Sosyal Medya

Kürsü

Yasin Aktay: Arap halkları suskunlar, doğru, ama bu özgürlükten vazgeçmiş oldukları anlamına gelmiyor

Yasin Aktay- Yeni Åžafak



''Oryantalistler uzun zamandır diktatörlükler altında uysalca yaÅŸamakta olan Arap halklarının uyuÅŸturulmuÅŸ olduÄŸunu, özgürlüÄŸü hiç yaÅŸamadıkları için tanımadıklarını veya unuttuklarını, böylece diktatörlükleri kendi varoluÅŸlarının bir parçası olarak gördüklerini düÅŸünüyordu. Oysa bu halkların suskunlukları özgürlükten vazgeçmiÅŸ oldukları veya özgürlüÄŸü hiç tanımamalarından deÄŸil, giderek daha da büyüyen öfkelerinden kaynaklanıyordu. Arap Baharı bu öfkenin patlamasının adıdır.
 
Bugün Tunus dışında diÄŸer yerlerde Baharları bir sekteye uÄŸramış olan Arap halklarındaki göreli suskunluÄŸu da yine demokrasi düÅŸmanlarının hayrına yormamak lazım. Bu öfkeli suskunluÄŸun ne zaman nasıl patlayacağını kimse bilemez ve patladığında da önünde hiçbir güç duramaz”
 
GeçtiÄŸimiz hafta Ä°stanbul’daki SETA Vakfında “Arap Baharı ve Tunus-Nahda Tecrübesi” üzerine bir konferans veren Nahda Hareketi lideri RaÅŸid el GannuÅŸi’nin bu sözleri kanaatimce Arap Baharı’nın halihazır serencamı konusundaki en açıklayıcı ifadeleri oluÅŸturuyor.
 
Gerçekten de II. Dünya Savaşı’ndan sonra genelde Müslüman, özelde Arap halklarının suskunluÄŸu hususu Batılı oryantalistlerin Batı lehine yorumladıkları bir konu olmuÅŸtur. ÖzgürlüÄŸü ve deÄŸerini sadece Batılılar bilirdi, o yüzden despot diktatörlere karşı ayaklanmak ve devrimler yapmak onların karakterinde vardı. DoÄŸulular ise özgürlüÄŸün deÄŸerini bilmezlerdi, o yüzden tarihlerinde devrim diye bir sosyolojik hadise olamazdı. Onlar zaten kaderci bir dini zihniyetin etkisi altında oldukları için baÅŸlarına geleni kaderden bilip razı olurlardı. Bunun en güçlü kanıtı da baÅŸlarındaki diktatörlerle uzun süredir yaşıyor olmalarıydı. Arap tarihinde yaprak kımıldamıyor iÅŸte.
 
Bu okumanın ihmal ettiÄŸi bir ÅŸey, bu Arap halklarının önemli bir kısmının daha elli-altmış yıl kadar önce yani Avrupa’nın yaÅŸamakta olduÄŸu II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra sömürgeci iÅŸgalcilere karşı verdikleri destansı kurtuluÅŸ ve özgürlük mücadeleleriydi.
 
Tarih çok da uzun bir tarih deÄŸil. Avrupa’nın övündüÄŸü demokrasisinin güncel tarihi de bundan çok eski deÄŸil zaten. Avrupalıların kendileriyle övünmek için ne kadar aceleci olduklarının bir örneÄŸi bu. Aslında bundan önce I. Dünya Savaşı’ndan önce veya hemen sonra Arap halklarının sömürgeleÅŸtirilmesi sürecinin nasıl bir destansı direniÅŸ örnekleriyle dolu olduÄŸunu da unutuyorlar ve unutturuyorlar. Cezayir’den Amir Abdülkadir, Abdülhamit Bin Badis, Libya’dan Ömer Muhtar, Tunus, Yemen ve sair ülkelerden bir sürü baÅŸka örneÄŸi saymak gereksiz sanırım.
 
Ä°kincisi, oryantalist söylemin Batı’yla DoÄŸu’yu ÅŸecaat arz ederek karşılaÅŸtırırken sergilediÄŸi hırsızlık, cabası. Öyle ya, neticede gasp edilmiÅŸ bulduÄŸu için özgürlüÄŸü unutmuÅŸ olduÄŸu düÅŸünülen bu halkların özgürlüÄŸünü gasp eden bizzat kendileri. Arap halklarını önce insanlık dışı sömürgecilik idareleriyle yöneten, sömürge-sonrasında da bu halklara bir özgürlük yanılsaması vererek kurulan diktatörlükler eliyle yöneten yine Batılılar.
 
Arap halklarını kendi destekledikleri eli kanlı, cani diktatörler eliyle yönetip, arkasından da utanmadan bu halkların özgürlüÄŸü unutmuÅŸ oldukları söylemi üzerinden kendine bir üstünlük payesi üretmek… Mevzu tabii sadece söylem düzeyinde bir üstünlük payesi çıkarmak deÄŸil, bu üstünlüÄŸün iÅŸlenmesi yoluyla bu halkların zaten kendilerini yönetmeyi hak etmedikleri veya zaten yönetmeyi beceremeyeceklerine, dolayısıyla kendileri tarafından yönetilmeleri gerektiÄŸine dair kestirme bir yol…
 
Bizzat Batılıların desteÄŸiyle ayakta duran bu diktatörlüklerde özgürlüÄŸü için eylemler yapıp sokaklara çıkmak, devrime yeltenmek Michel Foucault’un deyiÅŸiyle “68 kuÅŸağı gibi tek bir kiÅŸinin ölümüne yol açmayan tuzu kuru eylemler yapmaya benzemez.”
 
Foucault 1968’de herkes özgürlük için eylemlerdeyken, ortalıkta gözükmediÄŸi eleÅŸtirisiyle, nerelerde olduÄŸunu soran 68 ideolojisinin ortodoksisine karşı aynen bunları söylemiÅŸti: “doÄŸru” demiÅŸti. “sözümona özgürlük için eylem yapmanın hiçbir bedel ödemeyi gerektirmediÄŸi Paris’te deÄŸildim. Sadece biraz daha özgürlük ve onur için en basit bir gösterinin devletin yaylım ateÅŸiyle bastırıldığı ve onlarca kiÅŸinin bu talebinin bedelini hayatıyla ödemek zorunda kaldığı Tunus’taydım o esnada, ve bu eylemlere katılıyordum.”
 
68 eylemleri, gerçekten Arap halklarının özgürlük mücadeleleriyle karşılaÅŸtırıldığında oyun gibi geliyordu Foucault’ya ve bunu söylemekten de geri durmuyordu.
 
Arap halkları suskunlar, doÄŸru, ama bu özgürlüÄŸü unutmuÅŸ oldukları veya özgürlükten vazgeçmiÅŸ oldukları anlamına gelmiyor. Suskunlukları öfkelerinden. Bu öfke patladığında nelere yol açabildiÄŸini Arap Baharı sürecinde gördük. Bugün bütün Arap halkları, için için bu öfkeyi biriktirmeye devam ediyor.
 
Bununla birlikte öneki yazımızı “AB ve ABD’nin baÅŸlarda Arap Baharı’nı destekleyen tavrı ve mesajlarına ne demeli?” diye, sonradan cevabını aramak üzere bitirmiÅŸtik ya. Cevabı aslında çok basitti. Arap halklarının özgürlük talebiyle hareketleniÅŸlerini AB ve ABD medyası ilk etapta tam da bu oryantalist önyargılarla yorumladı: Araplar nihayet modernleÅŸti/BatılılaÅŸtı çünkü artık özgürlük talep ediyorlar. Arap Baharı’nın görünürde Arap veya Müslüman bir tarafı yoktu. “Özgürlük, ekmek ve onur” talep ettiklerine göre artık lügatinde özgürlük olmayan Arap kültürüyle baÄŸlarını da koparıyorlardı. Zaten devrimlere öncülük eden gençler facebook ve twitter gibi batılı iletiÅŸim teknolojisinin son sembol enstrümanlarını kullanarak hareket ediyorlardı. O yüzden devrimin altında ne Arap ne de Müslüman imzası vardı. Müsterih olabilirler hatta Batılı kültürün hegemonyasının yayılmasını izliyor olmanın tadına varabilirlerdi.
 
Geçekten de Arap Baharı’nın Batılı medyaya ilk yansımaları tamamen gençlerin birer Batılı genç gibi yaÅŸadıklarına, Batılı sosyal medya aÄŸlarını kullanışlarına vurgularla doluydu. Devrimleri uzun süre “bizim çocuklar”ın yapıyor olduÄŸuna inandılar veya inanmak istediler. Zamanla devrimin aslında mazlum Arap ve Müslüman halklarca yapıldığını gördükçe bütün oryantalist dünyaları sarsıldı ve bu sarsılmanın neticesi onunla duygusal baÄŸlarının kopuÅŸu oldu.
 
O saatten sonra yaÅŸananlar artık yine doÄŸu dünyasının kendi iç sorunu haline geldi. Ölen ölsündü, iÅŸkence gören görsündü, sürgün olsundu. Kalan saÄŸlar, iÅŸkenceciler ve katiller, nasılsa onlarındı.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.