Sosyal Medya

Gökhan Özcan: Neyi kaybetttiğini biliyor musun?

Yürüyen bir yolda seyreden karaltılar gibiyiz. Belli bir ritimle bir yerden başka bir yere doğru gidiyoruz ama bu sanki bizim irademizle olmuyor. Kendi adımlarımızı atıyor değiliz, kendimize ait bir yürüyüşümüz yok ve tabiatıyla varacağımız yeri de kestiremiyoruz. Bizi bir dört duvarın arasına değil de, ritmi ve yönü hiç değişmeyen bu hareketin içine hapsetmişler sanki.



Sanki donup kalmış gibi, uyuÅŸup ÅŸuursuzlaÅŸmış gibi, öz ritminden tamamen mahrum kalmış gibi bir yerden bir yere doÄŸru ağır ağır akıyoruz. Sırtımızdaki insanlık yükünü taşımaya hiç gayret etmeyelim, hayatın ağırlıklarından hiç yorulmayalım diye bırakmışız sanki elimizden her ÅŸeyi o yürüyen yola. Bir uçtan bir uca düz bir çizgide mi ilerliyoruz yoksa kocaman bir çemberin çeperinde dönüp duruyor muyuz, bir fikrimiz yok. Bir yere mi gidiyoruz, bir yerden geri mi dönüyoruz, o da belli deÄŸil. BildiÄŸimiz ÅŸu, zaman yürüyen yoldan daha hızlı ilerliyor, yanımızdan geçip gidiyor sürekli. Yürüyen bir yolda seyreden karaltılar gibiyiz. Birbirinin neredeyse aynı iÅŸleyen zihinlerle, nereden baÅŸladığını ve nerede duracağını bilemediÄŸimiz ÅŸuursuzca bir akışta.
 
“EÄŸer insanda ebedî bir bilinç yoksa, eÄŸer her ÅŸeyin dibinde yalnızca vahÅŸi bir kargaÅŸa, karanlık tutkularda ÅŸekil deÄŸiÅŸtirerek yüce ya da önemsiz her ÅŸeyi üreten bir güç varsa; eÄŸer her ÅŸeyin altında akıl sır ermez, doymak bilmez gizli bir boÅŸluk yatıyorsa, hayat umutsuzluktan baÅŸka ne olacaktır? EÄŸer böyleyse, eÄŸer insanlığı birleÅŸtiren kutsal bir baÄŸ yoksa, eÄŸer ormanın yaprakları gibi bir nesil diÄŸerinin ardından doÄŸuyorsa, bir nesil ormandaki kuÅŸların ÅŸarkıları gibi bir diÄŸerinin yerine geçiyorsa; eÄŸer insan soyu dünyadan, denizden geçen bir gemi ya da çöldeki bir rüzgar, düÅŸüncesiz ve meyvesiz bir kapris olarak geçiyorsa; eÄŸer ebedî bir unutkanlık, avı için aç bir ÅŸekilde pusuda bekliyorsa ve onun pençelerinden kendisini kurtaracak kadar güçlü hiçbir güç yoksa - o zaman hayat ne kadar boÅŸ ve huzurdan yoksun olacaktır” diyor ‘Korku ve Titreme’ isimli kitabında Soren Kierkegaard
 
Hızlı iletiÅŸim aÄŸları kurduk, hızlı ulaşım araçları ürettik, hızlı düÅŸündük hızlı unuttuk, hızlı okuma yöntemleri geliÅŸtirdik, hızlı yaÅŸamanın ve hızlı ölmenin yollarını aradık, hızlı sevdik hızlı soÄŸuduk birbirimizden, ‘Hızlı ve Öfkeli’ en sevdiÄŸi film oldu bir çoklarının, hızlı kopyaladık hızlı yapıştırdık, hızlı yükledik, hızlı indirdik, heyecanı hız limitlerinin üstünde aradık, aşırı hız sonu oldu kimimizin... Her ÅŸeyi hızlı yapmayı marifet belledik de ne iÅŸimize yaradı, ÅŸu yerinde sayma çağında!
 
“Çok hızlı konuÅŸuyorsun, söylediklerinden hiçbir ÅŸey anlamıyorum” dedi bir kıyıda oturan. “Çok hızlı yaşıyorum ve ben de yaÅŸadığımdan hiçbir ÅŸey anlamıyorum” dedi kendi çevresinde dönüp duran.
 
Bir de ÅŸunu düÅŸünün; herkesin kendisine benzediÄŸi bir yerde avara kasnak ne hisseder?
 
“Åžu boÅŸ olan kısımları dolduracaksınız beyefendi” dedi formu uzatan gözlüklü memur. “Neyle?” diye sordu küçük bir sessizliÄŸin ardından gözlüksüz vatandaÅŸ.
 
Bulmacaların kara kareleri büyüyüp kara deliklere dönüÅŸüyor ve soldan saÄŸa, yukarıdan aÅŸağıya bütün kelimeleri büyük bir hızla yutuyordu. Sıçrayarak uyandım ve sıçrayarak uyanamadığımız ne çok kâbusumuz olduÄŸunu düÅŸünmekten bir daha uyuyamadım.
 
“Aramaya çıkmak için çok heveslisin ama” dedi meczup, “neyi kaybettiÄŸini biliyor musun?”
 
YENÄ° ÅžAFAK

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.