Sosyal Medya

Güncel

Kenan Alpay: Turistin Kürt’ünden, Muhacirin Arap’ından Kurtulma Yolları

Kenan Alpay- Yeni Akit



“İstanbul sokaklarında değişim rüzgârı” çok hızlı esiyor. Bir taraftan Lozan Antlaşmasının yıl dönümü vesilesiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından şehrin dört bir tarafına, cadde ve meydanlarına kalpaklı Mustafa Kemal resimleri asılıyor. Tam da muhafazakâr “Gazi Paşa Atatürkçülüğü” pazarlamayı meslek edinmiş kıblesiz trollerin istediği gibi. Fötr, melon, silindir veya panama şapka giymiş, papyon takıp frak giymiş, siyah pelerinli laiklik savaşçısı Atatürk modeli değil kalpaklı ve üniformalı “Milli Mücadeleci Gazi Paşa” modeli öne çıkarılıyordu elbette. Herkese göre, her döneme uygun bir Atatürkçülük modeli bulunuyor nasılsa. Lozan’ı da eşi benzeri bulunmaz bir zafer olarak takdim edip karşılığında nelerin haraç mezat elden çıkarıldığını tartışma dışı bırakınca zaten sokaktaki vatandaşın “oh ne güzel hayat” diyesi geliyor.
 
“İstanbul sokaklarındaki değişim rüzgârı” diğer taraftan son derece acıklı ve yüz kızartıcı hikâyeler bırakıyor ardında. Suriyeli muhacirlere yönelik başlatılan nefret kampanyası nihayet en acı meyvelerini vermeye başladı. İstanbul Valiliği, İçişleri Bakanlığı’nın talimatıyla otogar, gar, havalimanı ve tüm ulaşım vasıtalarında sürekli bir biçimde kimlik, pasaport ve yol izin belgesi kontrolü yapmaya başladı. Rusya’ya ait savaş uçaklarının, Esed rejimi ve İran ordularının İdlib’e yönelik yoğun bombardımanlar yaptığı bir vasatta İstanbul’da yaka paça gözaltına alınıp kelepçelenerek otobüslere bindirilen 400 kişilik bir grubun sınır dışı edilmesi sadece İslam kardeşlik hukukunu değil seküler uluslararası hukukun temel ilkelerini de paspas ettiğimizin delilidir. İstanbul sokaklarını, meydanlarını, çarşılarını hatta tekstil ya da sanayi bölgelerini Suriyeli muhacirlerden arındırarak huzura ve refaha ereceğimiz zannediliyor herhalde!
 
NATO’dan Kaçarken Avrasyacılık Rüzgârına Tutulmak
 
Diplomatik beyanlara, ticari anlaşmalara ve medyaya bakacak olursak Türkiye’nin Rusya ve İran’la arasından su sızmıyor. Bölgeyi Amerika’nın, Avrupa’nın tasallutundan kurtarmak için Rusya ve İran’la yapılan anlaşmaların düşman çatlattığı, küresel sermaye gruplarına parmak ısırttığı yönünde çok yüksek perdeden serdedilen analizlerle sabit gibi. Ancak ne hikmetse bu iki yakın dost ülkenin Suriye’de giriştiği katliamları bitirmesini değil biraz ara vermesini dahi temin edemiyor Türkiye. Sınıra çekilen yüksek ve kalın duvarlarla övünüyoruz lakin kardeşlerimizin canını, çoluk çocuğunu, iffetini nasıl koruyup kollayacağımızı yüksek sesle tartışmaya hacet bile duymuyoruz artık. Güya PKK-PYD’ye karşı Rusya ve İran’dan teminat almışız. Peki, ne karşılığında? Daha büyük ve daha köklü hatta yıllar boyunca PKK ve daha pek çok sol-sosyalist silahlı örgüte eğitim ve üs imkânı sağlamış Esed rejimine ilişmemek karşılığında. Kafamızı biraz kaldırabilirsek bu stratejinin her geçen gün daha fazlasıyla aleyhimize işlediğini anlayabileceğiz.
 
Sokaklardan Suriyeli muhacirlerin toplanmasına yönelik görüntüler zihinlere kazınacak, sadece Türkiye’nin kendi tarihi misyonu ve sorumluluğu açısından değil uluslararası hukuk açısından da utandıracak görüntülere, uygulamalara vesile oluyor. AK Parti Hükümeti ahlaken ve hukuken en güçlü olduğu hususta bütün kazanımlarını inkâra kalkışan bir intihar girişimi gibi bir tablo oluşturuyor. Ancak İYİ Parti veya CHP’nin iktidar olduğu bir vasatta icra edilebilecek ırkçı-ayrımcı polisiye dalga hiç anlaşılamayacak bir biçimde AK Parti iktidarında harekete geçiyor. 31 Mart ve 23 Haziran tablosunu oluşturan negatif unsurların başına hangi akıl ve örgüt Suriyeli muhacirleri koydu acaba? 
 
Merhametsiz Başarı ve Zafer Mümkün mü?
 
Suriyeli muhacirleri ateş altındaki ülkelerine gönderince dolar ve Euro mu düşecek yoksa borsa ve üretim şaha mı kalkacak? Kadına yönelik şiddet, boşanma, hırsızlık, cinayet, gasp, tecavüz, kumar gibi hastalıklardan mı kurtulacağız yoksa? Eğitim öğretime kalite gelecek, üniversiteli işsizlik sorunu hallolacak, tarım ve hayvancılıkta rakipsiz olacağız, kira fiyatları düşecek, emekli ve memurlara zam gelecek gibi ütopik bir iklim oluşturuldu. Suriyeliler gelmeden önce her şey yolundaydı, huzur ve güvenlik içinde yaşayan bir refah toplumuyduk sanılıyor. İyi ama bu tablo nasıl bu kadar şiddetli bir biçimde terse döndü? 
 
Suriyeli muhacirler meselesini AK Parti Hükümeti’nin dahi bir an önce kurtulmaya çalıştığı bir kambur algısına dönüştüren sebepleri enine boyuna tartışmanın zamanı çoktan gelip geçiyor. Trabzon Uzungöl’de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden gelen turistlerin maruz kaldığı saldırıyı ve sonrasında meydana çıkan gelişmeleri yerli ve milli diye maskelenen ulusalcı-Kemalist söylemlerden ayrı düşünmemeliyiz. Rus, Alman, Fransız, Güney Koreli veya başka bütün turistlerin rahatça gezip dolaştığı, huzur içinde tatil yapabildiği bir Türkiye’yi kadınıyla çocuğuyla Kürt turistlere dar etmeye çalışan mantık Kemalist linç kültürünün uzantısıdır. Planlı ya da plansız, aynı günlerde Erbil’de Türkiye’nin bir diplomatına karşı PKK tarafından tertiplenen suikastın amacıyla uyumlu bir provokasyon sahnelenmiştir Trabzon Uzungöl’de. 
 
Türkiye milliyetçi refleks ve söylemlerle sürekli olarak içe kapanan, özgüvenini yitirmiş bir siyasal duruşa doğru evriliyor. Irak ve Suriye’de etkisi tükenen, Filistin sürecinde tümden dışlanan bir görüntü var. Birleşik Arap Emirlikleri gibi basit ve köksüz bir işbirlikçi devletin dahi Mısır ve Libya’ya kadar uzanan etkilerini savuşturamayan siyasal pozisyon gözden geçirilmelidir. Filistin İslami Direnişi’nin tekrar İran’a mecbur ve mahkûm hale düşmesini mümkün kılan zaafların tahlili yapılmalıdır. Payitaht ve Diriliş Ertuğrul gibi dizilerle daha bir kitleselleştirilen, tamamen hamasete dayalı ve tarihsel gerçeklerden kopuk yerli ve milli söylemleri istenmiyor olsa bile sonuçta Ata/Türkçü devlet aklını hortlatıyor. 
 
Seçim sonuçlarından nasıl bir mesaj alındı ya da bir mesaj alındı mı bilemiyoruz. Ancak önümüzdeki tablo alınan mesajın ve üretilen çözümün tümden yanlış hatta zarar verici nitelikte olduğunu ihsas ediyor. Suriyeli muhacirler konusunda onca kazanımı, güzel örnekliği, ufuk açıcı pratikleri böylesine kolay harcamamalıyız. Siyasetiyle toplumuyla çok geç olmadan aklımızı başımıza devşirmemiz gerekiyor.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.