Sosyal Medya

Yusuf Kaplan: Türkiye İstanbul Sözleşmesi'nden Derhal Çıkmalıdır

Sosyal medyanın algı operasyonlarıyla nasıl canavara dönüştüğünü görüyoruz. Aileyi koruyamazsak insan türünün yok olmasına engel olamayız. O yüzden İstanbul Sözleşmesi’nden derhal çıkmalıdır Türkiye! Aileyi savunamazsak, insanı savunamayız. Aileyi kaybedersek, insanı kaybederiz, insan kalamayız.



Aileyi savunuyorum.
 
Ailenin olmadığı, yok olduÄŸu bir dünyanın varolamayacağını, yok olacağını, yok olmaya mahkûm olacağını görüyorum.
 
Ailenin insanın insanlığının, insan kalmasının yegâne kökü, temeli, son kalesi olduÄŸunu düÅŸünüyorum.
 
Daha önce yayımlanan bu yazımı gözden geçirerek bazı deÄŸiÅŸiklerle yeniden yayımlıyorum.
 
AÄ°LE, HER ÅžEYÄ°N TEMELÄ°
 
Aile ne, peki?
 
Aile, kök demek benim için.
 
Her ÅŸeyin kökü olarak görüyorum aileyi.
 
Her ÅŸeyin temeli.
 
Ä°nsanın insanı ve hayatı tanımasının, zaaflarını öÄŸrenmesinin ve aÅŸmasının, zorluklara göÄŸüs gerebilmesinin zemini.
 
Ä°yinin ve kötünün, iyiliÄŸin ve kötülüÄŸün idrak edilebilme yeri.
 
Ä°nsan, hakikat demektir, bir açıdan bakıldığında.
 
Aile, insanın yeÅŸerdiÄŸi, hakikati sulayan bahçe.
 
Çünkü insan, Allah’ın (cc) bütün isimlerinin ve sıfatlarının mazhargâhıdır.
 
Ä°nsan, hakikatin hem kendisi ve ifadesi hem de temsilcisi ve ifade edicisi.
 
Hem zarfı hem de mazrufu hakikatin.
 
Hem dışı hem içi.
 
Hem kabuÄŸu hem özü, çekirdeÄŸi.
 
Hem özü hem de sözü.
 
Ä°nsan eÅŸref-i mahlûkattır.
 
Bu yüzden hilafetle mükellef kılınmıştır.
 
Hilâfet, rububiyet ve ubudiyet diyalektiÄŸi ile iÅŸleyen, yeÅŸeren kulluk bilincidir. Emanet bilinci demektir kulluk bilinci.
 
Kopmaz bir baÄŸ’la baÄŸlıdır Yaratıcısına.
 
Ünsiyet ortak vasfıdır ailenin de, insanın da, insanın Yaratıcılısıyla ve tabiatla irtibatının da.
 
ÖZGÜRLÜÄžÜN SÄ°GORTASI: MAHREMÄ°YET
 
Mahremiyetin olmadığı yerde, ünsiyet biter, insan özgürlüÄŸünü yitirir.
 
ÖzgürlüÄŸünü yitirir çünkü biricikliÄŸini yitirir; kendine özgü olan’ı kaybetmiÅŸtir, kendine özgü alan’ıysa iÅŸgal edilmiÅŸtir.
 
Mahremiyetin bitmesi, samimiyetin hayatımızdan çekilip gitmesi ve bizi ruhsuzluÄŸa mahkûm etmesiyle sonuçlanacaktır.
 
Mahremiyet, iç ve dış, kendi ve kendi olmayan (ben ve öteki deÄŸil!) ayırımı üzerinden yükselir.
 
Ä°nsanın özgürlüÄŸünün, biricikliÄŸinin sigortasıdır mahremiyet.
 
FEMÄ°NÄ°ZM, KADIN DÜÅžMANIDIR!
 
Feminizm, kadın düÅŸmanıdır. Ä°nsan düÅŸmanıdır. Toplum düÅŸmanıdır.
 
Feminizm kadın düÅŸmanıdır. Çünkü kadını düÅŸünmez; kadını güç iliÅŸkilerinin nesnesi ve kölesi yapar.
 
Kadını, eril güç iliÅŸkileri üzerinden tanımlar; kadını, erkeÄŸe göre konumlar; kadının özgünlüÄŸü, kendine özgülüÄŸü, yaratılıştan sahip olduÄŸu kadınsı özelilikleri yok sayılır.
 
Kadının, bedeninin kendi mülkü olduÄŸu fikri, modern hurafedir, erkek-kadın iliÅŸkilerinin ontolojik ÅŸiddet üzerinden kurulmasına zemin hazırlar bu.
 
Kadının bedeninin kendi mülkü olduÄŸunu iddia etmesi, bedenine istediÄŸi gibi tasarrufta bulunma özgürlüÄŸüne sahip olduÄŸunu düÅŸünmesi, Tanrı’ya meydan okumasıdır.
 
Son kertede kendi putunu kendi yapan ve tapan çaÄŸdaÅŸ paganizm biçimiyle karşı karşıyayız.
 
Bütün bu fikirlerin felsefî temelini oluÅŸturan Aydınlanma düÅŸüncesinin “modern paganizmin yükseliÅŸi” olarak tanımlanması oldukça anlamlıdır (ÅŸaÅŸmaz aydınlanmacı Peter Gay tarafından hem de!).
 
Feminizm, modern paganizmin ifadesi Aydınlanma düÅŸüncesinin çocuÄŸudur.
 
Özelde feminizmde, genelde cinsellikte üç dalgadan sözediyoruz.
 
Birinci dalga, kadının çiÄŸnenen onurunu gündeme taşıdı.
 
Bu konuda Batı toplumlarında kadının önemli ekonomik ve siyasî haklar elde etmesini saÄŸladı.
 
Ä°kinci dalga, 1960’ların cinsel devrim dalgasıdır. Ä°ki dünya savaşının sürüklediÄŸi yıkımdan kaçış biçimi.
 
Ä°NSANI HEDONÄ°ZMÄ°N KÖLESÄ° YAPMAK...
 
Üçüncü dalga, cinsel devrim dalgasının kaçınılmaz sonucudur: Cinsel devrim, toplumsal cinsiyet eÅŸitliÄŸi gibi ayartıcı bir postmodern hurafeye dönüÅŸerek, eÅŸcinsellikle, cinsiyet cinayetiyle sonuçlanmıştır.
 
Hibrit / melez, üçüncü bir cins inÅŸa edilmeye çalışılıyor zoraki olarak.
 
Yapay bir cinsiyet inÅŸası bu: Ä°nsanın Yaratıcıya meydan okuma çabası ve tanrılaÅŸma sürecinin karikatürü yani.
 
Burası tam bir çıkmaz sokaktır: Posthumanizm’in (insan-sonrası’nın) ve transhumanizm’in (insan-ötesi’nin) baÅŸlangıç noktasıdır.
 
Ä°nsan türünü libido / hedonizm (hazcılık) üzerinden tanımlamayan ve insanı tanımamayacak kadar insanlığından uzaklaÅŸtıran bir çıkmaz sokak.
 
Ä°nsanı, hedonizmin kölesi yapmak, insanın düÅŸünme ve duyma melekelerini iptal etme, Mestroviç’in duygu-ötesi toplum olarak tarif ettiÄŸi kapana kıstırılma felâketine uç verecektir kaçınılmaz olarak.
 
Sözün özü: Aile son kaledir. Ailenin en güçlü ve son kalesi ise Türkiye’dir.
 
John Berger, görme biçimleri üzerine çığır açan metinler yazan cins biridir. 1970’lerde Ä°stanbul’da bir gecekondu evine gidiyor ve enfes bir yazı yazıyor. “Türk Evi: Cennet” baÅŸlığını taşıyan ibretlik bir yazı.
 
Aile, bizim dünyaya verebileceÄŸimiz en temel kurum.
 
Ama Türkiye’de aileyi çökertecek projeler gırla her tarafta...
 
Televizyonlarda neredeyse bütün diziler aileyi kurÅŸuna dizmekten baÅŸka bir ÅŸey yapmıyor!
 
Sabah kadın kuÅŸağı programları ailenin köküne kibrit suyu dökmekten, kadını aÅŸağılamaktan baÅŸka bir ÅŸey yapmıyor!
 
Sosyal medyanın algı operasyonlarıyla nasıl canavara dönüÅŸtüÄŸünü görüyoruz.
 
Aileyi koruyamazsak insan türünün yok olmasına engel olamayız. O yüzden Ä°stanbul SözleÅŸmesi’nden derhal çıkmalıdır Türkiye!
 
Aileyi savunamazsak, insanı savunamayız.
 
Aileyi kaybedersek, insanı kaybederiz, insan kalamayız.
 
 
 
Yusuf Kaplan / YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.