Sosyal Medya

Şükrü Hanioğlu: Vatanseverlik milliyetçilik midir?

Milletin anayasaya bağlılık etrafında birleşen vatandaşlardan oluştuğunu kabul eden bir anayasa "anayasal vatanseverliğin" milliyetçiliğin yerini alması neticesini doğurabilir



Gündemimizi terk etmeyen milliyetçilik tartışmasının ilgi çeken hususlarından birisi de "milliyetçilik"in alternatifi olmayan bir zorunluluk ve "iyi vatandaÅŸ olmanın koÅŸulu" olarak kabûl edilmesidir.

MilliyetçiliÄŸin Türkiye'yi Sosyalist Enternasyonel'de temsil eden partinin temel ilkelerinden birisi olduÄŸu, pek çok "sol" örgütlenmenin bu söylemi kullandığı, dindar kesimlerin Türk-Ä°slâm sentezi çerçevesinde, seküler tabakaların ise "ulusalcılık" kavramsallaÅŸtırması üzerinden milliyetçiliÄŸi içselleÅŸtirdiÄŸi gözönüne alındığında bu doÄŸal bulunabilir.

Buradaki temel sorun etnik ve kültürel parametrelerle tanımlanan "millet"in türdeÅŸliÄŸini saÄŸlamayı hedefleyen "milliyetçilik"in genellikle bir siyasî yapılanma ve onu ayakta tutan kurumlara duyulan aidiyet ve sadakati dile getiren "vatanseverlik" ile eÅŸanlamlı olarak kullanılmasıdır.

Halbuki milliyetçilik ve vatanseverlik tarihî geliÅŸimleri, söylemleri ve postmodern dünyada oynadıkları roller açısından ciddî farklılıklar gösterirler. DiÄŸer bir ifade ile "yurdu" ya da "ulusu" "canından çok sevmek" oldukça farklı yaklaşımlardır.

 

Milliyetçilik vatanseverliÄŸe el koydu

MilliyetçiliÄŸi fazlasıyla içselleÅŸtirmemiz onun on dokuzuncu yüzyıl ürünü bir ideoloji olduÄŸunu genellikle gözardı etmemize neden olmaktadır. Buna karşılık Roma'dan ortaçaÄŸ düÅŸüncesine aktarılan "vatanseverlik" asırlarca siyaset kuramının merkezinde yer almıştır. Justus Lipsius benzeri Yeni Stoiklerin eleÅŸtirileri bir kenara bırakılırsa, Leonardo Bruni'den Machiavelli'ye ulaÅŸan yelpazedeki düÅŸünürler ortaçaÄŸ cumhuriyetçiliÄŸi ile de eklemleÅŸtirdikleri vatanseverliÄŸi özgürlüÄŸün temeli olarak kavramsallaÅŸtırmışlardır.

Aydınlanma da vatanseverliÄŸi bu geleneÄŸe uygun biçimde yorumlayarak, Ansiklopedi'deki "patrie (vatan)" maddesinde de ifade edildiÄŸi gibi, vatan ve onun yaÅŸamasını saÄŸlayan kanunlara baÄŸlılığı en önemli siyasî fazilet olarak tanımlamıştır.

Bu "vatanseverlik" anlayışına "milliyetçilik" tarafından el konularak onun "saflık, türdeÅŸlik, etnik köken ve aynı dili konuÅŸma" ile özdeÅŸleÅŸtirilmesi yeni bir çağın baÅŸlangıcı olmuÅŸtur. Herder "Almanya'da yaÅŸayan herkesin saf Almanca yazıp konuÅŸmasının gerekliliÄŸini, Alman ruhu etrafında oluÅŸacak birliÄŸin türdeÅŸliÄŸe dayanmasının zorunlu olduÄŸunu" vurguluyordu.

Bu ise kurumlara, kanunlara ve vatana duyulan sevgiden oldukça farklı bir ideolojinin doÄŸması demekti.

Milliyetçilik on dokuz ve yirminci asırların egemen ideolojisi olmuÅŸtur. Bu ideoloji 1945 sonrasında sorgulanırken onun "vatanseverlik" kavramını nasıl farklılaÅŸtırdığı da tartışılmaya açılmıştır.

Bu tartışma bilhassa 1989 sonrasında iki önemli yorumun doÄŸuÅŸuna neden olmuÅŸtur. Ä°lk olarak Maurizio Viroli'nin kapsayıcı çalışmasında da ortaya konulduÄŸu gibi asırlar boyunca demokrasi, özgürlük ve onları ayakta tutan kanunların egemenliÄŸini savunmuÅŸ olan "vatanseverlik"in milliyetçi etkilerden arındırılmasını talep eden bir yaklaşım ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşım siyasî yapılara baÄŸlılığın milliyetçilik öncesindekine benzer biçimde, etnik baÄŸlantılar dışında ÅŸekillenmesinin gerekliliÄŸini, vatanseverliÄŸin günümüz kozmopolit dünyasının sorunlarına milliyetçilikten daha anlamlı cevaplar verebileceÄŸini savunmaktadır.

Ä°kinci ve daha etkili yorum ise Jürgen Habermas'ın popülerleÅŸtirdiÄŸi "anayasal vatanseverlik" tezi olmuÅŸtur. Habermas iki Almanya'nın birleÅŸmesi sürecinde Die Zeit'a verdiÄŸi bir mülâkatta "anayasal yurtseverliÄŸe dayanmayan bir ulusal kimliÄŸin insanların birarada yaÅŸamalarını saÄŸlayan üniversel kurallarla çatışmasının kaçınılmaz" olduÄŸunu vurgulamıştı.

Habermas ve Attracta Ingram benzeri siyaset felsefecileri (Kantçı üniversalizmi andıran bir yorumla) post-modern toplumda milliyetçiliÄŸin yerini anayasal vatanseverliÄŸin (verfassungspatriotismus) alması ve "millet"in etnik köken ve ortak dil paydalarında biraraya gelen soydaÅŸlar deÄŸil anayasaya baÄŸlılık etrafında birleÅŸen vatandaÅŸlardan oluÅŸtuÄŸunun kabûlünün federal bir Avrupa'nın da doÄŸuÅŸunu saÄŸlayacağını savunmaktadırlar.

 

Gelenek yokluÄŸu mu?

OrtaçaÄŸ cumhuriyetçiliÄŸi ile ona baÄŸlanan "vatanseverlik" tartışmalarının etkili olmadığı bir geleneÄŸin sahibi olan Türkiye'de bu nedenle "anayasal vatanseverlik"in "milliyetçilik" karşısında ÅŸansı olmadığını söylemek anlamlı gözükebilir.

Buna karşılık yakın tarihimiz, Tanzimat sonrasında yaratılmaya çalışılan Osmanlılık kimliÄŸi ve siyasetinin gerçekte bir "anayasal vatanseverlik" projesi olduÄŸunu ortaya koymaktadır.

Bu açıdan bakıldığında Namık Kemal'in anayasacılık ve "vatanseverlik" temelli Osmanlıcılık ideolojisini beraberce savunmuÅŸ olması tesadüfî deÄŸildir.

Ä°ki hareketin de son tahlilde baÅŸarısız olmuÅŸ olması bu alanda ciddî bir geleneÄŸe sahip bulunduÄŸumuz gerçeÄŸini unutturmamalıdır.

Etnik kimlikten arındırılmış bir vatanseverlik ve bunun tüm yurttaÅŸlara özgürlük getirecek kanun-i esasîye dayandırılması fikri "anayasal vatanseverlik" kavramsallaÅŸtırmasına verilebilecek önemli örneklerden birisidir.

Namık Kemal'in bu kavramsallaÅŸmayı Dolf Sternberger gibi siyaset bilimi jargonu kullanarak yapmamış olması bu gerçeÄŸi deÄŸiÅŸtirmemektedir.

On dokuzuncu asır Avrupa'sında olduÄŸu gibi Osmanlı toplumlarında da milliyetçilik "vatanseverlik"e el koyarak etnik ve dil temelli yaklaşımların egemenliÄŸini saÄŸlamıştır.

Ä°mparatorluÄŸun çöküÅŸü "vatanseverlik"in yenilgisi kadar milliyetçiliÄŸin zaferini yansıtır.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında yaÅŸanan büyük dönüÅŸümün Erken Cumhuriyet otoriter milliyetçiliÄŸinin bu zaferi taçlandırmasına katkıda bulunduÄŸu ÅŸüphesizdir. Ancak milliyetçiliÄŸin vatanseverlik aleyhine yükseliÅŸi sadece dönemin popüler ideolojisi olmakla açıklanamaz. VatanseverliÄŸin gerilemesinin temel nedeni, vatandaÅŸları etrafında birleÅŸtirecek özgürlükçü bir hukuk sistemi ve devletinin yaratılamamış olmasıdır.

Kanunların milliyetçi ideolojiyi dile getirdiÄŸi bir yapıda "anayasal vatanseverliÄŸe dayalı" bir ulusal kimlik yaratılması mümkün olamıyordu.

Bernard Lewis OrtadoÄŸu'da vatanseverlik ve milliyetçiliÄŸin tarihî geliÅŸimini incelediÄŸi çalışmasında Atatürk'ün Türklerin kendilerini Troyalılar ve Hititler üzerinden yaÅŸadıkları topraklarla ilintilendirmelerini mümkün kılması nedeniyle Türkiye'de Batı Avrupa'dakine benzer bir "vatanseverliÄŸin" geliÅŸeceÄŸi kehânetinde bulunmuÅŸtu. Bunun gerçekleÅŸememesinin temel nedeni söz konusu ilintilendirmenin "tarih" ile sınırlı kalması ve hukukun bu alanda çok daha önemli olduÄŸunun gözardı edilmesiydi.

Otoriter, özgürlük karşıtı yasalar "anayasal vatanseverlik" yaratılamamasının temel nedenlerinden birisidir.

 

Anayasanın önemi

Dolayısıyla yeni anayasa çalışmaları hukukî bir belgenin kaleme alınmasının ötesinde önem taşımaktadır.

Özgürlükçü bir anayasa ve onun yaratacağı "anayasal vatandaÅŸlık temelli kimlik" Türkiye'de bir asırdır milliyetçilik(ler) karşısında gerileyen "vatanseverlik" ideolojisinin de yeniden canlanmasını saÄŸlayabilir.

Bu milliyetçilikler arası mücadeleye dönüÅŸen kimlik tartışmalarımıza da etnik ve dil temelli olmayan çözümler sunabilir.

Ancak bunun gerçekleÅŸebilmesi için her ÅŸeyden önce vatanseverlik ile milliyetçiliÄŸin oldukça farklı iki kavram olduÄŸunun farkına varılması gerekmektedir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.