Sosyal Medya

Güncel

Erdoğan karşıtları nerede yanıldı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD’ye, ülkesinin desteğini arkasına alarak güvenle gitti ve bir dizi başarılı görüşme yaptı. Pek çok medya gurusunun atladığı şey ise şuydu: Davetçi ülke lideri olan Obama’nın Erdoğan’la görüşmeyeceğini öngörmek, baştan sonra yanlış varsayımlar üzerine oturan bir analizdi.



CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan 53 ülkenin davet edildiÄŸi 4. Nükleer Güvenlik Zirvesi’ne katılmak üzere Washington’a gitti ve ABD baÅŸkentinde bir dizi temaslarda bulundu.

Dünyadaki ve bölgemizdeki geliÅŸmelerin gerçek mahiyetini anlamakta zorlanan bir kısım medya ve köşe yazarı, son zamanlarda Batı dünyasındaki bir kısım güç merkezleriyle yaÅŸadığı tartışmalar nedeniyle CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın ABD yetkililerince sanki ciddiye alınmayacağı ve özellikle Obama tarafından randevu verilmeyeceÄŸi gibi bir izlenim oluÅŸturmaya çalıştılar. Adeta seyahat magazinleÅŸtirildi. Seçim sandığına gömemedikleri AK Parti’yi Batı medyasını da kullanarak gayri meÅŸru hale getirmek ve zihinlerinden geçen ErdoÄŸan’sız bir Türkiye özleminin yakın olduÄŸu mesajını vermek istiyorlardı.

Bu amaca yönelik olmak üzere ziyaretten bir hafta önce Washington’a tam baÄŸlı eski Türkiye nostaljisi içindeki Michael Rubin gibi neocon kalemlere Newsweek dergisinde “Gerekirse Türkiye’de Mısır gibi bir darbe yaÅŸanabilir ve ABD bu duruma ses çıkarmaz” ÅŸeklinde yazı da yazdırdılar.

DESTEKLE, GÃœVENLE GÄ°TTÄ°

Ama adeta Türkiye’deki orduya “Darbe yap” daveti çıkaranlara karşı, daha Rubin’in yazısının mürekkebi kurumadan TSK adına, Türkiye’de ordunun darbe heveslisi olmadığı ve demokrasiye baÄŸlı olduÄŸu ÅŸeklinde bir bildiri yayınlandı. Bu mesajın anlamı yurt içi ve dışındaki muhataplarınca herhalde doÄŸru okundu ki hiçbir ÅŸey onların istediÄŸi gibi olmadı. Hatta tam tersi bir amaca hizmet ettiÄŸi bile söylenebilir. CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan ABD baÅŸkentine, ülkesinin desteÄŸini arkasına alarak güvenle gitti ve pek çok baÅŸarılı görüşme yaptı. Evet, ErdoÄŸan Obama ile de görüştü.

Hem de zirvenin yapıldığı otelde ayak üstü filan da deÄŸil, Beyaz Saray’da ve bir saate yakın özel bir görüşme oldu. Taraflar terörle mücadeleden bölgesel güvenliÄŸe kadar pek çok konuda iÅŸbirliÄŸini devam ettirme kararı aldı. Hem de boy boy resimler verilerek gerçekleÅŸti görüşme. Bu arada ErdoÄŸan, BaÅŸkan Yardımcısı Biden ve DışiÅŸleri Bakanı Kerry ile de görüştü.

Ayrıca Brookings Enstütüsü gibi iktidardaki Demokrat Parti’ye çok yakın önemli bir düşünce kuruluÅŸunda konuÅŸarak Amerikan entelektüellerinden ve medyasından gelen soruları cevapladı; ABD’nin Türkiye’de en çok yatırımı olan 25 iÅŸ adamıyla bir akÅŸam yemeÄŸi yedi; Musevi cemaatinin temsilcileriyle de görüştü. Nereden bakılırsa bakılsın son derece baÅŸarılı bir ziyaret gerçekleÅŸtirmiÅŸ oldu. Peki, ErdoÄŸan karşıtları nerede yanıldılar?

Öncelikle pek çok medya gurusunun atladığı ÅŸey ÅŸuydu: Nükleer Güvenlik Zirvelerini 2010 yılından bu yana düzenleyen kiÅŸi bizatihi Obama’nın kendisiydi. Ä°lk kez 2009 yılında daha iktidara geldiÄŸi yılın ilk aylarında Almanya’nın Münih ÅŸehrinde yaptığı bir konuÅŸmada bu projesini açıklamıştı.

Amacı giderek artan küresel ölçekli terör saldırıları karşısında, nükleer materyallerin daha güvenli bir ÅŸekilde korunması amacıyla uluslararası alanda ortak bir bilinç oluÅŸturmak ve mümkünse bu konularda yeni bir uluslararası sözleÅŸme hazırlamaktı. Ä°lki 2010 yılında Washington’da toplanan ve yine o zaman Türkiye adına BaÅŸbakan olan ErdoÄŸan’ın katıldığı ilk zirvede de ErdoÄŸan, nükleer silahlar konusunda Ä°srail’i eleÅŸtiren bir konuÅŸma  yapmıştı. Aynı yıl, ErdoÄŸan ve zamanın Brezilya’nın halkçı lideri Lula’nın arabulucu olmasıyla Ä°ran’ın Batı’yla yaÅŸadığı nükleer krizi çözecek bir anlaÅŸma da imzalanmıştı. Ä°kinci Zirve 2012’de Seul’de, üçüncüsü de 2014’te La Haye’de yapıldı.

Bu, ErdoÄŸan’ın katıldığı dördüncü Nükleer Güvenlik Zirvesi idi ve artık “topal ördek” haline gelen BaÅŸkan Obama’nın ev sahipliÄŸinde yapılıyordu. Dolayısıyla, bizzat ev sahibi ve davetçi ülke lideri olan Obama’nın ErdoÄŸan’la görüşmeyeceÄŸini öngörmek baÅŸtan sonra yanlış varsayımlar üzerine oturan bir analizdi.

REALİST ANALİZCİ BU GÜCÜ GÖRÜR

Ä°kincisi: ErdoÄŸan siyasi olarak içeride oldukça güçlü ve popüler bir lider olmaya devam ediyor. Son zamanlardaki yaÅŸadığı bazı sıkıntılara raÄŸmen arkasındaki yüzde 50’lik halk desteÄŸi sarsılmış deÄŸil. Kamuoyu yoklamaları bunu söylüyor. Zira ErdoÄŸan bazen muhtarlar üzerinden bazen STK’lar üzerinden geniÅŸ halk kitleleriyle temasını hep devam ettiriyor. Saraya taşınması onu tabanından koparmadı. Bilakis daha fazla halkla iliÅŸki kurma yol ve yöntemleri geliÅŸtirdi.

Anayasa gereği dört yıl sonra yeniden aday olmayı düşünen bir lider için kendisini halktan soyutlamak zaten gerçekçi de değil. Kaldı ki Erdoğan oldukça organik bir liderdir; halkın içinden geldiğini ve onların hissiyatlarını devlete taşıması gerektiğini hiç unutmadı.

DiÄŸer yandan ErdoÄŸan Türkiye’nin son 15 yılının iç ve dış politikasının günahıyla sevabıyla hem yapıcısı ve hem de en üst aktör olarak siyasi hafızanın taşıyıcısıdır. Devletin içindeki ordu dahil temel siyasi aktörlerle iliÅŸkisi son derece saÄŸlamdır. Pek çok alanda kendi vizyonunu bürokratik, elit ve siyasi kurumlara da benimsetmiÅŸtir. Tüm bu nedenlerle dışarıdan ve özellikle de Washington’dan Türkiye’yi okuyanlar açısından, ErdoÄŸan’ın siyasi gücünü realist analizcilerin anlamaması mümkün deÄŸildir.

ANAHTAR AKTÖR

Üçüncüsü: Türkiye’nin yer aldığı bölgede Washington ve Batı dünyası açısından iÅŸbirliÄŸi yapılabilecek ciddi ve güvenilir aktörler yok denecek kadar azdır. Ä°ran ile ABD arasındaki buzlar çözülse de iki ülkenin iliÅŸkilerinin hızla düzelmesi ve 1979 öncesi düzeye geri dönmesi kısa sürede mümkün görünmemektedir. Her iki taraf da oldukça ihtiyatlı ve tedbirli gitmektedir. Bu nedenle Pakistan’dan-Atlantik kıyısındaki Fas’a kadar neredeyse tüm OrtadoÄŸu ve Kuzey Afrika’daki Müslüman coÄŸrafyadaki devletlerin ya çöktüğü ya da kırılgan hale geldiÄŸi bir tarihsel konjonktürde Türkiye gibi bir ülkenin yaÅŸanan bir takım siyasi sorunlar nedeniyle göz ardı edilebileceÄŸini söylemek ancak birilerinin fantezisi olabilir.

Avrupa’nın mülteci krizinin çözümünde, ABD’nin DAEÅž ile mücadelesinde, Transatlantik dünyanın Rusya gibi güçlerin oluÅŸturduÄŸu konvansiyonel tehditlere karşı korunmasında ve tüm dünyayı ilgilendiren küresel terör ile mücadele gibi konularda Türkiye eksen bir ülkedir, küresel barış ve güvenlik açsından kritik bir rol oynamaktadır. Türk-ABD iliÅŸkilerini deÄŸerlendiren hiç kimse bu büyük resmi görmezden gelemez.

Sonuç olarak Türkiye ve ABD iliÅŸkileri son 70 yıllık dönemde ciddi testlerden geçmiÅŸtir ve hep istikrarını korumuÅŸtur. 1945 sonrası hangi temel parametreler etrafında kurulmuÅŸsa bu iliÅŸki bugünlerde yine aynı gerçekler üzerinde yürümektedir. Türkiye’nin kendi içinde yaÅŸadığı yönetim sorunları ve hatta darbeler dahi bu iliÅŸkiyi ciddi ÅŸekilde sarsamamıştır.

Bugünkü küresel ve bölgesel kriz ortamında, her iki ülke de birbirlerine stratejik olarak belki de son 20 yılda en çok bağımlı olan iki ülke haline gelmiş durumda. Netice itibariyle realist bir dünyada yaşıyoruz ve birbirlerini bazı noktalarda eleştirseler de (Türkiye PYD konusunda ve ABD basın özgürlüğü gibi konularda) Türkiye ve ABD birbirleriyle sıkı işbirliği yapmak zorundalar.

CumhurbaÅŸkanı’nın son Washington ziyaretini bu anlamda tekrar okumak gerekir. Neden bu ziyaretin baÅŸtan itibaren baÅŸarılı olmak zorunda olduÄŸunun da anahtarı bu stratejik bakış açsısında gizlidir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.