Sosyal Medya

Kürsü

Johannes Kepler ve 'Evrenin Gizleri' / Nuh Muaz Kapan

Bilimsel devrimin ilk başlatıcısı Kopernik olmuştur. Asırlardır çözülemeyen gezegenler problemini çözmek için çabalamaktadır aslında, yaratacağı etkinin farkında olmadan. Temel amaç Aristotelesçi kozmos anlayışının temelinde Batlamyus’un önerdiği çözümler doğrultusunda dünyanın ve gezegenlerin hareketlerinin hesabı yapılırken ortaya çıkan sorunları çözmektir.



'Öznelliğin etkisinin yokluğu, nesnelliğin delili değil, kusuru’dur.'

Paul Feyerabend

Uzun yıllardır kullanılmakta olan Batlamyusçu anlayış artık o kadar çok değişiklik geçirmiştir ki, sistemin işleyişinde bazı temel problemler ortaya çıkmaktadır. Bu durum Kopernik’in bu sistemde yeni değişiklikler yapabilmenin mümkün olmadığı kanaatine varmasına yol açmıştır.1 Kopernik yapmış olduğu bütün çalışmalar neticesinde klasik astronominin temelden bazı yanlışlara dayanmakta olduğu neticesine vardı. Bir astronom ve matematikçi olan Kopernik, mevcut kozmolojinin yetersizliklerini kolaylıkla görebilmiştir.

Yeni Platonculuk ile olan ilişkisi doğrultusunda, Aristocu yer merkezli anlayışın tek görüş olmadığını kavrayan Kopernik; Güneş merkezli bir evren anlayışı fikrini ortaya atmıştır. Güneş merkezli model, göklerin günlük hareketlerini ve Güneş’in yıllık hareketini, Dünya’nın kendi ekseni etrafında günlük olarak, Güneşin etrafında yıllık olarak dönmesiyle açıklıyordu. Hareket eden Güneş ve yıldızların mevcudiyeti, Dünya’nın zıt yönde hareket etmesinin bir yansımasından başka bir şey değildi. Dönen veya hareket eden bir Dünya’nın bizzat Dünya’yı ve Dünya’nın üzerindeki nesneleri aksatacağı, sarsacağı şeklindeki gelenekse karşı çıkışa, Kopernik, yer merkezli teorinin, aslında, daha büyük ve daha kötü aksaklıklara ve sarsıntılara yol açacağı, daha büyük gök cisimlerinin daha hızlı hareket etmesini zorunlu kılacağı fikrini geliştirerek karşı koyuyordu.2

Kopernik, uygulamada görmüş olduğu kolaylıklar, güneş merkezli sistemin Batlamyusçu yer merkezli sisteme üstün olduğu sonucuna varmasına yol açtı. Kopernik’in argümanının ikna edici bulunması, ona karşı saldırıların da bir anda artmasına sebep oldu. Bu saldırıları kışkırtan temel şey ise, Kopernik’in önerdiği kozmolojinin yol açtığı dini sonuçlardı.

Dini tepkilerin en büyüğü Martin Luther tarafından gelmiştir. Luther, Kopernik’i, bir yandan Kutsal Kitab’ı keyfine göre çarpıtan, öte yandan da, bütün bir astronomi bilimini aptalca bir gayretle tersine çevirmeye çalışan “türedi bir astrolog” olarak suçlamıştı. Dünya gerçekten hareket ve dönüyor idiyse, Tanrı’nın Yaratış’ın ve kurtuluşa erdirme planının sabit bir merkezi olamazdı artık. Kopernikçi olmak demek neredeyse ateist olmaya denk demekti. Fakat Kopernikçi teori ile birlikte, bütün yasaklamalara rağmen, Katolikliğin akıl ile iman arasında uzunca bir süredir yaşanana gerilim, sonunda, çatırdayıverdi.

Yaşanan bütün gelişmeler akıllarda soru işaretleri oluşturmuş lakin Kopernik’in sistemi uzun zaman alaya alınarak itibarsızlaştırmaya çalışılmıştır. Bu itibarsızlaştırma sürecinde Kopernik’in sistemini de takip eden bazı kişiler olmuştur. Kopernik ne kadar tam olarak sistem kurmuş olamasa da açmış olduğu ufuk ardından bir çok kişinin gelmesine imkan sağlamıştır.

Batlamyusçu evren anlayışını alternatifi olabileceğinin düşünülmesi dahi zamansallığı içerisinde büyük bir kırılmayı ifade etmektedir. Kopernikçi düşüncenin destekçilerine cazip gelen şey, bilimsel doğruluktan ziyade, estetik olarak üstünlüktür. Yeni Platonculuğa dayalı tanımlanan estetik yargının neden olduğu entelektüel kabul olmaksızın, Bilimsel Devrimin, özellikle de tarihi olarak gerçekleştiği şekilde, meydana gelmesi mümkün olmayacaktı.3 Aristotelesçi anlayışın Ortaçağ boyunca hakim olduğu bir dönemden artık Platoncu felsefenin hakim olduğu bir anlayışa geçilmektedir. Yeni Platonculuğun en bariz örneklerini Johannes Kepler ile görmemiz mümkündür.

Sayıların ve geometrik biçimselliğin aşkın gücüne inanç, merkezi güç olarak ve ilahi görülen Güneş ve kürelerin kusursuzluğunun kutsallığın simgesi olduğu inancıyla Kepler Yeni Platonculuğun önemli bir örneğidir. Kepler, Kopernik’in güneş merkezli teorisinin ifade etmeye çalıştığından daha fazla bir şeyi sezinlediğine ve Kopernik’in kitabında mevcut olan Batlamyusçu problemlerden kurtarıldığı takdirde, Kopernikçi hipotezin, bilimsel anlayış ve kavrayışın, Tanrı’nın azametini doğrudan yansıtacak nitelikte tanzim edilmiş ve harmonik yeni bir kozmos anlayışının kapılarını açacağına inanıyordu.

Kepler yapmış olduğu matematiksel çalışmalarla elipstik bir yapı ortaya koyarak Batlamyusçu sistemi çürütmeyi başarmıştır. Böylelikle Kepler, sonunda antik gezegenler problemini çözdü ve Platon’un tekil, yeknesak ve matematiğe dayalı olarak tanzim edilen olağanüstü yörüngeler tahminini gerçeğe dönüştürdü ve böyle yapmakla, Kopernik hipotezini ispatlamayı başarmış oldu. Kepler, yüzyıllardır yapılan gökyüzüne ilişkin farklı ve büyük ölçüde açıklanması zor gözlemleri bir araya getirerek, kainatın büyüleyici matematiğe dayalı harmonik şekillerle tanzim edilidiğini ikna edici bir şekilde gösteren bir kaç kısa ve genel ilkeye dönüştürmüştü.

Kepler için en önemli olan şey ise, en ileri bilimsel sonuçların, hem Kopernik’in teorisini, hem de antikitenin Pisagrocu ve Platoncu filozoflarının matematiğe dayalı mistisizmlerini doğrulamış olmasıydı.4 Matematik artık yalnızca astronomik bir tahmin aracı olarak değil, aynı zamanda, astronomik gerçekliğin ayrılmaz bir unsuru olarak kabul edilmişti. Böylelikle Kepler, kozmik kavrayışın bir aracı olarak Pisagorcu matematik iddiasını, güçlü bir şekilde meşrulaştırdığını, doayısıyla Tanrı’nın yaratışının önceden gizli olan sırrını ifşa ettiğini düşünüyordu.

Bilimsellik algısı, düşünsel tarihin seyri içerisinde gelişen ve kendini ortaya koyan bir olgudur. Kepler, Bilimsel Devrim ile başlayan bu bilimsellik anlayışının henüz başlangıç aşamalarında yer almaktadır. Bu durum da bize bilim felsefesi ve bilim tarihinde tartışılan bir konuyu hatırlatmaktadır. Bilim gerçekten ilk günden bu yana rasyonel ve evrensel midir ? Bu soruya bir çok cevap vermek mümkün, her cevap bizim durduğumuz yeri gösterir. Kepler, yaşadığı dönem itibariyle hem bir ortaçağlı hem de rönesans düşünürüdür. Çünkü tarih dediğimiz yapı, kesin net çizgilerden ziyade bir akış içerisinde seyir eder. Bundan dolayı bilimsellik dediğimiz vakit; Kepler de bu anlayışın henüz mühim bir dereceye gelmediğini, onun asıl yapmak istediğinin inanmış olduğu anlayış doğrultusunda evreni şekillendirme isteğidir. Bilimsel olarak daha sonra nitelendireceğimiz sistemler aslında mistik ifadelerin daha iyi ifade edilip temellendirilmesi için ortaya konulmuş olan varsayımlar olarak gözükmektedir.

Kepler henüz bu yolun başındaki bir isim olarak Yeniplatonculuk etkisinde “evrenin gizleri”ni çözme niyeti ile tarihte kendini önemli bir yere yazdırmıştır.

Kaynak: dusuncemektebi.com

1 Batı Düşüncesi Tarihi 2, Tarnas Richard, Külliyat Yayınları,2012. S:46 - 47

2 Batı Düşüncesi Tarihi 2, Tarnas Richard, Külliyat Yayınları,2012. S:48

3 Batı Düşüncesi Tarihi 2, Tarnas Richard, Külliyat Yayınları,2012. S: 55

4 Batı Düşüncesi Tarihi 2, Tarnas Richard, Külliyat Yayınları,2012. S: 57 - 58

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.