Abdulaziz Tantik 'İndirilmiş Din' Sorusunu Yanıtladı..

İndirilmiş din Allah Resulü indirildi ve orada bitmiştir. Ondan sonrası ise içtihat dediğimiz alana tekabül eder ki bu reddedilen uydurma ile birebir ilgili bir durumdur.
1.Öncelikle sizi tanımak istiyoruz. Kendinizi tanıtır mısınız?
Ben Abdulaziz Tantik, 01. 01. 1963 Mardin doğumluyum. İlk, orta ve liseyi Adana’da okudum. 1982 dönem Adana İmam Hatip Lisesi mezunu. Adana’da çeşitli sivil çalışmalar ve ilmi faaliyetlerde bulundum. Adana Gönüllü Teşekküller Başkanlığı yanında Adana Mazlum Der Şube Başkanlığı ve yöneticiliği yaptım. 2003 Eylül’ünden bu tarafa İstanbul’da yaşıyorum, Özgün İrade Dergisi Editörlüğü, Özgün Düşünce Dergisi Genel Koordinatörlüğü, Özgün Duruş gazetesi yayın kurulu üyeliği ve yazarı olarak faaliyetlerimi sürdürdüm. Dünyaya Yeni Söz ve Milat Gazetelerinde günlük yazılar yazdım. Halen www.dusuncemektebi.com sitesinde yazmaya devam ediyorum. Bilge Adam dergisi ve muhtelif dergilerde aralıklı yazılarım yayınlanıyor. Mim Der Eğitim kurumunun koordinatörlüğünü yürütmekteyim.
Okumalarımı felsefe, tasavvuf ve İslam düşüncesi üzerine sürdürmekteyim ve kitap çalışmalarıma devam etmekteyim.
Yayınlanmış eserlerim: Yüzleşme, 2005 Çıra Yay. Şehrin Yalnızlığında Benliğin Aşk Düşü, 2007 Çıra Yay. Fıtrat ve Kulluk, 2009 Çıra Yay. İslamcılığın Arayışı, 2014 Pınar Yay.
2.Siz Kuran İslamı deyince ne anlıyorsunuz ya da Kuran İslamı tabiri neyi anlatır.
Kuran İslamı tabiri denilince ben daha çok gelenekle sahih bir ilişki kuramayan ve özür dileyici bir dilin etkisinde olan bir kesimi anlıyorum. Bunun tipik örnekleri var. Ama özellikle Yaşar Nuri Öztürk’ün bu kavramı popüler kılmasını ve onun sahih İslam yerine modern kesimin dinle bağını kuracak bir hileli girişim olarak düşünüyorum. Bu Kuran İslamı tabiri daha çok sünnet ile ilişkisi sorunlu olan ve tarihsel anlamaları bir tarafa bırakıp doğru bir anlayışa sahip olacağını zanneden bir akıma göndermedir. İslamcılığın modern versiyonu bağlamında dinin yeniden yorumlanmasındaki engelleri ortadan kaldıracak bir sihirli kavramsallaştırmadır. Sör Ahmet Ham’dan tutunda Mealcı akıma kadar birçok farklı akımı bünyesinde barındırıyor. Özellikle modern bilimin verilerini eksene alan bir yaklaşımla dini anlama çabalarına denk düşen bir tutumu ele verir.
3.Sizce Kuran İslamı tabiri kullanmak doğru olur mu? Sahih İslam’ı ifade edebilmek için kullanmak gerekiyor mu?
Bence doğru bir yaklaşım değildir. Sorunlu kullanım alanlarına sahiptir ve ilk kullanıcıları da sorunlu kişiliklerdir. Sahih İslamı ifade etmek için ise hiç gerekmez. Zaten bu Müslümanlığın gelişim seyri açısından da doğru değildir. Bir kere ciddi sorunlar oluşturur. Tekelci bir yaklaşımı öne çıkarmış olur ve tekfiri kurumsallaştırır. Bunun sorunları üzerine yeterli düzeyde düşünüldüğünü sanmıyorum. Büyük bir hevesle bu kullanıma dahil edildi. Ama teorik çerçevede bu neye tekabül eder diye kimse düşünmedi sanırım. O zaman mutabakat ortadan kaldırılıyor ve soyut bir zihni faaliyete indirgenmiş oluyor. Halbuki bizim dinimizin kesinliği haberin doğruluğunun kesinliği üzerine bina edilir ki bu da ancak mutabakat sayesinde gerçekleşebilecek bir şeydir. Uzun, uzun konuşulabilir ama bu kadar yeter meramımı anlatmak için sanırım…
4.Kuran İslamı tabirine çeşitli kesimler tepki gösterdiler. Hatta kimileri Kuran İslamı tabirini felaket olarak nitelendirdi. Bu tepkilerin nedeni sizce nedir. Yada Kuran İslamı ifadesinin sakıncaları var mı?
Kuran İslamı tabirinin gündeme gelişi ve onu gündeme taşıyanların Müslümanlıkları ile ilişkili bir durumdur. Ahlaki zafiyetlerin baskın karakteri öne çıktığı için bu hep şüphe ile karşılandı. Ayrıca bu batılı restorasyon sürecinde ortaya çıkan Protestanlığın belirli özelliklerini taşıması ve bir düşmanlık algısı bağlamında buna yönelik bir tehdidin varlığının kabulü ile de ilişkili olmalıdır. Yani modern dönemde dini algıyı batılı düşünceye yönelik bir biçim ile dönüştürme çabası… Bunu en güzel biçimi ile insan hakları, demokrasi ve özgürlük kavramlarında gördüğümüz gibi kadın ve hakları bağlamında da gözlemleme imkanımız var. İşte bütün bu süreçleri gözlemleyen ve haberdar olan Müslüman alim ve aydınlar bu kavramı içselleştirme konusunda pek istekli olmadılar ve eleştirel bir tutum aldılar. Bu bir felaket midir? Bir boyutu ile evet diyebiliriz: çünkü Müslümanlar tarihi ile barışık bir şekilde ilişki kurmaları gerektiği halde çatışmayı eksene alarak yol almaları gerektiği iddiasıdır. Bu iddia ise modern dönemin İslamcılarının düştüğü en büyük handikaptır ki bu soru çerçevesinde şekillenir: İslam dünyası niye geri kaldı? Cevabı ise; çünkü Müslümanlar dinlerini doğru anlamadılar ve bu yüzden geri kaldılar. Bu cevabı bütünüyle olumlamak imkansızdır. Bu batıdan alınan ilham üzerine bize giydirilmeye çalışılan bir elbise idi. Bazıları bunu süslü ve güzel kabul etti. Ama kahır ekseriyeti buna şüphe ile baktı ki ayrıca iyi ki bakmışlar.
Sakıncaları ise pek çoktur.
Bir, tarih ile bağını sorunlu kılar.
İki, Müslüman tecrübeyi geri plana iter.
Üç, bir yöntem yoksunluğunu oluşturur.
Dört, modern bilgiye ve kültüre seni mecbur bırakır.
Sanırım bu dört unsur yeterince sakıncalı durumunu izah eder. Ayrıca buna pek çok başka unsurlarda eklenebilir. Ama ben en temel özellikleri belirterek bitireyim.
5.Kuran İslamı’nda sünnet anlayışı nasıl olmalı.
Eğer Kuran İslamını olumlayabilirsek onun sünnet anlayışından bahsedebiliriz. Hala oryantalist bir söylemi aşamamış bir bakışın sünnet algısı zaten sağlıklı değildir. Hem aynı zamanda hadis usulü ve tartışmalarını sağlıklı bir zeminde ve zihinde düşünmeye başladığımızda meselenin ne olduğuna dair yaklaşımımız oluşur tabii ki. Ben çok yalın bir örnek vereyim: Veliyullah ed Dehlevi ülkemizde de bilinen önemli bir ihya alimidir. Hem de 17. Yüzyılda yaşamış büyük bir eleştirmen aynı zamanda kendisi. Ve O Alim sünnete yönelik çok önemli tespitlerde bulunmaktadır. Eserleri Türkçede var ve okunmalıdır da… Yani bugün biz elde ettiğimiz birikim ile tarihsel sorunlarımızı pek ala kendimizden hareketle çözümleyebilir ve özgüvenimizi yeniden sağlayabiliriz. Yani Peygamber (as)ın Peygamber olarak yaptığı, bir ebeveyn olarak yaptığı, bir arkadaş olarak yaptığı, bir devlet başkanı olarak yaptığı, bir eş olarak yaptığı üzerine farklı okumalar yapılabilir. Her şeyi bir hukuk nosyonu içinde okumanın yersizliğini artık biliyor olmalıyız sanırım. O yüzden sünnet anlayışımız ifrat ve tefrit akımlarının dışında kalan büyük caddede ortaya konan müktesebatı yeniden okumaya tabi kılarak oluşturabiliriz.
6.Peygamberimizin yaşayan Kuran olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak, sağlıklı bir sünnet anlayışına sahip olmadan Kuran’ı doğru anlamak ne kadar mümkün olur?
Sünneti kabul etmeyen bir yaklaşım ve ben sadece Kurandan hareketle Kuranı anlayacağım diyen kişi zımnen şunu bize söylüyor: Ben bir peygamberim ve siz bana tabi olun. Çünkü O’na inmemiş bir Kuranı anlaması ne kadar doğru olabilir ki… Eğer bunu mümkün göreceksek o zaman da her kesin kendi kuranını anlamak gibi bir durumla karşı karşıya kalırız ki bu dinde Protestanlaşma denilen şeye tekabül eder. O zaman da başka sorunlar çıkar. Bir Peygamber yerine bütün inananların peygamber olduğu bir din ortaya çıkar ki bu muhaldir. Bunu kabul etmekte akıl sağlığının yerinde olmadığını gösterir.
Bu şu demek değildir, önümüze sürülen her habere peygamber sözü muamelesi yapacağız. Hayır, bunun ölçüsü ve usulü oluşturulmuş ve bir mutabakat ta sağlanmıştır. Elbette ki bugünün birikimi ve tecrübesi bağlamında yeni bazı ilkeler de serdedilebilir. Ama bu ilkelerin genel İslam düşüncesi bağlamında bir yere oturması koşulunu unutmadan.
7.Kuran İslamı ile birlikte kullanılan Uydurulmuş din İndirilmiş din tabirlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında benzer şeyler bu kavramsallaştırma içinde söylenebilir. En önemlisi ise tekfire ciddi anlamda kapı aralamasıdır. Çok genelleştirilmiş kavramlar hem muğlak hem müphem ve hem de soyut olurlar. Böylece istediğiniz şekle ve kalıba dönüştürdüğünüzde dışlayıcı ve çatışmacı bir dili kurabilir hale gelirsiniz. Bu noktadaki tartışmalar maalesef bir çatışma ve dışlayıcı dili öne çıkarmaktadır. Kavramsallaştırma çok parlak görülebilir. Ama bu terkibin ifade ettiği şeyi nasıl doğrulayacağız. Bunu mantık kuralları çerçevesinde mi, tecrübi bir çerçevede mi yoksa metafizik bir kural olarak mı değerlendireceğiz. Yoksa üretilmiş geçici bir duygusallığın bir izi olarak mı okuyacağız. Eğer indirilmiş bir dinden bahsediyorsak bu Allah Resulü Hazreti Muhammed’e indirilmiş ve orada bitmiştir. Ondan sonrası ise içtihat dediğimiz alana tekabül eder ki bu reddedilen uydurma ile birebir ilgili bir durumdur. Uydurmadan kasıt eğer olmayan bir şeyse bu mümkün değil. Varolan bir şeyle bağ kurmadan bir şey söylemek imkansızdır. Bu mantık açısından akıl açısından mümkün değil. Dolayısı ile bütün bir tarihi birikimi bu şekilde tesmiye etmek doğru olamaz! Eğer kastedilen şey dışarıdan alınmış; yani tasavvuf ve kelam gibi felsefeden etkilenen bazı unsurlar için söyleniyorsa bu yeni bir şey değil. O zaman meramınızı tam olarak ortaya koymanız gerekiyor. Düşünce tarihi açısından bunu bir okumaya tabi kılsak yine elimizde dökülür. Ama eğer kullanan kişi ben düşünce tarihinin de üstündeyim derse o zaman kullandığı bu cümlenin bize hesabını vermelidir. Bu mantık mı akıl mı yoksa metafiziki bir kural mı ki ona göre eleştirimizi yapalım. Tecrübi olmasına imkan yoktur. Bu muhaldir. Akli ve ve mantıki açıdan doğru olsa bile tecrübi açıdan doğrulanmadığı sürece kullanımı yine yanlış olur ama bir metafizik ilke deniyorsa ki bu da mümkün değil. O zaman ne sorusu sorulmak zorundadır. Parlak her söz kullanım değerine haiz olmayabilir.
8.Bu tabirleri kullanmanın faydaları ve sakıncaları varsa nelerdir, bu konuda neler söylersiniz. İndirilmiş din uydurulmuş din ifadeleri tekfirci bir anlayışa yol açar mı? Böyle bir tehlike görüyor musunuz?
Yukarıda bunlara değinmiştim…
9.Soruşturmamıza katıldığınız için teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ediyorum.
( Kaynak: Ekran Gazetesi )
Henüz yorum yapılmamış.