Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Türkistan Hatırası: Sabun, Leğen ve Ustura

Bana göre, insanın yabancı bir ülkede en çok aradığı, ihtiyaç duyduğu şeyleri sıralasanız, “berber” listenin ilk sıralarında yer alır. Çünkü berbere gitmek biz erkekler için bir alışkanlıktır. Ve bir kere berber bulundu mu, kolay kolay da değiştirilmez. Türkistan’a ayak bastığım ilk günlerde hiç aklıma gelmeyen bu berber meselesi kısa süre içinde bir problem hâline gelmişti. Saçlarım öyle bir ayda uzayan cinsten değildi ama iki ay sonunda mutlaka bana da bir berber gerekecekti ve işte o zaman ne yapacak, nereye gidecektim?



İlk başta çok telaş yapmadım. Elbet benden önce Türkistan’a gelen diğer arkadaşlar bir yerler bulmuştur diye düşündüm. Daha sonra şehir merkezinde arkadaşlarımızın gittiği Özbek bir berbere gittik. Ancak berber dükkânını görünce hayal kırıklığına uğradım. Türkiye’den alışık olduğumuz lüks berberler, konforlu koltuklar, beklemesi gereken müşteriler için hazırlanmış özel koltuklar… Bunların hiç birisi yoktu ortada.
 
Dükkânda bir tane koltuk ve koltuğun önünde bir ayna vardı. Ancak saçınızı yıkamak için gereken lavabodan eser de yoktu. Oturacak iki koltuk vardı fakat onlar da kırıktı. Koltuğa oturunca içine gömülüyor, adeta ortadan kayboluyordunuz. Berber, illüzyon sanatçısı gibi sizi üç saniyede kaybediyordu anlayacağınız. Koltuğa oturmayanlar ayakta emekli maaşını almak için bankamatik kuyruğuna giren emekliler gibi bekleşiyordu. İşte o an zihnimi yoklamaya başladım. Bu berberlik dediğimiz meslek neredeyse büyük patlama kadar eskiydi. Abartmış da olabilirim ama en azından o kadar eski olmasa da bu mesleğin Antik Yunan, Roma ve Mısır’da yapıldığını biliyorum. Bu medeniyetlerde berberlerin varlığına rastlandığını bir yerlerde okumuştum. Hatta umum berberlerinin yanı sıra geçmişte varlıklı kimselerin şahsî berberleri bile bulunuyordu.
 
Özellikle Antik Mısır’da bir tanıdığınıza misafir olmuşsanız, ev sahibiniz sizin şahsî berberini kullanmanıza izin veriyordu. Bu uygulama o dönemde misafirperverliğin gereklerinden biri olarak algılanıyordu. Şimdi berberlik mesleğine gereksiz anlamlar yükleyerek meseleyi dramatize edip “A dostlar, görüyor musunuz, biz gurbet ellerde neler çektik! Berber bile bulamadık.” gibilerinden Hint fakiri edebiyatı yapacak değilim. Ama bildiklerimi de söylemeden edemem. Geçmişte berberler sadece saç ve sakal kesimi ile uğraşmazlardı. Bunların yanında sünnet, hacamat, dişçilik, sülükçülük; kellik, uyuz ve bit tedavisi gibi bazı tıbbî müdahaleleri de yapıyorlardı. Bu durum hâlen dünyanın bazı bölgelerinde devam etmektedir.
 
Avrupa’da durum çok mu farklıydı peki? Yaklaşık altı asır boyunca Avrupa’da berberler küçük cerrahî işlemleri gerçekleştirdiler. Bu durum karşısında o dönemin doktorları hiç de isyan bayrağı açmamışlar. Tabipler Odası’nın olmamasına bağlanamayacak bu durumun izahı başkaydı. Birçok tıp doktoru kan alma, yara temizleme gibi işlerin seviyelerinin altında olduğunu düşünüyor ve bu işleri yapmak istemiyordu. Yani onlara göre bu işler ayak işleriydi ve bunu birilerinin yapması gerekliydi. İşte berberler de bu iş için biçilmiş kaftandılar.
 
Bizim kültürümüze geldiğinizde durum biraz daha değişir. Osmanlı’da berberler Batı dünyasına göre farklıydı. Bir kere bizdeki berberler seyyardı. Kahvehanede, sokakta adamı tıraş ederler, bu da yetmeyince evlere servis dahi yaparlardı. Her meslekte olduğu gibi berberlikte de temel araçlar mevcuttu. Mesela sabun, leğen ve ustura bu iş kolundaki en temel araçlardı. Tabiî zamanla berberler de dükkân açtı.
 
İşte berber dükkânında zihnimden hızlıca bu düşünceler gelip geçti. Sonra bir baktım ki sıra bana gelmiş. Hemen koltuğa kuruldum ve “Bir an önce olsun bitsin, ne olacaksa.” dedim. Ustaya, tam beş dakika saçımı nasıl kesmesi gerektiğini anlattım. Beni bir doktor ciddiyetiyle dinledi. Hâl böyle olunca içim rahatladı. Müşterisini böyle ciddi dinleyen bir berber elbette ki saçı da istendiği şekilde keser diye düşünüp gözlerimi gönül rahatlığıyla kapadım. Bir ara gözümü açtım ve aynadaki hâlime baktım. Tam olarak berberin ne yapmaya çalıştığını anlamadım ama daha tıraş bitmediği için her hâlde bitince istediğim şekli saçlarıma verecek diye düşündüm. Ancak on beş dakika geçip de berberin “Tamam, oldu.” sözüyle uyanınca nasıl bir hata yaptığımı anladım. Sanki kafama bir tas konmuş ve açıkta kalan yerler kısalmış gibi bir işlemden geçmiştim. O zaman anladım ki burada berbere saçı nasıl keseceğini beş dakika değil bir hafta bile anlatsanız sizi kırmadan nezaketle dinliyor. Ancak tıraş bittiğinde koltuktan kalkan herkes bildiğiniz İvan Dragon modeline sahip oluyor.
 
Daha sonraki zamanlarda da başka berberlerle aynı deneyimi defalarca yaşadım. Bir zaman sonra da alıştım zaten. Bundan daha kötüsü olabilir mi diye düşündüğüm bir gün başıma daha da kötüsü geldi ki, onu hiç sormayın. Artık onu da bir sonraki yazımızda anlatalım.
 
Davut Bayraklı / Edebi Fikir

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.