŸladım” diyecektir.
 
Dünya'nın önde gelen bilim tarihçilerinden Prof. Dr. Fuat Sezgin, 24 Ocak 1924'te Bitlis'te doÄŸdu.
 
Sezgin Hoca, bilimler tarihçisi olmasında en büyük rolü, Alman Hocası Hellmut Ritter’in (1892-1971) oynadığını söyler.
 
“Hocam Ritter, bilimlerin temelinin ‘Ä°slam Bilimleri’ne dayandığını söylerdi. Yabancı bir hocanın bu tespiti beni bu ilim dalına yöneltti. Ä°lmi çalışmama yön veren Ritter, bir gün bana sordu:“kaç saat çalışıyorsun?” Ben de günde 13-14 saat çalışıyorum dedim.
 
“Neee! Herr Sezgin bu tempoyla bilim adamı olamazsın. EÄŸer bilim adamı olmak istiyorsan bunu çok daha artırmalısın” dedi.
 
Kendisi 24 saat çalışırdı. EÄŸer günler uzun olsaydı, daha çok çalışacaktı. Ben ondan sonra çalışmamı, 17 saate çıkardım. Bu durum 70 yaşıma girinceye kadar devam etti. YetmiÅŸ yaşımdan sonra, çalışmamı, bir iki saat azalttım. Åžimdi gene, 13-14 saat çalışmaya gayret ediyorum.”
 
Fuat Hoca’nın en büyük arzusu, eÄŸitimden baÅŸka her iÅŸle meÅŸgul olan üniversite gençliÄŸine; “benimmilletim” dediÄŸi Müslümanların Batı karşısındaki, “aÅŸağılık”kompleksinden kurtulması, bunun karşılığında Batılılarında Müslümanların bilime katkılarını görerek “üstünlük” duygusundan uzaklaÅŸmasıdır.
 
Fuat Hoca, bilimlerin insanlığın ortak malı olduÄŸunu ve bütün milletlerin katkısının müÅŸterek ürünü olduÄŸunu savunur. Bunu da çalışmalarıyla ispat eder. Genç kuÅŸağın da bu önemli olayın farkına vararak kendini yetiÅŸtirmesinin, bilgiye, eÄŸitime önem vermesinin en büyük arzusu olduÄŸunu söyler.
 
Hocası Hellmut Ritter’le tanışmasını ÅŸöyle anlatır:
 
“Dayım beni Üniversite’ye götürdüÄŸünde:“Seni Alman Hoca’nın seminerine götürmek istiyorum” dedi. “Gidelim”dedim. Hocayı dinledim. Seminer sonunda hocanın anlatımından adeta büyülendim. Kafamdaki mühendis olma projesini bir kenara bırakıp onun talebesi olmaya karar verdim. Dayımla beraber dekanın odasında otururken Alman Hoca içeri girdi. Dekan Hoca’ya: “Ooo… Ritter Bey, sizin talebeniz olmayı düÅŸünen biriyle konuÅŸuyorum.”dedi.
 
Ritter Hoca, bana ÅŸöyle bir baktı: “galiba bu genç benim dünkü seminerimdeydi” dedi. Tanımasına ÅŸaşırmamalı çünkü Hocanın seminerine 3-4, hatta 1-2 kiÅŸinin katıldığı dahi olurdu. Dolayısıyla tanıması normal sayılırdı. Çünkü zor bir adamdı. Helmut Ritter:“Benim talebelerim hep benden kaçar, biliyor musunuz?”dedi. “Biliyorum bunu bana anlattılar. Ben buna raÄŸmen sizin talebeniz olmak istiyorum.” dedim. Güldü “peki”dedi. Böylece onun talebesi oldum.
 
Bir gün seminere geç kaldığımda cebindeki altın saati çıkarıp baktı ve “Üç dakika geciktiniz, bu bir daha tekerrür etmesin!” dedi. O tarihten sonra randevuma hiç geç kalmadım.”
 
HATIRA
 
 
Mehmet Akif Ersoy anlatıyor: Bir gün mahallemize birileri taşındı. Evden camiye, camiden eve gidip gelen o ÅŸahsı çok merak ettim. Bir gün benim gibi merak eden arkadaÅŸlarımla ziyaretine gitmeye karar verdik. Ziyaretimizde o kadar güzel izahatta bulundu ki hepimiz hayran olduk. Ayrılırken: “Hocam istediÄŸiniz gün ve saatte bize ders verseniz olur mu?” dedik. O hiç düÅŸünmeden “hayır” dedi. Israrımız karşısında:
 
“Ancak ÅŸu ÅŸartlarla olur:
 
1- Okuyacağınız kitabı ben belirlerim.
 
2- Anlamadığınız konuyu asla anladım demeyeceksiniz.
 
3- Belirtilen zamanda gelip, belirtilen saatte ayrılacaksınız.”
 
Kabul ettik. Ä°lk gün hepimiz tam saatinde geldik. Çok güzel ders yaptık. Bir sonraki derse arkadaÅŸlarımızdan biri biraz gecikti. Ä°kaz etmekle beraber fazla geç olmadığı için müsamaha gösterdi. Bir diÄŸer dese iki arkadaşımız epeyce geç geldi. Hocamız dersi bitirdikten sonra: “Çocuklar artık gelmeyin.” Ama hocam! diye itiraz ettikse de hocamız “Defolun! Sözünde durmayanlara ders okutulmaz.” dedi.
 
Ä°lim adamı olmak kararlılık, devam ve sabır gerektirir. Bunların hepsi de Fuat Hocada fazlasıyla mevcut.  
 
“ARAPÇAYI ÖÄžRENMEN ÅžART!”
 
Hocam, kendime alan olarak seçtiÄŸim, bilim dalında baÅŸarılı olmam için Arapça öÄŸrenmemin ÅŸart olduÄŸunu söyledi. Bu dili öÄŸrenmek için çalışmaya baÅŸlamıştım. Fakat bir mesafe kat edemiyordum.
 
1943 yılında Almanların Bulgaristan’a girmesiyle bütün üniversiteler tatile girdi.  Hocam bana dedi ki: “Åžimdi elinizde bir fırsat var. Altı aylık bir tatiliniz olacak, bu zaman içerisinde Arapçayı öÄŸrenin.” Hocamın bu sözleri bana çok etki etti. Evimizde babamdan kalma otuz ciltlik Taberî Tefsiri vardı. Onu okumaya baÅŸladım. BaÅŸlangıçta anlamıyordum. Türkçe tefsirlerle karşılaÅŸtırarak yavaÅŸ yavaÅŸ tefsirin içine girmeye çalıştım. Günde yaklaşık on yedi saat çalışıyordum. Erken kalkıp geç yatıyordum. Evden hemen hemen hiç çıkmıyordum. Altı ay sonra tefsiri bitirmiÅŸ oldum. BaÅŸlangıçta hemen hiç anlayamadığım bu tefsiri altı ayın sonunda gazete gibi okuyordum. Artık hem ilmi hem konuÅŸma dili olarak Arapçayı biliyordum. O tempoyla on yedi saatçalışan herkesinbunu baÅŸaracağına inanıyorum.
 
Ä°lim adamı olmanın yolu, fedakârlık yapmak, aç kalmak, uykusuz kalmak, çile çekmekten geçer. Tüm bunları Fuat Hoca’da fazlasıyla görmekteyiz.
 
AKADEMÄ°K ÇALIÅžMASI
 
1951'de Ä°stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ni bitirdikten sonra, Arap Dili veEdebiyatı üzerinde doktora yaptı. 1954'te Arap Dili ve Edebiyatı bölümünde, "Buhari'nin Kaynakları" adlı doktora tezini tamamlayarak doçent oldu.
 
Bu teziyle o, hadis kaynağı olarak Ä°slam kültüründe önemli bir yere sahip olan Buharî(810-870)'nin, bilinenin aksine yalnızca sözlü kaynaklara deÄŸil, "yazılı kaynaklara dayandığı" tezini ortaya koydu. Bu yazılı kaynakların, Ä°slam'ın erken dönemine; hatta 7. yüzyıla kadar geri gittiÄŸini ortaya koydu. Bu tez, Avrupa merkezli oryantalist çevrelerde hala tartışılmaktadır.
 
Fuat Sezgin Hoca, DoÄŸu Bilimi ve Türkoloji üzerine çalışmalar yapan bilim adamı Alman Carl Brockelmann'ın (1868-1956): "Arap Edebiyatı Tarihi" ve "Ä°slam Milletleri ve Devletleri Tarihi" gibi çalışmalarındaki eksiklikleri fark etmiÅŸ ve bunları tamamlamak maksadıyla, 1954 yılında Ä°slam Bilim Tarihiyle de ilgilenmeye baÅŸlamıştır.
 
1960 Ä°HTÄ°LALÄ° VE 147 LÄ°KLER
 
Demokrasinin yüz karası ihtilallar, toplumun hemen her katmanını periÅŸan ettiÄŸi gibiekonomik yönden olsun, uluslararası arenada olsun ülkenin itibarini da periÅŸan ediyor. Hele hele üniversitelerdeki kıyım ülke için tarif edilemeyecek yaralar açmıştır. O kıyıma uÄŸrayan Hocalardan biri de Fuat Hoca’dır.
 
Hoca, 1960 cuntacılarınca "Zararlı Profesör" diye üniversiteden atıldı. O zaman henüz 36 yaşındaydı. Ardından ülkeyi terk etti. Bu terk ediÅŸ olayını Hoca ÅŸöyle anlatıyor:
 
"1960 yılında, bir hükümet darbesi oldu. Askerler devletin idaresini ele geçirdiler. Milli EÄŸitim Komitesi diye bir komite kurdular. Bir gün bunlar, 'hangi profesörler zararlıdır?' diye bir liste hazırlamışlar. Bunların görüÅŸleri kanun gibiydi. Gazeteler, üniversiteden zararlı diye atılan 147 profesörün ismini yayınladılar. O listede benim de adım vardı.
 
Gazeteyi çantama koydum, Süleymaniye Kütüphanesi'ne gittim ve hemen orada tanıdığım, iki Amerikalı, bir de Frankfurt Üniversitesi'nin eski rektörü olan dostuma mektup yazdım. 'Bana bir yer bulun, geleceÄŸim.' dedim. Yaklaşık 30 gün içinde üç Üniversiteden de olumlu cevap geldi. Üçü de beni, memnuniyetle kabul edeceÄŸini ifade ettiler. Ancak ben Frankfurt'u tercih ettim. Ve Frankfurt'a gittim.
 
Askeri idarenin, bir mülki idareyi bertaraf ederek devletin başına geçmiÅŸ olmasından memnun olmadım. Yanlış yapılacak birçok ÅŸey bekliyordum, ama bir gün üniversiteden atılacağımı hiç beklemiyordum. Hatta Türkiye'yi kendiliÄŸimden terk etmeyi hiç mi hiç düÅŸünmüyordum. Çünkü memleketime çok baÄŸlıydım.
 
Bu hadiseden bir yıl evvel, Almanya'da misafir doçent olarak bulunuyordum. Bana orada, doçentlik yapmamı teklif ettiler. Bu teklifi gülerek reddettim. 'Ben Ä°stanbul'u, Türkiye'yi nasıl terk ederim?' dedim. Özür dilediler. Demek büyük söylemiÅŸim ki, Gazetedeki 'zararlı profesörler' listesini ve ismimin bu listede olduÄŸunu görünce, çok sevdiÄŸim ülkemden gitmemin, iradem dışı da olsa ÅŸart olduÄŸunu anladım.”
 
ALMANYA’YA GÄ°DÄ°Åž
 
 
Fuat Hoca, Türkiye’yi (Ä°stanbul'u) terk edeceÄŸi akÅŸamı da ÅŸöyle anlatıyor;
 
“O gün Galata Köprüsünün Karaköy tarafına gittim. Oradan 15-20 dakika kadar Üsküdar'a baktım. Güzel bir geceydi, vakit de epeyce geçmiÅŸti. Eve döndüÄŸümde, gözlerimin yaşını silmek zorunda kaldım. Ä°ÅŸte son hislerim buydu.
 
Kızmadım fakat üzüldüÄŸümü ifade etmeliyim.
 
Fuat Hoca,“Gene memleketime,  ne vermek mümkünse onu vermeye çalışıyorum.”demeyi de ihmal etmiyor.
 
27 Mayıs 1960 Ä°htilalıyla ilgili Fuat Hoca:‘Ä°htilal çocukça bir ÅŸeydi. Ä°nsan çocukların yaptığı hataları affeder. Bende onun için çocukça diyorum. Ben o hatayı affettim. Bu bana fazla tesir etmedi. Ä°stemeyerek de olsa, Almanya’ya giderek müthiÅŸ bir çalışmanın içerisine girdim. Onun için hiç kızgınlık duymadım…
 
Bir gün hükümet darbesini yapanlardan Devlet Bakanı Mehmet ÖzgüneÅŸ’e, “Siz askeri darbe yaptığınız andan itibarendaima sizin yanlış yaptığınıza inandım ve size muhaliftim. Siz her ÅŸeyi yanlış yaptınız, ama bir ÅŸeyi doÄŸru yaptınız… Buda beni memleketten çıkarmış olmanızdır.”dedim. Kıpkırmızı oldu.”
 
KRAL FAYSAL VE ARAP DÜNYASI
 
Arap dünyasıyla ve yöneticileriyle tanışmasını ÅŸöyle anlatır:
 
“1978 yılında, Kral Faysal “Bilim Ödülü”nü kazandım. Bu vesileyle Arap dünyasıyla ve devlet adamlarıyla tanışma imkânı buldum. Aklımdan geçen projelerimi Arap yöneticilerine anlatma imkânı buldum. DüÅŸüncelerimin destek görmesiyle1982 yılında, J.W.Goethe Üniversitesi'ne baÄŸlı Arap-Ä°slam Bilimleri Tarihi Enstitüsü'nü kurdum. Ardından da 1983'de buranın müze olmasını saÄŸladım. Bu Enstitü'nün, halen direktörlüÄŸünü yürütmekteyim. Enstitü'ye baÄŸlı olarak kurduÄŸum müzede, Müslüman bilginler tarafından yapılmış aletlerin ve bilimsel araç ve gereçlerin, yazılı kaynaklara dayanarak yaptırdığım numunelerini(örneklerini) sergiledim.”
 
Bilimler Tarihi alanında dünyanın sayılı otoritelerinden birisi olan Fuat Sezgin Hoca; Süryanice, Ä°branice, Latince, Arapça ve Almanca da dâhil, 27 dili çok iyi derecede bilmektedir.
 
Ä°SLAM BÄ°LÄ°ME KARÅžI MI?
 
 
Bilimin seyriyle ilgili yorumun Fuat Hoca:
 
“Ä°slam dünyasına ne oldu da bilimlerle aramızı kestik? Bu biraz karışık meseledir. Bilinmelidir ki, medeniyetler ebedi olarak yaÅŸamıyorlar. Bir zamanlar Yunan, daha sonra Bizans, bilahare de, Ä°slam medeniyeti egemen oldu. Bizans’tan farklı olarak Yunancayı bilmeyen Müslümanların, onların kitaplarını tercüme etmek suretiyle bilimde zirveye çıktılar. Daha sonra Yunan dilini bilen Bizanslılar bunu yapamadılar. Bu da sonuç olarak Ä°stanbul’un fethini getirdi. Bizde umumiyetle Ä°slam’ı, din olarak geri kalmışlığın sebebi olarak gösterirler. Bunu tarihi bir hakikat olarak ifade etmeliyim ki, böyle bir ÅŸey yoktur.”
 
Yahudi bilgini Arabist:“EÄŸer Ä°slam dini, bilimi sadece bilim olarak, bilim aÅŸkı olarak himaye etmemiÅŸ olsaydı bilimler bu kadar süratli ve bu kadar geniÅŸ ÅŸekilde gerçekleÅŸemezdi.” Din kesinlikle bilimin önünde bir engel deÄŸildir.
 
Ä°LÄ°M AÅžKI VE ESERLERÄ°
 
O, dünyanın neresinde olursa olsun, "Ä°slam Bilim Tarihi" adına; fizik, kimya, biyoloji, hayvancılık, veterinerlik, ziraat, tıp, astronomi, coÄŸrafya gibi bütün bilim dallarına ait bir eser veya orijinal biraletin varlığını duyunca; bir dedektif gibi, o eserin peÅŸine düÅŸerdi. Hiçbir masraftan çekinmeden, gerekirse özel uçakla oraya giderdi. O kitabın deÄŸeri ne olursa olsun alır ve bulduÄŸu eseri hemen incelemeye baÅŸlardı.
 
AraÅŸtırmalarında Üniversite ve Kral ailesinin desteÄŸi unutulmamalıdır.  Ayrıca Enstitü’de yaptığı çalışmaları; "Geschichtedes Arabischen Schrifttums" (Arap-Ä°slam Ä°limleri Mecmuası)’nda yayınlıyordu. Böylece bu dergi-ansiklopedi, kısa sürede, dünya çapında bir kaynak haline geldi. Bilim tarihçilerinin temel müracaat kaynağı olan ve en son 15. cildi çıkan bu dev eser, halen iÄŸneyle kuyu kazar gibi yazılmaya devam ediyor. Bir bibliyografya olarak da görülen bu eser, mevcut en sahih kaynaklarla yazılmış bir "Ä°slam Bilim Tarihi"dir.
 
Sezgin Hoca, Enstitü'de bulunan bütün eserleri, kataloglar halinde yayınlayarak, çok önemli bir hizmete daha imza attı. Böylece, "Wissenchaftund Technik im Islam" (Ä°slam'da Bilim ve Teknoloji) isimli 5 ciltlik eseri, mükemmel bir özet olarak Ä°stanbul BüyükÅŸehir Belediyesi tarafından yayınlanmıştır. Daha önce (2003) Almanca ve (2004) FransızcaolaraktanneÅŸredilmiÅŸtir.
 
MARÄ°FET Ä°LTÄ°FATA TABÄ°DÄ°R; DEÄžERÄ°MÄ°ZE SAHÄ°P ÇIKIYORUZ
 
1960 Ä°htilaliyle ülkemizden ayrılmak zorunda kalan Fuat Sezgin’i, tekrar Türkiye’ye getirmek için gayret eden ve eserlerinin burada yayınlanmasını saÄŸlayan, Türkiye Bilimler Akademisine, Turizm Bakanlığına, özellikle maddi hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan Ä°stanbul BüyükÅŸehir Belediye BaÅŸkanlığına, hasetsen Sayın BaÅŸkanımız Recep Tayyip ErdoÄŸan’a teÅŸekkür ederim.
 
Ä°stanbul Gülhane Parkı içindeki Has Ahırlar Binası'nda, açılan ‘Ä°slam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’yle, Türk insanı onu yeniden tanıma fırsatı buldu. Müslüman bilim adamlarının buluÅŸları, ÅŸimdi Gülhane Parkı'ndaki Ä°slam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’nde sergilenmektedir.
 
Müze yetkilileri, burada sergilenen 140 eserin büyük bir kısmının orijinal olduÄŸunu, eser sayısının, kısa süre sonra 800'ü bulacağını açıklıyor. Açılan müzede; astronomi, coÄŸrafya, deniz bilimleri, saat teknolojisi, geometri, optik, tıp, kimya, maden, fizik ve mekanik, savaÅŸ teknolojisi ve mimarlık dallarında eserler ve aletler sergileniyor.
 
YAPTIÄžI ÇALIÅžMALARDAN BAZI ÖRNEKLER
 
 
Hülya Aras Hanım, Hoca’nın çalışmalarından bazılarını izah ederken, dünyada bir ilk olan ‘Bilim Müzesi’nin Almanya’nın Frankfurt ÅŸehrindeki açılışında Fuat Hoca’nın ÅŸu açıklamalarına yer veriyor:
 
"Bugün bu Enstitü'de 800 den fazla alet var. Bütün bunları Arapça,Farsça, Türkçe yazmalardan çıkardım. Bunların, Latince ve Ä°spanyolca tercümelerini çıkardım. Benden önce bu konudaçalışan oryantalistler olmuÅŸ. Onlarda bu konuda araÅŸtırmalar yapmışlar. Mesela Prof. Dr. Wideman diye büyük Alman âlimi vardır. Bu adamcağız, tam elli sene Ä°slam bilimler tarihi ile uÄŸraÅŸmış. Birçok aletleri o da yazmalardan bulmuÅŸ. Hatta ilk alet taklidine baÅŸlayan kiÅŸi, Wideman'dır. Yaptığım aletlerin bir kısmını, Ä°spanya'da, büyük bir kısmını da Almanya'da yaptırıyordum. Bizim bir atölyemiz var. Aletlerin bir kısmının parçalarını, atölyede yapıyoruz. Birçok parçalarını da Mısır'da, yaptırıyoruz, burada birleÅŸtirip tamamlıyoruz.
 
Her aletin yapımının, kendine mahsus bir hikâyesi vardır. Mesela ünlü bilim adamı Takiyyüddin, On tane saati tarif eden bir kitap yazmıştır. Tarifini yaptığı saatlerden ikisini yapmaya çalıştım. Bunu Türkiye'de, Ä°spanya'da, Hollanda'da, Almanya'da, Mısır'da herkese sordum. Hiç kimse yapamadı. Sonra Almanya’nın Bremen ÅŸehrinde, saatçilikten anlayan bir astronomi Profesörü vardı ona yaptırdım.
 
Sabit yıldızlar gök haritasını, bin yıllarında yazılmış bir yazmaya dayanarak yaptık. Çok zordu. Bütün yıldızların bir koordinatları vardır. Bu koordinatları, Kahire'de bir türlü tam veremediler. Astronomi tarihi ile uÄŸraÅŸan, Bremen'de birAlman bilgini vardı. Ona götürdük. Biz bir küre yaptık. Küreyi ona gönderdik. KurÅŸun kalem ile bu resimleri çizerek yıldızların yerlerini belirtti. Bunu alıp, Kahire'ye götürdüm. Ondan sonra bunu iÅŸlediler ve yaptık.
 
Bundan 23-24 sene evveldi. 9.yüzyılın başında, Halife Memun'un yaptırdığı bir harita vardı. Onu Topkapı Sarayı'nda bulunan bir ansiklopedide keÅŸfettim. Memun'un haritası, benim buluÅŸlarımın en önemlisi. Bu haritaya dayanarak, kitabımın coÄŸrafya cildini yazmaya baÅŸladım. CoÄŸrafya cildini yazarken, bende herkes gibi, elimizde olan bütün haritaların, Avrupalılar tarafından yapıldığını zannediyordum. Tamamıyla bir karanlık içerisindeydim.
 
Fakat Ä°slam coÄŸrafya tarihi üzerinde çalışmam 10. yüzyıla uzanınca, benim dünyam deÄŸiÅŸmeye baÅŸladı. YavaÅŸ, yavaÅŸ baktım ki Müslümanlar, "matematik coÄŸrafya"yı kurmuÅŸlar. "Matematik CoÄŸrafya" nedir? Dünya haritasının, matematik esaslara, enlem ve boylam derecelerine dayanarak haritalandırılmasıdır.
 
Bilimler dünyasına sunduÄŸum önemli bir sonuç vardır. O da, Amerika kıtasının, Müslümanlartarafından keÅŸfedilmiÅŸ olması. Müslümanlar tarafından Dünya haritasının yapıldığı ve bu haritaya dayanarak Christophe Colomb'un, Amerika'ya deÄŸil, Asya'ya ulaÅŸmak istediÄŸi gerçeÄŸine ulaÅŸtım."
 
Çalışması, azmi, sabrı ve üretkenliÄŸiyle ülkemizin medar-ı iftiharı Prof. Dr. Fuat Sezgin Hoca’yı 30 Haziran 2018’de kaybettik. “Buhari’nin Kaynakları” kitabıyla Oryantalistlerin Ä°slam’a karşı oyunlarını bozan, dünya çapındaki deÄŸerimize Allah’tan rahmet diliyorum.
 
 
Müellif: Ahmet Belada / Kaynak: Ä°lkadım Dergisi-( 01 Temmuz 2018 )

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.