Sosyal Medya

Bu ülkenin bitmeyen aydın yanılgısı

Tarihimiz büyük insanla doludur: Atilla Han, Mete Han, Buğra Han, Alp Aslan, Melikşah, Kılıç Aslan, Ertuğrul Gazi, Osman Gazi, Orhan Gazi, Murad Hüdavendigâr, Yıldırım, Fatih (nefes al, devam et), Yavuz, Kanuni, Barbaros, Köprülüler, Sinan...



Ohooo, bizim büyükler saymakla bitmez!
 
Bunların arasında sıfırdan imparatorluklar kuranlar var. EÅŸsiz mâbedler yapanlar var. Gemileri karadan yürütenler var. En olmadık zamanda saldırıya geçen Haçlı ordularını yerle bir edenler var. 
 
Bu iÅŸler de “büyük iÅŸler”dir, bunları yapmak da “büyüklük”tür…
 
BaÅŸöÄŸretmenime göre hiçbiri önemli deÄŸildi. Önemli olsaydı, onlar hakkında da birkaç ÅŸiir ezberletirdi bize.
 
Hadi Atatürk’ü anladık, neden onca “Ä°nönü ÅŸiiri” ezberlettiÄŸini hâlâ anlamış deÄŸilim. 
 
Bir de Ä°nönü büstü yapmaya kalktı. Kvacoli’den (mahalli bir yer ismi) kil taşımaktan ellerimiz çatladı. Sonunda bir büst yaptı, ama Ä°nönü›den çok, kalkan balığına benziyordu: Pürtüklü pürtüklüydü. 
 
Çaktırmadan gülüÅŸmüÅŸtük.
 
BaÅŸöÄŸretmenimin yaptığı tuhaf ÅŸeye bakarken, kafama takıldı. 
 
“Osmanlı padiÅŸahları da kendi heykellerini diktirdiler mi, BaÅŸöÄŸretmenim?”
 
“Bakalım altından ne çıkacak?” dercesine suratıma baktıktan sonra, cevap verdi:
 
“Hayır.”
 
“Peki, ama neden?”
 
“Çünkü uygar deÄŸillerdi. Heykele de dansa da karşıydılar.”
 
BildiÄŸimiz “irticacı” yani!..
 
Peki, heykel bilmeyen, danstan anlamayan, hatta Paris’te dans edildiÄŸini duyduÄŸunda Fransa’ya sert bir nota veren “çaÄŸdışı Osmanlı”, nasıl o kadar büyüdü, geliÅŸti, geniÅŸledi, zenginleÅŸti, dünyanın neredeyse yarısına hükmetti yüzyıllarca?
 
Sonra operası, balesi, dansı, valsi, güzellik yarışması ve dizi dizi heykelleri ile “modern Türkiye” kuruldu ama geri kalmışlıktan kurtulamadık (o tarihte milli gelirimiz 200 doların altındaydı).
 
Ä°nce iÅŸler bunlar, ipince iÅŸler!.. Çocukların küçücük akılları ermez... miÅŸ.
 
Çocuktum ya, benim de aklım ermiyor... muÅŸ!
 
Şimdi aklımız eriyor da ne oluyor sanki?
 
BaÅŸöÄŸretmenim kabara kabara anlatırdı: “Halk anlamaz, halka biz anlatacağız çocuklar: ÖÄŸreneceÄŸiz, anlayacağız ve anlatacağız.”
 
Hem çocuksunuz anlamazsınız diyordu, hem de anlatacaksınız: Onun da kafası iyice karışıktı anlaşılan.
 
Ne olursa olsun, bir ilkokul öÄŸrencisinin halkın anlamadığını anlayıp, bilmediÄŸini bilmek hoÅŸuna gider. Bu sözler çocuksu duygularımı uçurmuÅŸ, o gurur içinde babama bile tepeden bakmaya baÅŸlamıştım. Annem, babam, büyük yengem, teyzem, dayım halktan insanlardı ya hiçbiri bir ÅŸey bilmiyorlardı. Ben onlardan farklıydım. Farklı ve imtiyazlıydım. Çünkü ne de olsa “cumhuriyet çocuÄŸu»ydum.
 
Sonradan ne kadar yanıldığımı gördüm. Neden derseniz, bizim halkımız “feraset” sahibidir. EÄŸitim sistemimiz ise insanın içindeki feraseti törpülüyor. Bu bakımdan “mürekkep yalamış” geçinenler, “halk bilmez, anlamaz” zannıyla halka tepeden bakmak gibi bir hastalığa müptelâ olurlar. Bu antidemokratik yaklaşım yüzünden Türkiye hâlâ—bu çaÄŸda bile—demokrasi hasretlisi olarak yaşıyor. 
 
“Halk anlamaz, bilmez” diyerek halka siyasi iktidar dayatılır, ideoloji dayatılır, fikir dayatılır, düÅŸünce dayatılır, kıyafet dayatılır, sahte kıble dayatılır; hattâ sevgi ve nefret dayatılır.
 
Bir “aydın yanılgısı”dır gidiyor hâlâ. 
 
 
Yavuz Bahadıroğlu / Yeni Akit

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.