Sosyal Medya

Güncel

Kendi insanından hazzetmeme-Erol Göka

Eğri oturup doğru konuşmalıyız, bizim modernleşme diye bir derdimiz var ve bazılarımız onu batıcılaşma sanıyor ve büyük bir yanılgı içindeler. Milli Mücadele'nin bizi kendilerine benzetmek isteyen emperyalistlere karşı verildiğini, Gazi Mustafa Kemal'in düşünce sistematiğindeki temel özelliğin anti-emperyalizm olduğunu, çağdaş uygarlığı değil onun üzerini hedeflediğini unutuyorlar. Şu sözlerini ise bildiklerini hiç sanmıyorum: “İki yol vardır. Biri bu milletin hulasa-i Amal ve efkârına göre yürümek, diğeri bizim fikirlerimize göre yürümektir. Şahsi kanaate göre değil, milletin kanaatini ve efkâr ve hissiyatını yoklayarak yürümelidir.”



Devletin hepimizin devleti olduÄŸuna yönelik algıda ve milli hassasiyetlerde, bazı kesimlerde bir zayıflama olduÄŸundan bahsettiÄŸim yazım üzerine akademik çevreden bir dostum aradı. Sosyal medya gruplarında, orada yaÅŸayan Türklerin Avrupa'dan atılması gerektiÄŸine iliÅŸkin faÅŸizan söylemlere bile destek veren hocalar bulunduÄŸunu, üstelik kendi insanına yönelik bu nefret dilini pek bir eÄŸlenceli biçimde ifade ettiklerini söyledi. “Kendi insanından hazzetmeme” olgusu, “cahil”, “köylü”, “yobaz” vs. gibi etiketler altında hep gözlemlenebiliyordu. Bu “çıktığı kabuÄŸu beÄŸenmeme” hali, benim de epey zamandır gündemimdeydi; “Türklerin Psikolojisi” kitabında da yer vermiÅŸtim. Ama son dönemde yaÅŸananlar, “bu kadarı da fazla” dedirtecek cinsten.

BBC Türkçe'nin internet sitesindeki 2 Mayıs tarihli haberi, The Times'tan alıntı. Türk işletme ve markalarının Yunan adalarındaki arayışlarını anlattıktan sonra şöyle devam ediyor:

“Gazetenin iletiÅŸim kurduÄŸu emlakçıların da 16 Nisan Anayasa Referandumu'nda 'evet' çıkmasının ardından, Türkiye'den aldıkları telefonlarda artış yaÅŸadıklarını söylediÄŸi aktarılıyor. Atina'daki emlak ÅŸirketi müdürü, 'Geçen yılki baÅŸarısız darbe giriÅŸiminden sonra Türkiye kaynaklı iÅŸlerde büyük bir artış oldu, ancak referandumun ardından yeni bir dalga geldi. Kaygıları büyük ve Avrupa'da bir ayakları olsun istiyorlar' diyor… Atinalı (bir baÅŸka) emlakçı da… 16 Nisan'dan bu yana olası Türk müşterilerden günde 50 telefon aldığını ve bunun oylamanın öncesine kıyasla beÅŸ katlık bir artış olduÄŸunu vurguluyor… 'Darbe giriÅŸimi, Türkiye'nin elitleri için bir kaynama noktası oldu. Åžimdi de referandum, mali ve siyasi belirsizliÄŸi daha da arttırdı' diyor…”

Bence bazı kesimlerde aidiyet hislerinde ve milli hassasiyetlerde azalma olduğunun delili, bu tablo. Oturup konuşmamız lazım.

Cumhuriyetimiz, kuruluÅŸundan kısa bir süre sonra toplumun henüz yeterince geliÅŸmediÄŸi, vasilerce yönetilmesi gerektiÄŸi düşüncesiyle, bir vesayet sistemi mimarisine göre inÅŸa edildi. “Millet egemenliÄŸi” sözde kaldı. Bazılarına göre dış, bence iç dinamiklerin etkisiyle 2. Dünya Savaşı sonrasında pusula “demokrasi”ye döndü. Uzun süren ve darbelerle kesintiye uÄŸrayan zorlu bir demokrasi mücadelesinin ardından daha yenice vesayet sistemini aÅŸmayı baÅŸarabildik. Ama her yeni dönem, yeni dertlerle birlikte geliyor. Bana göre ÅŸimdiki dertlerin en büyüklerinden birisi, bazı kesimlerdeki milli aidiyet hissiyatında zayıflama…

Vesayet sistemi, bir resmî ideolojiyi ve tek bir kimlik yapısını şart koştuğundan onun dışında kalan etnik, mezhebi, siyasi kimlikler yok sayılarak bastırılma yoluna gidilmişti. Tüm bunlar olup biterken dahi, ceberut devletin cenderesi altında sıkışan toplumsal kesimler, asla devletlerini kendi devletleri olarak algılamaktan vazgeçmediler. Üstelik yaşadıkları, bir cellâdına âşık olma hali, Stockholm sendromu da değildi. Zaten doğası gereği, kendilerinin olduğuna inandıkları devletin, modernleşelim derken batıcılaşmış kendi evlatlarının elinde yanlış yola girmiş olduğunu düşünüyor, zamanı geldiğinde onu tekrar asli hüviyetine kavuşturma hayaliyle yaşıyorlardı. Asla isyan etmediler, burayı bırakıp başka diyarlara gitmeyi ise asla düşünmediler.

Ne ki bir de madalyonun öbür yüzüne, aileden ya da okuldan aldıkları resmî ideolojiye tamamen ikna olmuÅŸ, batılılaÅŸmayı gitmemiz gereken yegâne yol olarak gören insanımıza bakmalıyız. Ä°ÅŸte bu resmî ideolojiyi tamamen doÄŸru belleyerek yetiÅŸmiÅŸ kesimden, olanı biteni hazmetmekte güçlük yaÅŸayanlar var. Devletimizi demokrasi doÄŸrultusunda onarmak, demokrasimizi güçlendirmek için destek vermek, mücadele etmek yerine, sanki buralı deÄŸilmiÅŸ, tek aidiyeti Batı modernliÄŸiymiÅŸ gibi düşünüp davrananlar…

EÄŸri oturup doÄŸru konuÅŸmalıyız, bizim modernleÅŸme diye bir derdimiz var ve bazılarımız onu batıcılaÅŸma sanıyor ve büyük bir yanılgı içindeler. Milli Mücadele'nin bizi kendilerine benzetmek isteyen emperyalistlere karşı verildiÄŸini, Gazi Mustafa Kemal'in düşünce sistematiÄŸindeki temel özelliÄŸin anti-emperyalizm olduÄŸunu, çaÄŸdaÅŸ uygarlığı deÄŸil onun üzerini hedeflediÄŸini unutuyorlar. Åžu sözlerini ise bildiklerini hiç sanmıyorum: “Ä°ki yol vardır. Biri bu milletin hulasa-i Amal ve efkârına göre yürümek, diÄŸeri bizim fikirlerimize göre yürümektir. Åžahsi kanaate göre deÄŸil, milletin kanaatini ve efkâr ve hissiyatını yoklayarak yürümelidir.”

Çıktığı kabuğu beğenmeyenlerimizin, insanımızla ilgili olumsuz hissiyatlarını olmadık noktalara taşıyanlarımızın, gösterdikleri bu tepkinin ülkemizde yaşanan siyasi ve toplumsal altüst oluşa bağlı geçici ve konjoktürel bir durum olduğunu düşünüyorum. Milli Mücadele'ye, Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarına, dedelerine, ninelerine bakıp asıl aidiyetlerini hatırlayacaklardır diye umuyorum.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.