Makale
Kendine Yetenin Ne OlduÄŸunu Bilmek
Hali hazırımızı anlama, anlamlandırmada sanırım anahtar burada.
Adam, kendisine yetmeyenin ne olduÄŸunu bilmeyince neyi talep etsin ki?
Adamın talebi yoksa neden bir arayışı olsun ki?
Adamın arayışı yoksa neden mücadele versin ki?
Yâni kendisini, dili, damağına denk hissedenin, daha sahih, hakiki ve nitelikliyi arayışı olmuyor...
Dili, damağına denk deyince yanlış anlamayın, sınırsız imkânlara kavuÅŸmuÅŸ ve ihtiyaçsız olanlardan bahsetmiyorum. YaÅŸadıkları sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel çevrenin yaptığı tarifler çerçevesinde arayanlar ile baÅŸka bir çerçeve ile yüzleÅŸmiÅŸ ve talep çıtaları biraz yükselmiÅŸ olanlardan bahsediyorum. İşte bunlar taleplerini asgari olarak karşılayacak duruma gelince, dilleri damaklarına denk hale gelmiÅŸ zannediyorlar...
AÅŸağı-yukarı aynı verilerin oluÅŸturduÄŸu bu çerçevede farklılık, nicelik ve çeÅŸit açısından olmaktadır. Talep çerçevesinin asıl kökleri ise; sahip olmak ve yönetmek, yani mülkiyet. Bu doÄŸrultuda, övülmek, beÄŸenilmek, övünmek, önemsenmek ve benzeri arzular, yani ÅŸeref. BaÅŸka, güçlü veya güce yakın olmak, yani güç ile ilgili olgulardır.
Bir bölümü, iyi bir aylık gelir ve temel standartları elde edince, talep duygusunu kaybetmektedir. DiÄŸer bir kısım ise var olan ne ise o standardı yüceltmektedir. Bu duruma tevekkül ve yetinmek adını verip, bir de erdem anlamı yüklemektedirler.
Sistem içi arayışları ve talepleri olanlar zaten hedef ve sınırları belli bir geliÅŸim ve rekabet duygusu ile bir ÅŸeyler yapıyorlar.
Sorun, zihnen farklı anlam ve sınırlarda olduklarını farz edenlerde. Bunlar sureta olmaz diyorlar. Sanki daha sahih, sahici ve nitelikli olana inandıklarını düÅŸünüyorlar, fakat buna iliÅŸkin tutarlı, sahici bir ÅŸeyler yapamıyorlar.
Mesele tam da bu. Daha hakiki, sahici ve nitelikli olduÄŸunu savundukları inanç ve yaÅŸam sisteminin onlara vadettiÄŸi ÅŸeyleri yakinen ve ruhen bilip, daha aÅŸağı ve niteliksiz olana razı olmak mümkün mü? EÄŸer deÄŸil deniliyorsa fakat buna razı olunuyorsa; elde edince dil, damaÄŸa denk hale gelip talep bitiyorsa; iÅŸte o zaman arayışta olmayacaktır.
Aramayana, ihtiyaç hissetmeyene, talep etmeyene, hangi söz, ne iÅŸe yarasın?
Aramak ve istemek için elindekinin yetmediÄŸine inanmak lazım. Kendini mutlu eden küçük imkânlara sahip olunca, bir ÅŸeyleri yapabilmeyi baÅŸarınca, birazcık övgüyü ya da ÅŸöhreti elde edince veya "güçlü" gördüklerinin yanında pozisyon alınca arayışı bitenlerin, itminana iliÅŸkin bir farkındalıkları ve talepleri yok demektir. Zira diÄŸerleri tekil ya da kesitsel, itminan ise bütünseldir.
İtminan arayışında olmayanın da hakikat davasına ilişkin sahici bir lafı olamaz.
Bu durumu; "biz niye bu haldeyiz?", "ne yapmalıyız?" sorularına katkı olsun diye tefekkür edelim isterim... Sahi biz ne istiyor ve neyin yoksunluÄŸunu çekiyoruz?
Murat Sayımlar

Henüz yorum yapılmamış.