Makale
Bakara 170. Ayet ile Tefekkür

“Onlara: "Allah'ın indirdiÄŸine uyun!" denildiÄŸi zaman, "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduÄŸumuz ÅŸeye (yola) uyarız!" derler. Peki ama, ataları bir ÅŸey düşünmeyen, doÄŸru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (atalarının yoluna uyacaklar)?” Bakara 170
Bazı kesiminler Bakara 170 deyince, “o ayeti bize okuma, o ayet müşriklere inmiÅŸ biz muhatabı deÄŸiliz” diyerek bu ayeti hiç gündemlerine almadıkları gibi, hatta konuÅŸma içinde bize hiç okuma dediklerine bizzat ÅŸahit olduÄŸum bir ayet. Halbuki yıllardır üzerinde tefekkür ettiÄŸim ve mümin olarak nasıl hareket etmemi bana tembihleyen bir ayet olarak görürüm. Tüm ayetler kıymetlidir ama bazı ayetler içerik olarak daha öne çıkar. İşte bu ayette o berceste ayetlerdendir.
Ayette Rabbimiz muhataplarına, Allah’ın indirdiÄŸine-Kuran’a tabi olunması zorunluluÄŸu hatırlatıldığı zaman, bizim düşebileceÄŸimiz önemli bir hatayı hatırlatıyor. Kuran’a uymanın esas olduÄŸu ifade ediliyor. Lakin ayette bahsedilen muhataplar bu çaÄŸrı karşısında “Hayır-bilakis” ile baÅŸlayan cevaplarında “Babalarımızı-atalarımız ne üzere bulduysak biz ona uyarız.” diyorlar.
Öncelikle meallerde atalar diye çevrilen “ebaena” ifadesini biraz anlamaya çalışalım. Kelimenin Türkçe tam karşılığı “babalarımız” demektir. Baba sadece biyolojik bağımız olan annemizin eÅŸi anlamına geldiÄŸi gibi, yoluna uyulan, sözü dinlenen, kendilerine tâbi olunan kimselere de denir. Bizde babayı farklı anlamlarda kullanırız. Bazen bir ihtiyara, bazen bir mafya liderine, bazen bir kanaat önderine, bazen taktir ettiÄŸimiz babacan birine baba adam, kimi zaman tarikat ÅŸeyhine somuncu baba dediÄŸimiz gibi. Arapçada da bizim gibi farklı anlamlarda kullanılır. Meallerde genelde atalar olarak çevrilir. Bizim kültürümüzde ata dediÄŸimiz zaman eskilerde yaÅŸamış ve ölmüş büyüklerimiz akla gelir. Dolayısıyla bu ayetin vurgusunu günümüzde yaÅŸayanlar ile çokta baÄŸdaÅŸtırmayız.
Ebaena, kendisini tâbi olabileceÄŸimiz, sözünü dinleyip peÅŸinden gidebileceÄŸimiz kendi babalarımız dâhil, hoca, alim, ÅŸeyh, efendi, kanaat önderi vb. gibi önder kabul edebileceÄŸimiz herkesi kapsayan bir ifadedir. Yoluna uyulup önder lider kabul edilenlerin ölmüş gitmiÅŸ olmalarının yanında, yaÅŸayanlar dahil olduÄŸu gibi hayatımızda daha çok etkendirler.
Ayet muhatabına bizzat Kuran’a tâbi olmayı, Kuran’ın gösterdiÄŸi yolu izlemesi gerektiÄŸini hatırlatırken, “Hayır! Bilakis lider kabul ettiklerimizin bize gösterdiÄŸi yola uyarız.” demelerinin sebebi ne olabilir düşünelim.
Bu kiÅŸiler, Müslüman oldukları iddiasında oldukları için bu hitap ile muhataptır. Kuran’a tâbi olmanın yolu, Kuran’ı anlayarak okumaktan geçer. O zaman bu arkadaÅŸların acaba okuması yok mu? “Biz okusak da bizim büyüklerimizin anladığı gibi anlamamız mümkün deÄŸil” mi diyorlar? Yoksa “Kuran her insanın anlayamayacağı, herkes için rehber olamayacak bir kitap” mı diyorlar? Bu gibi savunmalar ilk baÅŸta akla yatkın olsa da ayetteki “Allah’ın indirdiÄŸine tabi olun” emri direk Allah’tan geldiÄŸini hatırlayınca iÅŸin ÅŸekli deÄŸiÅŸiyor. Peki bu soruları Allah bilmiyor mu? HâÅŸa, Allah düşünemedi mi bu gibi ihtimalleri? Her ÅŸeyi yaratan Allah muhakkak bilir. Bu emir, Kuran ile muhatap olan herkese emrediliyorsa o zaman her insan kapasitesi oranında sorumludur. “Allah kimseyi taşıyacağından fazlasıyla mükellef kılmaz…” Bakara 286
Peki Allah “ebaene” olarak ifade ettiÄŸi insanları kötülüyor mu?
Hayır kötülemiyor, bize onların insan olduÄŸunu hatırlatıyor. Hiçbir insana Allah’a teslim olunur gibi teslim olunmaz, hiçbir insana Allah’a güvenir gibi güvenilmez. Önder, hoca, efendi kabul ettiklerimizin insan olduÄŸunu unutmayalım. Rabbimiz ayette “Ya onlar akledemedi, doÄŸruyu bulamadılarsa da mı onlara uyacaksınız?” uyarısını yapıyor. İnsan için her daim isabetsizlik ve yanılma durumu söz konusudur.
Ebaena olarak kabul ettiÄŸiniz kiÅŸiler samimi olabilir, kötü niyetli olmayabilir, doÄŸruyu bulmuÅŸ veya bulamamış olabilirler. Hatta belki de onlar çok samimi ve gayretli olup doÄŸruyu bulmada yetersiz kalmış oldukları halde Rabbim onların isabetsizliklerini mazur dâhi görecek olabilir.
Burada esas konu onlar deÄŸil, bizzat biziz. Yani ayetin muhatapları. Çünkü Allah her kuluna verdiÄŸi akletme kabiliyetini bizzat kendisinin kullanmasını istiyor. Elbette hocaları, alimleri dinleyeceÄŸiz onlara sorup öğreneceÄŸiz ama bizde hayata geçirdiÄŸimiz yol bilgisini tahkik edeceÄŸiz. Hiç akletmeden düşünmeden taklit etmeyeceÄŸiz. Hiçbir mümin, baÅŸka bir insana Allah’a teslim olur gibi teslim olamaz. Her daim kendisine söylenenleri tahkik etmek zorundadır. Hakikatini araÅŸtırmak zorundadır. Hakikatin mihengi Allah’ın indirdiÄŸi vahiy, Kuran’dır.
Müşriklere indiÄŸi iddia edilen bu ayet aslında bize, “(Yahudiler) hahamlarını (alimlerini), (hristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oÄŸlu [Mesih]’i (İsa’yı) Allah’ın peÅŸi sıra rabler edinmiÅŸlerdi. (Oysa) onlara ancak tek bir ilaha kulluk etmeleri emrolunmuÅŸtu. O’ndan baÅŸka ilah yoktur. O, onların ortak koÅŸtuklarından yücedir.” Tebe-31 ile beraber, Yahudiler Hristiyanlar böyle yaptı, sizde hocalarınızı, alimlerinizi hatta iyi veya kötü niyetle aşırı yüceltmecilik, uydurma rivayetler Allah’ı Kuran’dan deÄŸil de zanlar ile tanımak sebebiyle, Abdullah oÄŸlu Muhammed’i (as.) Rab edinmeyin. EÄŸer arkasından gittiklerinizin, önümüze koydukları yola sorgusuz sualsiz, Allah’ın indirdiÄŸinden haberiniz olmadan tabi olursanız onları rabler edinir ve müşriklerden olursunuz, hatırlatması ile bizim ÅŸirke düşmememizi tembihliyor.
Mustafa Ünsal

Henüz yorum yapılmamış.