Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Lübnan'da sistem seçkin sınıf için çalışıyor

“Bu, iç savaşın bitişinden bu yana gerçekleşen en heyecan verici ve birleştirici şey.” diyor Beyrut’taki protestoculardan biri olan 25 yaşındaki Fabio Irani. Lübnan, ortak bir bilincin doğuşunu ve 1990’da iç savaşın sona ermesinden beri, 29 yıldır ülkeyi saran mezhepçi bir toplum bölünmesinin reddini yaşıyor. Bu, bir ulusun devlet yetkilileri tarafından kötü yönetilmesine ve yalnızca siyasi sınıfı zenginleştirmeye yarayan yolsuzluğa karşı duyulan onlarca yıllık öfkenin doruk noktası. Protestocular sadece İran’ın “Birinci bölüm” diye adlandırdığı Hariri hükümetinin istifasını istemekle kalmıyorlar, mezhepçi sistemin de revize edilmesini talep ediyorlar.



Bu gösterilerin yolunu açan olaylar, Başbakan Saad Hariri hükümetinin geçtiğimiz haftalardaki ulusal sorunları ele alış biçimindeki başarısızlığından dolayı daha da şiddetlendi. Akaryakıt istasyonu sahiplerinin dolar eksikliğinden dolayı yabancı ithalatçılara Lübnan lirası üzerinden ödeme yapmak zorunda bırakıldığı Eylül ayındaki yakıt krizi, ekonomik çöküşle ilgili endişeleri artırdı. 28 Eylül’de vatandaşların, sabah yakıt satışının durdurulacağı korkusuyla depoları doldurmak için istasyonlara akın etmesinden dolayı benzin istasyonlarından taşan uzun kuyruklar görüldü. Hükümetin, ithalatçıların yabancı şirketlere lira ile ödeme yapabilmesini sağlaması ve sabitlenmiş döviz kurlarına olan bağlılığını yeniden teyit etmesi gibi kısa vadeli çözümleri, Hariri’nin uzun vadeli bir çözüm bulma kararlılığı noktasında endişelere yol açtı.
 
Lübnan Dağı’nın çevresindeki bölgeleri tahrip eden ve kontrol altına alınamayan yangınlar koalisyon hükümetinin otoritesini daha da zayıflattı. Yangın söndürme helikopterleri, Kıbrıs ve Ürdün teçhizatlarına bel bağlanmasından kaynaklanan bakımsızlık nedeniyle havalanamadı. Bu derece kötü bir yönetim, Lübnan’ın toprağının, varlığının ve insanlarının korunmasının Hariri hükümeti için öncelikli bir mesele olmadığını göstermiş oldu.
 
Whatsapp, Facebook ve FaceTime aramalarından günlük 0.20 dolar vergi alınması önerisi ulusal protestoların son tetikleyicisi oldu. Bu öneri ise duyurulduktan yalnızca birkaç saat sonra halkın tepkisi sonucu rafa kaldırıldı. Bu bir tesadüf değildi. Sim kart kullanıcılarının 1.5 GB veri için haftada 30 dolara kadar ödeme yapmak zorunda kaldığı Lübnan’da dünyadaki en yüksek mobil veri ücretlendirmelerinden biri uygulanıyor. Piyasa, tekelleşmenin bir sonucu olarak fahiş fiyatlandırma yapabilen Alfa ve Touch adlı iki devlet şirketi tarafından köşeye sıkıştırılmış durumda. Bu iki şirketin ise eski Başbakan Najib Azmi Mikati’ye ait olduğu iddia ediliyor. Yıllık 250 milyon dolar gelir sağlanacağı iddiasıyla Whatsapp’a vergi koyma hamlesi, hükümetin ülkenin ekonomik kriz yükünün faturasını halka kesme niyetinde olduğunun işaretlerini verdi. Mikati'nin tekelinin kazancını korumak için toplumun savunmasız bir kesimine vergi koymaya girişen bir hükümet için bütün hoşgörü böylece tükenmiş oldu.
 
Bu protestoların tutkusu ve ruhu, Lübnan’ı yozlaşmış siyasi elitlerinden kurtarma isteğine dayanıyor. “Üzgünüm Liverpool, şu an devrim yapıyoruz, kahrolsun Kırmızı Şeytanlar.” yazıyor Beyrut şehir merkezinde bir protestocunun tuttuğu pankartta. Bir başkasında “Sarılmak bedava.” yazıyor. Protestolar barışçıl fakat verilen mesaj güçlü. “Ayakta ölmek dizüstü yaşamaktan iyidir.” yazıyor başka bir protestocunun cüretkar bir şekilde tuttuğu pankartta. Beyrut’un şehir merkezindeki protestolarda sadece bulunmak bile yeterli. Bir kaldırımda sessizce sigara içmek ya da birinin telefonuna hiçbir şey söylemeden bakmak dahi kafi geliyor. Sessiz, sakin bir dayanışmanın gösterisi. Bu sakinlik hissi ise Beyrut’ta hissedilen tutkunun ve ruhun gücünün bir kanıtı. 
 
2005 ve 2015 yılları arasındaki protestolar, mezhepçi milislerin yer aldığı ve devrimci mesajın mezhepçi hatlara bölündüğü gösteriler olma eğilimi göstermişti.
Bu protestolarla ilgili en göze çarpan şey ise toplumun tüm kesimlerinin dahil olması. Sokaklardaki tutum samimi ve kapsayıcı, atmosfer ise heyecan verici.
Emel Hareketi’nin cumartesi günü Tire’de göstericilere ateş açarak toplumu mezhepsel çizgilere bölme girişimi arzu ettiği bölücü tepkiye yol açmadı. Bu, birlik olma kararlılığının gerçek bir kanıtı ve Lübnan halkının moralinin bozulmayacağının bir ispatıydı.
 
Dün akşam başkentin şehir merkezinden, Beyrut ve Tripoli boyunca yüksek sesli müzik, davullar ve danslarla bir sokak karnavalı atmosferi geçti. Protestocular, farklılıklarını Lübnanlı olmanın ne demek olduğunu gösteren bir kutlamaya dönüştürdüler. Birleştiler ve hükümetlerine “Artık yeter!” diyorlar. Halkın iradesinin görmezden gelinemeyeceğini gösteriyorlar. Artık çoğunluğa değil azınlığa fayda sağlayan mezhepçi bir sistem tarafından yönetilmeye razı değiller. Anneler, babalar, dedeler, neneler ve gençlik daha iyi bir gelecek isteğiyle sokaklara döküldüler. Yaşam maliyetlerinin maaşlara adaletli bir şekilde yansıtıldığı, gençler için iş olanakları olan, Lübnanlıların birilerinin dini inancından daha öncelikli olduğu bir gelecek.
 
Bu devrim başarılı, umutlu ve gerekli fakat henüz tamamlanmış değil. Lübnan’da yakalanan duyguların gücü, güçlü bir sivil toplum hareketi ve ulusal birlik yarattı. Bu, birçok Lübnanlı için bir nefeslik temiz hava oldu ve dünyanın dört bir yanında tepkiler uyandırdı. 72 saatlik ültimatomun ardından Hariri’nin halka hitap etmesiyle Lübnan hükümetinin harekete geçmesi bekleniyordu. Fakat protestoların hız kazanmasıyla birlikte her şey için çok geç olmuş gibi görünüyor.
 
Middle East Monitor
Kaynak: Düşünce Mektebi 
Çeviren: Hilal Çifçi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.