Sosyal Medya

Libya krizinin Akdeniz enerji denklemi bakımından ekonomi politiği

Transit yolu olmaktan çıkıp enerji kaynağı haline gelen Doğu Akdeniz’de çok boyutlu bir enerji mücadelesi var. İsrail, Yunanistan ve GKRY gibi bölgesel aktörler, 122 trilyon metreküplük hidrokarbon rezervini Türkiyesiz bir yöntemle dünya piyasalarına aktarmak istiyor. Türkiye ise Libya Mutabakatı ve Rusya ile diyalog sayesinde savunmayı geride bırakıp avantajlı konuma geçti.



Türkiye ve Rusya Federasyonu arasında 2012 yılında elde edilen 33 milyar doları aÅŸan ikili ticaret hacminin yıllar itibari ile düÅŸüÅŸ yaÅŸadığı görülmektedir. Son dönemde ivme kazanan iki ülke iliÅŸkileri ikili ticarete de olumlu yansımıştır. 2018 yılında iki ülke arasındaki toplam ticaret hacmi yaklaşık 25,5 milyar dolar seviyesinde gerçekleÅŸmiÅŸtir. Türkiye’nin Rusya’ya ihracatı 3,4 milyar dolar iken; ithalatı ise 21,9 milyar dolar seviyesinde gerçekleÅŸmiÅŸtir. Yeterli seviyede olmayan bu ticaret hacmini gelecek dönemlerde 100 milyar dolar seviyelerine çıkarmak Türkiye ve Rusya tarafından ortak hedef olarak belirlenmiÅŸtir.
 
Rusya Devlet BaÅŸkanı Vladimir Putin’in Åžubat 2019’da imzaladığı kararnameyle, uluslararası kara taşımacılığı yapan sürücülere ve iÅŸ seyahati için gelen Türk vatandaÅŸlarına, Türkiye’nin Rusya’daki diplomatik temsilciliklerinde çalışanlara yönelik vize uygulamasına son verilmiÅŸtir. Bu gibi ticaret hacmini arttıracak adımların dışında baÅŸkanlar arasında yapılan telefon görüÅŸmeleri, ülke ziyaretleri ve heyet görüÅŸmeleri neticesinde ortak bir politikaya ulaşılması da ticari faaliyetleri desteklemektedir.
 
Türkiye ve Rusya Federasyonu iÅŸ birliÄŸi ekonomik anlamda büyük ölçüde enerji ticaretine dayanmaktadır. Türkiye tükettiÄŸi enerjinin yüzde 30,5’ini doÄŸalgazdan, yüzde 30,5’ini de ham petrolden karşılamaktadır. 2018 verilerine göre ham petrol ve petrol ürünlerinin yüzde 25’i; doÄŸalgazın ise yüzde 46,9’u Rusya’dan alınmaktadır. Bu veriler ışığında Türkiye pazarının Rusya için son derece önemli olduÄŸunu söylemek yerinde olacaktır. Öte yandan, Türkiye açısından ise, bir ülkeye bu denli enerji bağımlılığının çok da saÄŸlıklı olmadığı söylenebilecektir. Türkiye için enerji bağımlılığının azaltılmasının yanında enerjide ve tedarikçide çeÅŸitliliÄŸi saÄŸlamak öncelikli hedefler olmalıdır.
 
Mevcut enerji hatları
 
Rusya–Türkiye DoÄŸal Gaz Boru Hattı (Batı Hattı), 1984 yılında Türkiye Cumhuriyeti ve eski Sovyetler BirliÄŸi hükümetleri arasında doÄŸalgaz sevkiyatı konusunda imzalanan anlaÅŸma sonrası 1988 yılında tamamlanıp hizmete açılmıştır. AnlaÅŸma sonrası BOTAÅž tarafından yapılan etüt çalışmalarının ardından ülkemize Bulgaristan sınırında Malkoçlar’dan giren, Hamitabat, Ambarlı, Ä°stanbul, Ä°zmit, Bursa, EskiÅŸehir güzergâhını takip ederek Ankara’ya ulaÅŸan hat 845 km uzunluÄŸundadır. Batı Hattı, ilk durağı olan Hamitabat’a 1987 tarihinde ulaÅŸmış, bu tarihten itibaren yerli doÄŸal gazın yanı sıra ithal doÄŸal gaz da Hamitabat’taki Trakya Kombine Çevrim Santrali’nde elektrik enerjisi üretiminde kullanılmıştır. Ankara’ya ulaÅŸmasının ardından da konut ve ticari sektörde kullanılmaya baÅŸlanmıştır.
 
1997 tarihinde BOTAÅž ve Gazexport arasında imzalanan ve 25 yıllık DoÄŸal Gaz Alım AnlaÅŸmasını kapsayan Mavi Akım Gaz Boru Hattı ise, Rusya–Türkiye iÅŸ birliÄŸinde ikinci önemli projedir. Rusya’dan Türkiye’ye Karadeniz üzerinden uzanan ve 2005 yılında resmi açılışı yapılan bu hat ile Türkiye’ye yıllık 16 milyar metreküp doÄŸalgaz arz edilmektedir.
 
Son olarak, 2016 yılında Ä°stanbul’da imzalanan anlaÅŸma ile temeli atılan TürkAkım Gaz Boru Hattı Projesi; Rusya’dan baÅŸlayarak Karadeniz üzerinden Türkiye’ye uzanan iki ana hattan oluÅŸmaktadır. Bu hatların her biri 15,73 milyar metreküp kapasiteye sahiptir. Bu proje ile ülkemize doÄŸal gaz arzının yanı sıra Rus gazının Türkiye üzerinden Avrupa pazarına ulaÅŸması hedeflenmiÅŸtir. Deniz bölümünde yer alan hattın inÅŸası ve iÅŸletimi Rusya’ya aitken; kara bölümünde yer alan iki hattan Türkiye’ye gaz arzı saÄŸlayacak olanın inÅŸası BOTAÅž’a aittir. Avrupa’ya gaz arzı saÄŸlayan diÄŸer hattın inÅŸası ve iÅŸletimi ise yüzde 50 oranında ortaklık ÅŸeklinde iki ülkenin ilgili ÅŸirketleri tarafından kurulan TürkAkım Gaz Taşıma Anonim Åžirketi tarafından yapılacaktır.
 
Sıfıra yakın risk
 
TürkAkım projesinin bir diÄŸer önemli tarafı da Batı Hattı’nın bölgedeki politik gerilimlerden etkilenme olasılığının yüksek olması sebebiyle, doÄŸrudan Türkiye’ye gaz taşıyan bir proje olarak olası Türkiye–Rusya gerilimi ihtimali dışında sıfıra yakın bir politik risk taşımasıdır. ÖrneÄŸin, son dönemde Rusya ile Ukrayna arasında yaÅŸanan doÄŸal gaz anlaÅŸmazlıkları sebebiyle Batı Hattından gelen gazda zaman zaman kesintiler yaÅŸanmıştır. Bu kesintiler özellikle kış aylarında enerji arz güvenliÄŸi açısından Türkiye için sorun olmuÅŸtur. Bu proje, doÄŸrudan kaynak ülkeden Türkiye’ye gazın taşınmasını saÄŸlaması bakımından, enerji arz güvenliÄŸi noktasındaki sorunların giderilmesine yardımcı olacaktır.
 
Yapılan yeni keÅŸiflerle, 21. yüzyıldan sonra enerji transit yolu olmaktan çıkıp enerji kaynağı haline gelen DoÄŸu Akdeniz’de çok boyutlu bir enerji mücadelesi hüküm sürmektedir. Bölgede 122 trilyon metreküplük hidrokarbon rezervi olduÄŸu tahmin edilmektedir. Bu kaynağın paylaşımı ve enerjinin dünya piyasasına taşınması öncelikle Akdeniz’e kıyıdaÅŸ ülkeler arasında mevcut krizlerin daha da derinleÅŸmesine sebep olmuÅŸtur. Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRY)’nin tek taraflı yaptığı uluslararası hukuka aykırı hamleler ile bölgeyi parsellere ayırıp çeÅŸitli uluslararası ÅŸirketlere ruhsatlandırma yapması bölgedeki tansiyonu en üst seviyeye çıkarmıştır.
 
Bölgede Türkiye’ye ve Türkiye’nin çıkarlarına karşı; ABD, Avrupa BirliÄŸi (AB), Yunanistan, Ä°srail, Mısır ve dışarıdan BirleÅŸik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan’ın destek verdiÄŸi bir blok kurulmuÅŸ durumdadır. DoÄŸu Akdeniz politikasını, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’nin haklarının korunması noktasında çizen Türkiye, bölgede yalnız bir görüntü çizmekteydi. Buna raÄŸmen, karşısındaki bu çoklu bloÄŸa karşı baÅŸarılı diplomasi ve gerektiÄŸinde sahada kararlı adımlarla istediÄŸini almayı baÅŸarmıştır.
 
 
Dolmabahçe Mutabakatı
 
Ä°srail, Yunanistan ve GKRY gibi bölgesel aktörlerin bölgedeki enerji politikası keÅŸfettikleri rezervleri Türkiyesiz bir yöntemle dünya piyasalarına aktarmak iken; AB’nin bölgedeki enerji politikası Rusya’ya olan enerji bağımlılığını en aza indirmektir. ABD’nin politikası da AB’nin Rusya’ya olan enerji bağımlılığının azaltılması ve Ä°srail’e koÅŸulsuz yardım olarak görülmektedir. ABD mevcut durumda AB’ye LNG ihracı yapmaktadır ve bu arzı artırma hedefi gütmektedir. Bu gerçeklikten hareketle, ABD’nin DoÄŸu Akdeniz’den çıkacak olası bir rezervin AB pazarına ulaÅŸmasına sıcak bakmaması gerekmektedir. Olası bir rezerv kendi LNG pazarına darbe vuracaktır. Bu noktadan bakıldığında bölgedeki enerji denkleminin karmaÅŸası anlaşılabilecektir.
 
Rusya ise tüm bu denklemlerde dışarıda gibi görünse de DoÄŸu Akdeniz’deki enerji ÅŸirketleri ve bölgede bulundurduÄŸu donanması ile söz konusu denklemde önemli bir aktör konumundadır. AB’nin Rus gazına bağımlılığının azalmasına engel olmak isteyen Rusya, bölgedeki denklemlerde kendi çıkarını gözetmektedir. Türkiye ile Astana sürecinden gelen diyalog ortamını koruyan Rusya, bölgedeki denklemlerde Türkiye’ye yakın durmaktadır.
 
27 Kasım 2019 tarihinde Türkiye ile Libya karşılıklı deniz yetki alanlarını belirleyen ve askeri iÅŸ birliÄŸi gibi maddelere de sahip, “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına Ä°liÅŸkin Mutabakat Muhtırası”nı imzalamıştır. Muhtıra kapsamında deniz yetki sınırlarının belirlenmesi, ekonomik iÅŸ birliÄŸi ve Libya’da kolluk kuvveti kurulması ve eÄŸitimi gibi askeri yardım maddeleri yer almaktadır. Oldukça stratejik öneme sahip bu anlaÅŸma ile Türkiye’nin Marmaris-Fethiye-KaÅŸ kıyı hattından Libya’nın, Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH)’nin hâkim olduÄŸu batı kısmında yer alan, Derne-Tobruk ve Bardiyah kıyı hattına uzanan deniz alanları iki ülkenin kıta sahanlığı olarak belirlenmiÅŸtir. Bu anlaÅŸma ile Türkiye, DoÄŸu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının batı sınırını belirlemiÅŸtir. Ayrıca, Türkiye, uluslararası deniz hukukuna dayandırdığı; DoÄŸu Akdeniz’de ortay hattın ters tarafında kalan adaların karasuları dışında deniz yetki alanı olamayacağı savını uluslararası bir anlaÅŸma ile pekiÅŸtirmiÅŸtir. Bu anlaÅŸma ile Türkiye, son döneme kadar yer aldığı savunma pozisyonundan çıkmış bölgede avantajlı konuma geçen taraf olmuÅŸtur.
 
8 Aralık 2019 tarihinde yürürlüÄŸe giren bu anlaÅŸma Türkiye’nin KKTC ile 2011 yılında yaptığı anlaÅŸmanın bir benzeridir. Ancak, anlaÅŸma bölgede infial uyandırmış; baÅŸta Yunanistan olmak üzere, Fransa ve Almanya gibi AB ülkelerinin tepkisini çekmiÅŸtir. BM nezdinde ÅŸikâyette bulunan Yunanistan, anlaÅŸmanın Rodos ve On Ä°ki Ada’nın deniz alanlarını gasp ettiÄŸini iddia etmektedir. Libya Büyükelçisini istenmeyen adam ilan eden Yunanistan, Türkiye’ye karşı “Pontus Soykırımı” kartını kullanacağını ilan etmiÅŸtir. Lozan AnlaÅŸması’nda Anadolu’da yaptığı katliamlardan ötürü tazminat ödemek zorunda kalan Yunanistan’ın bu hamlesinin, her fırsatta Türkiye’ye karşı iki yüzlü tavır sergileyen uluslararası arenada nasıl karşılanacağı soru iÅŸaretidir. Zira, 12 Aralık 2019’da toplanan AB üyesi ülkelerin devlet ve hükümet baÅŸkanları, anlaÅŸmanın üçüncü ülkelerin haklarını ihlal ettiÄŸi gerekçesiyle hükümsüz olduÄŸunu ve Yunanistan-GKRY bloÄŸuna olan desteklerinin devam ettiÄŸini açıkladılar. DoÄŸu Akdeniz konusunda yetkilerini aşıp, uluslararası bir mahkeme gibi hareket eden AB açıkça BirleÅŸmiÅŸ Milletler Deniz Hukuku sözleÅŸmesini de ihlal etmektedir.
 
AB’nin Rusya’ya olan enerji bağımlılığının azaltılması ve bölgedeki enerjiye hakim güç olma hedefindeki ABD de Türkiye’ye karşı blokta yer almış, Libya anlaÅŸmasının ardından 17 Aralık’ta “Ulusal Savunma Yetki Yasası” kapsamında Türkiye’ye bir dizi yaptırım kararı almıştır. Yaptırım kararlarında, F-35’lerin teslim edilmemesi, S-400 alımı nedeniyle ek yaptırımlar getirilmesi, TürkAkım projesi kapsamında çalışan gemilere ve bu gemilerde çalışan yabancı uyruklu kiÅŸilere yaptırımlar uygulanması, Rus askeri gemilerine Güney Kıbrıs limanlarını kapatmak ÅŸartı ile GKRY’ye silah ambargolarının kaldırılması gibi maddeler yer almaktadır.
 
Türk–Rus iliÅŸkileri
 
Libya ile yapılan mutabakat ile bölgede stratejik bir avantaj elde eden Türkiye, bir taraftan da Libya’nın içinde bulunduÄŸu iç mücadelelere taraf konuma gelmiÅŸtir. Muammer Kaddafi sonrası süreçte BM tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni devirmek için mücadele eden Hafter komutasındaki yabancı paralı askerlerden oluÅŸan “Libya Ulusal Ordusu” Mısır, Rusya, Suudi Arabistan, Fransa, Yunanistan ve ABD gibi ülkeler tarafından desteklenmektedir. Hafter, Türkiye’yi düÅŸman ilan ederek Libya’nın iç iÅŸlerine karıştığını iddia etmektedir. Öte yandan, Libya mutabakatı kapsamında askeri yardımın da olması Türkiye’nin bölgeye asker gönderip göndermemesi tartışmasını beraberinde getirmiÅŸtir. AnlaÅŸmanın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde onaylanmasının ardından, Libya UMH Türkiye’den askeri yardım talebinde bulunduÄŸunu ilan etmiÅŸtir. Bunun üzerine Türkiye, bölgeye eÄŸitim amaçlı askeri birlikler göndermiÅŸtir.
 
Astana sürecindeki diyaloÄŸunu devam ettiren Türkiye ve Rusya, Libya konusunda da inisiyatif alan iki ülke olmuÅŸtur. Türkiye’nin kararlı tutumu ve sahada fiziki olarak da kendi göstermesi Hafter’e destek olan Rusya’nın politikasını gözden geçirmesine sebep olmuÅŸtur. Bu minvalde gerçekleÅŸen ErdoÄŸan-Putin görüÅŸmesi sonrası bölgede ateÅŸkes çaÄŸrısı yapılmıştır. Bu çaÄŸrı üzerine, UMH BaÅŸkanı Serrac ve darbeci General Hafter Rusya’da bir araya getirilmiÅŸtir. Ancak, üzerinde çalışılan ortak metne imza atmayan Hafter anlaÅŸmayı reddederek Libya dönme kararı almıştır. Aynı zaman diliminde Türkiye’de Ä°talyan BaÅŸbakanı Conte ile BaÅŸkan ErdoÄŸan görüÅŸme yapmış ve Libya’da kalıcı bir ateÅŸkes noktasında mutabık kalınmıştır.
 
Bunun yanında, taraflar Berlin’de daha kapsamlı bir barış konferansına davet edilmiÅŸtir. Konferansa Serrac ve Hafter’in dışında; ABD, Rusya, Çin, Fransa, Türkiye, Ä°ngiltere ve Ä°talya’dan temsilcilerin katılacağı açıklanmıştır. 19 Ocak’ta yapılacak konferansın sonucu bölgenin yakın gelecekteki durumunu belirleyecektir. Ancak, Libya konusunda ana aktörlerin Türkiye ve Rusya olacağı ve bu ülkelerin atacağı adımların bölgenin yakın geleceÄŸini ÅŸekillendireceÄŸi öngörülmektedir.
 
 
Müellif: Dr. Recep Yorulmaz / ORSAM Ekonomi Çalışmaları Direktörü / Kaynak: Star

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.