Sosyal Medya

Fast Food: Yemeğin Küresel Bir Sektöre Dönüşüm Hikayesi

Her tarafımızın fast food restoranlarıyla kuşatıldığı, televizyonlarla sürekli propagandalar yapıldığı, tarım ve hayvan üretim sektörünün yok edildiği ve çok uluslu şirketler tarafından tekelleştirildiği düşünüldüğünde imkânsız gibi duruyor olsa da mümkün olabilir.



1900’lü yılların baÅŸlarında Henry Ford’un üretim bandı üzerinde seri bir ÅŸekilde araba üretmesiyle baÅŸlayan kapitalist yolculuk, ilk McDonald’s’ın açılmasıyla birlikte yemek sektörüne sıçramış oldu. McDonald’s’ın temel yaklaşımı, ilk restoranlarını 1937’de açan Mac ve Dick McDonald adlı iki kardeÅŸ tarafından oluÅŸturuldu. Restoranlarını yüksek hız, büyük hacim ve düÅŸük fiyat ilkeleri üzerine inÅŸa etmiÅŸlerdi.
 
OluÅŸabilecek kaosun önüne geçmek için, müÅŸterilere oldukça kısıtlı bir menü sunmaktaydılar. KiÅŸiselleÅŸtirilmiÅŸ hizmet ve geleneksel piÅŸirme teknikleri yerine, McDonald kardeÅŸler gıdaların piÅŸirilmesi ve servisi için montaj hattı prosedürlerinden faydalanıyorlardı. EÄŸitimli aÅŸçılar yerine yiyeceklerin üretimini, ticari bir mutfaÄŸa ilk kez adımını atan birinin bile kolaylıkla öÄŸrenebileceÄŸi basit ve tekrarlanabilir iÅŸlere ayırarak maliyeti düÅŸük iÅŸçilerin çalıştırılmasını saÄŸlamışlardı. Kızartıcı, milkshake’çi, patatesçi ve cilacı (hamburgere ekstra malzemeleri koyanlar ve onları saranlar) gibi uzmanlaÅŸmış restoran iÅŸçilerinden faydalanmanın öncüsü oldular. Ä°ÅŸçilerin ne yapması gerektiÄŸini, hatta ne söylemesi gerektiÄŸini dahi belirleyen düzenlemeler getirdiler. Bu ve benzeri yollarla McDonald kardeÅŸler, rasyonelleÅŸmiÅŸ hazır yiyecek fabrikasının geliÅŸmesinde öncü oldular. 
 
Daha sonraları Ray Kroc onların bayilik veren ortağı oldu ve McDonald’s imparatorluÄŸunu kurmaya giriÅŸti. Kroc hamburgerden baÅŸka alternatiflerle de ilgilendiyse de karar kıldığı yine hamburger oldu. Çünkü tüm aÅŸamalarında tek piÅŸirme yöntemi kullanılıyordu: Kızartmak. Kroc hazır yiyecek sektörünü daha da rasyonelleÅŸtiren bir dizi geliÅŸmenin öncülüÄŸünü yaptı. Mesela tek tiplik standart menüler, aynı ölçekli porsiyonlar, aynı fiyatlar, her maÄŸazada aynı kaliteden söz ettikçe, rasyonelleÅŸme ilkelerinin vaizliÄŸini ve amigoluÄŸunu yaptı. 1961’de ilk kez sektöre yönelik ilk tam zamanlı eÄŸitim merkezini açarak (Hamburger Üniversitesi) bu alanı yönetti. Çalışanlara tam olarak nasıl milkshake yapacaklarını, hamburger kızartacaklarını ve patatesleri hazırlayacaklarını anlatıyordu. Tüm ürünler için kesin piÅŸirme süreleriyle tüm ekipmanlar için sıcaklık ayarını belirtmekteydi. Her ürünün standart pozisyonlarını sabitlemiÅŸti. Köftelerin ızgaraya kaçarlı konulacağından çevirme sürelerine kadar her ÅŸey tam olarak belirtiliyordu.
 
Fast Food Sektörünün Temel Ä°lkeleri
 
Fast food endüstrisinin temel ilkelerinin başında hızlı üretim gelmektedir. Bunun saÄŸlanması da “montaj hattı” sisteminin fast food endüstrisine girmesiyle baÅŸlar. Bu sistemin bariz örneÄŸi, Burger King’in hamburgerlerini piÅŸirirken kullandığı taşıma bandıdır. Daha az bariz olanıysa, bir fast food restoranındaki iÅŸlerin büyük kısmının, iÅŸlerin basit bileÅŸenlere ayrılarak montaj hatlarına özgü bir ÅŸekilde yapılıyor olmasıdır.
 
McDonald’s’ta yemek yemek diÄŸer ÅŸeylerin yanı sıra ÇaÄŸdaÅŸ YaÅŸam tarzı ile uyumlu iÅŸaretlerden biri olmuÅŸtur. Ray Kroc’un ilk McDonald’s restoranının yıkılması için planlar yapıldığında, ÅŸirket merkezine yüzlerce mektup atılmıştı. Bu mektuplardan birinde ÅŸöyle diyordu: “Lütfen orayı yıkmayın! ÇaÄŸdaÅŸ kültürün en önemli mirasını yok etmek, dünya halklarının ÅŸirketinize duyduÄŸu inancı da yok etmektir.” Nihayetinde restoran yeniden inÅŸa edilip müzeye dönüÅŸtürülmüÅŸtü. BaÅŸka bir örnekte, KFC’nin Malezya’daki popülerliÄŸi üzerine konuÅŸan yerel bir restoran sahibi ÅŸöyle diyordu: “Buradaki insanlar Batılı, özellikle de Amerikalı olan ne varsa onu seviyor. Amerika ile iliÅŸkilenmek istiyorlar.” McDonald’s’ın modeli neden bu kadar karşı konulmaz hale gelmiÅŸtir? Buradaki odak noktası bu modelin ve genel anlamda McDonald’s’ın baÅŸarıya ulaÅŸmasının çekirdeÄŸinde yatan dört boyuttur. Kısaca McDonald’s baÅŸarılı olmuÅŸtur çünkü müÅŸterilere, iÅŸçilere ve yöneticilere verimlilik, hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik ve denetim sunmaktadır.
 
Fast food restoranlarının altında yatan fikir, birbirinin tıpatıp aynısı olan restoranlar üretmektir. Genelde dışarıdan bakıldığında hepsi aynı görünüÅŸe sahiptir, içleri benzer ÅŸekilde tasarlanmıştır, yemeklerin çoÄŸu aynıdır, iÅŸçiler aynı biçimde hareket edip etkileÅŸime geçerler. Fast food restoranlarında satılan gıdaların da oldukça öngörülebilir ve tek tip olduÄŸunu söylemeye gerek yoktur. Tek tipliÄŸin saÄŸlanabilmesi için çalışanlar kurallara göre hareket etmektedir. Ä°çindeki tüm malzemeleri görsel bir ÅŸekilde aktaran dosyalar, mutfak malzemelerinin, sosların ve garnitürlerin nasıl kullanılacağını tarif etmektedir. Mutfaklarındaki bir dizi renkli resim, her yemeÄŸin hazırlanış biçimini göstermektedir. Basit yemeklerden oluÅŸan kısa bir menü öngörülebilirliÄŸin saÄŸlanmasına katkı sunmaktadır. Hamburgerler, kızartılmış tavuklar, pizzalar, patates kızartmaları, meÅŸrubatlar, milkshakeler ve benzeri ürünlerin tamamını tek tip tarzla hazırlayıp servis etmesi görece kolaydır. Bu ürünlerdeki öngörülebilirliÄŸi mümkün kılan ÅŸey, tek tip hammaddelerin kullanılması, yemeklerin servisindeki benzerlikler ve birbirinin aynısı paketlerdir. Hamburger Üniversitesi’nden bir eÄŸitmenin söylediÄŸi gibi, “McDonald’s, turÅŸu dilimlerinin kalınlığına varıncaya dek her ÅŸey için standartlara sahiptir.
 
VerimliliÄŸin arttırılması ile ilgili yöntemlerden biri ürünlerin basitleÅŸtirilmesidir. ÖrneÄŸin, sofistike tariflerle yapılan karmaşık yemekler fast food restoranlarının normu deÄŸildir. Sektörün temel unsuru, görece az malzeme gerektiren ve hazırlanması, servis edilmesi, yemesi kolay yemeklerdir. Aslında hazır yiyecek restoranları çoÄŸunlukla elle yenen yemekler verir. Bu ÅŸekilde bulaşık yıkama gibi verimliliÄŸi azaltan bir uygulamadan kaçınılmış olmaktadır. McDonaldlaÅŸmış (George Ritzer’in deyimiyle1) bir dünyada verimliliÄŸi arttırmanın nihai mekanizması, müÅŸterileri çalıştırmaktır. Aynı zamanda üreten müÅŸteriler, üretici tüketim sürecinin parçası olarak görülebilir. MüÅŸteriler bir fast food restoranına girdiklerinde, kendilerini restoran içinde sistemin istediÄŸi tarzda hareket ettiren bir taşıma sisteminin içinde bulurlar. Tüketiciler sıraya gireceklerini, tezgâha gideceklerini, sipariÅŸ verip ödeme yapacaklarını, boÅŸ bir masaya yemeklerini götüreceklerini, yedikten sonra çöplerini toplayıp onları kovalara boÅŸaltacaklarını ve arabaya döneceklerini bilirler. 
 
Fast food restoranlarında denetimin bir amacı, müÅŸterilerin paralarını harcayıp hemen oradan ayrılmalarını saÄŸlamaktır. Restoranlar, hızla boÅŸalan masalara ihtiyaç duyarlar; böylelikle baÅŸka müÅŸteriler de yemeklerini bu masalarda oturup yiyebilirler. Hız, pizza teslimi yapan iÅŸletmeler için çok daha önemlidir. Dominos’un sloganı “Çabuk! Hazırlayın! Çabuk!” biçimindedir ve Dominos’un hedefi pizzaları sekiz dakika içinde servise hazır hale getirmektir. Yapılan satışlar, sadece pizzanın hızlıca hazırlanmasına deÄŸil; kuryelerin pizzayı hızlı ve sıcak bir ÅŸekilde ulaÅŸtırmasına da baÄŸlıdır. Ancak hızlı teslime yönelik bu vurgu bazı skandallara da yol açmıştır; hızlı teslim yapma baskısı, genç kuryelerin ciddi, kimi zaman ölümcül trafik kazaları yapmalarına yol açmıştır.
 
McÇocuklar ve McAileler
 
McDonald’s Müzesi’nin Disneyvari atmosferi, McDonald’s Coparation ile Walt Disney Company arasındaki birçok benzerliÄŸi de yansıtmaktadır. Aynı zamanda bu dev ÅŸirketleri kuran iki adamın izledikleri yöntemlerin benzerliÄŸini de ortaya dökmekte. Hem Ray Kroc hem de Walt Disney Illinoislu’ydu; bir yıl arayla doÄŸmuÅŸlardı, gençken tanışmışlardı, I. Dünya Savaşı’nda aynı ambulans birliÄŸinde görev yapmışlardı, ikisi de Orta Batı’dan kaçıp Güney California’ya yerleÅŸmiÅŸ ve burada yeni Amerikan endüstrilerinin yaratılmasında merkezi bir rol oynamışlardı. Amerikancılık tipinin savunucuları olarak elde ettikleri tüm baÅŸarılara karşın, belki de bu iki adamın en önemli baÅŸarıları baÅŸka bir alandaydı. Walt Disney de, Ray Kroc da usta birer satıcıydılar. Çocuklara satış yapma sanatını mükemmelleÅŸtirdiler. Ve baÅŸarıları baÅŸka pek çok ÅŸirketi de pazarlama çabalarını çocuklara yöneltmeye iterek, Amerika’nın en genç tüketicilerini, dünyanın en büyük ÅŸirketleri tarafından hırsla incelenen, analiz edilen ve hedef alınan bir demografik grup haline getirdi. 
 
Yeni restoran zincirinin hedef kitlesi çocuklardı. McDonald kardeÅŸler aileleri hedeflemiÅŸlerdi; Kroc ise onların pazarlama stratejisini geliÅŸtirdi ve yeniden tanımladı. Zamanlaması mükemmeldi. Amerika bebek patlamasının ortasındaydı; II. Dünya Savaşı’ndan sonraki on yıl içinde çocuk sayısı hızla artmıştı. Kroc, çocuklar için emniyetli, temiz, her ÅŸeyiyle Amerikalı bir mekân yaratmak istiyordu. McDonald’s’ı çocuklara pazarlamak akıllıca ve pragmatik bir karardı. “TV reklamlarımızı seven ve büyükannesiyle büyükbabasını da McDonald’s’a getiren bir çocuk, bize iki müÅŸteri daha kazandırır.” diyordu. McDonald’s kısa süre içinde reklamlarının hedef kitlesi olan yeni yürümeye baÅŸlamış çocukların zihninde çok ÅŸey ifade etmeye baÅŸladı. Restoran zinciri çocukların zihninde bir sürü hoÅŸ imaj uyandırıyordu; parlak renkler, oyun bahçesi, bir oyuncak, bir palyaço, pipetli bir içecek, hediye gibi paketlenmiÅŸ küçük küçük yiyecekler. Kroc, bir zamanlar Kızılhaç’ta birlikte görev yaptığı dostu Disney gibi, çocuklara patates kızartmalarının yanı sıra somut olmayan bir ÅŸeyler de satmayı baÅŸarmıştı.
 
Önceleri, Disney, McDonald’s, ÅŸeker üreticileri, oyuncakçılar, kahvaltılık tahıl üreticileri gibi sadece birkaç ÅŸirket çocuklara yönelik pazarlama yapardı. Bugün, giysi dükkânları ve restoran zincirlerinin yanı sıra telefon, petrol ve otomobil ÅŸirketleri bile çocukları hedef alıyor. Çocuklarıyla az vakit geçirdikleri için suçluluk duyan çalışan ebeveynler, çocukları için daha fazla para harcamaya baÅŸladılar. Bugün çocuklara yönelik reklamların dolaysız bir amacı var. “Amaç sadece çocukların zırlamalarını saÄŸlamak deÄŸil.” diye açıklıyor bir pazarlamacı Selling to Kids’te,Aynı zamanda onlara ürünü istemeleri için spesifik bir neden saÄŸlamak.”
 
Bugünlerde ailenin çözülmesi üzerine çok ÅŸey yazılıp çizilmektedir ve fast food restoranları bu çözülmenin önemli sorumlularından biri sayılabilir. DiÄŸer taraftan, ailenin gerileyiÅŸi hazır yiyecek restoranlarına hazır müÅŸteri yaratmaktadır. Kadının çalışma dünyasına girmesi, boÅŸanmaların artması sonucu artan tek ebeveynli aileler ve yalnız yaÅŸayan insanların sayısının artması nedeniyle fast fooda yönelim artmış durumdadır. Aslında evde yenen yemekler artık, hazır yiyecek restoranlarında yenen yemeklerden farklı deÄŸildir. Aileler uzun zaman önce birlikte kahvaltı yapmayı ve öÄŸle yemeÄŸi yemeyi bıraktılar. Bugün ailelerin akÅŸam yemekleri hep aynı rutini takip etmektedir. Evde bile yenen yemekler, muhtemelen eskisi gibi deÄŸildir. Dahası yerken bir ÅŸey yapmamak verimsiz sayıldığından, aileler genelde yemek yerken televizyon izlemekte, oyun oynamakta veya mesajlaşıp tweet atmaktadır. Hatta birbirlerinden ayrılıp, ellerinde tabaklarıyla kendi bilgisayarlarına yönelmektedirler.
 
McÄ°ÅŸçiler
 
Fast food sanayii pek çok açıdan Amerikan kapitalizminin 21. yüzyıl başındaki en iyi ve en kötü yönlerini –daimi bir yeni ürün ve yenileÅŸtirme faaliyeti ile zengin ve fakir arasındaki gittikçe açılan uçurumu- barındırmaktadır. Restoran mutfağındaki sanayileÅŸme, fast food zincirlerinin düÅŸük ücretli ve vasıfsız iÅŸgücünden yararlanabilmesine olanak saÄŸlamakta. Sadece bir avuç iÅŸçi ÅŸirket basamaklarında yükselmeyi baÅŸarmaktayken büyük çoÄŸunluk tam gün istihdam olanağından yoksun, hiçbir yan ödeme ve sosyal yardım alamadan, becerilerini çok az geliÅŸtirebilmekte, çalışma ortamı üzerinde çok az kontrole sahip, birkaç ay içinde iÅŸi bırakmakta ve iÅŸten iÅŸe sürüklenmektedir. Aynı zamanda her gün aynı ÅŸeyleri söylemek, sürekli aynı iÅŸi yapmak da iÅŸçilerin hayatlarını monotonlaÅŸtırmakta ve onların iÅŸten ayrılmasına neden olmaktadır. Bu da personel devir oranının artmasına yol açar ve rasyonelleÅŸmiÅŸ bu sistemlerin irrasyonel sonuçlarından biridir. Yüksek personel deÄŸiÅŸim oranı, yetkin personellerin iÅŸten çıkmasına, sürekli yeni gelen iÅŸçilerin eÄŸitilmesi ve iÅŸi öÄŸrenmesi için zaman ve para harcanmasına sebep olmaktadır. Fakat fast food sektörü, elde ettiÄŸi kârın yanında bu kayıpları pek de dert etmemektedir.
 
Fast food endüstrisi; küçük, istikrarlı, iyi maaÅŸ alan ve iyi eÄŸitimli bir çalışan grubu kurmak yerine yarı zamanlı çalışacak ve düÅŸük ücrete razı olacak vasıfsız iÅŸçiler çalıştırır. Ergenlik çağındaki gençler bu iÅŸ için ideal; çünkü yetiÅŸkinlerden daha az para alarak çalışmalarının yanı sıra genç ve deneyimsiz olmaları onları denetim altına almayı kolaylaÅŸtırmaktadır.
 
Mezbahalardaki çalışma koÅŸulları da insanlık dışı. Upton Sinclair, “Orman” adlı kitabında bir dizi dehÅŸet verici ÅŸey anlatır; ciddi sırt ve omuz yaralanmaları, kesikler, kopan organlar, tehlikeli kimyasallara maruz kalma ve bir adamın kazayla bir tekneye düÅŸerek domuz yağına dönüÅŸmesi… Olaydan sonra fabrika çalışmaya devam etmiÅŸ ve domuz yağı hiçbir ÅŸeyden haberi olmayan tüketicilere satılmış. Devirici, bıçakçı, prangacı, ön ayakçı, eklem düÅŸürücü, karın ayıklayıcı, üst/alt kalça yarıcı, öldürme zinciri besleyici… Modern bir mezbahadaki pozisyonların adları bu mesleÄŸe has vahÅŸeti kısmen yansıtıyor. Mezbahacılık artık dünyadaki en tehlikeli mesleklerden biri. Bir mezbahada yaralanma oranı bir fabrikadakinden yaklaşık üç kat daha yüksek. Amerika’da mezbahalarda genelde göçmenler çalıştırılıyor. Hiçbir güvenceleri olmayan bu iÅŸçilerin devir oranları da çok yüksek. Yaralandıklarında tazminat talep etmemeleri karşılığında iyileÅŸmeleri için daha kolay görevlerde çalıştırılıyorlar. Ağır yaralanmış olan iÅŸçilerinse bir süreliÄŸine memleketlerine gitmelerine izin veriliyor. Yaralanmış bir iÅŸçi eski kapasitesinde çalışamıyorsa maaşı azaltılıyor, daha zorlu görevlere veriliyor ve böylelikle iÅŸten soÄŸutulup ayrılması saÄŸlanıyor. 
 
McDonaldlaÅŸmış Üretim
 
Fast food sektörünün talepleri, ona hizmet veren diÄŸer sektörleri doymak bilmez taleplerle baÅŸa çıkabilmek için McDonaldlaÅŸmaya zorlamaktadır. Patates yetiÅŸtirme ve iÅŸleme, hayvan otlatma, tavuk besleme ve mezbahacılıkla et iÅŸleme alanları faaliyetlerini McDonaldlaÅŸtırmak zorunda kalmış, böylelikle verimde büyük atılımlar gerçekleÅŸtirmiÅŸlerdir.  
 
Günümüzde fast food zincirleri, dünya tarımının kontrolünü ele geçirmiÅŸ olan geniÅŸ bir gıda sanayii kompleksinin zirvesinde durmaktadır. 1980’ler boyunca Cargill, ConAgra ve IBP gibi dev çok uluslu ÅŸirketlerin ürün pazarlarını bir bir hâkimiyetleri altına almalarına izin verilmiÅŸtir. Çiftçiler ve hayvancılar bağımsızlıklarını kaybederek ticari tarım devlerinin iÅŸçileri haline gelip topraklarından atılmaktadır. Aile çiftlikleri, çiftliÄŸe adımını atmayan dev ÅŸirket sahiplerinin eline geçmekte, kırsal topluluklar orta sınıflarını kaybederek küçük bir varlıklı elit ile çok sayıda fakir iÅŸçi ÅŸeklinde iki toplumsal katmana ayrılmaktadır.
 
Fast food endüstrisi için üretilen hayvanlar fast foodlara uyum saÄŸlaması için deÄŸiÅŸtirilip dönüÅŸtürülmektedir. ÖrneÄŸin, McNugget üretimini kolaylaÅŸtırmak için yeni bir tavuk cinsi geliÅŸtirildi. Bu türün göÄŸsü alışılmadık ölçüde büyüktü. Tavuk içerdiÄŸi için daha saÄŸlıklı gibi görünen bu menülerin Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir araÅŸtırmaya göre tavuk etinden daha çok sığır etine benzer yaÄŸ profili içerdiÄŸi ve yaÄŸ içeriÄŸinin klasik bir menüden iki kat fazla olduÄŸu gösterildi.
 
Tavukların genetiklerinin deÄŸiÅŸtirilmesi yanında üretimlerinin denetimli bir ÅŸekilde saÄŸlanması için de yöntemler geliÅŸtirilmiÅŸtir. Tavuk çiftliklerinde bir iÅŸçi 50,000’den fazla tavuk yetiÅŸtirmektedir. Tavukları bu ÅŸekilde yetiÅŸtirmek, iÅŸin tüm unsurları üzerinde tam bir denetim kurulmasını saÄŸlar. ÖrneÄŸin, tavukların boyutu ve ağırlığı, serbestçe dolaÅŸan tavuklara göre daha öngörülebilirdir. Tavuk hasadının bu ÅŸekilde yapılması, büyük alanlarda gezinen tavukları yakalamaktan çok daha verimli ve etkindir. Ancak tavukları kalabalık alanlara kapatmak, ÅŸiddet, hatta yamyamlık gibi öngörülemeyen sonuçlar da doÄŸurmaktadır. Çiftçiler bu tür irrasyonel “muzırlıklarla” çeÅŸitli biçimlerle mücadele etmektedir. Bunların arasında tavuklar olgunlaÅŸtıkça ışıkları karartmak ve birbirlerine zarar vermesinler diye tavukların gagalarını koparmak da vardır.
 
Fast food zincirlerinin muazzam satın alma güçleri ve tek tip ürün talepleri, sığırların yetiÅŸtirilme, kesilme ve iÅŸlenerek kıymaya dönüÅŸtürülme süreçlerinde köklü deÄŸiÅŸikliklere yol açmıştır. Hayvanların beslenmesinde mısıra ağırlık verilmesi sonucu –ki mısır sığırlar için uygun bir besin deÄŸildir- etlerinin bakteri taşıma oranları artmıştır. Bu hayvanlardan daha fazla et elde edilebilmesi için hareket etmeleri önlenmiÅŸ ve çeÅŸitli kimyasallarla hızlıca kilo almaları saÄŸlanmıştır. Biraz önce de bahsettiÄŸimiz gibi modern mezbahaların geliÅŸimi ve hız faktörünün olaya dahil olmasıyla iÅŸ kazalarının oranı artmıştır. 
 
Fast Food Endüstrisinin SaÄŸlık Etkileri
 
Mezbahalarda günlük kesilen hayvan sayısının yüksek olması tüm iÅŸlerin çok hızlı yapılmasını gerektirmektedir. Bu da hijyene ayrılan sürenin kısalması ve hatta yok olması demek. Bu da E.coli 0157:H7, Listeria monocytogenes, Staphylococcus aureus, Clostridium perfringens gibi bakterilerin kolayca yayılmasına sebep olmakta. Bu bakteriler, kıymalara genelde dışkı yoluyla bulaşıyor. Özellikle E.coli 0157:H7 oldukça dayanıklı ve hastalık yapma yeteneÄŸi yüksek bir bakteri türü. BeÅŸ mikroorganizmanın bulaÅŸması hastalık oluÅŸturması için yeterli. Minicik bir piÅŸmemiÅŸ hamburger eti zerresi kiÅŸiyi öldürmeye yetecek kadar mikroorganizma içerebilir. 
 
Et endüstrisinin bu uygulamaları, E.coli 0157:H7 gibi ölümcül patojenlerin, agresif bir biçimde çocuklara pazarlanan hamburgerlerdeki ete girmesini de kolaylaÅŸtırmaktadır. Bozuk kıymanın satışını engelleme yolundaki çabalar, et endüstrisinin lobicileri tarafından sürekli engellenmektedir. Ayrıca 2000’li yılların baÅŸlarında, hayvanlarda görülen Deli Dana Hastalığındaki artış gündeme taşındı. Amerika’da hastalığın insanlardaki karşılığı vCJD hastalığı yüzünden ölen insanlar oldu. Fakat hastalığın mikroorganizma bulaÅŸmış bir insanda yaklaşık on yıl sonra belirti veriyor olması nasıl bir salgınla karşı karşıya kalındığını anlamayı zorlaÅŸtırıyor. Fast food tüketiminin hala artıyor olması ileride oluÅŸabilecek bir salgın ihtimalini de arttırıyor.
 
Fast food sektörü, insanları yemeklerini tüketmeye ikna etmek için hazırlanmış reklamlara milyar dolarlar harcamaktadır. Reklamlarla gösterilen iÅŸlenmiÅŸ gıdaların bağımlılık yapıcı bir niteliÄŸi vardır. FDA’dan eski bir yetkiliye göre, sektörün ürettiÄŸi gıdalar “yoÄŸun enerjili, son derece uyarıcı ve kolay sindirilmektedir. Bunları her köÅŸe başına koyup herkesin ulaÅŸabileceÄŸi hale getirmiÅŸ, herhangi bir yer ve zamanda yemek yeme eylemini topluma kabul ettirmiÅŸlerdir. Kendimizi her on beÅŸ dakikada bir uyardığımız bir yemek karnavalı yaratmışlardır.” Tipik bir McDonald’s’ın menüsü ve yanında bir milkshake’in içerdiÄŸi enerji 2000 kaloriye ulaÅŸmaktadır. Tavsiye edilen günlük kalori miktarı kadınlar için 2000’in altında, erkekler için ise 2500’ün hemen üstündedir. Dolayısıyla tipik bir Mcdonald’s öÄŸünü ile büyük bir milkshake kadınların günlük kalori miktarını tamamen, erkeklerinse büyük miktarda karşılamaktadır.
 
Fast food menülerinin bu kadar yüksek kalorilerde olması yani yüksek miktarda yaÄŸ, kolesterol, ÅŸeker ve tuz içermesi birçok hastalığa davetiye çıkarmaktadır. Üstüne üstlük fast food sektörünün çocukları hedef alması, yüksek tuz, ÅŸeker ve yaÄŸa bağımlı nesiller oluÅŸmasına neden olmaktadır.
 
Türkiye Çerçevesinde Fast Food
 
Türkiye’de hızlı hazır yiyecek anlayışı daha eskilere dayansa da McDonald’s’ın ülkeye girmesiyle baÄŸlamı küreselleÅŸmiÅŸ, ilerleyiÅŸi hızlanmıştır. Ä°lk defa Taksim’de açılan restoran, dünyadaki McDonald’s ÅŸubeleri arasında satış ve ciroda ilk ona girmiÅŸtir. Türkiye’de ev dışı tüketim harcamaları 2015 yılında dünya ortalamasının üç katı üzerinde %11’lik artışla 55 milyar liraya ulaÅŸmıştır. Türkiye ÅŸu anda dünyayı çok büyük bir süratle tüketim hızında geçmektedir. Ülkemizdeki fast food pazarı ÅŸu anda yaklaşık 2.4 milyar dolardır. 
 
Fast food sektörünün Türkiye’de yayılması küresel sebeplerle benzer biçimde hızlı nüfus artışı ve artan kentleÅŸme, kadınların çalışma hayatına girmesi ve buna baÄŸlı olarak aile gelir düzeylerinin yükselmesi, çalışma yaÅŸamındaki ağır tempo, dışarıda yeme alışkanlığının yerleÅŸmesi, reklamların etkisi gibi sebepler nedeniyledir. Türkiye’de Batılı tarzda geliÅŸen fast food sektörünün yanında, geleneksel yiyeceklerin fast food mantığı ile harmanlanması sonucu oluÅŸturulmuÅŸ bir sektör de oluÅŸmuÅŸtur. Bu ürünlere lahmacun, döner, tost, börek, kokoreç, çiÄŸ köfte ve midye örnek verilebilir. Geleneksel fast food sektörü ülke genelinde yaygın olsa da daha çok tek tek restoran üzerinden iÅŸlemektedir. Fakat bu sektör Türkiye’de Batılı tarzda fast food sektörüne göre daha hızlı ilerleyiÅŸ göstermektedir. Ayrıca bu geleneksel fast food sektörünün ürünlerinden döner, küresel çapa ulaÅŸmış ve özellikle Avrupa’da hızlı bir ilerleyiÅŸ göstermiÅŸtir.
 
Peki, yiyecekler üzerinden uygulanan emperyalizm sadece fast food sektörü üzerinden mi uygulanmaktadır? Tabi ki hayır. GeliÅŸmekte olan ülkeler üzerine uygulanan tarımda tek tip üretimin yaygınlaÅŸtırılması, yerli tohum kullanımının engellenmesi sonucu sürekli dışarıya bağımlı bir tarım sektörünün oluÅŸturulması da emperyalizmin uygulamaları arasında. ÖrneÄŸin Türkiye’de ana besin maddeleri olan tahıllar ve baklagillerin üretimi zamanla azalmışken ithalata yönelik endüstriyel ürünler olan fındık, pamuk, ÅŸeker pancarı gibi ürünlerin üretilmesi arttırılmıştır. Bu ÅŸekilde ülke beslenmek için dışa bağımlı hale getirilmiÅŸtir. Yakın zamanda da Cargill ve glikoz ÅŸurubunun sektöre hâkimiyeti ile ÅŸeker pancarı üretimi ve iÅŸlenmesine de darbe vurulmuÅŸtur. Aynı ÅŸekilde Marshall yardımı ile Türkiye’ye verilen süt tozları, görece daha ucuza yapılan et ve tavuk ithalatı ile fiyatlar düÅŸürülüp yerli üreticinin hayvancılıktan çekilmesine yol açılmıştır. 
 
Amerika’nın Türkiye’ye görece ucuz soya yağı satması ve yine görece yüksek fiyatlarla zeytinyağını satın alması, ülke piyasasından zeytinyağının çekilmesine ve margarinin yerleÅŸmesine neden olmuÅŸtur. Aynı zamanlarda Amerika’da margarinin yol açtığı saÄŸlık problemlerinin ortaya çıkması ve halkın margarinden uzaklaÅŸması ile oluÅŸan soya yağı fazlalığını göz ardı etmemek gerekir. Tabi ki ülkemizde de gerekli propagandalar yapılmış; zeytinyağının “zararları” ve margarinin “faydaları” gündem edilmiÅŸtir.
 
Tamamıyla çevrildiÄŸimiz bu gıda emperyalizminden kurtulmak mümkün müdür? Her tarafımızın fast food restoranlarıyla kuÅŸatıldığı, televizyonlarla sürekli propagandalar yapıldığı, tarım ve hayvan üretim sektörünün yok edildiÄŸi ve çok uluslu ÅŸirketler tarafından tekelleÅŸtirildiÄŸi düÅŸünüldüÄŸünde imkânsız gibi duruyor olsa da mümkün olabilir. Öncelikle deÄŸiÅŸimin kendimizi deÄŸiÅŸtirmekle baÅŸlayacağının farkında olmalıyız. Belki fast food restoranlarını ortadan kaldıramayız ama yememek bizim elimizde. Etrafımızı çevreleyen hamburgerlerden kurtulup kültürümüzün bize sunduÄŸu, dinimizin öÄŸütlediÄŸi daha sade ve ihtiyaca yönelik olan beslenme biçimine geri dönebiliriz. Yapılan propagandalara karşı tepkimizi ortaya koyarak gelecek nesillerin bu tuzaklara yakalanmasının önüne geçebiliriz. Ülkelere karşı uygulanan gıda emperyalizminin önüne geçmek için de halkların kendi çiftçi ve hayvan üreticisine, topraklarına ve tohumlarına sahip çıkması gerekmektedir. 
 
 
 
Müellif: Sümeyye Zehra Efe Kaynak: Erdemli DuruÅŸ Web Sitesi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.