Sosyal Medya

AB Türkiye karşıtlığında birleşebildi

Türkiye’nin güneyini terörden arındırmak amacıyla sınır güvenliği için yaptığı operasyona AB’nin bu kadar yoğun tepki göstermesi, Brüksel'in terör örgütüne yönelik gizli bir ajandası olduğu fikrini akıllara getiriyor.



Altmış yıllık tarihinde gerçekleÅŸtirdiÄŸi ekonomik bütünleÅŸmeye siyasi bütünleÅŸmeyi eklemekte zorlanan Avrupa BirliÄŸi (AB), dış politika ve güvenlik politikasındaki "tek seslilik" problemini bir türlü çözemedi. SoÄŸuk SavaÅŸ boyunca bir dış tehdit olarak algıladığı Sovyetler BirliÄŸi’nin 1990’larda yıkılmasıyla birlikte bölgede yeni politikalar üretmek zorunda kalan AB, bu dönemde pek çok sınavda baÅŸarısız oldu ve 2000’li yıllara entegrasyon ülküsünde aÅŸağıya doÄŸru bir seyirle girdi. Art arda yaÅŸanan anayasa krizi, ekonomik kriz, Arap Baharı’nın etkisiyle ortaya çıkan mülteci krizi, bir türlü çözülemeyen Brexit ve tüm bunların bir sonucu olan aşırı sağın yükseliÅŸiyle birlikte AB, 1990’lı yıllarda yakaladığı ivmeyi kaybetmiÅŸ durumda.
 
Bu dönemde özellikle mülteci krizi Avrupa’da popülist siyasetin güçlenmesine ve birliÄŸin geleceÄŸinin sorgulanmasına sebep oldu. Arap Baharı’nın ilk dönemlerinde Avrupa ülkelerine sığınmak isteyen Suriyeliler kıyı devletleri için bir tehdit oluÅŸturmuÅŸtu. Sonraki senelerde Akdeniz’de yaÅŸanan ölümlerin artması üzerine, Almanya mülteciler için bir kota sistemi önerisi getirmiÅŸti. Ancak Macaristan baÅŸta olma üzere pek çok AB üyesi bu tekliflere karşı çıkmış, Schengen sistemi için tehlike çanları çalmaya baÅŸlamıştı.
 
Bu sorunu çözmek için Türkiye’nin kapısını çalan AB, Türkiye ile yaptığı 18 Mart mutabakatı sayesinde Akdeniz’de yaÅŸanan kayıpları büyük oranda önlemeyi baÅŸarmış olmasına raÄŸmen, mutabakat karşılığında Türkiye’ye vermeyi vadettiklerini gerçekleÅŸtirme konusunda sergilediÄŸi samimiyetsizlikten yıllardır vazgeçmedi. Türkiye son altı yıldır yaklaşık dört milyon mülteciye ev sahipliÄŸi yapmak durumunda bırakıldı. Bu ev sahipliÄŸi sırasında ise AB’nin vermeyi taahhüt ettiÄŸi mali yardımlardan büyük ölçüde yararlanamadı. Sorunlar büyüyen mülteci sayısıyla orantılı ÅŸekilde arttı ve bu nedenle Türkiye 9 Ekim itibarıyla, amaçları arasında Suriye’nin kuzeyinde bir güvenli bölge oluÅŸturmak da olan Barış Pınarı harekâtını baÅŸlattı.
 
AB'nin ortak açıklama telaşı
 
Harekâtın baÅŸlamasını takip eden saatlerde AB hiç gecikmeden bir açıklama yaptı. Yirmi sekiz üye ülke adına yazılı açıklama yapan AB Dış Ä°liÅŸkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini Suriye’de kalıcı çözümün askeri yollarla saÄŸlanamayacağını belirtti. Mogherini açıklamasına “Türkiye, AB’nin kilit ortağı ve Suriye krizinde ve bölgede önemli bir aktördür. AB Suriyeli sığınmacılara ev sahipliÄŸi yapmadaki önemli rolü dolayısıyla Türkiye’yi takdir etmektedir. Türkiye’nin güvenlik endiÅŸeleri, uluslararası hukuka uygun biçimde siyasi ve diplomatik yollardan çözülmelidir, askeri yoldan deÄŸil. AB tüm taraflara Suriye’de sivillerin korunması ve insani yardımın ulaÅŸtırılması konusundaki uyarısını yinelemektedir” sözleriyle devam etti. Bu tepkide dikkat çeken unsurların başında, yukarıda belirtildiÄŸi üzere, pek çok konuda tek sesli hareket edemeyen AB’nin, operasyonun baÅŸlamasından sadece birkaç saat sonra 28 üye ülkenin imzaladığı böyle bir bildiriyi hazırlayabilmesi geliyor. DiÄŸer bir konu da, Suriye kriziyle ilgili yıllardır Türkiye’nin diplomatik çabalarına destek olmayan AB’nin ÅŸimdi Türkiye’yi siyasi çözüme davet ediyor olması. Mogherini’nin açıklamalarını takiben Komisyon BaÅŸkanı Jean Claude Juncker ise Türkiye’nin yapmış olduÄŸu bu harekâtın iyi sonuçlar doÄŸurmayacağı ve Türkiye’nin oluÅŸturmaya çalıştığı güvenli bölge konusunda kendisini mali olarak desteklemeyecekleri uyarısında bulundu.
 
Harekâttan kısa bir süre sonra toplanan AB DışiÅŸleri Konseyi, bu kez ilk anlardaki açıklaması kadar teksesli bir bildiri yayımlayamadı. Zira ilk andaki bildiriye de ÅŸerh düÅŸmek istediÄŸi, ancak sonradan ikna edildiÄŸi anlaşılan Macaristan bu kez toplantıya katılmayarak tavrını belli etti. Ayrıca toplantıda Ä°ngiltere, net bir ÅŸekilde AB’nin diÄŸer ülkelerinin karşısında yer alarak, AB tarafından Türkiye’ye karşı Birlik bazında bir silah ambargosu uygulanması taleplerini reddederek bu konuda Konsey’den ortak karar çıkmasını engelledi. Bunun üzerine Almanya ve Fransa’yı takiben Finlandiya, Norveç, Çekya, Ä°talya, Ä°spanya, Hollanda, Ä°sveç ve Ä°ngiltere Türkiye’ye karşı ülke bazında silah ambargosu uygulayacaklarını belirttiler. Oysa aynı AB ülkeleri yıllardır Yemen’de bir insanlık dramına sebep olan Suudi Arabistan’a karşı benzer bir yaptırımı düÅŸünmemiÅŸti bile. Suudi Arabistan’a karşı sadece Yemen olayında deÄŸil, gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın katledilmesi sonrasında da tepki göstermeyen AB ülkelerinin, Türkiye’ye karşı nasıl bir çifte standart uyguladığı çok açık bir ÅŸekilde görülüyor.
 
AP kararı ve Türkiye'nin tepkisi
 
Türkiye harekâtla ilgili olarak ABD ve Rusya ile anlaÅŸmalar yaparken AB bu yıl yenilenen parlamentosuyla, önceki parlamentoyu aratmayacaklar kararlarla Türkiye’yi kınıyordu. AP genel kurul toplantılarında alınan kararda “Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoÄŸusuna tek taraflı askeri müdahalesi ÅŸiddetle kınandı”, müdahalenin “uluslararası hukuku ihlal ettiÄŸi, bölgede istikrar ve güveni zedelediÄŸi, sivillerin yerlerinden olmasına yol açtığı ve DEAÅž’ın yeniden doÄŸuÅŸuna katkı saÄŸlayabileceÄŸi” görüÅŸlerine yer verildi. Kararda ayrıca Ankara’ya “askerî harekâta derhal ve tamamen son verme” çaÄŸrısında bulunulurken, “Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) DEAÅž’la mücadeleye katkısına” vurguda bulunuldu.
 
AP parlamenterlerinin oyçokluÄŸu ile kabul ettiÄŸi kararda, AB Konseyine Türkiye’ye yaptırım uygulama, Türk yetkililerine karşı vize yasağı gibi bazı önlemler alma ve gümrük birliÄŸinin askıya alınmasına kadar gidebilecek ekonomik yaptırımlar uygulama çaÄŸrısında bulunuldu. AP üyeleri BM’nin gözetiminde bir güvenli bölge oluÅŸturulmasına sıcak bakarken, Türkiye’nin BM antlaÅŸmasının 51. maddesine ve BM’nin terörle mücadele çerçevesinde aldığı kararlara tamamen uygun olarak gerçekleÅŸtirdiÄŸi güvenli bölge oluÅŸturma çabalarına kuÅŸkuyla yaklaşıyor ve bunu bir “iÅŸgal” olarak tanımlıyordu. Bu karara Türkiye öncelikle DışiÅŸleri Bakanlığı düzeyinde sert tepki gösterdi. DışiÅŸleri Bakanlığı’nın açıklamasında “Teröristleri sürekli parlamentosunda ağırlayanların aldığı bu karar aslında bizi ÅŸaşırtmamıştır” ifadesi kullanıldı. Yapılan açıklamada, AP’nin bölgesel ve küresel alandaki önemli geliÅŸmeleri gerektiÄŸi ÅŸekilde takip edemediÄŸi, sebep ve sonuçlarını objektif ve bütüncül bir ÅŸekilde deÄŸerlendiremediÄŸi, saÄŸlam ve amaca uygun stratejiler geliÅŸtiremediÄŸinin de bu kararla anlaşıldığı ifade edildi. Suriye krizi baÄŸlamındaki geliÅŸmelerle gümrük birliÄŸi, katılım öncesi fonlar ve benzeri ilgisiz konuların baÄŸlantılandırılmaya çalışılmasının da ayrıca ciddi bir hata olarak görüldüÄŸü belirtildi.
 
Suriye’de siyasi çözüm sürecini hızlandıran Türkiye, Avrupa ve NATO sınırında bölücülüÄŸü ve terör bölgesi oluÅŸumunu ve demografik deÄŸiÅŸiklik çabalarını engelleyen ve Suriye’nin toprak bütünlüÄŸünü koruyan, ilave düzensiz göçü önleyen ve Suriyelilerin güvenli ve gönüllü bir ÅŸekilde ülkelerine dönüÅŸüne yardımcı olan bir harekât gerçekleÅŸtirmiÅŸtir. DışiÅŸleri’nin açıklamasının devamında AB’nin kendileriyle müzakere yürüten ve NATO müttefiki Türkiye’ye ÅŸükran duyacağına, basiretsiz kararlar almaya devam ettiÄŸi vurgulandı. Türkiye’nin, kendi güvenliÄŸinin, ayrılmaz bir parçası olduÄŸu Avrupa’nın güvenliÄŸiyle doÄŸrudan baÄŸlantılı olduÄŸunun bilincinde olduÄŸu, bugüne kadar Avrupa’nın güvenliÄŸine önemli katkılar saÄŸlamış ve bu uÄŸurda büyük fedakarlıklar yapmış olduÄŸunun da altı çizildi.
 
Fransa'nın tavrı acziyet işareti
 
Türkiye’yi bu derece eleÅŸtiren ve Türkiye’ye karşı silah ambargosu uygulayacağını açıklayan ülkelerin başında gelen Almanya, Türkiye ile Rusya arasında mutabakat saÄŸlandıktan sonra, oluÅŸturulması planlanan güvenli bölgeyle ilgili Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer aracılığıyla, Suriye’nin Türkiye sınırı boyunca uluslararası olarak kontrol edilen bir güvenli bölge oluÅŸturulmasını önerdi. Karrenbauer bu önerisini 24 Ekim’de toplanan NATO Savunma Bakanları toplantısında da dile getirdi. Almanya’nın, Türkiye’nin güney sınırında güvenli bölge oluÅŸturulmasını destekleyen, ancak bunun Türkiye ve Rusya dışında uluslararası bir güç önderliÄŸinde gerçekleÅŸtirilmesi yönündeki önerisinin gerçekleÅŸmesi için BirleÅŸmiÅŸ Milletler Güvenlik Konseyi’nden (BMGK) karar çıkartılması gerekiyor. BMGK daimî üyesi olmayan Almanya’nın Fransa ile diÄŸer daimî üyeleri ikna etmesi ise çok zor görünüyor. Buna raÄŸmen ne Türkiye ne de ABD öneriye karşı çıkmış, dikkate alınması gereken bir düÅŸünce olduÄŸunu ifade etmiÅŸtir. Almanya’nın önerisine karşılık Fransa savunma bakanı ise Fransa’nın harekâtın başından beri takındığı olumsuz tutumu devam ettirerek, Suriye krizindeki bütün olumsuz unsurları Türkiye’nin omuzlarına yıkma çabasında bir tutum sergilemiÅŸtir. Fransa’nın bu olumsuz tepkisinin sadece terör örgütü PYD/YPG ile Paris yönetiminin yakınlığından kaynaklanmadığı, bunun ayrıca Fransa’nın daha çok askeri ve diplomatik acizliÄŸinin bir ifadesi olduÄŸu düÅŸünülebilir.
 
Son yıllarda Türkiye-AB iliÅŸkilerinde yaÅŸanan olumsuz havanın en önemli sebeplerinden biri de Türkiye’nin mücadele ettiÄŸi terör örgütlerine AB’nin verdiÄŸi destektir. Zira AB Brüksel’de PKK çadırı kurulmasına ses çıkarmamış, AP koridorlarında PKK terör örgütü elebaşı Öcalan’ın resimlerinin olduÄŸu sergilerin yapılmasına izin vermiÅŸ, PKK’nın yayın organları Avrupa baÅŸkentlerinde rahat rahat yayınlar yapabilmiÅŸ ve son olarak 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’den kaçan FETÖ mensuplarını AB ülkeleri Türkiye’ye iade etmemiÅŸti. Bu ÅŸartlarda, Türkiye’nin güneyini terörden arındırmak adına sınır güvenliÄŸi için yaptığı bu operasyona AB’nin bu kadar yoÄŸun tepki göstermesi, DışiÅŸleri Bakanı Mevlüt ÇavuÅŸoÄŸlu’nun deyimiyle, AB’nin terör örgütüne yönelik gizli bir ajandası olduÄŸu fikrini akıllara getiriyor.
 
Türkiye bu harekâtı Suriye sınırında uzun süredir var olan terör tehdidini ortadan kaldırmak, Suriye’nin toprak bütünlüÄŸü ve birliÄŸini saÄŸlamak, yerel nüfusu korumak ve Suriyeli mültecilerin gönüllü, güvenli ve onurlu dönüÅŸünü saÄŸlamaya yönelik uygun bir ortam yaratmak için, uluslararası hukuka tamamen uygun olarak gerçekleÅŸtirdi. Bu niyete destek olmayan ve sınırlarını mültecilere karşı dikenli tellerle çeviren AB ise bir kez daha Türkiye’yi yalnız bıraktı ve belirsizliklerle dolu birliÄŸin geleceÄŸine yine, yeniden zarar verdi.
 
 
Müellif: Dr. Filiz CicioÄŸlu (Sakarya Üniversitesi Uluslararası Ä°liÅŸkiler Bölümü öÄŸretim üyesi) 
Kaynak: Anadolu Ajansı

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.