Sosyal Medya

Hz. Ömer'den Yavuz Sultan Selim'e- Kudüs'te İnanç ve İbadet Özgürlüğü

İslâm devletlerinin yöneticileri tarafından herhangi bir mevzuda alınan kararların ve uygulanan politikaların arka planında İlahî hükümler ve bu hükümlerin ilk uygulayıcısı olan Hz. Muhammed'in hayatından izler görülür. Bu durum, gayrimüslimlere tanınan inanç ve ibadet hürriyeti bakımından da böyledir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de geçen "Dinde zorlama yoktur, artık hak ile batıl iyice ayrılmıştır."[2] ayetinde gayrimüslimlere nasıl bir yaklaşım sergileneceği bildirilmektedir.



Buna dair Hz. Muhammed'in uygulamalarına bakılacak olursa, onun Hudeybiye dönüÅŸünde (m. 628), içlerinde dönemin iki süper gücü Bizans imparatoru ve Sasani kisrâsının da yer aldığı altı devlet yöneticisine gönderdiÄŸi mektuplarda, öncelikli olarak Allah'a ve O'nun kulu ve elçisi olan Hz. Muhammed'e inanmalarını tebliÄŸ ettiÄŸi görülmektedir. Sadece tebliÄŸ ile yetinilmesi ve bu konuda herhangi bir zorlamada bulunulmaması, "Ey Muhammed! Sen öÄŸüt ver, çünkü sen ancak öÄŸüt verirsin. Onların üzerine zorlayıcı deÄŸilsin."[3] ayeti ile bu mealdeki diÄŸer ayetlerin bir gereÄŸidir. Bunun yanında Müslümanların hâkimiyetlerine aldıkları bölgelerde ise, diÄŸer din mensuplarının can ve mal güvenliÄŸinin saÄŸlanacağı kendilerine bildirilmiÅŸtir. "Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle, küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın."[4] ayetinin inmesiyle birlikte artık Müslümanların hâkimiyetini tanıyan, ancak kendi inancında kalmayı tercih edenler ödedikleri cizye karşılığında inanç ve ibadet hürriyetine sahip olmuÅŸlardır. Ä°ÅŸte gayrimüslimlerin inanç ve ibadet hürriyetini konu edinen bu açık hükümler, Hz. Muhammed'den baÅŸlayarak ondan sonra gelen bütün Ä°slâm yöneticileri tarafından tarihin her döneminde kesintisiz olarak uygulanmıştır.
 
Tarihsel perspektifimizi mekân ve zaman olarak sınırlandırarak Hz. Ömer ve Yavuz Sultan Selim hâkimiyetinde Kudüs'te yaÅŸananlara bakıldığında yukarıda zikrettiÄŸimiz hususlar daha iyi anlaşılacaktır.
KuruluÅŸ tarihi MÖ 4000'li yıllara kadar uzanan kadim ÅŸehir Kudüs, Müslümanların hâkimiyetine ilk olarak Hz. Ömer zamanında geçmiÅŸtir. Amr b. el-As ve Ebû Ubeyde'nin komutanlığında muhasara edilen Kudüs, direniÅŸ gösteremeyeceklerini anlayan ÅŸehir ileri gelenleri tarafından kan dökülmeden teslim edilmiÅŸtir. Bunun üzerine m. 638 yılında ÅŸehre davet edilen Hz. Ömer ilk icraat olarak Kudüs'te Tûr-ı Zeytun'da bulunan Patrik Sophronios'a Hıristiyan halkın inanç ve ibadet özgürlüÄŸüne dair maddelerin yer aldığı bir ahitname vermiÅŸtir. Buna göre Kudüs'te yer alan Kamame Kilisesi, Hz. Ä°sa'nın doÄŸum yeri olan ve büyük kilisenin yer aldığı Beytüllahm ile diÄŸer kutsal mekânlar, buraları ziyarete gelen Gürcü, HabeÅŸ, Kıpti, Süryani, Ermeni, Nasturi, Yakubi ve Marunî Hıristiyanlarınca zimmilik hükümlerine uydukları müddetçe ziyaret edilebilecek ve bu kimselere herhangi bir müdahalede bulunulmayacaktır. Ayrıca cizyeden de muaf tutulan bu kimselerin sadece Kamame'yi ziyarete geldiklerinde, burada bulunan patriÄŸe üç gümüÅŸ dirhem ödeyecekleri bildirilmektedir.
Hz. Ömer tarafından Kudüs Hıristiyanlarına verilen ahitnamenin muhtevası genel hatlarıyla böyle iken, konumuz itibarıyla burada ahitnamede yer alan iki hususa dikkat çekmek istiyoruz. Bunlardan ilkinde "Zira ol tâʼifenin cümlesine Nebiyy-i Kerîm ve Mürsel mine'llah olan Habîbullah cânibinden emân iʽtâ ve hatm-i yed-i kerîmeleriyle ÅŸeref-yâb oldular ve onlara dâʼimâ nazar ve hürmet ve emân ve hımâyetle emr buyurdular. Onun gibi bizler ki müʼminleriz ol tâʼifeye ihsân eden Fahr-ı Âlem'e ikrâmen bizler dahi ihsân ederiz."[5] ifadeleriyle Hıristiyanların can ve mal güvenliÄŸi ile inanç ve ibadet özgürlüÄŸünün saÄŸlanmasında Hz. Muhammed'in uygulamalarının esas alındığının belirtilmesidir. Ä°kinci bir husus ise, bu uygulamanın daha sonra gelecek olan bütün Müslüman devlet adamlarınca devam ettirilmesidir. "Ve bizlerin ve bizlerden sonra gelüp veliyyü'l-emr olanların tarafından zikr olunan tâʼifenin huzûʽ ve itâʽatleri cârî ve müstemirr olduÄŸu muktezâsınca esbâb-ı havâyicleri onlardan katʽ olunmaya, yaʽnî redd ü dirîÄŸ olunmaya."[6] ifadeleri gayrimüslimlerin Ä°slâm devletine itaat ettikleri müddetçe dinî ayinlerini icra ve kutsal mekânlarını ziyaret etme haklarının teminat altına alındığını göstermektedir. Dikkat çektiÄŸimiz bu iki husus, özelde Kudüs Hıristiyanlarının inanç ve ibadet özgürlüÄŸünü mevzubahis etmesinin yanında genelde bütün gayrimüslimleri kapsamaktadır. Ayrıca geçmiÅŸteki dayanak noktası bildirilen bu hak ve imtiyazların geleceÄŸe yönelik de geçerli olduÄŸu da vurgulanarak uygulama evrensel bir boyut kazanmaktadır.
Peki, bu aÅŸamada tarih projeksiyonumuzu yedinci yüzyıldan on altıncı yüzyıla, yani Osmanlı Devleti'nin Kudüs'ü kendi topraklarına ilhak ettiÄŸi döneme çevirdiÄŸimizde neyle karşılaÅŸacağımıza bir bakalım. Yavuz Sultan Selim, 1516 Mercidabık zaferinin ardından Mısır'a karşı harekâtına devam kararı aldıktan hemen sonra, Åžam'dan Mısır'a doÄŸru giderken Remle civarında, Gazze'nin Han Yunus mevkiinde gerçekleÅŸen savaşın zaferle sonuçlandığı haberini aldı[7].    Han Yunus zaferiyle birlikte Filistin bölgesini tamamen hâkimiyeti altına alan I. Selim, Mısır’a doÄŸru ilerlemek için öncelikle Kudüs yolunu emniyete almayı planlıyordu. Hem Kudüs yol güvenliÄŸini saÄŸlamak hem de kutsal yerlerin ziyaret edilmesi için gerekli düzenlemeleri yapmak üzere Veziriazam Yunus PaÅŸa’yı bir miktar askerle birlikte buraya gönderdi. Yunus PaÅŸa da zaten Han Yunus savaşında bölgedeki hâkimiyetini iyice kaybeden Memluklerin herhangi bir direniÅŸiyle karşılaÅŸmadan Kudüs’ü emniyet altına aldı[8]. Daha sonra Remle’de üç gün kalan PadiÅŸah, yanına aldığı muhafız birliÄŸi ve birkaç bey ile birlikte 31 Aralık 1516’da Kudüs’ü ziyaret etti. Kudüs’e girdiÄŸinde âlimlere ve fukaraya bolca ihsanda bulundu. Mescid-i Aksa, Kubbetü’s-sahra, Halilurrahman ve diÄŸer kutsal mekânları ziyaret etti[9].
Yavuz Sultan Selim, Kudüs'e yaptığı bu ziyaretin ardından ilk olarak Ermeni PatriÄŸi Serkiz ve Rum PatriÄŸi Attalya'nın talebi üzerine iki ferman hazırlattı. Bu iki fermanın Hz. Ömer'in ahitnamesinden ayrılan tek yönü, iki milletin Kudüs'te kutsal saydıkları mekânların birtakım farklılıklar göstermesinden dolayı bunların her iki fermanda ayrı ayrı zikredilmesidir. Hz. Ömer'in ahitnamesindeki Hıristiyanların inanç ve ibadet özgürlüÄŸüne dair tanınan hak ve imtiyazların geçmiÅŸte bir dayanağı olduÄŸu ve geleceÄŸi de kapsadığı hususları, Yavuz Sultan Selim'in bu iki fermanında da aynı ÅŸekilde yer almaktadır. GeçmiÅŸteki dayanak noktası Ermenilere verilen fermanda "Hazret-i Ömer radıyallahu teâlâ anh hazretlerinden olan ahidnâme-i hümâyûn ve merhûm Melik Selâhaddin zamânından berü verilen evâmir-i ÅŸerîfeleri mûcibince zabt u tasarruflarında olan”[10] ÅŸeklinde; Rumlara verilen fermanda ise “Hazret-i Ömer radıyallahu teâlâ anh hazretlerinden olan ahidnâme-i hümâyûn ve selâtîn-i mâziyyeden olan evâmir-i ÅŸerîfeleri mûcibince zabt u tasarruf eylemek"[11] ÅŸeklinde ifade edilmektedir. Verilen bu hakların gelecekte de aynen tanınmasına yönelik ifadeler ise küçük bazı farklarla her iki fermanda da "ol-bâbda evlâd-ı emcâdımdan veyâhud vüzerâ-yı izâmımdan ve sulehâ-yı kirâmdan ve kadılardan ve beÄŸlerbeÄŸi ve sancakbeÄŸi ve mîr-i mîrân voyvodaları ve beytülmâl ve kassâm adamları ve subaşıları ve züʽamâ ve erbâb-ı timâr ve mübâÅŸirîn-i aʽmâl ve iÅŸ erleri ve mutasarrıfîn-i emvâl ve sâʼir kapım kullarımdan ve gayrıdan muhassalen vazîʽ ve refîʽ ve sagîr ve kebîrden hiç ferd-i efrâd-ı âferîdeden kâniyen min-kân bi-vechin mine'l-vücûh ve sebeben mine'l-esbâb dahl u taʽarruz kılmayup tebdîl ve tagyîr eylemeyeler."[12] ÅŸeklinde ifade edilmektedir.
Hz. Ömer'in ahitnamesinde ve Yavuz Sultan Selim'in fermanıyla ilgili vurgulamak istediÄŸimiz husus, Kudüs'te yaÅŸayan gayrimüslimlerin inanç ve ibadet özgürlüÄŸüne dair kendilerine tanınan hak ve imtiyazların temel dayanağının Ä°lahî hükümler olduÄŸudur. Bunun yanında her iki devlet baÅŸkanı da kendilerinden önce gayrimüslimlere verilen hak ve imtiyazları ibka etmiÅŸ ve kendilerinden sonra gelecek olan devlet adamlarına da aynı hususun devam ettirilmesine yönelik tavsiyelerde bulunmuÅŸlardır. Elbette Kudüs Hıristiyanlarına tanınan inanç ve ibadet özgürlüÄŸüne dair örnekler bu ikisiyle sınırlı olmayıp Eyyûbî Sultanı Selâhaddin, Mısır sultanları Tahir es-Seyfî ve EÅŸref es-Seyfî[13], Osmanlı sultanları Fatih Sultan Mehmed[14], Kanuni Sultan Süleyman[15], IV. Murad, Ä°brahim, IV. Mehmed, II. Süleyman, III. Osman, III. Mustafa[16] ve II. Mahmud'a[17] ait fermanlarda da bürokrasideki bu ortak dili görmek mümkündür. Adeta birbirine kenetlenmiÅŸ bir zincirin halkaları gibi teselsül eden bu uygulamanın asırlar boyu sürdürülmüÅŸ olması Ä°slâm devlet geleneÄŸinin bir tezahürü olarak görülebilir.
 
Kitâbü Ömer ibni'l-Hattâb radıyallâhu anh
Bismillahirrahmanirrahim
Hamd ü senâ ol zât-ı ecell ve aʽlâya mahsûsdur ki bizleri Ä°slâmla azîz eyledi ve bizlere îmânla ikrâm eyledi. Ve Peygamberi olan Muhammed aleyhi's-salâtü ve's-selâm sebebiyle merhamet eyledi ve dalâletden bizi kurtarup hidâyet eyledi. Ve dağınık iken bizi cemʽ ile cemâʽat eyledi ve kulûbumuzu teʼlîf ve aʽdâmıza gâlib ve mansûr eyledi. Ve bizi bilâd ü kasabâtda temkîn eyledi ve biri birimize mahabbetlü ihvân eyledi. Ey ıbâdallah! Ä°ÅŸbu niʽmet mukâbili sizler dergâh-ı Hudâ'ya hamd ü senâya müdâvemet edesiz. Ä°ÅŸbu kitâb Ömer bin Hattâb radıyallahu anh hazretlerinin ahd ü mîsâkı hâvî nâmeleridir, ki millet-i Melkitiye-i Nasârâ'nın mübeccel ve mükerrem patrikleri olan ‘Safronyos’-nâm patrike Tûr-ı Zeytûn'da kâʼin makâm-ı Kuds-i Åžerîf'de iʽtâ eyledi, ki cemîʽ-i reʽâyâ ve papas ve râhib ve râhibeler nerede olurlar ise ve nerede bulunurlar ise tarafımızdan onlara emân olup ve bir zimmî ahkâm-ı zimmeti hıfz u riʽâyet eyler ise, bizler ki hâlâ müʼminleriz ve bizlerden sonra gelüp mütevellî-i ümûr olan ehl-i îmân tarafından ol zimmîyi sınâyet ve emânla vikâyet eylemek vâcib olduÄŸunu müÅŸtemildir. Ve bizlerin ve bizlerden sonra gelüp veliyyü'l-emr olanların tarafından zikr olunan tâʼifenin huzûʽ ve itâʽatleri cârî ve müstemirr olduÄŸu muktezâsınca, esbâb-ı havâyicleri onlardan katʽ olunmaya, yaʽnî redd ü dirîÄŸ olunmaya. Ve onlara ve cümle kilise ve diyârlarına ve dâhilen ve hâricen bi'l-cümle ziyâretgâhlarına, ki Kamame ve mevlid-i Îsâ aleyhi's-selâm olan Beytü'l-Lahm ve kenîse-i kübrâ ve kıble, ve ÅŸimâlî ve garbî üç bâbı müÅŸtemil maÄŸâradır ve mahall-i mezbûrda mevcûd olan Gürcü ve HabeÅŸ ve sâʼir ziyârete gelen Efrenc ve Kıbtî ve Süryânî ve Ermenî ve Nastûrî ve Yaʽkûbî ve Marûne tâʼifesi ki batrik-i mezkûra tâbiʽlerdir, bi'l-cümle onlara ve bakıyye-i ecnâs-ı Nasârâ'ya emân olsun ve ol patrik onların mecmûʽuna mütekaddim ve muktedâ olsun. Zira ol tâʼifenin cümlesine Nebiyy-i Kerîm ve Mürsel mine'llah olan Habîbullah cânibinden emân iʽtâ ve hatm-i yed-i kerîmeleriyle ÅŸeref-yâb oldular ve onlara dâʼimâ nazar ve hürmet ve emân ve hımâyetle emr buyurdular. Onun gibi bizler ki müʼminleriz ol tâʼifeye ihsân eden Fahr-ı Âlem'e ikrâmen bizler dahi ihsân ederiz. Ve ol patrik ve rehâbîneler cizyeden ve gadr ve sâʼir mevâcibden muʽâf ve berr ü bahrde kâffe-i belâyâdan müsellem olalar. Ve Kamamaye ve sâʼir ziyâretgâhlarına dâhil olur iken onlardan bir nesne ahz olunmaya. Ve amma Kamame'ye ziyârete gelen Nasârî patriklerine fizzadan üç dirhem edâ eyleye ve her müʼmin ve müʼmine bizim bu emrimizi hıfz u riʽâyet eylesün. Gerek sultân ve gerek hâkim ve hükmü arzda cârî vâlî olsun ve gerek ganî ve gerek fakîr bi'l-cümle müʼminîn ve müʼminât bu emrimize mürâʽât eylesün. Ve iÅŸbu mersûm emân ol tâʼife-i Nasârâya Abdullah ve Osman bin Affân ve Saʽd bin Zeyd ve Abdurrahman bin Avf ve sâʼir ıhve-i sahâbe-i kirâm huzûrunda iʽtâ olundu. Ä°ÅŸbu kitâblarımızda ÅŸerh u beyân eylediÄŸimiz ahd ü emâna iʽtimâd ve onunla amel ve eydî-i Nasârâ'da ibkâ oluna. Fî 20 Rebîʽu'l-evvel sene 15.
Ve bir müʼmin ki iÅŸbu mersûmumuzu kırâʼet ve mazmûnununa hâlen ve kıyâmete kadar muhâlefet eyleye ahdullâhı nâkız ve Habîbullâh olan Rasûl-i Ekrem'e bâgız olur[18].

 

Ek I: BaÅŸbakanlık Osmanlı ArÅŸivi Hatt-ı Hümayun Tasnifi (BOA. HAT.) 1516/47 (5).
 
ÖÄŸr. Gör. Abdullah ÇAKMAK / Ä°slam Tarihi
 
[1] Afyon Kocatepe Üniversitesi, Ä°slami Ä°limler Fakültesi, Ä°slam Tarihi ve Sanatları A.B.D.
[2] Bakara 2/256.
[3] GaÅŸiye 88/21-22.
[4] Tevbe 9/29.
[5] BaÅŸbakanlık Osmanlı ArÅŸivi Hatt-ı Hümayun Tasnifi (BOA. HAT.) 1516/47 (5).
[6] BOA. HAT. 1516/47 (5).
[7] Solakzâde Mehmed Hemdemi, Solakzâde Tarihi, (Ä°stanbul: Mahmud Bey Matbaası, 1297),  s. 389; Hoca Sadeddin, Tacü’t-Tevârîh, (Ä°stanbul: Matbaa-i Amire, ty.), II, s. 337-349.
[8] Mustafa Güler, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 1994), s. 67.
[9] Hoca Sadeddin, s. 349-351; Lütfi PaÅŸa, Tevârîh-i Âl-i Osman, (Ä°stanbul: Matbaa-i Amire, 1341), s. 255.
[10] BOA. HAT. 1516/47 (10).
[11] BOA. HAT. 1516/47 (11).
[12] BOA. HAT. 1516/47 (10-11).
[13] BOA. HAT. 1516/47 (7).
[14] Fatih Sultan Mehmed, Ä°stanbul'u fethettikten sonra Kudüs-i Åžerif'te Rumların patriÄŸi olan Atnasyos'un talebi üzerine Hıristiyanlara bölgedeki ibadet özgürlüklerini koruma altına alan bir ferman vermiÅŸtir. 1458 tarihli fermanın bir sureti için bkz. BaÅŸbakanlık Osmanlı ArÅŸivi Bâb-ı Defterî Kilise Defterleri (BOA. A.DVN. KLS.d.) 8, s. 6.
[15] BOA. A.DVN. KLS.d. 8, s. 8.
[16] Zikri geçen Osmanlı Sultanlarının Kudüs Hıristiyanlarına dair fermanları için bkz. BOA. A.DVN. KLS.d. 8, s. 9-25.
[17] II. Mahmud'un Kudüs Rum ve Ermeni milletlerine verdiÄŸi ferman için bkz. BOA. HAT. 1516/47 (14-15).
[18] BOA. HAT. 1516/47 (5).

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.