Sosyal Medya

Futbol tarihinin en rezil olayı: Hillsborough katliamı

Futbol her zaman güzel olaylara sahne olmuyor bazen. Bunun en net örneği de 1989’daki Hillsborough faciası. Ancak burada durum futbol ve taraftarlığın çok daha ötesinde. Para hırsıyla gözü dönen ve on binlerce insanın hayatını tehlikeye atan, 96 insanın hayatını kaybetmesine sebep olan, eğlenceli bir futbol akşamını trajik bir hikâyeye çeviren polisler, bu korkunç hikâyenin ana karakterleri. Yıllarca medya ve siyasetin kirli oyunlarıyla üstü örtülen olay Liverpool taraftarı tarafından hiç unutulmadı.



SoruÅŸturmalarla dolu geçen senelerin ardından, Liverpool ve Notthingham Forest takımları arasında oynanan Federasyon Kupası yarı final maçında görev alan Güney Yorkshire polis amiri David Duckenfield’ın, kendi hataları sebebiyle 96 kiÅŸinin ölümüne neden olduÄŸunu kabul etmesinin üzerinden 28 yıl geçti.
 
Duckenfield, Warrington’daki mahkeme odasında geçmiÅŸte sahip olduÄŸu otoritenin kırıntılarıyla yerini almıştı. Fakat geçtiÄŸimiz Mart ayında, tanık kürsüsünde geçirdiÄŸi havasız, acılı ve zorlu yedi günün ardından tükenmiÅŸ durumdaydı; teslimiyete yavaÅŸ yavaÅŸ yaklaÅŸmıştı. Duckenfield’ın orada bulunan 54 bin insanın güvenliÄŸini gözetebilecek yeterli tecrübeye sahip olmadığını gösteren belgeden, en nihayetinde ölümlerin sorumluluÄŸunu üzerine almasına uzanan itirafları korkutucu bir ÅŸekilde tamamlanmıştı.
 
 
Kaosa ve ölümlere sebep olan bu olaydan sonra düzenlenen soruÅŸturmalar esnasında yalan söylediÄŸini de kabul etmiÅŸti. Bu felaket için, zamanında Graham Kelly’e ve Futbol Federasyonu sekreterine, büyük çıkış kapısından izinsiz bir ÅŸekilde stada giren Liverpool taraftarlarının suçlanması gerektiÄŸini söylemiÅŸti. Aslında o kapının açılmasının emrini, Leppings Lane tellerinde bir kaza olmasının önüne geçmek amacıyla bizzat Duckenfield vermiÅŸti.
 
Üst düzey bir polis memuru Peter Wright, o akÅŸam polise o kapının açılması konusunda izin verildiÄŸini söylemek zorunda kalmıştı. Fakat bu soruÅŸturmalarda, Duckenfield’ın yalanı her türlü detayıyla birlikte, iki sene sürmüÅŸ olan Britanya tarihinin en uzun jüri tartışmasına dayanmıştı. Güney Yorkshire’lı polisin bu süre içinde alacağı duruÅŸa da zemin hazırlamıştı: Hatalarını reddet, suçunu bu maça gelmek için para ödeyenlere at ve cehennemin kapısını ardına kadar aç.
 
Kanıtlar, Güney Yorkshire’lı polislerin yaptığı korkutucu suçlamalar, sahip oldukları emir-komuta zinciri üzerinde yoÄŸunlaÅŸmıştı. Devamında Britanya polis teÅŸkilatını büyük bir temizlik bekliyordu. Bu temizliÄŸin en büyük mimarı ise, 1980’lerin sonunda, madencilerin grevinin sert bir ÅŸekilde bastırıldığı ve polislerin kot-tiÅŸört ile gezindiÄŸi bir Britanya kasabasından sorumlu bir kıdemli polis. Her sabah talim yapmasından, polislere selam veriÅŸ ÅŸeklinden ve hatalarını kabul etmeyen bir “demir yumruk” olmasından dolayı, eski polis memurları onu “askeri disipline” sahip biri gibi görüyordu.  
 
 
2011 yılında ölen ve kalburüstü bir polis kariyerine sahip olan Wright’ın kurduÄŸu bu hakimiyet, felaketi örtbas etmeye çalışıyordu. Emniyettekilere “kendi kiÅŸisel alanı” gibi davranan birisiydi. Emirleri, trajik bir ÅŸekilde, tartışmaya kapalıydı. Korkutucu bir otoriter imajı vardı.
 
Hillsborough’daki Leppings Lane stadının terasının “çitlerinde” ölenlerin aileleri, tam 27 yıl boyunca adalet ve haklarını alabilmek için savaÅŸtılar. Güney Yorkshire polislerinin onlara nasıl davrandıklarını hatırlıyorlar. Sevdiklerinin ölüm haberini aldıklarında bile. Giderek büyüyen kaos esnasında ölenlerin yakınları ve o felaketten saÄŸ çıkanlar, polislerin gösterdiÄŸi kabalığı ve düÅŸmanlığı hatırlıyorlar. Öte yandan, ailelerin avukatları polislere, kurbanlara ellerinden gelen ilginin en iyisini gösterdikleri için teÅŸekkür ediyorlardı. Ve sonrasında futbol kulübünün tesislerinde yapılan ve kalplerin dayanmadığı teÅŸhis kısmı vardı. Öyle ki, polisler ailelere onların ve ölmüÅŸ sevdiklerinin ne kadar içmiÅŸ olabileceÄŸinden bahsediyordu.
 
Aileler ve saÄŸ kalanlar, soruÅŸturmalarda teker teker tanık kürsüsüne geçip konuÅŸtular. Amaçları ise çoÄŸu genç yaÅŸta veda etmiÅŸ bu insanların isimlerini duyurmaktı. GüneÅŸli bir Nisan gününde Kenny Dalglish’in büyüleyici Liverpool takımını Hillsborough’da izlemeye giden insanlardan bahsediyoruz.
 
BBC’den o gün yaÅŸanan korkunç sahnelere ait renkli görüntüler yayınlandığında, kanıtlar ortaya çıkmıştı. Polisin yanıltıcı ve kafa karıştırıcı ifadelerinin tam tersine, Liverpool taraftarları kahramanca sayılabilecek ÅŸekilde birbirlerine yardım etmeye çalışıyorlardı. Ä°nsanlıktan çıkmış bir kalabalığı betimlerken “taraftarlar” kelimesi sıkça kullanılır. Fakat o taraftarlar arasında ilk yardım eÄŸitimi almamış birçok insanın yanı sıra doktorlar, hemÅŸireler ve polisler vardı. Kendini kurtaran herkes, içgüdüsel bir ÅŸekilde hayat kurtarmaya çalışıyordu.
 
Kalenin hemen arkasındaki üçüncü ve dördüncü “çitlerde” ölen veya ölümcül ÅŸekilde yaralanan 96 kiÅŸinin -ki çoÄŸu Liverpool’un taraftarıydı- aileleri mahkemede onlar için yazdıkları açıklamaları okudu. Her sınıftan insan vardı: iÅŸçi sınıfı, orta sınıfı, zengin, fakir, Liverpoollu, Midlandslı, Londralı ve ülkenin baÅŸka yerlerinden birçok insan. En acı olan ÅŸeylerden birisi ise ölen insanlar içinde gençlerin çoÄŸunlukta olması. 37 genç, bir FA Cup yarı finali izlemenin sadece altı pound olmasından dolayı oradaydı. Bu insanlar, birilerinin çocuklarıydı, kardeÅŸleriydi, kocalarıydı veya karısıydı – 27 yaşındaki Christine Jones ölenler arasında evli olan tek kadındı – ve partnerleriydi. Aralarından yirmi beÅŸi babaydı; ve 38 yaşındaki Inger Shah, iki çocuÄŸu olan yalnız bir kadındı. Hepsini toplayınca, 58 çocuk, ebeveynsiz kalmıştı.
 
 
Kurbanların yaÅŸadığı korku, polislerin olayları son derece kötü yönetmesi ve Güney Yorkshire ambulanslarının aksaması, Hillsborough’daki maçı kaydetmek için birçok kameradan çekilmiÅŸ videoların ve fotoÄŸrafların aylar alan bir sürede bir araya getirilmesiyle, her zamankinden daha detaylı bir ÅŸekilde ortaya çıkmıştı. Bu ölümcül yıkımdan saÄŸ çıkanlar, gözyaÅŸlarıyla bu acı dolu faciaya tanık olmuÅŸlardı. Kırılan kaburgalar, kollar, bacaklar, rengi kaybolan yüzler, idrarını yapanlar, kusanlar, yakınlarının ve arkadaÅŸlarının hemen yanlarında ölümü… Ve “çitlerin” hemen önünde birikerek tepeleÅŸmiÅŸ insan bedenleri.
 
Bir doktor için bu facia “bir yılanın avını boÄŸması”na benziyordu. Zira ölümlerin sebebi, sıkıştırılmaya baÄŸlı nefes alamama olarak belirlenmiÅŸti. Hayatta kalanlar, yardıma muhtaç kaldıkları o izdihamı, acı verecek derecede nefessiz kalmayı, korkunç paniÄŸi, yardım için atılan çığlıkları ve demir çitlerin diÄŸer tarafında bulunan Güney Yorkshire’lı polislerin geç tepkisini hala hatırlıyorlar.
 
Warrington iÅŸ binasında camdan blokların yerle bütünleÅŸtiÄŸi bir yerde sonradan yapılmış mahkeme salonu, insanlığın uçlarını gördüÄŸünüz tutarsız hikayelerin anlatımıyla bomboÅŸ hissettiriyordu.
 
Aileler uzun ve yorucu bir savaÅŸ vermiÅŸti, lakin polisin taraftarları suçlayan ifadeleri burada da devam etmiÅŸti. Buna raÄŸmen, baÅŸ hâkim Igor Judge, ilk duruÅŸmada, anlatılan hikayenin yanlış olduÄŸunu belirtmiÅŸti ve adalete bir adım daha yaklaşılmıştı.
 
Ülkedeki emniyet güçleri tarafından yönlendirilen bir avukat ve aynı zamanda Duckenfield’ın vekili olan John Beggs, elinden gelen en iyi ÅŸekilde taraftarların yanlış hareket ettiÄŸini davada anlatmaya çalışmıştı. Bunu, daha önce içinde bulunduÄŸu futbolda holiganizm vakaları üzerinden elde ettiÄŸi sonuçlarla destekliyordu. Genel tutumu ise davaya katılan aileler için oldukça tiksindiriciydi.
 
Fakat Beggs, yalnız deÄŸildi. Günümüzün Güney Yorkshire polisi ve Polis Federasyonu da, Leppings Lane dışındaki Liverpool taraftarlarının bu felakete ön ayak olduÄŸunu savunmuÅŸtu. Sebep olarak ise “önemli bir çoÄŸunluÄŸun” sarhoÅŸ olması ve polislerin “geri gidin” emirlerine “itaat etmemesi” sunulmuÅŸtu. Hayatta kalanlar ise Leppings Lane’deki bu kaosta, sarhoÅŸluk veya emre itaatsizlik gibi bir ÅŸeyin olmadığına ve polislerin bu kadar sıkışık bir alanda gerçek anlamda düzenleme yapma konusunda pasif kaldığına dair kanıtlar sunmuÅŸtu.
 
 
Ailelerin avukatlarının yoÄŸun baskısına raÄŸmen, emniyet tarafından etkili bir biçimde düzenlenecek ve deÄŸiÅŸtirilecek 1989 ifadelerinde taraftarlara suçlamada bulunan çoÄŸu polis duruÅŸunu hiç bozmadı. Ve dönemler boyunca, bu dava süreci, suç sorgulama iÅŸleyiÅŸinde roller tamamen yer deÄŸiÅŸtirmiÅŸ gibiydi. Kendi hikayelerine tutarlı bir ÅŸekilde baÄŸlı kalan polisler, masanın karşı tarafındaydı. Sürekli olarak yalan söyleyen, örtbas etmeye çalışan ve adaletin iÅŸleyiÅŸinin engelleyen onlardı.
 
Hillsborough’daki korkunç ihmaller soruÅŸturmalarla beraber teker teker gün yüzüne çıkarken; 1980’lerde Güney Yorkshire’daki polis kültürü ve Orgreave adındaki diÄŸer skandalın ortaya çıkışı da bunlara eÅŸlik etmiÅŸti. Temmuz ayında, Polis Åžikayetleri Bağımsız Komitesi polisleri resmi olarak incelememe kararı almıştı. Suçlamalar, Temmuz 1984’te Orgreave’daki kömür fabrikasında, maden iÅŸçilerinin grevi sırasında polislerin gereksiz güç kullanımı; 95 maden iÅŸçisiyle alakalı yapılan soruÅŸturmalarda yalancı ÅŸahitlik ve adaletin iÅŸleyiÅŸinin engellenmesiyle alakalıydı. Bu suçlamalar sonraki yıl düÅŸürülecekti.
 
Öte yandan, komitenin inceleme raporunda, “suçlamaları destekleyici” ÅŸeyler yer alacaktı. Üç kıdemli Güney Yorkshire polisi, polis güçlerinin o günkü hareketlerini meÅŸrulaÅŸtırmak adına “ÅŸiddeti abartmak için uydurulmuÅŸ ifade” vermiÅŸti. Sonrasında, kıdemli memurlar ve polis gücünün başındaki müdür, gereÄŸinden fazla güç kullanımını ve 1985 davasındaki yalancı ÅŸahitliÄŸin farkına varmıştı. Bu, halka açıklanmamıştı, 39 iÅŸçinin suçlamalarını geri çekmesi karşılığında ise 425 bin pound ödenmiÅŸti. Komite bu durumun, “Güney Yorkshire polisinin sahip olduÄŸu etik anlayış ve bu anlayışa uyumu hakkındaki ÅŸüpheleri artırdığını” belirtmiÅŸti.
 
Wright, madencilere karşı uygulanan bu ÅŸiddet hakkında hiçbir zaman ÅŸüphe duymadı. SoruÅŸturmalar düÅŸürüldüÄŸünde de herhangi bir yasa dışı hareketin olmadığını belirtti. Polislerden hiçbiri disiplin kuruluna gönderilmedi veya sorumlu tutulmadı. Hiçbir deÄŸiÅŸiklik yapılmadı.
 
Dört yıl sonra, tarihler 15 Nisan 1989’u gösterdiÄŸindeyse yine aynı emniyet gücü görevdeydi. Tribünlerdeki 24 bin Liverpool taraftarının güvenliÄŸi, Sheffield’da oynanacak yarı finalde, aynı polislere emanet edilmiÅŸti.
 
SoruÅŸturmalarda görüldü ki; Wright’ın otoriter ve bildiÄŸini okuyan yönetim anlayışı bu facianın en temel noktalarından birini oluÅŸturuyor. Yarı finalden sadece 19 gün önce, Sheffield Wednesday’in Hillsborough Stadyum’unda görev yapan, tecrübeli ve oldukça bilinen polis amiri Brian Mole’u aniden baÅŸka bir yere atamıştı. Mole’un pozisyonuna ise Duckenfield atanmıştı. Daha önce Hillsborough’daki hiçbir maçta polis organizasyonunda görev yapmamış, hatta on yıldır göreve bile çıkmamış bir polis memuruydu.
 
 
Bu deÄŸiÅŸikliÄŸi tetikleyen ÅŸey ise önceki polis memurlarına bakılınca bulunuyordu: Önceki sene Ekim ayında, Mole’un departmanındaki memurlar, bir polis adayına ders vermek amacıyla eÅŸek ÅŸakası yapıyorlar. Onun anında imdat çaÄŸrısı yaptığını gören polisler, kafalarına kar maskesi geçirip, silahlı bir soygunla onu korkutuyorlar. Bu maksadını aÅŸan ÅŸakadan dolayı, 20 Ocak 1989’da, Wright, dört polisi karakoldan kovmuÅŸ, dördünü ise disipline göndermiÅŸti. Fakat Wright’ın felaket sayılabilecek Mole’u baÅŸka bir yere atama kararı, kıdemli polisler tarafından asla sorgulanmadı.
 
1989’da kıdemli amir olan Peter Hayes ve personelden sorumlu amir yardımcısı Stuart Anderson yaÅŸlı bir ÅŸekilde bu soruÅŸturmalara geldiler. Mole’un pozisyonunun deÄŸiÅŸtirilme sebebinin ÅŸakayla bir alakası olmadığını ve “kariyer geliÅŸimi” için yapıldığını belirttiler. Anderson, Mole’un Sheffield dışında bir tecrübeye ihtiyaç duyduÄŸunu ve polislerin Barnsley’de asayiÅŸ saÄŸlama konusunda çektiÄŸi sıkıntıları göz önüne alarak böyle bir eylemde bulunduklarını söyledi. Polislerin, özellikle de 14 madenin kapatılmasından dolayı madenciler tarafından baÅŸlatılan grev kaynaklı “sosyal ayrılık” ikliminde, “aşırı baskıcı” olabileceÄŸini düÅŸünmelerinin de bir faktör olduÄŸunu belirtti.
 
Öte yandan, operasyonlar sorumlu amir yardımcısı Walter Jackson ise Mole’un atamasının, ÅŸakayla alakalı durumu iyi bir ÅŸekilde idare edemediÄŸi için yapıldığını düÅŸündüÄŸünü söyledi.
 
Hammetron Yolu istasyonu içindeki F Departmanı’nda görevli düÅŸük kıdemli polis memurları, The Guardian’a popüler “ihtiyarları” Mole’un ÅŸaka sebebiyle baÅŸka bir yere atandığını düÅŸündüklerini söylediler. EÄŸer kariyer geliÅŸimiyle alakalı olsaydı, o yılın en önemli görevi olacak yarı final maçına bu kadar yakın bir tarihte ve aniden gerçekleÅŸmesinin nedenine dair bir açıklama olurdu. Ya da Duckenfield’ın da dahil olduÄŸu insanlar Mole’a duydukları hayal kırıklığını belirtmezdi. Emniyet neden profesyonel bir devir teslim yapmadı, o da bilinmiyor: Mole masasını topladı ve gitti. Yıllar süren bir münakaÅŸa ise Mole’un Duckenfield’a yardım etmek için istekte bulunup bulunmamasıyla alakalıydı; ki Duckenfield kendi ifadesinde bunu reddedecekti.
 
Jackson ve Anderson, tecrübeli polisler ve önceki yıl Mole’un yönetiminde iki kulübün yine Hillsborough’da oynanan maçtaki iÅŸ planının uygulanacağını göz önünde aldıklarında, Duckenfield’ın bu maçın altından kalkacağını düÅŸünmüÅŸlerdi.
 
F Departmanı memurlarının Duckenfield’ın beceriksiz olduÄŸu ve kendini sevilmeyen bir figüre dönüÅŸtürmesi, devrimsel olmuÅŸtu. O dönemde departmanda bulunan memurlardan William West, Duckenfield’ın polislere, “iÅŸe yaramaz olduÄŸumuzu, iyi olmadığımızı, her ÅŸeyi yanlış yaptığımızı… Bizi o toplantı odasına sokup, yirmi dakika boyunca konuÅŸup, bölgenin nasıl bir yüz karası olduÄŸunu, ne kadar kötü yönetildiÄŸini ve artık her ÅŸeyin onun yoluyla yapılacağını” söylediÄŸini belirtti. West, onun “hiçbir ÅŸeyden memnun olmayan” biri olduÄŸunu da söyledi. Onu bir kabadayı gibi hayal ettiÄŸini ve devamlı “günah keçisi” aradığını da.
 
SoruÅŸturmalarda Duckenfield, Mole yönetiminden kendisine bazı disiplin problemlerinin kaldığını, Mole’un atanmasının sebeplerinden birinin bu olduÄŸunu düÅŸündüÄŸünü ve kendisini ekibin “disiplinli” kısmından biri olarak gördüÄŸünü söyledi. 27 Mart 1989’da görevi devraldıktan sonra Duckenfield, polislere hukukun nasıl iÅŸlediÄŸini anlatmak için zaman bulmuÅŸtu. Ancak sonrasında yarı final için temel hazırlıkları yapmadığını, hâkim Christina Lambert ve savcı Sir John Goldring’e itiraf edecekti. Emniyetin olay tatbikat prosedürünü de barındıran kağıt iÅŸlerine bakmamış ve sahaya adım dahi atmadan maç için uygulanacak planı iki gün öncesinden imzalamıştı.
 
 
 
Yine itiraf edecekti ki; yarı final maçında güvenliÄŸin komutası, Hillsborough’nun güvenlik tarihçesiyle alakalı çok az ÅŸey bilmesine raÄŸmen, onun ellerindeydi. Bu tarihçede, 1981 ve 1988 yıllarındaki yarı final maçlarındaki kazalar ve Mole’un taraftarların giriÅŸini dikkatlice yönettiÄŸi Leppings Lane’in son kısımlarının “doÄŸal darboÄŸaz” olması bulunuyor.
 
Duckenfield, sahanın genel yapısı ve deÄŸiÅŸik yerlerdeki kapasiteler hakkında çalışmadığını da kabul edecekti. 10100 Liverpool taraftarının maçı Leppings Lane terasında izlemeye yönlendirilmesi gerekirken, bu taraftarların geçtiÄŸi yedi turnikenin zıt yönde bir tünele açıldığını ve tünelin onları tribünün merkezi kısımlarına götüreceÄŸini bilmiyordu. Polisin izdihamların kontrolünden sorumlu olduÄŸunu bile bilmiyordu. Amir John Freeman tarafından bulunmuÅŸ taktikten de habersizdi: eÄŸer merkezi tribünlerde izdiham oluÅŸacaksa, taraftarlar yan tribünlere doÄŸru yönlendirilecekti. Duckenfield maçtan önce, taraftarların uygunsuz davranışlarına odaklandığını; aşırı izdiham ve ezilme gibi durumları kontrol etmeyi düÅŸünmediÄŸini de belirtecekti.
 
Bu dehÅŸet verici duruma ve güvenliksiz yere gitmiÅŸ ve orada ölmüÅŸ insanların aileleri ise, kalpleri binbir parça yapan kiÅŸisel açıklamalarını okudu. ÇoÄŸu sıradan “hoÅŸça kal”lar ile sevdiklerini hatırladı. 24 yaşındaki Alan’ın karısı Irene McGlone, kızları beÅŸ yaşındaki Amy ve iki yaşındaki Claire ile beraber kocasını uÄŸurladığını anımsıyor. Sonrasında Alan, 29 yaşındaki ve onun gibi orada ölen Joseph Clark’ın da içinde bulunduÄŸu üç arkadaşıyla Hillsborough’ya gidecekti. Amy, o gece annesine babasının eve geldiÄŸince onları uyandırmasını istemiÅŸ.
 
McGlone ÅŸu satırları kaleme almıştı: “Hala kızlarımı bu kabustan uyandırmayı ve babalarını onlara göstermeyi bekliyorum.”
 
 
Görevine hazırlanmamış Duckenfield 26 yıl sonra maç içinde tamamen kaybolduÄŸunu ayrıca itiraf edecekti. Ne yaptığına dair bir fikri yoktu. Büyük bir maçtan önce Sheffield’ın tüm sokaklarını teker teker dolaşıp trafik akışını kontrol eden ve saat 15:00’da baÅŸlayacak maçın hemen öncesinde sahadaki yerini alan Mole’un tam aksine; hala tam olarak ne yaptığını hatırlayamadığını söyledi. Ä°ki saatten fazla polisler için görev dağılımı yaptıktan sonra, saat 14:00’te kontrol odasına geçtiÄŸini ve orada kaldığını belirtti.
 
Komiser Roger Marshall, alanda görevliydi ve rolüne tamamen yeniydi. Kendi ifadesinde, polisin Leppings Lane darboÄŸazında, insanların giriÅŸinin kontrolü için bir plan olmadığını söyleyecekti. Atlı polislerin ve kordonların kullanımı, “rastgele bilet kontrolü ve… sarhoÅŸluk için bazı kontroller” dışında bir ÅŸey yapılmamıştı. Meydana gelen izdihamın görüntüleri tekrar tekrar izletildiÄŸinde Marshall, 14:15 sularında sorunların baÅŸ göstermeye baÅŸladığını ve gelen daha fazla insanla beraber 14:35 gibi polisin “kontrolü tamamen kaybettiÄŸini” kabul edecekti.
 
Marshall, bu krizi gidermek amaçlı kendi kendine bir karar almadığını veya polislere herhangi bir emir vermediÄŸini söyleyecekti. Turnikelerde polislerin ellerinden geleni yaptığını; fakat kendisinin de polislerle beraber “çalışamaz” ve “verimsiz” olduÄŸunu belirtecekti. GörüÅŸ alanındaki insanlara, arkasında binlercesi varken dahi, geriye gitmesini söylerken görülüyordu. Bu durumla baÅŸa çıkamadığı söylenince, Marshall ÅŸöyle konuÅŸmuÅŸtu: “Aslında tam olarak deÄŸil. Çünkü kalabalığın ortasındaydım… Kollarımı sallıyordum.”
 
15:00’teki baÅŸlama vuruÅŸunu, insanların içeri girme telaşını azaltmak için erteleme kararı alıp almamasıyla alakalı soru için ise Marshall, “En büyük piÅŸmanlıklarımdan birisi de bu… Bunu yapmamak.” cevabını vermiÅŸti.
 
14:48’de, turnikelerdeki kalabalık bir kazaya neden olabilecek kadar büyüyünce, Marshall komuta odasına, büyük çıkış kapısının açılıp açılamayacağını sordu. Marshall’ın kapı açılmadığı takdirde birilerinin ölebileceÄŸini söylediÄŸi ana kadar Duckenfield cevap vermemiÅŸti. 14:52’de, Duckenfield kapının açılması talimatını verdi.
 
1989’da Lord Justice Taylor’ın resmi duruÅŸmasında, 1990-1991 yıllarında Sheffield’da düzenlenen ilk soruÅŸturmada, ailelerin özel olarak yaptığı soruÅŸturmalarda ve 2000 yılında yargıç Bernard Murray huzurunda sessiz kalmayı seçen Duckenfield’ın itirafları, tanık kürsüsünde ikinci güne girdiÄŸi anda daha da ilginç yerlere gitmeye baÅŸlamıştı.
 
Bu soruÅŸturmalarda Duckenfield, kapıyı açtığında insanların nereye gideceÄŸine dair “bir fikri olmadığını” ve izdiham riskini düÅŸünmediÄŸini söyledi. Ä°nsanların içgüdüsel olarak tüneli kullanarak merkezi tribünlere ulaÅŸacağını düÅŸünmemiÅŸti. Aklına o tüneli kapatmaya dair bir aksiyon gelmemiÅŸti. C kapısından giren yaklaşık yirmi bin kiÅŸi ise direkt olarak merkezi tribünlere giderek buradaki izdihamı artırıp korkunç bir faciaya ön ayak olacaktı. Ölen 96 kiÅŸiden otuzu, 14:52 itibariyle hala turnikelerin dışındaydı. Polis tarafından talimat verildiÄŸinde C kapısından giren insanlar, on dakika sonrasında ise kendilerini merkezdeki tribünlerde ezildiler.
 
Polis Federasyonu’nu temsil eden savcı Paul Greaney, Duckenfield’ın soruÅŸturmasının altıncı gününde hareketini yapacaktı. Öncesinde de düÅŸük kıdemli polislerin tarafında olan ve kıdemli polislerin tecrübesizliÄŸini vurgulayan ve soruÅŸturma esnasında avukatların üç sıra gerisinde oturan Greaney, Duckenfield’ın itiraflarının tecrübe ve yaÅŸanmışlıktan uzak olduÄŸunu ve konuyla hakimiyetin “tamamen yetersiz” kaldığını söyleyecekti.
 
Gergin bir ortamda yapılan karşılıklı suçlamaların ardından, Greaney Duckenfield’ın geçiti açma konusunda karar vermesi gereken kritik anlarda donakaldığını söyledi. Duckenfield, bu söylemi dört kez reddetti. Sonrasında Greaney, bir kez daha sordu: “Bay Duckenfield, aklınızda ne vardı, en iyi siz biliyorsunuz. Size son bir kez daha soracağım. Donakaldığınızı kabul ediyor musunuz?”
 
 
Sandalyesinde kıpırdayan Duckenfield, “Evet, efendim.” dedi.
 
Greaney devam etti: “Tünel kapatma konusundaki baÅŸarısızlığınız, Hillsborough faciasındaki 96 kiÅŸinin ölümünü direkt yoldan etkilemiÅŸ midir?”
 
Duckenfield, “Evet, efendim.” dedi bir kez daha.
 
Üçüncü ve dördüncü tribünlerdeki dehÅŸet anları, büyük travma yaÅŸamış hayatta kalanlar ve polisler tarafından aylar süren görüntülü ve korkunç kanıtları olutÅŸurdu.
 
Tribünlere gidip insanları oradan çekerek çıkarmaya çalışanlardan polis amiri Andrew Eddison, açıklamasında “herkesin idrarını yaptığını”, dışkıladığını, insanların birbirleri üzerine ve kendi ayaklarına kustuÄŸunu belirtmiÅŸti. En önde insanlardan oluÅŸan iki tepe olduÄŸunu ve aÅŸağıdan bir elin onun pantolonunu çektiÄŸini gördüÄŸünü söylemiÅŸti. Bedenler kaldırılınca, çocuk olduÄŸunu görmüÅŸtü.
 
Üçüncü tribünde sıkışanlardan biri olan David Lackey, Thomas Howard’ı hatırlıyor. 39 yaşında evli, üç çocuk babası ve bir kimya fabrikasında çalışan Thomas’ın hemen yanında ezildiÄŸini, ve o anda sürekli “OÄŸlum, oÄŸlum.” dediÄŸini söylüyor. Howard’ın 14 yaşındaki oÄŸlu Tommy Jr. da babasıyla beraber hayatını kaybetmiÅŸti.
 
Duckenfield, insanlar bu facia sebebiyle acı çekerken, Kelly’e yalan söylediÄŸini gayet rahat bir ÅŸekilde kabul etti. Biletsiz taraftarların kapıyı zorlayarak açtığını söylediÄŸi bu uydurma hikaye, saat 15:13’te John Motson tarafından yayınlanarak BBC’ye çıkmıştı. BBC Radyo 2’de anlatıcı Alan Green ise 15:40’ta resmi olmayan bir “kırılan kapı” duyurusu haberi geçmiÅŸti. 16:30’da Green bu sefer polisin “bir kapının zorlandığını” söylediÄŸini haber olarak geçmiÅŸti; ki polisin uygunsuz davranış hikayesi için farkındalık yaratma çabasının ürünüydü.
 
Sheffield Wednesday’in davetlisi olarak maça gelen Amir Yardımcısı Jackson da komuta odasındaydı ve Duckenfield’ın talimatı verdiÄŸini duydu. Jackson’ın gerçeÄŸi öÄŸrenmesi ise bir saatini alacaktı: Marshall Duckenfield’a söylediÄŸi anda, 16:15’te geçidin açılmasının emrini vermiÅŸti.
 
Bundan yarım saat önce ise, kendi ifadesinde söylediÄŸi üzere Jackson hala taraftarların geçidi “yıktıklarına” inanmıştı ve baÅŸka bir polis ve kriminal suçlarda çalışan Terence Addis’ten ölüler için inceleme yapmasını istemiÅŸti. Addis soruÅŸturmadayken, 16:00 sularında Hillsborough’ya geldiÄŸini ve Jackson ile konuÅŸtuÄŸunu fakat tekrar tekrar Jackson’ın ona ne dediÄŸini hatırlayamadığını söyledi. Ayrıca Addis, Jackson’a bu felakete neyin sebep olduÄŸunu bile sormayı aklından geçirmediÄŸini de belirtti.
 
 
Addis ayrıca başında bulunduÄŸu polislere ölenlerin yakınlarına alkol kullanımı hakkında soru sormalarını istediÄŸi yönündeki iddiaları da reddetti. Fakat ifadesi, ailelerin nasıl soruÅŸturulduÄŸuna dair soru iÅŸaretlerine sebep olmuÅŸtu. Hillsborough spor salonu, acil durumlar için cesetlerin getirildiÄŸi yerdi. Sahaya girebilen sadece dört ambulans ile birlikte, 82 ceset taraftarlar ve polisler tarafından spor salonuna reklam panoları ve hatta merdivenler bile kullanılarak taşınmıştı. Addis, spor salonunu seçen kiÅŸinin kendisi olduÄŸunu söylemiÅŸti. Bu yeri sadece teÅŸhis için deÄŸil, aynı zamanda kendi biriminin soruÅŸturma merkezi olarak seçtiÄŸini belirtti.
 
Addis, spor salonuna doÄŸru giderken Dedektif MüfettiÅŸi Graham McKay ile konuÅŸtuÄŸunu söyledi. McKay’in ona “Bu olayın neden gerçekleÅŸtiÄŸini anladım.” dediÄŸini belirtti. Onun kendisine ne söylediÄŸini tam olarak açıklamasa da, McKay’in soruÅŸturmalarda kanıt saÄŸladığını ve bu kanıtların Liverpool taraftarlarının uygunsuz davranışlarına ve sarhoÅŸ olduklarına dair olduÄŸunu ifade etti.
 
OlaÄŸan dışı bir olay da 17:58’de gerçekleÅŸmiÅŸti. Dedektif polis Gordon Sykes, çok fazla insanın öldüÄŸü, yaralandığı ve travma geçirdiÄŸi bir yere polis ekibinden bir fotoÄŸrafçı göndermiÅŸ. Savcı Mark George, Sykes’ı 22 aile adına, taraftarların alkollü olduÄŸuna dair kanıt bulmak için “çöpü karıştırmak” ile suçladı. Sykes ilk baÅŸta bu suçlamayı reddetse de “ne olduÄŸuna dair öyle ya da böyle kanıt bulmak için” yaptığını kabul edecekti.
 
Sonuç olarak, fotoÄŸrafların gösterdiÄŸi ÅŸey, 24 bin Liverpool taraftarının önünden geçtikleri, Leppings Lane’in hemen dışındaki çöp kutularına bakınca Vimto, Sprite ve Coca Cola gibi alkolsüz içeceklerin çoÄŸunlukta olduÄŸu ve aralarına birkaç bira ÅŸiÅŸesi karıştığı bir manzara görülüyor.
 
Addis tüm teÅŸhis iÅŸlemlerinin tek bir yerde yapılmasına karar vermiÅŸti. Bu yüzden hastaneye götürülen ve ölümleri tescillenmiÅŸ 12 kiÅŸinin bedeni, diÄŸer 82 ölü bedenin bulunduÄŸu Hillsborough’ya getirildi. DiÄŸer iki kurbandan biri olan 14 yaşındaki Lee Nicol’ün ölümü iki gün sonra açıklanırken, Tony Bland 1993 yılında ölmeden önce tam dört sene boyunca yaÅŸam ünitesine baÄŸlı kalmıştı.
 
SYMAS, ceset torbalarını Sheffield’daki adli tıp merkezlerine göndermiÅŸti; ki burada aileler için en iyi ÅŸartlarda bakım yapılıyordu. Addis kendi ifadesinde, cesetin çok küçük olduÄŸunu düÅŸündüÄŸünü söylemiÅŸti.
 
Spor salonunda, havanın açık olduÄŸu bir gecede, ailelerin dışarıda ve o soÄŸukta sıraya girmeleri istenmiÅŸti. Ölenlerin yaÅŸ ya da cinsiyete göre gruplandırılmamış Polaroid fotoÄŸrafları, ailelere verilmiÅŸti. Sevdiklerinin otobüs biletleri veya onların teÅŸhisine yardımcı baÅŸka bir dökümanı varsa baÅŸka bir iÅŸlemden daha geçiriliyordu. ÖlmüÅŸ yakınları ailelere getirilecekse, torbayla beraber getiriliyordu. Birçok ebeveyn, kendi ölü çocuklarına sarılamadıklarına veya öpemediklerine dair ifade verdiler ve bunun sebebinin cesetlerin “adli tıpın malları” olduÄŸunu söylediler.
 
Adli doktor Dr. Stefan Popper, tüm kan örneklerinin alınmasından, alkol testleri -10 yaşındaki Jon-Paul Gilhooley’e bile yapılmıştı- ve diÄŸer ayarlamaların yapılmasından sorumluydu. Sonradan öÄŸrenildi ki orada yaralı olarak bulunan insanlardan da kan alınıp, o kan örnekleri de alkol testine tabii tutulmuÅŸtu. Popper ise bu uygulamanın geçerliliÄŸinin sebebini asla tam olarak açıklayamadı.
 
Theresa Arrowsmith ve John Traynor, John’un erkek kardeÅŸleri Kevin ve Christopher Traynor’ı teÅŸhis etmek için Liverpool’dan Chris’in karısı Liz ile beraber gece 2:45’te spor salonuna gelmiÅŸlerdi. Gelir gelmez polisler tarafından sorgulanmışlardı. Arrowsmith, polisin ölen kardeÅŸlerin ikiÅŸer bira içtiÄŸini söylediÄŸinde ona inanmadığını hatırlıyor. Baristaları Stephen Simblet Addis’e Traynor’ların stres olduÄŸunu söylemiÅŸti. Polislerin ölü bedenler arasında spor salonunda kızarmış tavuk ve patates yediklerini görmüÅŸlerdi. Kokusu, kendi yas ve travmalarıyla bütünleÅŸmiÅŸti.
 
Addis ise polislerin uzun zamandır mesaide olduÄŸunu, bir yemeÄŸi hak ettiklerini ve yemeÄŸi yiyecek baÅŸka bir yer olmadığını söylemiÅŸti ve eklemiÅŸti: “Burnuma hiçbir zaman yemek kokusu gelmedi.”
 
O sırada, felaketin sorumluluÄŸunun maça gelen taraftarlara yüklendiÄŸi hikayeler Güney Yorkshire polisleri tarafından her yere yayılıyordu. Kendi gittikleri spor ve sosyal kulüplerde konuÅŸulmasından tutun, en uçuk hikayeler, The Sun ve The Truth gibi gazetelerde hafta boyunca yayınlanmıştı. SoruÅŸturmalarda ise bu hikayelerden birinin sadece yalan olduÄŸu ortaya çıkmamıştı. Hikaye, taraftarların ölülerin cüzdanlarını çalmasıyla alakalıydı. Fakat en başından beri polis, aslında bu hikayenin doÄŸru olmadığına dair kanıtları elinde tutuyormuÅŸ. Çünkü insanların üzerinde bulunan para, cüzdan ve benzeri eÅŸyaların rutin bir ÅŸekilde kaydı yapılmıştı.
 
Sykes’ın doÄŸruladığı ÅŸeylerden biri de Muhafazakar Parti meclis üyelerinden Irvine Patrick’in Niagara’ya gelip, ondan kendisine doÄŸruyu söylemesini istemesiydi. O da Patnick’i polislerin yanına götürmüÅŸ ve polisler de ona taraftarların onlara karşı “sinirden çıldırdığını” ve polisleri bütün kurtarma operasyonları boyunca dövüp yumruk attıklarını anlatmıştı.
 
Patnick ise bu anları kaydetmiÅŸ. Sykes ona ÅŸu ÅŸekilde konuÅŸmuÅŸ: “Tek yaptıkları ÅŸey içki içmekti ve bu felaketin de sebebi bu. Bizim sesimizi meclise taşı ve onlara gerçekte ne olduÄŸunu anlat.”
 
Bu etkileyici ikiyüzlülük Sykes kabul ettikçe daha da sıradan bir hal alıyordu: bütün her ÅŸey bir barda konuÅŸulmuÅŸtu. Kendi sorumlulukları altında ölen birçok insan varken, aileleri ve sevdikleri bu ölümlerden dolayı acı çekiyorken, habersiz aileler sevdiklerinden Sheffield’ın her yerinde umutsuzca haber bekliyorken, polisler paydostan sonra içki içmeye gidiyorlar. Niagara’daki kulüpte olan polisler arasında Duckenfield, Murray ve diÄŸer kıdemli polisler de bulunuyor. Sykes ise bunu doÄŸrulayıp, polislerin “üzüntü ve ÅŸok içerisinde olduklarını, içki içip kendi aralarında tecrübelerinden bahsetmek istediklerini” söylemiÅŸti.
 
Ä°nsanların gözünde çoÄŸu karakolunda bar olan Güney Yorkshire polislerinin içme kültürü canlandı. Zor bir kültürün içinde oldukları için, polisler hisleri konusunda nadiren konuÅŸuyorlar. Ve bu felaketten sonra çoÄŸu sarhoÅŸ oldu. Polis Federasyonu ise polislerin “gözle görülebilecek seviyede sarhoÅŸ” olduklarına dair bir not düÅŸmüÅŸtü. Ä°ÅŸin garip yanı ise, aynı polisler, spor salonunun giriÅŸinden o ÅŸekilde geçerken, ölülerin yakınları giriÅŸte sıra olmuÅŸ bir ÅŸekilde bekliyorlardı. Aynı polisler tarafından, alkol alma konusunda sorgulanmak için.
 
Bu olayların sonrasında alkol problemi edinen birkaç polisten birisi de Duckenfield olmuÅŸtu. Taylor sorgusu için gereken dokümanları okumadan önce sabahları ayılmak için kendisini “yardım bardaklar dolusu viskiye” boÄŸduÄŸunu söyleyecekti.
 
Maçtan önce alkol alımında dair insanlara suçlama yapan, onların “alkol” koktuÄŸunu ve hatta onların Beggs’e göre “içkinin içinden çıkmış gibi” olduklarını söyleyen polislerin bu durumu ise olayı farklı bir boyuta taşımıştı.
 
SoruÅŸturmalarda, avukatlar Bağımsız Hillsborough Paneli’ndeki halka açılım sırasında sunulan ve 2010’dan beri emniyet tarafından tutulan birçok dokümana odaklanmıştı; ki kimin suçlanacağına dair oldukça önemli kanıtlar içeriyordu.
 
Felaketten sonraki gün, 16 Nisan 1989’da, saat sabah 9:00’da Wright, kendi gücünü kullanarak bir kanıt bulma toplantısı düzenledi. Ses kayıtlarında, maçtan sorumlu Duckenfield ve diÄŸer tüm kıdemli polislere ÅŸöyle hitap ettiÄŸi duyuluyor: “Sorgulama kararları iÅŸinde deÄŸilim.”
 
Ve sonrasında polisler taraftarları suçlayan hikayeler anlatmaya baÅŸlıyor: 14:30’da statta olmadıklarını, bunun sebebinin “alkol almış” ve “ayık” olmamalarını olduÄŸunu söylüyorlar. Tek bir polis bile ölümlerin gerçek sebebinden, tünelin kapatılmayışından veya insanların acı çektiÄŸi o dehÅŸet anlarından bahsetmemiÅŸti. Hiç kimse Mole’un görevden alınmasından bahsetmemiÅŸti. Ve kimse, buna Duckenfield da dahil olmak üzere, sorumluluÄŸu üzerine almamıştı. Wright ise polislere ÅŸöyle demiÅŸti: “Harika iÅŸ çıkardınız.”
 
Wright toplantıya, “sarhoÅŸ ve yaÄŸmacı taraftarların” hikayesinin nasıl çıkması gerektiÄŸini tartışarak devam etmiÅŸti. Bunu halka açık bir ÅŸekilde yapamayacaklarını çünkü emniyetin “profesyonellik” kuralları dışına çıkmaması gerektiÄŸini söylüyordu. Fakat, taraftarların “hayvanca” hareketlerinin ortaya çıkacağını ifade etmiÅŸti.
 
O günün devamında, BaÅŸbakan Margaret Thatcher ve onun basın sekreteri Bernard Ingham, Hillsborough’yu ziyaret edecekti. Wright durum hakkında onları bilgilendirecekti. Ingham, o zamandan itibaren hep “sarhoÅŸların çıkardığı bir olay” olduÄŸunu ve bunu “o gün öÄŸrendiÄŸini” söyleyecekti.
 
Sonrasında ÅŸövalyelik de verilecek olan Ingham, The Guardian’a konuÅŸtuÄŸunda ise bu bilgiyi kendisine ve baÅŸbakana Güney Yorkshire emniyetinin ilettiÄŸini doÄŸrulayacaktı. Polisin Duckenfield’ın tecrübesizliÄŸinden asla kendilerine bahsetmediÄŸini de ekleyecekti.
 
Güney Yorkshire Polis Federasyonu sekreteri Paul Middup, basın karşısına çıktığında sürekli aynı alıntıyı ve ifadeyi kullanacaktı: “SarhoÅŸların çıkardığı bir olay.” Mahkemede gösterilen bir röportaj esnasında Middup’ın, bu felaketin polisin hatasından kaynaklanmadığını ve taraftarların polisin verdiÄŸi komutlara uymadığını eleÅŸtiren ifadeler görülecekti.
 
19 Nisan 1989 ÇarÅŸamba günü The Sun gazetesinden yayınlanan bir makalede, Middup’dan “Kalabalığın ne kadar iyi insanlardan oluÅŸtuÄŸunu duymaktan sıkıldım.” gibi ifadeler yer alacaktı. Aynı makalede, “cesur polislerin” üzerine idrar yapıldığı ve taraftarlar tarafından onlara saldırıldığına dair hikayelerden kuÅŸku duymadığını da belirtecekti. Kendisinin polisler adına basına bilgi saÄŸlayan tek kiÅŸi olduÄŸunu da ifade edecekti.
 
Aynı gün, Wright, Sheffield’daki Pickwick Lokantası’ndaki bir Polis Federasyonu buluÅŸmasına katıldı. Hikayelerden tamamen bağımsız bir ÅŸekilde, Wright’ın Middup’ı üzerine çalıştığı dava üzerine dakikalarca tebrik ettiÄŸi kayıtlar bulunuyor. Duckenfield hakkında, onun bu iÅŸteki “tecrübesizliÄŸinin” bir avantaj olabileceÄŸini, sebebinin ise tecrübesiz bir polis memurunun “çok daha hırslı” gözükmesi olarak belirtiyor vee ekliyor: “EÄŸer suçlanacak birileri varsa, onlar içkili, sarhoÅŸ ve biletsiz ÅŸekilde maça girmeye çalışan kiÅŸilerdir.”
 
Güney Yorkshire polislerine alışılageldik yöntemlerin tam aksine, Hillsborough’da yaÅŸadığı tecrübeleri resmi kitapçıklarına deÄŸil, kağıtlara yazması talimatı verildi. SoruÅŸturmalarda, birçok polis bunun emsalsiz bir ÅŸey olduÄŸunu söyleyecekti: Bu resmi kitapçığa yazılmayacak bir disipline etme ÅŸekliydi; açık olmadığı için üzerinde oynama yapabileceÄŸiniz bir ÅŸey deÄŸildi. Bu yüzden mahkemede ikna edici ve geçerliliÄŸi fazla olan bir kanıt olacaktı. Düz kağıtlara yazılı bu ifadeler de dava halka açılmadan önce Lord Justice Taylor tarafından okunabilecekti.
 
Birçok polis bu yöntemi savundu. McKay, anıların parça parça yerine oturması için yapıldığını düÅŸünüyordu. Jackson’a, emniyetin boÅŸ kağıtların bu tip notlar için kullanmasının “uygun olup olmadığı” sorulduÄŸunda, ÅŸöyle cevap vermiÅŸti: “Normal olan, herkesin bu notları kendi resmi not defterine yazması.”
 
Bazı polisler, anılarını not defterlerine yazdılar. Marshall’ın içinde bulunduÄŸu polislerin çoÄŸu kendi ifadelerini mahkemeye sunduklarını söylediler; fakat araÅŸtırma yapıldığında ise bu ifadeler ne soruÅŸturmada ne de emniyette bulunamadı. ÇoÄŸu kağıt parçalarına yazılmış notlardı. Notların çoÄŸunluÄŸunda ise taraftarların içtiklerini ve davranışlarının uygunsuzluÄŸunun anlatıldığı görülüyordu. Åžu gözlemi yapan ise çok fazla polis vardı: o faciadan sonra bile çitler ve tribünler hala “alkol kokuyordu.”
 
Yıkılmış aileleri temsil eden Simblet, polislerden biri olan Alan Ramsden’a felaket alanıyla alakalı yaptığı ÅŸaşırtıcı bir gözlemi sorduÄŸunda, Ramsden ÅŸöyle cevap veriyor: “Evet, ona referans yapmaya çalışmıştım. Fakat, ÅŸuna ÅŸükretmeliyiz ki, bu koku ölümün kokusu da olabilirdi.”
 
O zamanlar hastanedeki acil servis biriminin başında bulunan ve ambulansların felaket anında yeterli gelmediÄŸini kabul eden Don Page, Wright’ın ısrarlı bir ÅŸekilde taraftarların alkollü olmasıyla alakalı yaptığı suçlamalara dair olaÄŸan dışı bir hikaye anlattı. Page, polislerin ölmüÅŸ ve yaralanmış insanların alkol koktuÄŸuna dair raporlarını okuduÄŸunu söylemiÅŸti. Wright’a ambulans görevlilerinin “ölü veya yaralıların çok ama çok azının alkol koktuÄŸunu söylediÄŸini” iletecekti.
 
Page bunu mahkemede söylediÄŸinde ise Wright ÅŸöyle cevap verecekti: “Bu bizim yerimiz ve duruÅŸumuz. Ve bizim buna baÄŸlı kalmamız gerekiyor.” Wright sonrasında Page ile neredeyse konuÅŸmadı.
 
Kağıtlara yazılmış ifadeler, Taylor soruÅŸturmasından önce davaya sunulmuÅŸtu. Bağımsız Hillsborough Paneli, 2012 yılında bu ifadelerden 164’ünün deÄŸiÅŸtirildiÄŸini açıklayacaktı. Bunlardan 116 tanesinde, polisin operasyonel anlamda ve kıdemli polislerin liderlik anlamında sınıfta kaldığını belirten ifadeler silinmiÅŸti. 22 ailenin temsilcisi avukat Pete Weatherby, kağıt ifadelerin iÅŸleyiÅŸini düzenleyen Güney Yorkshire polisi Peter Metcalf’ı ve bu iÅŸin başındaki kıdemli polis Donald Denton’u sorguladı. Weatherby, bu 164 ifade arasında “Freeman taktiÄŸi”ni (merkezi tribünlere giden tüneli kapatmak) ima eden cümlelerin silindiÄŸi birkaç ifade üzerine yoÄŸunlaÅŸtı.
 
Weatherby Metcalf’a Taylor soruÅŸturmasından önemli kanıtları gizlemeye çalıştığını söyledi. Metcalf ise bu suçlamayı reddetti. Ä°fadelerin formatının, Taylor’a uygun olup olmadığını kontrol ettiÄŸini söyledi. Goldring’e ise ÅŸu sözleri söyledi: “DürüstlüÄŸe ve gerçeÄŸe hizmet ettiÄŸimi düÅŸünüyorum, efendim.”
 
Denton ise, önceki zamanlarda uygulanan tünel kapatmayla alakalı ifadelerin silinmesinin “gizli bir ÅŸekilde” yürütülen Taylor soruÅŸturmasını “baltalayacağını” kabul etmiÅŸti. Fakat kendi avukatı Christopher Daw’a hukuki tavsiyelere uyduÄŸunu söylemiÅŸti. Her ne kadar polislerin ifadelerin deÄŸiÅŸtirmek “doÄŸru olmasa da”, yaptığı her ÅŸeyin “doÄŸru, adaletli ve iyi niyetle” olduÄŸunu inandığını söyledi.
 
Bu yazılı ifadeler, Taylor soruÅŸturmasına, Wright’ın Güney Yorkshire polisini temsilen dahil edilmesi için düzene sokuldu. Doküman Wain raporu olarak biliniyor. Sebebiyse, kıdemli polis amiri Terry Wain tarafından düzenlenmiÅŸ olması. Güney Yorkshire dedektiflerinden, ailelerin en büyük hiddet kaynağı ve Merseyside polis amirlerinden biri olan Norman Bettison, bu dosyadaki beÅŸinci bölümü kaleme almıştı.
 
Hiçbir ÅŸekilde hata kabul edilmediÄŸini ifade etmiÅŸti. Duckenfield’ın, “oldukça tecrübeli” bir polis olduÄŸundan bahsetmiÅŸti. Mole’un görev yeri deÄŸiÅŸimine veya Duckenfield’ın tüneli kapatamamasına dair tek kelime yoktu. Bettison, taraftarları da “hayvanlar” ve “barbarlar” olarak nitelemiÅŸti.
 
Resmi polis ifadesinde ÅŸu sözler yer alıyordu: “Kıdemli polisler kendilerini bir anda Leppings Lane giriÅŸine doÄŸru gelen ve maçın baÅŸlamasına yetiÅŸmeye çalışan binlerce gözü dönmüÅŸ taraftar arasında buldu. Bu taraftarlardan çoÄŸu, eylemler sırasında oldukça alkollüydü. Ne pahasına olursa olsun Hillsborough Stadı’na girmek istiyorlardı. Bunu, mala zarar gelme tehlikesi veya daha da önemlisi diÄŸerlerinin hayatı ve güvenliÄŸini hiçe sayarak yapmaya çalışıyorlardı.”
 
Kendi avukatı Daw tarafından sorgulanan Wain, raporun yer yer “daha iyi bir ifade ÅŸekline” sahip olabileceÄŸini kabul etmiÅŸti. Fakat bu raporu “dürüstçe ve iyi niyetli bir ÅŸekilde” düzenlemeye çalıştığını belirtti. Bir örtbas organizasyonunun parçası olup olmadığı sorulduÄŸunda ise ÅŸöyle cevap verdi: “Benden böyle bir ÅŸey istense bile yapamazdım. Vicdanım gereÄŸi böyle bir ÅŸeye kalkışamazdım.”
 
En sonunda Metcalf, hikayeye bir çizgi çekti. Hikayeyi Taylor’a götürmedi. Polisin ciddi anlamda eleÅŸtiri altında kaldığının farkına vardığını söyledi. Ve bunu “tek taraflı” bir ifadenin “saÄŸlamayacağını söyledi.” Yine de Taylor’a gittiklerinde, polisler soruÅŸturmada aynı tavrı sürdürdüler. Bu felakette bir sorumluluk kabul etmediklerini ve felaketin asıl sebebinin, geç gelen, sarhoÅŸ ve kontrol edilemez taraftarlar olduÄŸunu tekrar dile getirdiler.
 
AÄŸustos 1989’da, birkaçının holiganlığı sebebiyle futbol taraftarlarının hala kötü gösterilmeye çalışıldığı zamanlarda, Taylor davaya komple karşı çıktı. Ve emniyet güçlerini bu felaket konusunda suçladı. Halka açık bir ÅŸekilde, Wright Taylor raporunu onaylamıştı. Özel olarak ise suçu taraftarlara atmaya yönelik çabalarını ilk soruÅŸturmaya göre iki katına çıkardı. Ve bunda kısmen de baÅŸarılı oluyorlardı. Lakin Mart 1991’de, bu felakete baÄŸlı alınan bir ölüm haberi daha, ailelerin travmalarını tekrar tetikledi ve adalet yolundaki bu uzun savaÅŸları için güç kaynağı oldu.
 
En nihayetinde soruÅŸturma bittiÄŸinde çıkan karar ölenler, yaralanalar ve onların aileleri için hayallerin ötesinde bir aklanma sunarken; Güney Yorkshire Polisi için de aynı ölçüde bir lanetlenme anlamına geliyordu. Jüri 1991’deki kararında, tüm bu süreçte polisin hatası olduÄŸunu ve en önemlisi, Liverpool taraftarlarının felakette hiçbir rol oynamadığını da ifade etmiÅŸti. Warrington mahkeme salonunun dışında toplanan aileler, bir basın ordusunun önünde hep bir ağızdan “You’ll Never Walk Alone” marşını söylemeye baÅŸlamıştı.
 
Tam 27 senelik korku, acı ve çaba sonrasında, aileler, hayatını kaybeden sevdikleri için, hayatta oldukları halde acı çekenler ve Güney Yorkshire polisinin acımasız karalama kampanyasının hedefinde kalanlar için istedikleri adaleti saÄŸlamışlardı. Daha öncesinde polislere güven duyan bu aileler, kendilerini yaÅŸadıkları kayıplarla beraber bir kabusun, polisin baÅŸlattığı korkunç karalama kampanyasının ve ülkedeki hukuki düzenin onları defalarca hayal kırıklığına uÄŸrattığı bir düzenin içinde bulmuÅŸlardı. “Hayvanlar” olarak ayrıştırılmaya ve hor gösterilmeye çalışılsalar da, devam etmek için aradıkları gücü insan sevgisinde, baÄŸlılığında ve aile baÄŸlarında bulmuÅŸlardı.
 
Bu gereksiz yıkımın ardından Ä°ngiliz polisinin çıkardığı dersler de 26 yıl boyunca, baÅŸarısızlığını itiraf edemeyen bir polisin ötesine geçmiÅŸti. Polisler, toplumun güvenliÄŸini saÄŸlamak gibi çok zor ve hayati bir sorumluluÄŸa sahipler. Öte yandan baÅŸarısız oldukları bir durumda, bir grup vatandaşı insan olarak bile göremeyip, “hayvanlar” olarak nitelemeleri de tarihe yazılmış oldu.
 
ÇoÄŸu, Warrington’daki bu parka, yaÅŸlı, duyma problemi olan, hafıza kaybı yaÅŸamaya baÅŸlayan, hastalıklar ve travmalarda mücadele eden insanlar olarak geldiler. Fakat yine de korkunç ve insanlık dışı bir dille konuÅŸabiliyorlardı: erkekler, gençler, kayıplar, alkoller. Bazıları empati yapma taklidini denediler; fakat sayıları o kadar da çok deÄŸildi: açık bir ÅŸekilde Duckenfield; diÄŸerleri de Jackson ve Marshall’dı. Daha düÅŸük rütbeli polisler farklı yerlere gönderildi. BirçoÄŸu polisin operasyonlarını ve ifadeleri deÄŸiÅŸtirmesini eleÅŸtirdi. DiÄŸerleri ise acılı aileler birkaç metre uzaktayken, geçmiÅŸteki suçlayıcı ifadeleri tekrarlamayı seçtiler. Daha fazlasını yapamadılar.
 
Ä°yi kiÅŸilikleriyle öne çıkan polisler de var. Onlardan birisi dedektif Russell Greaves. Sahada 19 yaşındaki Sarah Hicks’i, 15 yaşındaki kız kardeÅŸi Vicki’nin yanına getirdikten sonra tedavi etmeye çalışmıştı. Kızların ebeveynleri, Trevor ve Jenni Hicks ise yürek burkan anların kanıtlarına sahipler. Görgü ÅŸahitleri, Trevor’ın iki kızını aynı anda tedavi etmeye çalıştığını görmüÅŸler. Umutsuzca, bağırarak ve aÄŸlayarak: “Hayır, ikisi de deÄŸil. Onlar sahip olduÄŸum tek ÅŸey.”
 
Mahkemedeki ifadesinde, Trevor Hicks kendini Vicki’ye suni teneffüs yapmaya çalışırken bulduÄŸunu söylemiÅŸti. Kızın aÄŸzındaki kusmuÄŸu temizleyip, onu ambulansa götürmeye çalıştığını; fakat her yerin cehenneme döndüÄŸünü gördüÄŸünü söylemiÅŸti. Yerde yatan baÅŸka bir genç kurban Gary Jones’u görüp onun üstüne basmamaya çalışmıştı. Sarah için baÅŸka bir ambulans geleceÄŸini düÅŸünmüÅŸtü; fakat Greaves baÅŸka ambulans gelmediÄŸini hatırlıyor. Trevor ile beraber Sarah’ı spor salonuna götürdüklerini; fakat orada da ambulans olmadığını görmüÅŸler. Bu yüzden de onu yere yatırıp, tekrar kalp masajı yapmaya baÅŸlamışlar. SaÄŸlık ekibi geldiÄŸinde ise onun öldüÄŸünü anlamışlar. Greaves, Sarah’ın gözlerini kapattığını anımsıyor.
 
Ä°fadesinin sonunda, Greaves birkaç ÅŸey daha söylemek istedi. Büyük kalıplı ve bıyıklı bir adam, duygularını daha fazla gizleyememiÅŸ, sonrasında da hazırladığı ÅŸeyi mahkeme salonundakilere okumuÅŸtu. “SöyleyeceÄŸim hiçbir kelimenin Trevor veya Jenni Hicks’i rahatlatmayacağını veya yaÅŸadıkları kayıp, acı ve büyük yıkımı deÄŸiÅŸtirmeyeceÄŸini biliyorum. Fakat bu fırsatı, onlara Sarah için o durumda yapabileceÄŸim her ÅŸeyi yaptığımı söylemek için kullanmak istiyorum. Daha fazlasını yapamazdım. Sarah ile geçirdiÄŸim zamanda, o gerçekten önemsediÄŸim birisiydi. Sarah, yalnız deÄŸildi.”
 
Greaves ve arkadaşı Fred Maddox o zamanlar polisti; fakat ikisi de vardiya dışındaydı. Ä°ÅŸ arkadaÅŸlarıyla beraber Liverpool’u desteklemek için oradalardı. Maçtan önce bir ÅŸeyler içmeye gitmiÅŸlerdi. “Taraftarlardı.” Sonrasında felaket gerçekleÅŸtiÄŸinde, bir vatandaşın, polisten ve bir insanın diÄŸerinden beklentisi neyse onu yaptılar. Hayatta kalanların diÄŸer jenerasyona saÄŸladığı ÅŸeyler ve ailelerin katlandığı hayali güç acıların ardında; bu insanların sahip oldukları dürüstlük ve insanlık tüm göz alıcılığıyla parlıyor.
 
Çeviri: Gökhan Önder Aksu - Socrates Dergi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.