Sosyal Medya

Genel

500 Yıl Süren Bir Osmanlı Geleneği: Sürre Alayı

Osmanlı sultanları 'Hâdimü’l-Haremeyn eş-Şerîfeyn' (Haremeyn’in Hizmetçileri) unvanını almalarıyla birlikte hadimi oldukları beldelere çok güzel katkılar sağlamışlardır.



Ecdadımızın nezaket ve hassasiyet içerisinde gerçekleÅŸtirdiÄŸi sayısız güzel adetleri var. Toplumun tüm bireylerine yardım ve güven taşıyan birçok giriÅŸimin ve faaliyetin günümüzde hâlâ benzeri olmayan detayları barındırdığı bir gerçek. Göçmen kuÅŸlara kadar uzanan saray adetlerinden belki de en dikkat çekeni Sürre Alayı’dır.

Osmanlı sultanları “Hâdimü’l-Haremeyn eÅŸ-Åžerîfeyn” (Haremeyn’in Hizmetçileri) unvanını almalarıyla birlikte bu yolda faydalı olan ne yapabilirim derdine düşmüşler ve hadimi oldukları beldelere çok güzel katkılar saÄŸlamışlardır. Kutsal olan Hicaz bölgesi ve Kudüs çevresi elbette en özel tutulan bölgelerdi.

Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar devam eden güzel geleneklerinden biri olan Sürre-i Hümayun, her sene Hac mevsiminden önce Mekke ve Medine halkının ihtiyaçlarını karşılamak için gönderilen para ve hediyelerden oluÅŸmaktaydı. “Sürre”, para kesesi manasına gelen Arapça bir kelimedir. Haremeyn’e gönderilen para, altın ve hediyelere bu ad verilmiÅŸ, bunun için yapılan özel merasime de “Sürre Alayı” denilmiÅŸtir.

İlk defa Sürre gönderen hükümdar Çelebi Mehmet

Bu yardımın yola çıkması asırlarca “Sürre Alayı” adlı bir merasimle yapılmıştır. Mekke ve Medine’de dağıtılan bu yardımlar, Arapların Türklere karşı sevgi ve minnet duymalarına sebep olmuÅŸtur. Bu ÅŸekilde Sürre-i Hümayun geleneÄŸi Ä°slam toplumunun kaynaÅŸmasında da önemli bir rol oynamıştır.

Osmanlı Devleti’nde ilk defa Sürre gönderen hükümdarın Ã‡elebi Mehmet (1413- 1421) olduÄŸu ÅŸeklinde genel bir kanaat bulunmaktadır. Bu padiÅŸahın babası Yıldırım Bayezid (1389-1402)’in de 791/1389 yılında Mekke ve Medine halkı için 80 bin altın gönderdiÄŸi tespit edilmiÅŸtir.

Tarihi dokümanlara bakılınca sadece nakit para deÄŸil gıda yardımının da Sürrenin kapsamına girdiÄŸi anlaşılmaktadır. Sürrelerin miktarını ve dağıtılacak yerleri belirten defterler Defterdarlık içindeki Haremeyn Mukataası Kalemi’nde yazılır ve kayıtları burada tutulurdu. Sürrenin gelir kaynağı, devrin sultanının gönderdiÄŸi özel hediyelerden ve Haremeyn’e tahsis edilen vakıf gelirlerinin ÅŸarta uygun olarak toplandığı vakıf tahsisatından oluÅŸuyordu. Sürrenin bir kısmı olan özel hediyeler, padiÅŸaha ait olan Ceyb-i Hümayun Hazinesi’nden karşılanırdı. Sultan III. Murad (1574-1595) zamanında Medine’ye 196, Mekke’ye 87 ve Kudüs’e 11 keseden oluÅŸan nakit para yollanmıştı.

Sürre-i Hümayun için özel bir merasim yapıldırdı 

TeÅŸrifat kaidelerine büyük önem verilen Osmanlı Devleti’nde Surre-i Hümayun’un yola çıkması sebebiyle özel bir merasim yapılırdı. Öncelikle bu iÅŸten sorumlu olan “Surre Emîni” adlı bir görevli tayin edilerek sadrazam huzurunda kendisine “hilat” giydirilirdi. Receb ayının 12. gününde Ä°stanbul’dan çıkması gereken Surre Alayı için Dârü’s-Saâde AÄŸası tarafından Defterdar, Reîsü’l-Küttâb ve NiÅŸancı’ya davetiye yollanır, Sadaret Kethüdası da diÄŸer bulunması gereken zevatı davet ederdi. Davetliler, Topkapı Sarayı’ndaki Kubbealtı önünde toplandıktan sonra Mekke Åžerifi’ne gönderilecek mektup ile Surre-i Hümayun torbaları hâfızların okuduÄŸu Kur’ân-ı Kerîm eÅŸliÄŸinde padiÅŸah huzurunda mühürlenerek Sürre Emini’ne teslim edilirdi. Bundan sonra padiÅŸahın hediyeleriyle nâmesinden oluÅŸan mahfil-i ÅŸerifi taşıyan deve baÅŸta, Sürre torbalarının yüklendiÄŸi diÄŸer deve ve katırlar arkada yola çıkılırdı.

Sarayın orta kapısı olan Bâb-ı Hümâyûn’dan çıkan alay ve Sirkeci’deki Kireç Ä°skelesi’ne gelirdi. Oradan Kaptan PaÅŸa’nın hazırlattığı çektirilere bindirilen Sürre Alayı Ãœsküdar’a geçer ve Mekke-i Mükerreme’ye kadar kara yoluyla giderdi. (Mekke'ye gitmek üzere yola çıkan Hacı kafileleri ve Surre alaylarının da burada toplaşıp uÄŸurlandığı da bilinmektedir. Rivayete göre ÅŸehirden ayrılan kafileler son olarak buradan uÄŸurlandığı için çeÅŸmenin adı Ayrılık ÇeÅŸmesi olarak halk diline yerleÅŸmiÅŸtir.) Mekke Emiri tarafından padiÅŸahın mektubu Mina mevkiinde okunduktan sonra Sürre torbaları içindeki paralar defterde yazıldığı ÅŸekilde dağıtılırdı. Haccın bitimini müteakip Sürre Emini, Mekke Emiri’nin padiÅŸaha yazdığı cevabi mektup ve hediyeler ile beraber Ä°stanbul’a dönerdi.

Ä°nceliklerden oluÅŸan bu törenin günler öncesinden hazırlıkları olurdu. Hediyeleri götürecek kimseler seçilmeden önce iyice araÅŸtırılırdı. Namaz konusunda hassas olmaları, güvenilir olmaları konuları titizlikle ele alınırdı. Alayda bulunacak develer en güzel develer olarak belirlenirdi. Deve kutsal topraklara gidecek diye süslenir, giydirilirdi. Altın ve gümüşler torbalara doldurulur, aÄŸzı baÄŸlanır ve mühürlenirdi. Devenin çanları çalınır, önce bir saray bahçesinde gezdirilir, sonra Ãœsküdar’a uÄŸurlanırdı. Sürre Alayı'na Ä°stanbul’dan ve geçtiÄŸi güzergâh üzerinden hacı adayları da katılırdı. Alay Åžam'a gelince sürrenin teslim edilmesinden sorumlu olan sürre emini, emanetini Åžam Beylerbeyi’ne teslim eder; Emir'ül hac konumundaki Åžam beylerbeyi yolun kalanında emanetin tesliminden, Mekke’ye varınca da dağıtılmasından sorumlu olurdu. Mekke ÅŸerifinin dua ve teÅŸekkürlerini içeren mektubu müjdeci başı aracılığıyla padiÅŸaha ulaÅŸtırırdı. Tanzimat’a kadar Ãœsküdar’dan hareket eden alay, 1839'dan (Tanzimat'tan) sonra Dolmabahçe ve Yıldız saraylarından yola çıkarılmaya baÅŸlanmıştır.

Demiryolu da kullanıldı

Sultan II. Abdülhamid (1876-1909)’in gayretleri sonucunda yapılan Hicaz demiryolunun açıldığı 1908 yılından baÅŸlayarak 1916’ya kadar Sürre Alayı HaydarpaÅŸa’dan demiryoluyla gönderilmiÅŸti.

Bütün Müslümanların gönüllü yardımı ve Alman ve Türk mühendislerin çalışmasıyla 1901-1908 yılları arasında tamamlanan Hicaz demiryolu, Sultan II. Abdülhamid’in Ä°slâmcı politikalarının en büyük anıtı olarak kabul edilmektedir. Ä°slâm âlemi için büyük bir hizmet olan bu demiryolu vâsıtasıyla Sürre Alayı en son 1916’da Medine’ye kadar gidebilmiÅŸ, 1917 ve 1918 yıllarında ise Åžam istasyonunda yolculuk noktalanmıştı.

Son olarak kayıtlarda 1919-1922 yılları arasında Haremeyn fukarasına yine Sultan Vahîdüddin tarafından sadaka dağıtılmıştır.

1918’de bu gelenek sona erdi

Sürreler vesilesi ile Osmanlı padiÅŸahları Halîfe sıfatına dayanarak Haremeyn’e hizmet etmiÅŸlerdir. Böylece onların gayretleriyle Haremeyn, sonuna kadar ihtirâm ve ikrâm ile ziynetlendirilmiÅŸtir.

Surre-i Hümayun geleneÄŸi Ä°slam toplumunda kaynaÅŸtırma rolü de görmüş, bu da Osmanlı Devleti’nin idari baÅŸarısını ve Ä°slam’ın muhafızlığı rolünü pekiÅŸtirmiÅŸtir. Bundan dolayı, Mısırlı meÅŸhur âlim Abdülaziz ÇâviÅŸ (1876-1929), Osmanlı padiÅŸahlarının halifeliÄŸi hak ettikleri düşüncesinin bütün Müslümanların kalbinde yerleÅŸmiÅŸ kesin bir inanç olduÄŸunu zikretmektedir.

Surre yardımının altında yatan en önemli bir etken de Kur’ân-ı Kerîm âyetleri ve hadîs-i ÅŸerîflerde sıkça geçen infâk emridir. Bakara Sûresi’nin 3. âyetinde Müslümanların sıfatları sıralanırken; “Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiÄŸimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.” denilmektedir. Ä°ÅŸte Osmanlı pâdişâhları da kendilerine lütfedilen büyük zenginliÄŸi boÅŸa harcamayarak kurdukları Haremeyn vakıfları vâsıtasıyla, ikram edilmeye en lâyık olan Mekke, Medîne ve Kudüs ahâlîsi için mallarını Allah yolunda harcamışlardır. PadiÅŸahların Sürre gönderdikleri Müslümanlardan tek beklentileri o mübarek yerlerde kendileri için duâ etmeleriydi. Ayrıca Mekke ve Medîne’de muhtaç durumda çok kimsenin olması ve oralarda Hz. Peygamber’in neslinden gelen seyyid ve ÅŸeriflerin bulunması da Sürre göndermenin önemli bir sebebidir. Osmanlılar seyyid ve ÅŸeriflere karşı büyük bir muhabbet ve saygı beslediklerinden dolayı, onların yaÅŸadığı en önemli yerlerden biri olan Haremeyn’e ellerinden gelen her yardımı yapmışlardır.

Surre-i Hümâyûn geleneÄŸi, bugünkü Arap ülkelerinde yaygın olan Osmanlı Devleti’nin kendilerini sömürdüğü ve geri bıraktığı ÅŸeklindeki yanlış düşünceleri de çürütmektedir. (Avrupa ve Amerika’da OrtadoÄŸu ile ilgili olarak oryantalist bir bakış açısıyla yapılan çalışmalar, sömürge emellerine hizmet etme amacını taşıdığından, Arap ülkelerindeki Osmanlı hâkimiyetini hep kötülemiÅŸlerdir.)

1918'de (Birinci Dünya Savaşı sırası) yola çıkarılan kervanın Åžam'dan Ä°stanbul’a geri gönderilmesi üzerine Sürre geleneÄŸi de sona ermiÅŸtir.

 

Betül Şatır

Kaynak: Dünya Bizim

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.