Sosyal Medya

Kırmızı ve Siyah: İnsan, saygıyı tutumuyla kazanır

Kendini dünyada bir yere koyamayıp bir yere ait hissedememiş bu önemli yazarın en büyüleyici kitaplarından biridir; "Kırmızı ve Siyah". Stendhal hâlet-i ruhiyesini ve gözlem yeteneğini bu eseriyle dünyaya göstermiştir.



SavaÅŸların belki de tek olumlu yanı, insanın hem kendi ruh dehlizlerini hem de içinde yaÅŸadığı toplumun ruh durumunu keÅŸfetmeye imkân sunması. Galibiyetlerin ve maÄŸlubiyetlerin çok ötesinde bir keÅŸif bu. Geri çekiliÅŸler, pusular, siperler, kurÅŸun yaÄŸmurları, donmalar, ezilmeler, açlık, sefalet...
23 Ocak 1783’te Fransa’nın Grenoble ÅŸehrinde doÄŸan Stendhal, ömrü zorluklarla geçmiÅŸ bir yazar. Yedi yaşında annesini kaybetmesi ve ardından halasıyla yaÅŸamaya baÅŸlaması, Ä°talya’ya asteÄŸmen olarak gitmesi ve askerlikle kuramadığı baÄŸ sebebiyle bir süre Paris’te avare bir hayat yaÅŸaması, Marsilya’da ticaretle uÄŸraÅŸması, Napolyon’un zafer alayıyla Berlin’e gitmesi, 1810’da sürveyan olarak saraya sunulması, Polonya, Floransa, Roma, Napoli’yi gezdikten sonra yine Napolyon’un Büyük Ordusu’yla Moskova’ya gitmesi... Ä°ÅŸte belki de kırılma ânı burası. Çünkü Stendhal, Moskova’nın cayır cayır yanmasından ve Büyük Ordu’nun çekiliÅŸinden çok etkileniyor. 1834’te Légion d’honneur niÅŸanı alana kadar devletin çeÅŸitli hizmetlerinde bulunuyor. Avrupa’da o kadar vakit geçiriyor ki insanı anlamak ve toplumları deÄŸerlendirmek için edebiyata müracaat ediyor. 1840’tan sonra fazlasıyla yorulan bünyesi, edebiyatla arasına giriyor. 22 Mart 1842’de felç geçirdikten bir gün sonra ölüyor.
 
Kendini dünyada bir yere koyamayıp bir yere ait hissedememiÅŸ bu önemli yazarın en büyüleyici kitaplarından biridir; Kırmızı ve Siyah. O; hâlet-i ruhiyesini ve gözlem yeteneÄŸini bu eseriyle dünyaya göstermiÅŸtir. Roman karakterine; "Hiçbir partiden deÄŸilim. Beni mahveden de bu oldu. Benim bütün politikam ÅŸu: MüziÄŸi, resmi severim. Güzel bir kitap benim için bir olay kadar önemlidir." dedirtirken konuÅŸan kendisidir. Henri Dubouchet’nin Kırmızı ve Siyah için yaptığı çizimler incelendiÄŸinde görülecektir ki kelimelerle Napolyon sonrası Fransa’nın vaziyetini, hem maddi hem de manevi anlamda ortaya sermiÅŸtir. “Hayatımın en güzel tesadüflerinden biridir.” diyor Nietzsche, Stendhal için. Andre Gide ise Kırmızı ve Siyah’ı “Kendi zamanının ötesinde bir roman” olarak deÄŸerlendiriyor. Madalyonun bir de tersi var. Victor Hugo mesela, “Dördüncü sayfadan öteye nasıl gidebildiniz?” diye sorar bir dostuna. Ölümünden sonra da “Stendhal yarına kalamaz çünkü yazmanın ne olduÄŸunu asla aklına getirmemiÅŸtir.” der.
 
Psikolojik romanın kurucusu
 
Stendhal; süslü ve abartılı anlatımı Tahsin Yücel’in de belirttiÄŸi gibi hiç sevmez hatta tiksinir; yalın anlatımı her ÅŸeyin üzerinde tutar. Bir gerçeÄŸi anlatmayı, bir iç çekiÅŸi anlatmaktan daha deÄŸerli bulur. Bu ifade Stendhal’in duygudan uzak, aşırı gerçekçi bir yazar olduÄŸunu düÅŸündürmemeli. Zira o, “Psikolojik romanın kurucusu” olarak tanınıyorsa bunun esas sebebi; Kırmızı ve Siyah’tır. Dolayısıyla dünya edebiyatının en önemli roman karakterlerinden Julien Sorel’dir.
Fransa’nın küçük bir kasabasında doÄŸmuÅŸ, keresteci bir babanın oÄŸludur, Julien Sorel. YaÅŸadığı hayat karşısında itirazları vardır. Soylu, zengin bir yaÅŸam arzular. Bu da onun türlü hırslara kapılmasını teÅŸvik eder. Aldığı dini eÄŸitim dahi ondan bu hırsı uzaklaÅŸtıramaz. Her ne kadar dinî anlamda kendini geliÅŸtirmek istiyorsa da aklının bir ucunda da askerlik vardır. Ä°ÅŸte kırmızıyla siyah arasındaki savruluÅŸları da böyle baÅŸlar. Ya "siyah-cüppe" diyerek yaÅŸamını kilise üzerine kuracaktır ya da “kırmızı-ordu” diyerek askerlik yolunu tutacaktır. Zihnindeki ve kalbindeki din bilgisi, onu askerlikten uzaklaÅŸtırsa da Napolyon’a olan hayranlığı askerliÄŸi sürekli gündeminde tutar. Elbette bu ikilemde aÅŸk da vardır. Hayatına birbirinden çok farklı iki kadın girer. Bu iki kadın da Sorel’in din ve askerlik, yani siyah ve kırmızı arasındaki geriliminin dışına aÅŸkı ve evliliÄŸi koyar. Roman bu anlamda -yazıldığı dönem de düÅŸünülürse- çok derin anlatımlara sahiptir. Bir misal verelim: “Modern evliliÄŸin tuhaf yan ürünleri vardır. EÄŸer evlilikten önce aÅŸk mevcut ise evlilik denen birlikteliÄŸin sıkıcılığı içinde kesinlikle solup gider. Özellikle de çalışmak zorunda kalmayacak kadar zengin olan eÅŸlerde, dingin evlilik mutluluÄŸuna yönelik temel nitelikli antipati oluÅŸur. Sevda ve aÅŸkların içine balıklama dalmaktansa bunların yanından geçip gidenler, sadece hayal gücünden yoksun olan kadınlardır.”
 
Kırmızı ve Siyah’ın en büyüleyici tarafı, dünya klasikleri arasında belki de en rahat okunanı olmasıdır. Stendhal her ne kadar söylev tipi anlatımı sevmese de cümleleri insan ruhunun, yaÅŸam bilgisinin derinliklerine iner. Kurgunun dışında sanki bir kurgu daha vardır ve iÅŸte orada Stendhal, insanın ikiyüzlü tarafına iÅŸaret eder. Hem Sorel karakteriyle hem de kendi benliÄŸiyle ikiyüzlülüÄŸe karşı nefret kusar. Bir yanda çalışma zorluÄŸu diÄŸer yanda kalbi güzel tutma ÅŸuuru insanların içindeki menfaatçi yaklaşımları, bir bir döktürür ona. Sorel’e göre insanlar bir kalbi kırmadan ona dokunmayı bilmiyorlar. Ä°ktidara yakın durup köle olmayı, insan kalmaya tercih ediyorlar. Tanrı’nın varlığı üzerine inÅŸa ettikleri ideolojilerle siyasiler, insanların duygularıyla oynuyorlar. Sorel’in çok anlamlı bulduÄŸum tavırlarından biri ise ÅŸu: Saygı, soyluluÄŸa deÄŸildir. Saygı, meziyetleredir. Dolayısıyla insan, deÄŸerini davranışlarıyla, yaÅŸama karşı olan tutumuyla kazanır. Burada çaba, emek ve vazgeçmeme -belki de tutku- çok önemli bir yerdedir Sorel’e göre. Bu yüzden de: “Bir adamın deÄŸeri var mı, yok mu nasıl anlarız? Bütün isteklerine, bütün görüÅŸlerine karşı zorluklar çıkarın. Gerçekten deÄŸerli bir insansa zorlukların hepsini yenmesini bilecektir.” der. 
 
Stendhal’in bu romanı hâlâ dimdik ayakta
 
Romanın tüm çerçevesiyle gerçekliÄŸe yaslanması karşısında Sorel’in bizzat Stendhal olduÄŸunu düÅŸünüyorum. Çünkü Napolyon’un yanında katıldığı savaÅŸlar, gerçeÄŸi görme anlamında onu hiç beklemediÄŸi kadar geliÅŸtirmiÅŸ ve yaşı ilerledikçe de bu konuda daha fazla hassasiyet kazandırmıştır. Napolyon’un zaaflarını, ihtiraslarını yakından görmüÅŸ ve onlara yenik düÅŸerek ülkeye monarÅŸiyi geri getiriÅŸiyle toplumdaki sınıfların birbirinden geri dönüÅŸü mümkün olmayacak derecede koptuÄŸunu anlamıştır. “Fransa’da kibirden baÅŸka bir ÅŸey göremiyorum.” der, O, yani hem Sorel hem de Stendhal, kibre bulaÅŸmamak için ciddi bir mücadele içindedir: “Bu insanlara ruhumu sadece paraları karşılığında vermeye yönelik, mükemmel alışkanlığı ne zaman elde edeceÄŸim? EÄŸer onların (ve böylece kendimin) saygısına eriÅŸmek istiyorsam ÅŸunu anlamalarını saÄŸlamalıyım: Zavallı biri olarak onların dünyevi mallarının kölesi olsam da yüreÄŸimle onların terbiyesiz kendini beÄŸenmiÅŸliklerinin çok çok ötesinde, adeta bir tahtın üzerinde bulunuyorum. Onların aciz lütuf emarelerinden ya da küçümseyiÅŸlerinden, anlatılması olanaksız bir ÅŸekilde daha yüce bir konumdayım.”
 
Bir adlî vakanın, psikolojiyi ve aÅŸkı da yoÄŸurarak sıra dışı bir siyasi romana nasıl dönüÅŸtüÄŸünü görmek için Kırmızı ve Siyah olaÄŸanüstü imkânlar sunuyor. Üstelik Napolyon döneminde Fransa’yı, dönemin Avrupa’sını teferruatıyla hissetmek isteyen tarihseverleri de tam kalbinden vuruyor. Stendhal’in bu romanı hâlâ dimdik ayakta, yazarın ruhu da Julien Sorel karakteriyle yanımızda. Çünkü: "Biz öldükten sonra belki de duygularımız bizimle birlikte ölmüyordur."
 
Müellif: Yağız Gönüler, “SoyluluÄŸa deÄŸil meziyete saygı”, Makas dergisi, sayı 11.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.