Sosyal Medya

Süleymani sonrası Orta Doğu nasıl şekillenecek

Süleymani'nin karizmatik otoritesinin yeri kolaylıkla doldurulacağa benzemiyor. Bu durum, Humeyni’nin ölümünün ardından, onun kadar karizmatik olamayan Hamaney dönemine geçişin doğurduğu büyü bozumunu akla getiriyor.



Ä°ran’ın en etkili askeri-siyasi figürlerinden Kasım Süleymani’nin 3 Ocak sabahı ABD’nin drone saldırısıyla öldürülmesi, kendisinden sonra Orta DoÄŸu’yu neyin beklediÄŸi sorusunu gündeme getirdi. Bu sorunun temelinde, Süleymani’nin Ä°ran için olduÄŸu kadar Orta DoÄŸu’daki askeri dengeler açısından da kilit bir aktör olması yatıyor.

Ä°ran’ın sınır ötesi operasyonlarını yöneten Devrim Muhafızları’nın seçkin Kudüs Gücü’nün komutanı Süleymani (Ä°ran’ın ideolojik isimlendirmesiyle “direniÅŸ ekseni” denilen) Irak-Suriye-Lübnan hattındaki Åžii milis kuvvetlerinin mobilizasyonu konusundaki en kritik isimdi. Bununla da kalmayıp Afganistan ve Pakistan’dan Fatımiyyun ve Zeynebiyyun tugaylarına Åžii milislerin devÅŸirilmesi ve bu milislerin Suriye ve Irak baÅŸta olmak üzere Ä°ran’ın bölgesel siyasetiyle uyumlu ÅŸekilde iÅŸlevsel hale getirilmesi de Süleymani’nin görevlerinin başında geliyordu. Dolayısıyla Süleymani’den sonra Ä°ran’ın bölgesel siyasetinin nasıl ÅŸekilleneceÄŸi, bölge ülkeleriyle iliÅŸkilerinin vaziyeti, baÅŸta AB olmak üzere bölge dışındaki aktörlerin alacağı pozisyon ve ABD’ye verilmesi muhtemel cevabın bölgeyi nasıl bir denklemin içerisine sokacağı soruları anlamlı hale geldi. Bu sorulara isabetli yanıtlar verebilmek için, suikasttan önce ve sonra yaÅŸananları, Ä°ran dış siyasetinin çeÅŸitli veçhelerini içerecek biçimde, geniÅŸ bir baÄŸlamda deÄŸerlendirmek gerekiyor.

Henüz hayattayken Ä°ran dini lideri Ali Hamaney’in deyimiyle “yaÅŸayan ÅŸehit”, Ä°ranlılar ve Ä°ran’ı takip edenlerin bildiÄŸi lakabıyla “gölge komutan” olarak efsane mertebesine eriÅŸen Kasım Süleymani’nin kaybı, Ä°ran’ın bölgesel siyaset kapasitesinin derinden yara alması anlamına geliyor. Bu durum kabaca iki sebepten kaynaklanıyor: Ä°lk olarak, her ne kadar Ä°ran’ın Orta DoÄŸu vizyonu Süleymani’nin bireysel çabalarını aÅŸan bir kurumsallıkla muhkem olsa da, onun temsil ettiÄŸi -Weberci tabirle konuÅŸmak gerekirse- karizmatik otoritenin yeri kolaylıkla doldurulacaÄŸa benzemiyor. Bu durum, Humeyni’nin ölümünün ardından, onun kadar karizmatik olamayan Hamaney dönemine geçiÅŸin doÄŸurduÄŸu büyü bozumunu akla getiriyor. Benzer bir büyü bozumunun, sahadaki Åžii milis ağı bazında yaÅŸanması kaçınılmaz duruyor. Zira konvansiyonel savaşın asli unsuru olan düzenli ordu birliklerinin modern ve rasyonel süreçlere içkin tanımlanmış eylemlerinin aksine, milis kuvvetleri yüksek propaganda ve ideolojik motivasyonla eylemde bulunurlar. Hal böyle olunca, liderlerin imajları ve kiÅŸilik özellikleri önem kazanır. Bu sebeple, Süleymani’nin kaybının pratik ve sembolik sonuçları, Ä°ran’ın bölgesel nüfuzunun sınırlanması anlamına geliyor.
 
Ä°kinci sebep ise ABD’nin Süleymani gibi üst düzey bir komutana suikast düzenlemekten imtina etmemesinin, Ä°ran’ın bundan sonraki hamlelerinde daha dikkatli olması sonucunu doÄŸuracak olmasıdır. Çünkü ABD BaÅŸkanı Trump, Ä°ran'ın tarihi ve kültürel özellikleri haiz bölgelerini de kapsayacak 52 hedefin belirlendiÄŸini ve herhangi bir Ä°ran saldırısı durumunda bu hedefleri vurmaktan çekinmeyeceklerini açıkça belirtti. Bugüne kadar “kontrollü gerginlik” stratejisi kapsamında Körfez’de gerilimi yükseltmekten çekinmeyen Ä°ran’ın, bundan sonra adımlarını çok daha dikkatli ve temkinli atacağı aÅŸikâr. Ancak bu durum Ä°ran’ı çözülmesi zor bir ikilemle karşı karşıya bırakıyor; o da Ä°ran yönetici elitinin, rejimin itibarı ve varlığının sürdürülmesi açısından, ABD’ye mukabelede bulunmak zorunda olmasıdır. Fakat bu cevabı verdiÄŸi takdirde, ABD’nin çok sert ve yıkıcı yeni saldırılarıyla karşılaşıp rejimin varlığını ve ülkenin emniyetini daha da tehlikeye atma riski bulunuyor. Bu noktada Ä°ran yönetiminin içeride ve dışarıda iki paralel süreç iÅŸleteceÄŸi düÅŸünülebilir.
 
Rejimin son yıllarda kaybettiÄŸi prestiji geri kazanma aracı olarak, Süleymani’nin ölümünü efsanevi bir anlatı haline getirip buradan moral-politik bir sermaye kazanmak, ilk etapta Ä°ran yönetiminin baÅŸvuracağı seçeneklerden. Pek çok ÅŸehirde gerçekleÅŸtirilen ve milyonların katıldığı görkemli cenaze törenleri, Kerbela anlatısının ve ÅŸehitlik kültünün Süleymani üzerinden yeniden üretimi, yas ve matem törenleriyle Batı’ya ve bilhassa ABD’ye yönelik kini diri tutmak, rejimin tahkim edilmesi açısından hayati öneme sahip. Süleymani’nin (farklı siyasal çevrelerin ve hatta rejim karşıtlarının bile üzerinde ittifak ettiÄŸi) bir Ä°ran ulusal kahramanı olması, halkın birliÄŸinin saÄŸlanmasını kolaylaÅŸtırıyor. Böylelikle rejimin ömrü uzamış oluyor.
 
Ä°kinci olarak, Ä°ran’ın vekil kuvvetleri üzerinden ABD’ye Orta DdoÄŸu’nun çeÅŸitli alanlarında dağınık saldırılar düzenlemesi gündeme gelecektir. Bu hususta en muhtemel çatışma bölgesi Irak olarak karşımıza çıkıyor. ABD cephesinde Irak’a yönelik askeri hazırlıklar, Irak parlamentosunun ABD’yi ülkeden çıkarma kararı, HaÅŸdi Åžabi güçlerinin ABD noktalarına ÅŸimdiden düzenlediÄŸi füze saldırıları, NATO’nun Irak’taki eÄŸitimlerini durdurması, Ketaib Hizbullah’ın açıkça ABD’yi hedef alacağını söylemesi, Mukteda es-Sadr’ın Mehdi Ordusu’nu yeniden faal hale getirmesi gibi geliÅŸmeler, Irak’ın savaÅŸ meydanı olmaya namzet olduÄŸunu düÅŸündürüyor. Ayrıca bu süreçte BaÄŸdat yönetimi ile Erbil yönetimi arasındaki uyumsuzluÄŸun siyasi gerginliÄŸe evrilmesi riski de var. ABD BaÄŸdat üzerinde baskı kurmak için Erbil’i kullanmaktan çekinmeyecektir. Irak dışında Suriye, Lübnan ve Körfez bölgesinde de gerginliÄŸin sıcak çatışmaya dönüÅŸmesi riski bulunuyor. Bundan sonraki süreç itibarıyla, vekil kuvvetler arasındaki savaşın, ABD-Ä°ran orduları arasında doÄŸrudan bir savaÅŸa evrilme riski artmış durumda.
 
Körfez tedirgin
 
Artan gerilimin en çok tedirgin ettiÄŸi ülkelerin başında Körfez’deki Arap ülkeleri geliyor. Saldırının hemen ardından gerçekleÅŸen Katar DışiÅŸleri Bakanı Muhammed es-Sani’nin Tahran ziyareti ve diÄŸer ülkelerden birbiri ardına yapılan itidal çaÄŸrıları, Körfez’in alarma geçtiÄŸini gösteriyor. Zira Körfez ülkelerinde bulunan ABD üsleri ve Ä°ran’ın Suudi Arabistan ve BAE baÅŸta olmak üzere Körfez ülkeleriyle problemli iliÅŸkileri, bu ülkeleri muhtemel bir Ä°ran saldırısının hedefi haline getirdi. Söz konusu Körfez ülkeleri saldırıdan sonra ABD-Ä°ran geriliminin dozunun azaltılması için mekik diplomasisine baÅŸladılar. Bu ülkelerin, olası bir Ä°ran saldırısında Trump’ın kendilerini koruyacağından ÅŸüphe duymaları için yeterli sebebe sahip oldukları söylenebilir. Dolayısıyla Ä°ran’ın teskin edilmesi ve Süleymani suikastının istihbarat ya da eylem süreçlerine dâhil olmadıkları konusunda Ä°ranlı makamların ikna edilmesi için fazla çaba harcıyorlar. Körfez’in savaşın bir parçası olması, savaÅŸ sahasını geniÅŸletmenin dışında, dünya petrol arzına büyük darbe vuracağı için, petrol fiyatlarında ciddi dalgalanmalara sebep olacaktır. Yalnızca Süleymani suikastı bile petrol fiyatlarının yüzde 3 artmasına sebep oldu. Bu yüzden, süreç boyunca, petrol arzını önemseyen (Körfez ülkeleri dışındaki) aktörlerin de devreye girmesi beklenebilir.
 
AB ile iliÅŸkilerin geleceÄŸi
 
ABD’nin nükleer anlaÅŸmadan çekilmesinin ardından, Ä°ran AB ile anlaÅŸmayı yürütmeye çalışıyordu. AB beklenildiÄŸi üzere Ä°ran ve ABD arasında arabuluculuk için tansiyon düÅŸürme faaliyetlerine giriÅŸse de Ä°ran’ın sakinleÅŸtirilmesi zor görünüyor. AB Dış Ä°liÅŸkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Ä°ran DışiÅŸleri Bakanı Zarif ile görüÅŸüp Ä°ran’ı gerginliÄŸi artıracak adımlardan kaçınmaya davet etti. Almanya da bir taraftan arabuluculuk faaliyetlerinde bulundu. Ancak buna raÄŸmen Ä°ran’ın 5 Ocak akÅŸamı nükleer anlaÅŸma kapsamındaki yükümlülüklerini askıya aldığını açıklaması, anlaÅŸmanın ABD olmadan da sürdürülmesi ihtimalini sıfıra yaklaÅŸtırdı. Her ne kadar Ä°ran ÅŸeklî olarak hâlâ anlaÅŸmanın içinde olduÄŸunu söylese de, uranyum zenginleÅŸtirme üzerindeki tüm sınırlandırmaları kaldırarak anlaÅŸmadan fiilen çıkmış oldu. Bu noktadan sonra Ä°ran’ın anlaÅŸmaya geri dönme ihtimalinin bulunmadığını söylemek bir mübalaÄŸa olmayacaktır. Ä°ran’ın formel olarak anlaÅŸmanın içinde kalmasının sebebi ise anlaÅŸmadan ayrılmanın sorumluluÄŸunu almak istememesidir. Ä°ran’ın anlaÅŸmadan fiilen çekilmesinin ardından Fransa, Almanya ve Ä°ngiltere liderleri ortak bir açıklamayla Ä°ran’ı ve hususen Kudüs Gücü ile Kasım Süleymani’yi kınamışlardı. Dolayısıyla Ä°ran’ın ABD’yi AB ile dengeleme stratejisinde sona gelindi ve sonuç olarak Ä°ran uluslararası destek konusunda yalnızlaÅŸtığı bir noktada bulunuyor. Diplomatik izolasyona maruz kalan Ä°ran’ın Batı’ya karşı daha saldırgan bir dış politika izlemesi beklenebilir.
 
Türkiye ve diÄŸer önemli aktörlerin duruÅŸu
 
Türk DışiÅŸleri Bakanlığı yaptığı açıklamayla bölgede suikastlara karşı olduÄŸunu açık bir ÅŸekilde ortaya koydu. Bakanlığın açıklamasının ardından CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan da bölgeye dışarıdan müdahalelere karşı ilkesel tavrını hatırlatarak Süleymani meselesini de o çerçevede deÄŸerlendirdiklerini söyledi. Türkiye’nin ilkesel tavrının dışında, meseleye taraf olarak dâhil olması beklenmemelidir. Süleymani olayının tüm dünyanın dikkatini Orta DoÄŸu’ya yoÄŸunlaÅŸtırması, Türkiye’nin bir numaralı önceliÄŸi olan DoÄŸu Akdeniz ve Libya meselesinde daha rahat hareket edebilme imkânını beraberinde getirmiÅŸtir. Türkiye önümüzdeki süreçte Libya’ya olan ilgisini daha da yoÄŸunlaÅŸtıracaktır. Ayrıca ABD yönetiminin Ä°ran’a yoÄŸunlaÅŸması, bir süredir Türkiye aleyhinde yürütülen yaptırım siyasetinin de hızını kesecektir. Yine de ABD-Ä°ran gerginliÄŸinin bölgesel yayılımı, bir noktada Türkiye’nin de pozisyon almasını gerektirecektir. Özellikle ABD ve Ä°srail’in Erbil (ve dahi PKK) üzerinden Irak’ta bir sözde bağımsız devlet projesini yeniden gündeme getirmeleri halinde, Türkiye de durumu deÄŸerlendirip ulusal çıkarları doÄŸrultusunda gerekli adımları atacaktır.
 
Rusya ABD’nin bölgedeki varlığının artmasından duyduÄŸu kaygıyla Süleymani suikastını kınamıştır. Süleymani ve Rus komutanlar 2015 yılından beri Suriye’de iÅŸ birliÄŸi içinde savaşıyorlardı. Rusya’nın sahada önemli bir müttefikini kaybetmesinin haricinde, ABD ile bölgede karşı karşıya gelme riski de düÅŸündürücüdür. Çin ise meseleye enerji tedariki açısından yaklaşıyor. Ä°ran ve Körfez ülkeleri, Çin’in ana petrol tedarikçileri olarak hayati önem taşıyorlar. Bu bölgede yaÅŸanabilecek bir enerji krizi Çin’i doÄŸrudan etkileyecektir. Ayrıca ABD-Çin rekabetinin, bu anlamda Pasifik’e ek olarak Orta DoÄŸu’ya taşınma ihtimali de söz konusu. Bu sebeple gerek Rusya gerekse Çin söz konusu gerilimin sürekli ve kontrolsüz bir sıcak çatışmaya dönüÅŸerek bölgedeki ABD varlığının artması sonucunu arzu etmiyor. Özellikle Rusya’nın Suriye’deki kazanımları dikkate alındığında, savaşın o bölgeye sıçraması durumunda denkleme fiilen dâhil olma ihtimali söz konusu olacaktır.
 
 
Müellif: Mustafa Caner (Sakarya Üniversitesi OrtadoÄŸu AraÅŸtırmaları Merkezi-Ä°ran Uzmanı) / Kaynak: anadolu Ajansı

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.