Sosyal Medya

Makale

Kurulmuş dünyada yaşayanlar veya yaşanacak dünyayı kuracaklar

Size fantezi bir hikâye anlatmak istiyorum. Hikâye masal deyip geçmeyin, tarih boyunca büyük etkileri olmuÅŸtur. Kültürler, gelenekler, töreler, onlarla aktarılmıştır. İnsanlar onlarla uyandırılmış, onlarla uyutulmuÅŸtur. Onlarla oluÅŸturulan hayal dünyalarının arkasına saklanmıştır insanoÄŸlu. Böylece korkularından, sorumluluklarından kaçmıştır. ÇaÄŸlara göre biçim deÄŸiÅŸtirir, form deÄŸiÅŸtirir, fakat özü ve fonksiyonu aynı kalır. Yani bugün seyrettiÄŸimiz filmlerle, Dedem Korkut hikâyelerinin, Bin bir gece masallarının, Andersen'den masalların özde ne farkı vardır?

Fakat benim anlatacağım hikâye böyle bir ÅŸey deÄŸil.

On yedi tane dolar milyarderi -dolar milyarderi dediysem, toplam servetleri on üç sıfırlı rakamları buluyor- aynı zamanlarda, aynı kâbusları görmeye baÅŸlamışlar. Bu kâbusların mistik bir tarafı yokmuÅŸ ve hatta masallardaki, efsanelerdeki kahramanların, gördüÄŸü bir rüya ile baÅŸlayan hayat serüvenindeki gibi bir ÅŸey de deÄŸilmiÅŸ. Her birisinin katkıları ve hepsinin iÅŸbirliÄŸi ile tükettikleri hayatta, bir gün kaşık tencerenin dibine deÄŸince -zira hepsi aynı tencereye kaşık sallıyorlarmış- birden hepsinde ÅŸafak atmış. Zira bu durum, onların mertebesinde eÅŸ koÅŸullu ve eÅŸ zamanlı bir yüzleÅŸmeye yol açmış. İşte bu demde hepsi de benzer kâbusları görmeye baÅŸlamışlar. Bunlar sadece gece kâbusları deÄŸilmiÅŸ. Gün içerisinde, yemek yerken, yüzerken, eÄŸlenirken, para kazanırken ve toplantılarda bile görülen cinstenmiÅŸ.

Arşınları daralıp, keyifleri iyice kaçmaya baÅŸlayınca, ufak ufak birbirlerine açılmaya baÅŸlamışlar. Bunların kâbusları, sokaktaki adamın korkularına ve kâbuslarına benzemez. Her ÅŸeyin anlamını bulduÄŸu bir hiçliÄŸin tam tersi, her ÅŸeyin anlamını kaybettiÄŸi bir hiçlik kıvamının korku ve kâbuslarıdır ki, ancak her ÅŸeyi sınırsız tüketip, hayatın dibinin sıyırıldığı demde ortaya çıkar.

Bu demdeki korkular hiçbir ÅŸeye benzemez. Ne elde etmek, ne elde tutmak, ne de kaybetmek esasına sahip deÄŸildir. Zira yeryüzünde satın alınabilecek her ÅŸeyi elde edebilecek deÄŸiÅŸim araçlarına sahip olup, bir gün bunların hiçbir anlamının ve kıymetinin kalmadığı bir durumu düÅŸünün... Elbette bunu sizin düÅŸünmeniz mümkün deÄŸil. Zira bunu tasavvur edebilmek için, hiçbir ÅŸeyin anlamının kalmadığı bir hiçlik çukuruna düÅŸecek kadar tüketmek/tükenmek gerekmektedir. Elde devasa bir deÄŸiÅŸim aracı, fakat bunlarla yapılması talep edilecek hiçbir ÅŸey kalmamış…

Elbette sorun bu kadar da deÄŸil. Eldeki güç parametreleri -sahibince bütün anlamlarını kaybetmiÅŸ olsa bile- hemen öyle, bir kedi gibi sokaÄŸa bırakıp gidilesi deÄŸil ki… Ya da masallardaki ÅŸövalyeler gibi fakire fukaraya da dağıtamazsın. Bunlarla bir hayat yapılandırmışsın. Dengeler, düzenler, iliÅŸkiler kurmuÅŸsun. Yani öylece ceketini alıp bu hayatın dışına çıkıp, keyfince yaÅŸamak imkânı yok. Hayat, senin de insanların da üstüne yıkılır. Sırtında daÄŸlar gibi bagajlar yükler.

Okuyanın özne olarak okumasını saÄŸlamak düÅŸüncesi ile bilerek ikinci tekil ÅŸahıs eki kullandım ki; duygusal özdeÅŸlik kurup, bu zevatın korku ve kâbuslarını bir nebze hissederek okuyabilsinler. Yoksa onların halleriyle, bu hikâyedekilerin halleri arasında, ölçek farkı olsa bile hiçbir benzeÅŸim bulunmamaktadır. Yani bu dibe vurmak durumu sadece hikayedekilere aittir.

Özetle ortada iki seçenek kalmış. Bir tanesi, hayattan, ceketini de almadan gitmek. DiÄŸeri ise bu duruma uygun bir çözüm geliÅŸtirmek. Elbette bu zevat ölüm sonrasına iliÅŸkin hakiki bir bilgi ve inanca sahip olmadıkları için -ki bu duruma düÅŸmelerine neden olan baÅŸat faktörün, sahte bir varlık tasavvuruna sahip olunması gerçeÄŸine uygun olarak- kendi elleriyle hayatlarına son vermek seçeneÄŸini önceleyememiÅŸler. Bu nedenle, içlerinden birisinin Kuzey Adriyatik'teki muhteÅŸem Hırvatistan adalarının birindeki malikânesinde toplanıp, bu konu üzerinde çalışmaya karar vermiÅŸler.

En ÅŸaşırtıcı ÅŸey; insanların hayatları, inançları, tercihleri üzerinde horon tepen; herkesin aklını karıştırıp, akletmelerine engel olan; köleleÅŸtirip, bütün kaynaklarını yöneten süreçlerin, sistemlerin, ekollerin, kurumların, akımların efendileri olan adamların, hiç kafa karışıklığı yaÅŸamamaları olmuÅŸtu.

Hep birlikte konuya kitabın ortasından girmiÅŸler. GiriÅŸ konuÅŸmasını yapan zatın, belki de en çarpıcı cümlesi; "her birimiz tahammülün son sınırındayız. Bu nedenle içimizde lüzumsuz laf edecek, boÅŸ ve etkisiz tekliflerde bulunacak kiÅŸi olmadığını zannediyorum" olmuÅŸ.

Devamen; "geliÅŸtirdiÄŸimiz stratejiler, oluÅŸturduÄŸumuz ideolojiler ve taktik süreçlerin neticesinde buradayız." -İşte burası zurnanın zırt dediÄŸi yermiÅŸ- "elbette çözümü, din olgusunun gerçek anlam ve fonksiyonları üzerinden konuÅŸmamız gerekiyor." Zurnayla ilgili kısım ise ÅŸuymuÅŸ: Bunların müdahale ve vaziyet ettiÄŸi dünyanın bütün kültürleri, propaganda ve iletiÅŸim vasıtaları, eÄŸitim unsurları, edebiyat ve sanat önerileri, sosyal mecraları, bilim ve ilim arzları ile insanlığa sunmak. İnandırdıkları; hayat, varlık ve oluÅŸ tasavvurları ve bu çerçevedeki din tarif ve kavramsallaÅŸtırmaları; bunlarla imal ettikleri dinler ve ideolojiler ile bu hale gelmesine vesile oldukları hayatın çıkmazına çözüm bulmaya oturdukları toplantıya; "din olgusunun gerçek anlamı ve fonksiyonları üzerinden konuÅŸmayı teklif ederek baÅŸlamışlar."

Yani hayatı bile isteye bozanların, çözümü, hakikat çerçevesinde aramak çabasına sahip olmalarıymış.

Hatırlatma babından söylüyorum, demiÅŸ, ilk konuÅŸmacı; kurumsal dinler arasındaki diyalog ve iÅŸbirliÄŸi stratejisi çalışmadı. Yine kurumsal dinler arasındaki ortak unsurları esas alıp; hatta bugüne kadar kabul edilmeyen bir peygamberin kabulünü de içeren paçal bir din önerisine dayalı bir stratejinin hayata geçirilmesini hedefleyen iÅŸbirliÄŸi süreci baÅŸlatıldı. Ancak bunun da gelinen bu çaresiz noktaya bir tesiri olmayacağını hepimiz biliyoruz.

Hepimizin bu toplantı da bir öncül olarak kabul edip, bu çerçevede öneri sunmasını gerektiren en temel kriterlerden birisinin; bizim imal edip, sistem ve süreç verisi haline getirdiÄŸimiz her parametrenin; sistemlerin bütünü, süreçlerin nihayeti noktasında kontrol edilemez ve yönetilemez sonuçlar oluÅŸturmasıdır. Bu zamana kadar dönemsel yamalarla, aforizmalarla, kısmi deÄŸiÅŸimlerle durumu yönetebildik. Ancak geldiÄŸimiz noktada, bizleri burada buluÅŸturan sonuca ulaÅŸtık. Demem o ki; eÄŸer bu tecrübeler ve elde ettiÄŸimiz devasa veri seti dikkate alınmadan, burada bir ÅŸeyler söylemek ve teklif etmek isteyen olursa iki ÅŸekilde deÄŸerlendirilmelidir. Ya, süreci, gelinen noktayı ve bundan sonrasını anlamak ve algılamak yetenek ve kapasitesine sahip deÄŸildir. Ya da, buradakileri küçümseyip, aptal yerine koyarak bir hesap ve ihanet peÅŸindedir. Her iki durumda da bu biçimde davranma eÄŸiliminde bulunan olursa derhal elimine edilmelidir.

Bu giriÅŸten sonra öncüllerin belirlendiÄŸi bir analiz evreni tablosu oluÅŸturulmaya baÅŸlanmış. Çok sistematik bir ÅŸey deÄŸilmiÅŸ. Herkes, konuÅŸulması gerektiÄŸini düÅŸündüÄŸü baÅŸlıkları söylüyor, bunlar tahtaya yazılıyormuÅŸ. Daha sonra tasnif ve tanzim edilip, tablo oluÅŸturulacakmış. Bundan sonraki konuÅŸmaları aktaranın aÄŸzından yazayım.

Birisi, hâlihazır durumu, bulunduÄŸumuz hal üzerinden bir deÄŸerlendirmek lazım, dedi. Bir baÅŸkası veriler ve strateji üzerinde konuÅŸmayı teklif etti. Alan ve kaynaklar da bir baÅŸka baÅŸlıktı. YetmiÅŸ yaÅŸlarında bir kiÅŸi; bu çalışmaları kiminle yapacağımız bence en kritik husustur dedi. Buna hemen destekler gelmeye baÅŸladı. Bir katılımcı; ÅŸu ana kadar söylenenler ve bundan sonra söyleneceklerle ilgili, ya hepimizin bir fikri var ya da kaynak ve imkânlarımız mevcut. Bence de en kritik husus, çalışmaların kimlerle yürütüleceÄŸidir. Odağımız bu olmalıdır. EÄŸer bu hususta çözüm geliÅŸtirebilirsek, diÄŸerleri nispeten gerçekleÅŸebilir ÅŸeyler.

Söz alan bir baÅŸka konuÅŸmacı; büyük ironi ve ana çeliÅŸki bu mevzudur. Yeryüzündeki en güçlü ve yetiÅŸmiÅŸ, nitelikli insan kaynaklarına; bunları tespit, devÅŸirme ve eÄŸitme imkânlarına sahip bizler, geliÅŸtirdiÄŸimiz bu imkânların altında kaldık. Bu insanların kurdukları hayat bizim için denizin bittiÄŸi yer anlamına geliyor. Üstelik bu sorunu çözebilmek için, sorunu oluÅŸturan kimselerden yararlanamıyoruz. Bu insanlar, imal edilmiÅŸ perspektiflerin, inançların, dinlerin, ideolojilerin, kültürlerin, sistemlerin ürünleri. Bunları biliyor, bunlara inanıyor ve bunlardan baÅŸkasını tasavvur bile edemiyorlar. Çünkü bütün standartlarını, tercihlerini, beklentilerini, normallerini, ideallerini, bu verilerle kurulmuÅŸ sistemler içerisinde öÄŸrendiler ve kabul ettiler. Bütün hayatlarını bu sistemleri kurmak, korumak, geliÅŸtirmek için harcadılar. Bütün amaçları, hazları, yükseklikleri, bu sistemlerin onlara saÄŸladığı kadar. Bu nedenle daha farklısını ve fazlasını arzu ve talep etmek için nedenleri de oluÅŸmadı.

Bizlerin en önemli mücadeleleri bu sınır ve standartların konsolidasyonu ve korunması için oldu. Yüksek strateji buna oturunca, sistem dışı bir hayat biçiminin inÅŸasına yönelik; ne veri ürettik, ne kurucu, ne de kurmay insan yetiÅŸtirdik. Bizler majör düzeyde dibe vurup, hiçbir ÅŸekilde buradan sistem içi bir biçimde çıkamayacağımızı anlayınca, bir gerçekle yüz yüze geldik. Bu noktada halihazır dünya/insanlığın hal analizinin en stratejik sorusu; talep ve motivasyon tavanını oluÅŸturan algı ve inançları bizim belirlediÄŸimiz insanlara; bunun üstünde, fevkinde yükseklikler olduÄŸunu fark ettirip, inandırarak, onları sistem dışı bir perspektifle, daha yüksek ve hakiki bir hayat formunun inÅŸası için çalışmaya nasıl motive edeceÄŸiz? Onları; düÅŸünce, inanç, özgürlük, üretim, iliÅŸki sınırlarını deÄŸiÅŸtirmeye ve yeni formasyona sahip olmaya nasıl ikna edeceÄŸiz?

Meseleyi, ortaya gayet açık biçimde koymuÅŸ olmalı ki, konuÅŸmaların seyri bu yöne döndü ve odaklanılacak meselenin bu olduÄŸu konusunda konsensüs oluÅŸtu.

Bir konuÅŸmacı bu safhayı ÅŸöyle baÄŸladı; arkadaÅŸlar bu çalışmanın ekseni ve yüksek strateji konusu belli olmuÅŸtur. "Kurucu din ve kurucu insan…"

Bu hikâyeyi bana anlatan burada sustu. Size onun kim olduÄŸunu söylemeyi unuttum. Bir gazeteci arkadaÅŸ. Katılımcılarca mutemet birisi ve toplantılara zabıt kâtibi olarak katılmış. Yurtdışında bir ortamda- nasıl olduÄŸunu bilmiyorum fakat- bu kadarını anlattı.

Sustuktan sonrası sessiz konuÅŸmalarla tamamlandı. Ben bu susmayı, muhtemelen, adamın gevezelik yaptığını fark etmesine baÄŸladım. Bir baÅŸka ihtimal, benim de bu minvalde bazı yazılar yazdığımı öÄŸrenince; su üstüne yazı yazıp akıntıya kürek çeken birisine daha fazlasının fitne olabileceÄŸini düÅŸünmesi olabilir.

Murat Sayımlar

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.